Yaprak Dökümü Kitap Bilgileri
Yazar: Reşat Nuri Güntekin
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 32 dk.
Sayfa Sayısı: 160
Basım Tarihi: Temmuz 2016
Yayınevi: İnkılâp Kitabevi
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789751026491
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Yaprak Dökümü Kitap Tanıtımı
(1930 yılı) Osmanlıca baskısından birebir olarak yayıma hazırlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra kendine batılı olarak bakmaya çalışan Türk toplumunun, batılı toplum ve kendi toplumu arasında yaşanan kültür farkını da ortaya koyan roman, bir memur ailesinin bu yeni batılı tarzla karşılaşmasından doğan sorunları, etik değerlerin kayboluşunu ve bu ailenin çöküsünü dramatik fakat gerçekçi bir şekilde ele alır.
Yaprak Dökümü Kitaptan Alıntılar
1. "Fazla ümitsiz insanlar ağır hastalara benzerler."
2. "“Bir babanın çocuklarına bırakacağı en kıymetli miras temiz bir isimdir.”"
3. "- Ne kadar güzel kalplisiniz. Emin olun ki bu derecesi fazla... Adamakıllı üzülüyorsunuz..."
4. "Her şey gibi sevmek de parası, vakti,az çok rahatı olan insanlara mahsus bir imtiyazmış*.
İmtiyaz: ayrıcalık"
5. "‘Bir babanın çocuklarına bırakacağı en kıymetli miras temiz bir isimdir.’"
6. "İçinde gizli bir ümit vardı."
7. "..ihmal ettiği yalnız bir kişi vardı; kendisi.."
8. "Hasılı, insan olmaya çalışmak sana da bana da zarardan başka bir şey getirmedi.Bakalım biraz da hayvanlığı tecrübe edelim !.."
9. "Ya devlet başa ya kuzgun leşe"
10. "Her şey gibi çocukların terbiyesine verilen emek de boş bir gayretti. Kanlarının mayasında, doğuşta ne varsa vakti
saati geldiği gibi meydana çıkıyor, hiçbir şey onu değiştiremiyordu."
11. "İnsanların paradan başka şeylerle de mesut olacaklarına inanarak yaşadım. O kanaatle öleceğim."
12. ""İnsan ne söylese iş yine olacağına varıyordu.""
13. "Onu yiyip bitiren asıl hastalık, içinde idi."
14. "Başkalarını her zaman dinlediği halde kendi derdine dair bir tek kelime söylemiyordu."
15. "Fakat canavarın büyüğüne , yani kendine nasıl laf anlatırsın ?"
Yaprak Dökümü Kitap İncelemeleri
Reşat Nuri, 1930 yılında yayımlanan bu kitabında hepimizin bildiği gibi orta sınıf bir ailenin dramını ele alıyor. Aman ağzımızın tadı bozulmasın diye diye adeta sonbaharda dökülen yapraklar gibi dökülen bir ailenin kaçınılmaz sonunu gözler önüne seriyor.
Ali Rıza Bey, oldukça dürüst, çalışkan, insani değerlere önem veren bir mülkiye memurudur. İşine büyük bir titizlikle sarılır, boş zamanlarında sürekli kitap okur. Eskiden tanıdığı bir kızın, zor durumda olduğu için kendi iş yerinde işe girmesi için yardımda bulunmuş fakat bu iyiliği ona pahalıya patlamıştır. Zamanla Leman ismindeki bu genç kızın iş yerindeki laubali hareketleri Ali Rıza Bey’i rahatsız etmeye başlar, kendisinin işe aldırdığı genç kızın herkesin dilinde olmasına tahammül edemez ve işten ayrılmaya karar verir…
Ali Rıza Bey’in işten ayrılması evde hoş karşılanmasa da aynı gün Şevket’in bankada memur olarak işe başlayacak olması aileye bir nefes aldırır. Fakat Şevket’in Ferhunde ile evlenmesi, Leyla ile Necla’nın yengelerine uyması, Hayriye Hanım’ın kızların her istediğini yapması, Ali Rıza Bey’in ise artık eve para getirmediği için hiçbir şeye karışmaması bu ailenin sonunu hazırlar.
Diziyle birçok benzerlik olsa da farklı olan kısımlar da var. Özellikle kitapta aile daha fazla dibe vurup, giyecek ve yiyecek bir şeyleri olmamasına rağmen evde sürekli parti vermeye devam ediyorlar. Olaylar bu kadar da olmaz dedirtiyor. Okurken herkese sinir olup, bir taraftan da onlar için üzülüyorsunuz.
Ali Rıza Bey'e "kızını dövmeyen dizini döver" atasözünü söylemek isterdim.
.
.
.
.
.
Memur olan Ali Rıza Bey'in , dört kız ve bir erkek çocuğu vardır. Hayattaki en büyük isteği namuslu bir hayat yaşamak.
Çalıştığı şirkete torpil ile soktuğu bir kız, şirketin patronuyla yattığını öğrenince şirketten ayrılır ve işsiz kalır.
Bu olaydan sonra evde kavgalar, huzursuzluklar,isyanlar vs başlar.
En büyük oğlu bir iş bulur evi idare etmeye çalışır. Evli bir kadınla birlikte olur ve kadınla evlenip fakirhaneye getirir. Nüfus artar.
Kızlardan en büyük olanı fikret, evden kaçmak için kendisinden yaklaşık yirmi yaş büyük biri evlenip fakirhaneden ayrılır ve ilk yaprak döküldü.
Oğlu şevket ,para yetiştiremiyor borç alıyor ve sonunda hırsızlık yapıp bir buçuk yıl hapis yatar. Böylelikle ikinci yaprak döküldü. Gelinde fakirliğe dayanamayıp kaçıyor.
Kızlardan necla ise ,kendini zengin koca olarak tanitan bir suriyeli ile evlenip memleketten ayrılır. Adam zengin değil, çocukları var üstüne zaten yirmi-yirmi beş yaş büyük. Ne hayallerle yola çıktı ne buldu. .bir yaprak daha..
Kızlardan leyla bir avukatın metresi olup ,apartman dairesinde metres olarak ailesi olarak yaşar. En azından karınlarımiz tok diyip geçinip giderler..
Geçim sıkıntısı bir aileyi ne hallere düşürdü böyle. .
Not : romanda eski kelimeler fazla yoktu. Anlatımı basit.olaylari süslü cümleler değil de olduğu gibi anlatmış yazar.
Dizisi uzun süre televizyonda oynamış bir kitap... Şahsen bir kere bile izlemedim Kitapta ilk olarak yazarımızın yalın ve duygu yüklü yazı diliyle karşılaşıyoruz. Cümleleri ve vermek isteği mesajlar gayet net! Güntekin'in romanında 7 kişilik bir aileye konuk oluyoruz. Ali Rıza, eşi Hayriye ve çocuklar Leyla, Necla, Fikret, Ayşe ve Şevket ile yaşamakta... Görünüşte oldukça sıradan ve mutlu olduğu sanılan ailenin sayfaları çevirdikçe nasıl yokuş aşağı sürüklendiğini ve bireysel hırsların gözleri kör ettiğini görüyoruz. Bir bankada çalışan Şevket'in Ferhunde'ye aşık oluşu ve evlenmesiyle, eve eksik olan entrika da geliyor. Bunun yanında Necla ve Leyla, hırslarına ilk yenik düşenler oluyor. Maddiyatçı yengelerine benziyorlar ve zenginlik peşine düşüyorlar. Zengin damat isteyen Hayriye'nin de kızların üzerine körükle gitmesi, Necla ile Leyla'nın arasını açıyor. Bunun üzerine Leyla, zengin bir Suriyeliyle evleniyor; ancak kuma olduğunu görüyor ve pişman oluyor.
Hayriye'nin hırslarıyla da evde huzur kalmıyor. Fikret kaçar gibi evden ayrılıyor ve üç çocuklu dul bir adamla evleniyor. Ferhunde ateşin dozunu arttırmaya başlıyor. Olanlar zavallı Ali Rıza'ya oluyor, felç kalıyor. Hanesinin tamamen yalanlar üzerine kurulu olduğunu anlayan yaşlı adam, haliyle dayanamıyor. Hayriye gibi bir kadını nasıl sevdiğine de anlam veremiyorum açıkçası... Kitabın adından da anlaşılacağı üzere, bir ailenin üzerine son bahar çöker ve aileyi oluşturan yapraklar dört bir yana dağılır.
Reşat Nuri Güntekin’in kaleme aldığı Yaprak Dökümü, Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki toplumsal değişim karşısında Ali Rıza Bey ve ailesinin yaşadığı çatışmaları ele alır. Kitapta her bir aile üyesi, evi “cehennem” olarak tanımlar ve bu evden kaçmak için yeterli sebebi olan birçok karakter vardır.
Ali Rıza Efendi, çocuklarını iyi insanlarla evlendirmek, onların ahlaklı bireyler olarak yetişmesini sağlamak isteyen bir babadır. Her ne kadar onları koruyup kollamak, “kendi düşünceleri ve standartlarına” göre yaşatmak istese de birçok hata yapar. Batılılaşmaya ayak uyduramaz.Hatta günümüz şartlarında bile bu durum ne yazık ki devam ediyor. Bazen bazı insanları o kadar çok seviyoruz ki onları sevgimizle cennette yaşatacağımıza, cehennemin içinde tutsak ediyoruz.
Kitap açık ve sade bir dille yazılmış, bu sebeple okuması oldukça kolay. Fakat kitabı çok beğendiğimi söyleyemem. Ama okuduğum için asla pişman değilim.
Kitapta en üzüldüğüm karakter Ayşe’ydi. Ailede herkes bir şekilde çatışmalarını yaşayıp yolunu bulurken, Ayşe en çok hırpalanan, en çok savrulan kişiydi. Yaşı küçük olduğu için cehennemden kurtulamayan tek kişiydi. Zaten hep öyle olmaz mı? Cehennemden herkes kurtulur, hep en küçük çocuk geride kalır… Adaletsizce geliyor insana.
Önce Yaprak Dökümü’ne televizyonda rastladım. Yayımlandığı yıllardan çok sonra izlemeye başladım. Önce diziyi izleyip sonra kitabını okumak istedim. Kitapla ne kadar uyumlu olduğunu anlamak ve kitabın değerini ne kadar yansıttığını öğrenmek için. Dizi kitaba hemen hemen sadık kalmış diyebilirim. Hatta bazı cümleler direkt kitaptan alınmış. Ee tabii günümüze uyarlanırken değişiklikler de olmamış değil.
Gelelim kitaba. Kitap, saygıdeğer bir mutasarrıf ve ailesinin etrafında dönüyor. Ali Rıza Bey, doğruluk ve namus için yaşayan birisi ve baba olarak bütün evlatlarını kendi doğrularıyla, ilkeleriyle yetiştirmiş. Fakat değişen hayat şartları önce evlatlarının terbiyesini bozuyor ardından onun bazı ilkelerini. Böylece Ali Rıza Bey’in yaşamı bir yaprak dökümü manzarasına dönüyor. Bu manzaranın yaprakları ise çocuklarıdır. Çocukları teker teker ondan kopuyor. Kitabın en önemli vurgusu bazı doğruların çok fazla abartılmadan yaşanması gerektiğidir. Çünkü fazlası baskıya dönüşmektedir. Baskı ise bir evladı iyi yapmaz aksine o doğruların karşıtı yapar. Neyi fazla abartırsak bu hayatta onunla sınanırız.
Ben kitabı beğendim. Günümüze yakın mesajları var. Şunu da demeden edemeyeceğim. Siz sakın Ali Rıza Bey’in durumuna düşmeyin. İradeli olun, bir rüzgarın etkisiyle savrulmayın. Ve mutlaka gelecek için yatırım yapın! İyi okumalar dilerim…ı