Yedinci Gün Kitap Bilgileri
Yazar: İhsan Oktay Anar
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 48 dk.
Sayfa Sayısı: 240
Basım Tarihi: Kasım 2016
İlk Yayın Tarihi: Kasım 2016
Yayınevi: İletişim Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789750510861
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Yedinci Gün Kitap Tanıtımı
Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.
Yedinci Gün Kitaptan Alıntılar
1. "Güya okuyor numarası yapıyordu ama, bir saat geçmesine rağmen kitabın hâlâ yetmiş ikinci ve üçüncü sayfalarındaydı."
2. "Ödemesi gereken bütün bedelleri ödediğini düşündüğünden, canı artık çekiliyordu."
3. "Cennetim sizsiniz. Bir çift kanadım olup cennete yükselmem için kavuşmamız yeter."
4. "Kafasına koyduklarını yapabilmesi için sadece paraya değil, aynı zamanda hürriyete, hür bir ortama da ihtiyaç olduğunu biliyordu."
5. "Parayla imanın kimde bulunduğu belli olmaz."
6. "Kitap okumayı çok seviyor olmalısınız!"
7. "Aslında kendine ağlıyordu. Çünkü bu dünyada, en büyük haksızlığı yine kendine yapmıştı. Bu yüzden kendinden af dilemeliydi."
8. "Hayatımı şans ve heyecan üzerine inşa ettim."
9. "Kostantiniye fethedildikten sonra Ayasofya bir cemaat bulmuş, ama Filosofya bulamamıştı."
10. "Anlaşılan bu dünya cennet falan değil, cehennemin ta kendisiydi."
11. "...kafasına koyduklarını yapabilmesi için sadece paraya değil, aynı zamanda hürriyete, hür bir ortama da ihtiyaç duyduğunu biliyordu."
12. "Kendini sevmeyen biri, başkasını nasıl sevebilirdi?"
13. "… belki de erkeğin kadını seçtiği bir cemiyet batarken kadının erkeği seçtiği cemiyet refaha eriyordu."
14. "Burnu büyümüş insan ne hallere düşüyor Ya Rabbi! Allah insanı yükseklerden düşürmesin!"
15. "Emin olunuz ki, aşk hakikiyse eğer, masallar da hakikidir ve onların hakiki olduğuna artık inanıyorum. Lütfen bana istediğiniz masalı anlatınız, inanırım."
Yedinci Gün Kitap İncelemeleri
Yedinci Gün kitabıyla İhsan Oktay Anar külliyatını tamamlamış bulunuyorum. Öncelikle böyle bir yazara sahip olduğumuz için bence çok şanslıyız. Çünkü hem kurgu olsun hem üslup olsun oldukça özgün bir kişi. Çoğu okuyucu gibi ben de yazara Puslu Kıtalar Atlası kitabını okuyarak başlamıştım. O kitap gerçekten çok iyiydi. Amat ile Puslu Kıtalar’ı zirveye bırakıyorum. Gelelim okuyucuların bir kısmının pek sevmediği Yedinci Gün kitabına… Aslında konu tam benlik. İhsan Sait adlı şahıs aşkına kavuşmak için Osmanlı döneminde bir teyyare ve zeplin yapmaya çalışıyor. Zaman yolculuğu meselesi de Zülkarneyn ile kitapta önemli bir yere sahip. Tabii Anar’ın olmazsa olmazı dini metinlere göndermeleriyle roman harmanlanmış. Baba-Oğul-Kutsal Ruh(Hayalet) ve yaratılış hikâyesi ele aldığı bazı konular. Fakat yan karakterlerin ana karakter gibi görünmesi, olay geçişlerinin aniden gerçekleşmesi bende bir kopukluk yarattı. Galiz Kahraman’ı sanki Yedinci Gün’den daha fazla sevmiştim. Orta sıralamada da Efrasiyab’ın Hikâyeleri ve Kitab’ül Hiyel gelir. Suskunları üçüncü sevdiğim sıraya yerleştiriyorum. En altta bıraktığım eser ise ne yazık ki Tiamat oldu. Yazarın kitap yazmayı bıraktığı gibi bir meseleyi arkadaşım bana iletti, bizzat kendisinden duymuş. Üzücü. Umarım yine eserlerini okuruz.
Yine bir klasik İhsan Oktay anar kitabı. Hiç yazarı belli olmayan bir şekilde sunulsa önüme sanırım şüphesi ki “bunu İhsan Oktay yazdı ! “ diyebilirim. Bütün kitaplarını okumak isteyip bir yandan da çok az eser olduğu için hemen tüketmek istemediğim bir yazar. Ama kendime hakim olamayıp külliyatı tamamlamak üzereyim. Betimlemelerin uzunluğu gözünüzü korkutmasın sakın. Olay kurgusu yine mükemmel. Başta birbirinden çok alakasız farklı karakterler var gibi gözükse de aslında hepsi birbiri ile bağlantılı. Okuduğunuz kitap kahvenizi içerken rahat rahat oturup okuyacağınız bir kitap değil. Sağlam bir kafa ve dikkatle okumanız gerek. Yoksa ne dediğini anlamayıp sıkıcı bulabilirsiniz. Yine çokça yabancı kelimelerin kullanıldığı yer yer arapça oldukça uzun cümlelere de yer verdiği bir kitap olmus. Arapça bilmiyorsanız vay halimize ! tek tek kelimeleri cümleleri araştırıp Notlar almanız gerekiyor . Ama bence İhsan Oktay’ı güzel kılanda bu özelliği. Hem başka Dünyalara götürüyor insanı okurken hemde çok başka hiç bilmediğimiz kelimeler öğretiyor bize.
#tatkaçıran # olabilir bu kısım. Birazda kitabın konusu hakkında detay vermek istiyorum.
Olaylar Osmanlı zamanında geçiyor. Zaten İhsan Oktay kitaplarını hep o dönemler çerçevesinde ustalıkla yazan bir yazar. II. Abdülhamit zamanında geçiyor. Kitabın baş karakteri Saitin hayatı kendisine gelen bir aşk mektubu ile değişiyor. Bizi yine çok başka şeylerin beklediği mükemmel bir kitaptı. Doyumsuz haz veriyor. İhsan Oktay insanın okudukça okuyasını getiren mükemmel bir yazar.
‘’Küçükken bir kitabımın ön kapağındaki çocuğun elinde kitabım vardı ve onun kitabının ön kapağındaki çocuğun elinde de kendi kitabı ve böyle devam edip çizilebilecek kadar küçülen iç içe resimler.’’
İşte size herhangi bir bilgi vermeden bu eserin özeti. Peki şimdi size dış görünüşü aynı olan bu kitaptaki çocukların farklı zamanlarda yaşamış aynı kişiler olduğunu söylesem bunlar için aynı insanlar diyebilir misiniz?
Peki kitabı en son tutup bu kişilerin tüm hayatlarını bilen benim bunlardan farklı bir kişi olduğumu iddia edebilir misiniz?
Tüm bu soruları düşünedurun biz Allahın insanı kibrinden dolayı secde etmeyen şeytandan üstün kıldığını, daha sonra üstün olanın alta kandığını, üstün olup alta düşenin abd ile Allaha secde edip af dileyince imtihana tabi tutulup bu dünyaya gönderildiğini bu haliyle uyuyan mı uyanık olan mı olduğunu bilmediği Yedi Uyuyan ve Kıtmir ile uyarıldığını dile getirsem ve siz hiçbir şey anlamayıp “Ne anlatıyor ulan bu?” deyip kitabı okusanız.(Nokta) Nokta yazdığım yere kadar anlamadığınızı kitabın bir elin parmağını geçmeyecek olan son sayfalarına kadar anlamayacaksınız.
İnsan, kafası karmaşıklığı çözene kadar sevmeyen basitcik ; çözdükten sonra göz almayacak kadar kibircik.
Teşekkürler İhsan Oktay Anar. Hiç görmeyecek, okumayacak, duymayacak olsan da...
Bir adam var adam dönemin padişahıyla uzaktan akraba ama sanki kendi padişah öyle triplerde. Bir gün yakasına bir şey koyuyor ve vuruluyor ama ölmüyor o da bunu dine dönmesi gerektiğine yoruyor. Böyle kendine vahiy geleceğine inanıyor. Adam deli kendi parası var baya bir cihaz kuruyor. Din adamları Allah'a yakın diye düşünüyor onlardan yardım almalıyım diyor. Tabi o hocaları kaçırtıp bir cihaza bağlıyor sonra hocaların beyin yanıyor tabi. Sonra başka bir karakter var bir para babasının evinde çalışıyor kurnaz birisi. Çalıştığı ev ama lanetli gibi böyle. Amca akşamları çocuk yiyen bir canavarmış sözde bir akşam adam saklanıyor ve canavarı öldürüp parasına konuyor. Alem yaparken işte o ilk deli adamın fabrikayı buluyor. Onu da öldürüyor ve deli adamın yardımcısını alıkoyuyor. Telgraf gibi bir aletle Alman biriyle satranç oynuyor ama kendi bilmediği için diğerine oynatıyor. Böyle işte Almanı baya soyuyorlar. Neyse bir akşam kasasını açılmış buluyor. Baya uyurgezer sanıyor kendini falan baya da cimri biri. Bir bakıyor Döjira diye bir prensesten mektup var. İşte kız aşk mektubu yazmış ve resmini göndermiş. Adam da tabi her zamanki gibi ruhuna değil de sıfatına aşık oluyor. Kızı bulmak ve kazanabilmek? için para toplaması gerekiyor. Bu sırada yolunmuş tavuk Alman o zamanın Osmanlı devletine geliyor diyor eğer yüz yüze de beni yenersen sana iki katı para verecem yok ben yenersem sıçtın sen
Öncelikle bu benim ilk incelemem olacak:) bu anlamda biraz belirsizlik mi diyeyim ya da heyecan mı bilemedim biraz farklı duygular içerisinde yazıyorum. Ama ilk incelemem bu kitap için olmalı zira buna inceleme yazabilirsem eğer birçok kitaba kolaylıkla inceleme yazabilecegimi düşünüyorum:) çünkü kitap olay örgüleri kisiler yer zaman vs konusunda o kadar kafamı karıştırdı ki kafamda net bir tablo oluşturabilmek zor oldu biraz. Daha önce ihsan oktay anarin kitaplarını okudum ve aslında biraz da beklediğim bir şeydi bu. Ama diger okuduğum kitaplarına nazaran kullanılan dil biraz daha ağır olduğundan herhalde kitapla ilgili net fikir oluşturamamda bu da etkili oldu. Çok fazla farklı kelime var arapça, Farsça vs . Bunları araştırmak bazen eğlenceli olsa da bir zamanda sonra sonu gelecek gibi olmayınca can sıkıntısına dönüşmeye başladı. "Şerare" kelimesi hoşuma gitti. İyi ki ogrendim dediğim bir kelime oldu. Yani anlaşılacağı üzere yeni kelimeler kesfedebilmek adına fayda sağlayıcı bir kitap. Bi ara sadece Google ile senkron şekilde kitabı okuyorduk. Bu durum çoğunlukla ilk bölüm için geçerli. Kitabın geneline yayılmış güzel espiriler var ben okurken kahkaha attığım yerler oldu. Eleştirel tarafları da mevcut onu da yoğun bir şekilde hissettiriyor. Genel olarak şunu söyleyebilirim kitap sonlara yaklaştıkça olayları bütüne kavuşturma çabasını hissettirmeye başlıyor ve bu da biraz heyecan katıyor olaya( ben tamamen butunlestiremedim o ayrı konu ) . Arada guldurmesiyle farklı zamanlara ithaf etmesiyle gayet güzel zaman geçirmiş olduğum bir kitap oldu.