Yorgunluk Toplumu Kitap Bilgileri
Yazar: Byung-Chul Han
Tahmini Okuma Süresi: 1 sa. 49 dk.
Sayfa Sayısı: 64
Basım Tarihi: Haziran 2015
İlk Yayın Tarihi: 2010
Yayınevi: Açılım Kitap
ISBN: 9789944105873
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Yorgunluk Toplumu Kitap Tanıtımı
İnsanların vakit öldürmek icin cırpındığı zamanlar bitti. Artık vaktin ölü olarak doğduğu, bir gelecek ufkunun yerini "hemen şimdi"nin aldığı cağda yaşıyoruz. Daha 1945'te Vâ-Nu Akşam gazetesindeki köşesinde memurluktan, hayattan sıkılanlar icin amatörlüğü salık veriyordu, Erişirgil 1956'da yazdığı Merak ve Dikkat adlı kitabında sıkılmış öğrencilere merak nasıl aşılanır diye soruyordu. Merak uyanmadan dikkat olmaz, eğitim merakı üretmek lazım diyordu.
80'lerle beraber eskilerin "sürat asrı" dediği devri kapatan, hızın sadece fiziksel değil sanal bir dünyada da bir mevzu haline geldiği, insanların, malumatın her an ulaşılabilir olduğu, sosyal ilişkilerin yerini 'etkileşim'e terk ettiği bir döneme girdik. Merakımız varsa dahi ilgi duyamıyoruz, dikkat kesilemiyoruz.
,
Dikkatimiz yazılım arayüzeylerinin arasında, bir yüzeyden diğerine atlamakla meşgul. Ara'nın yerini hiperaktiflik, yani oradan oraya atlamak aldı. Yerimizde duramıyoruz. Gündemimiz aralıksız olarak "güncel"leniyor, ve tüm bu bitmek bilmeyen yepyeni şimdiden bezmiş durumdayız, bugün olmazsa yarın...
Yorgunluk Toplumu'nu Almanya'da son on senenin en cok satan kitaplarından biri yapan şey kapitalizmin son yirmi yılında ortaya cıkan yeni bir yaşam biciminin insanı nasıl ufaladığını göstermesi: sıfırı tükettik ve devam ediyoruz, her şey angarya geliyor, devam ediyoruz. Byung-Chul Han'ın eseri sürüncemede kalmış, depresyondan cıkamayan, sürmenaj olmuş insanın durumuna dair bir başyapıt.
(Tanıtım Bülteninden)
Yorgunluk Toplumu Kitaptan Alıntılar
1. "Kişiyi olması gerektiği kişi yapan tek şey faal hayat değil, düşünceye dalmış bir hayattır."
2. "Depresyon, geç-modern insanın kendi olmak hususundaki başarısızlığının patolojik bir dışa vurumudur."
3. "Düşünce deneyimini iyi bilenler,Cato'nun şu sözüne hak vermemezlik edemeyecektir: 'İnsan hiçbir şey yapmadığında her zamankinden daha aktiftir, kendi başınayken de her zamankinden daha az yalnızdır.'"
4. "Bugün, aralık ve ara-zamanlar açısından çok fakir, ara verme kıtlığının olduğu bir dünyada yaşıyoruz."
5. "İnsan yalnızca bir şey yapabilme imkanına sahip olsaydı ve bir şey yapmama imkanı olmasaydı sonu ölümcül bir hiperaktiviteye varırdı."
6. "Yalnızca kendine ait olma buyruğu değil, aynı zamanda performans baskısı da yorgunluk depresyonuna sebep olur."
7. "Her çağın nevi şahsına münhasır hastalıkları vardır."
8. "Yorgunluğun verdiği ilham/ nefes,ne yapılması gerektiğinden çok,nelerin bir kenara bırakılabileceğini söyler."
9. "Aynıyla yaşayan, aynıdan ölür.
Baudrillard"
10. "“Aynıyla yaşayan, aynıdan ölür.”"
11. "21. yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu değil, performans toplumudur. Sakinleri de “itaatkar özne” değil, performans öznesidir."
12. "“Yorgunluğun geniş bir kalbi vardır.”
Maurice Blanchot"
13. ""İyi bir hayat yaşama kaygısı, gitgide hayatta kalma kaygısına dönüşüyor.""
14. ""İyi bir hayat yaşama kaygısı, gitgide hayatta kalma kaygısına dönüşüyor.""
15. "Handke'nin söylediği gibi,
"sana yorgunumdur""
Yorgunluk Toplumu Kitap İncelemeleri
Şu minnacık kitabın zihnimi bu kadar açacağını tahmin etmemiştim hiç. Byung-Chul Han baskı ve yasaklarla vücut bulan ve negatif zorlaması olan toplum düzeninden özgürlük ön yüzüyle çalışan, bu sefer de pozitiflik zorlamasıyla devrelerimizi yakan başarı ve performans toplumuna geçişimizi inceliyor.
Performans toplumunun, bize kendimizi özgür hissettirirken bir yandan da kendi kendimizi sömürmemize neden olan bir işleyişi olduğunu anlatıyor. Her birimizin yanında taşıdığı çalışma kampında “aynı anda hem mahkûm hem gardiyan, hem kurban hem fail” olmamız diye tasvir ediyor bunu. Bknz, hepimiz kendi işimizin patronuyuz.
Ve tüm bu hızlı akışın içinde yaratıcılığın en önemli yakıtı olan SIKILMAK için, radikal değişimlerin en önemli yakıtı olan ÖFKE için zaman yaratamayan insanlara dönüşmemiz çıkarımı bana çok ilginç geldi. Sıkılmanın yerine gerginliği, öfkenin yerine gelip geçici kızgınlığı koyduğumuzu söylüyor ve çok haklı.
“Ben’in aşırı ısınma sonucu yanıp tükenmesi.” Şu ifadenin gücüne bir bakın. Ben’in bu kadar pohpohlanmasının, herbiri toplumsal birer salgın olan Depresyon, Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu, Tükenmişlik Sendromu’na yol açışı üzerine akıl yürütüyor. Sanki herkes bu hayatla bir şekilde baş ediyor da bir tek biz beceremiyoruz diye düşünmekten vazgeçmek için bu aklı takip etmek gerek sanırım.
#sametyalçın çevirisi
Senenin şu son günlerinde yakın zamanda okuduğum, okurken de çok keyif aldığım iki kitapla geldim. Byung-Chul Han'ın Yorgunluk Toplumu ve Palyatif Toplum adlı eserleri, günümüz insanının ruh halini ve toplumsal yapısını derinlemesine işlediği iki muazzam kitap.
Yorgunluk Toplumu, bireyin üzerinde hissettiği performans baskısı nedeniyle kendini sömürüsünü ve bu baskının yarattığı depresyon, tükenmişlik sendromu, yetersizlik hissi sorunlarını ele alıyor.
Palyatif Toplum ise bireyin acıyı hayatın doğal bir parçası olarak kabul etmek yerine ondan kaçmaya çalışmasını eleştiriyor. Han, bu kaçışın bireyi yüzeyselleştirdiğini ve acının öğretebileceği derslerin farkına varılmadığını vurguluyor.
Kitaplar bittiğinde birçok soru akıllara gelebilir, benim aklıma ilk gelen soru şunlar oldu: Palyatif Toplum'da eleştirilen acıdan kaçma çabası insanın kendini bu baskılardan kurtarmak için bulduğu yüzeysel bir çözüm müydü? Eğer öyleyse birey üretim baskısı hissederken içine girdiği psikolojik baskıdan nasıl kurtulmalıydı? Baskı ve tükenmişlik sorunlarını çözmek yerine, bu tür sorunları konfor alanına sığınarak görmezden gelme, yani acıdan kaçma eğilimiyle nasıl başa çıkılması gerektiğiydi. Birey gerçekten özgür müydü, yoksa modern toplumun dayattığı normlar içinde sıkışıp kalmış mıydı?
Byung-Chul Han'ın diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum, size de çok tavsiye ediyorum.
Kitap 7 bölümden oluşuyor ve hayatımda en kıs sürede okuduğum kitaptır diyebilirim:) Hepimiz birer insan olaraktan yorgunluktan şikayet ederiz haklı olaraktan fakat her kötünün iyi bir yani vardır diyerekten :"Peter Handke"Yorgunluk üzerine Dememesi"sinde 'bölücü yorgunluk 'tan bahseder;"iki kişi önlenemez bir biçimde birbirinden uzak,her biri kendi en yüksek yorgunluğyla meşgul;bizim yorgunlugumuzdan ziyade,seninki orada benimki burad yorgunluğu.""Bu bölücü yorgunluk kişiyi "dilsizlik ve bakış becerisizliğiyle" vurur.Bakiş sahasını tamamıyla yalnızca ben zapt eder:"Ona 'Ben senin yorgununum'diyebilmenin,hatta Yorgunum!bile diyemem (ki bu belki de bizi bireysel cehennemimizden kurtaracak ortak haykırışımız olurdu).Bu tür yoegunluklar konuşma yetimizi, yakıp küle çevirir." Bu her toplumu,her bir-araya gelişi,her yakınlığı ve aslında dikin kendisini imha eden şiddettir."Bu tarzdaki yorgunluk, kalması gerektiği gibi,dilsiz olarak şiddete zorlar.Belki de bu, başkasının biçimini bozan bakışta ortaya çıkar."
Ben -yorgunluk,yalnız, dünyasız ve dünyayı hiçleyen yorgunlukken ;bahsettiğimiz şey"dünyaya güvenen yorgunluktur."Bu yorgunluk ben'i"açar".beni dünya için"geçirgen "hale getirir.Yalnız-yorgunlukta tamamıyla imha edilen"ikiliği"tekrar üretir."Ulaşılabilir olma olarak bir yorgunluk,dokunulmuş olmanın ve dokunabilmenin kendisini ifade edilmesi."Bu öncelikle bir duraklama sağlayıp sakinliği mümkün kılar.Bendeki azalma dünyanın çoğalması olara dışarı çıkar: Yorgunluk benim arkadaşımdı.Ordaydım,dünyada "
Bir "modern dünyada/geç-modern dünyada insan ve toplum eleştirisi" üzerine yazılmış olan bu kitap, 7 başlıktan oluşmakta. Her bir konu, kendi bakış açısında oldukça değerli olsa da benim dikkatimi çeken başlık "derin sıkıntı" başlığı oldu. Nerede okuduğumu/duyduğumu hatırlamadığım birisi, çocukların sıkılmalarına izin vermemiz gerektiğini, aman sıkılmasın aman boş durmasın düşüncesiyle sürekli etkinliklere boğmamak gerektiğini, bu sıkılmaların çocukta yaratıcılık duygularını geliştireceğini savunuyordu. O an kendi çocukluğumu düşünmüştüm. Sürekli "of, puf, sıkıldım" der dururdum, uzun yıllar boyunca "of" ifadesi benim için yasak bir ifade olmuştu evde. Sıkılmak konusunda öyle bir alâmeti farikaydım yani. "O birisi haklı olabilir" düşüncesine ulaşmıştım çocuk ben'i anımsayınca.
Şimdi ise bu kitap, tam da bu konuyu öyle güzel açıklıyor ki bana. Zaten 4,5 sayfalık bir metin. Daha da kısaltıp özetlersem durumu; "Sıkıntıya karşı az bir tolerans gösterdiği için de, yaratıcı süreçler için hiç de önemsiz olmayan derin sıkıntıya çok az müsaade eder." diyor yazar. "Multitasking"in ilkel bir şey olduğundan, derin dikkatin yerini "hiper-dikkat"in aldığından, dinlemeyi yitirmiş olmanın sebeplerinden, huzurdan dem vurarak açıklıyor hem de konuyu. Daha ne olsun...
Not-1// Derin dikkat ile ilgili son okuduğum kitaplardan biri olan
'i tavsiye ederim. Kitaptakilerin hepsini uygulamak zor belki ama herkesin kendine göre bir yol bulabilmesine imkan tanıyor olması güzel.
Not-2// yaş 28, hala sıkılıyorum. Annem duymasın. ^^
Yorgunluk Toplumu'nda Byung-Chul Han yorgunluğu iki şekilde ele alıyor.
Biri performans ve aktiflik toplumunun getirdiği aşırı yorgunluk ve takatsizlik, diğeri ise teneffüs edilen yorgunluk. İlkinde tecrit ve izolasyon, ikincisinde ise ben'in geçirgenliği (az ben'in fazlası) söz konusu. İlki aslında aşırı performans ve pozitifleştirme (her yana yetişme, her işi halletme, bölünme) sebebiyle gelen bir bezginlik iken ikincisinde fiili bir çalışma ve yorulma söz konusu.
Her yere yetişmeye çalıştığımız ve bu yüzden yorgun düştüğümüz günümüz dünyasında yorgunluklarımız bile gerçek bir yorgunluktan çok tembelliğe ve takatsizliğe benziyor. Kendini bir işe vakfedip gerçek anlamda çalışmanın ardından gelen yorgunluk ise çalışkanlıkla, üretimle, huzurla ilgili. Oysa şu an -aslında birçoğu bize uygun olmayan- bir dolu aktivitenin cezbine kapılarak, "her zaman", "her yer"de var olmaya çalışıyoruz. "Teneffüs edilen yorgunluğun" aksine içimizdeki çalışma isteğini, üretme gücünü ve huzuru yok ediyoruz.
Bu hız çağında belki uyaranlardan ve imkânların bizi zorladığı koşuşturmacadan uzak kalamıyoruz, doğru. Ama bu gerçek yorgunluklar için teneffüsler vermemize de engel değil. Gerçekten istediğimiz bir işe, bizi yorarken mutlu eden bir işe, hobiye herkes yapıyor diye zorla değil de hissederek zaman ayırmak bize gerçek bir yorgunluğun huzurlu teneffüsünü verecektir.