Yankılanan Sessizlik

"Yankılanan Sessizlik", zamanın hoyrat telaşında unutulmuş, kendi ağır ritminde nefes alıp veren kadim bir kasabanın derin sükûnetine davet ediyor okurunu. Güneşin altında asırlarca pişmiş taş evleri, rüzgârların sabırla yonttuğu daracık sokakları ve elle tutulurcasına yoğun bir sessizliğiyle bu diyar, sadece sesin yokluğu değil, başlı başına bir varlık sunuyor. Gündüzün en keskin anlarında dahi toz zerrelerinin hışırtısının duyulabildiği, geceleri ise yıldızların soğuk pırıltısıyla derinleşen bir uykuya yatan bu kasaba, okuyucuyu mistik ve ağırbaşlı bir atmosfere çekiyor.

İşte bu vakur sessizliğin ortasına, yıllar sonra bir yabancı gibi düşen bir adamın, aslında bir zamanlar buraya ait olan ama ruhu başka iklimlerde yoğrulmuş bir yabancının hikayesi başlıyor. Dönüşü bir tercih değil, geçmişten uzanan, görmezden gelinemeyecek kaçınılmaz bir vazifenin sonucu. Adım attığı andan itibaren hissettiği ait olmama, yadırganma ve taş duvarların ardında onu bekleyen meçhul ağırlığın ezici korkusu, okuyucuyu derinden etkileyecek. Kasabanın keskin bakışları altında her adımı izlenirken, mahremiyetin duvarlar ardında değil, sessizliğin görünmez ağıyla örüldüğü bu yerde yabancılık hissi katmerleniyor.

Miras kalan bir evin peşinden gelmiş gibi görünse de, aslında içini kemiren cevaplanmamış soruların ve yarım kalmış hesapların peşinden sürüklenen kahraman, geçmişin dar sokaklarında, taş duvarların fısıltıları eşliğinde kendi ruhunun ve ailesinin saklı kalmış sırlarının labirentinde kaybolma pahasına bir arayışa giriyor. Bu arayış, sadece kişisel bir keşif değil, aynı zamanda kasabanın derinliklerine sinmiş, örtbas edilmiş karanlık sırlarla yüzleşme cesaretini de gerektiriyor. "Yankılanan Sessizlik", okuyucuyu geçmişten kaçışın mümkün olmadığını, köklerin ne kadar derine itilse de bir gün mutlaka iz bırakacağını anlatan, soluk soluğa bir serüvene çıkarıyor.