Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Yaban Kitap Bilgileri


Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 4 dk.
Sayfa Sayısı: 214
Basım Tarihi: Kasım 2021
Yayınevi: İletişim Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789754700060
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Yaban Kitap Tanıtımı


Millî Mücadele sırasında Orta Anadolu'da bir köy. Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu "yaban"laşan tipik aydın.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edeiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri'nin 1910'dan 1974'e dek verdiği eserler Türkçe'nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri'nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı, 1920'lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati'den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu'nun eserleri, hala tüketilmemiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir "panoroma"dır.




Yaban Kitaptan Alıntılar


1. "Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit bu çıplak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir âlemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlûkları ile dolmağa başlar."




2. "Odamı dolduran bütün bu kitapları yakmak.....
Neye yarar? Hepsi benim içime girdiler."




3. "“Çünkü her hayatın kendine göre bir başlayışı,bir bitişi vardır.”"




4. "çevre değiştirmedikçe
insanın değişmesine imkan yoktur .."




5. ""Türkiye'nin karanlık semasında Mustafa Kemal adı bir şafak yıldızı gibi parlıyor.""




6. "İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?"




7. "Çünkü, sizi evvela sizden, kendinizden kurtarmak lazımdır."




8. "Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım.Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?"




9. "“Ah, bu insan, ah bu insan denilen mahlûk! Tabiatı, ne cenabet bir zindan haline sokmuş.”"




10. "Çevre değişmedikçe, insanın değişmesine imkan yoktur."




11. "Omuz omuza, diz dize oturmuş olmamıza rağmen, ben hala her birinden yüzlerce fersah uzaktayım."




12. "İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?"




13. "..arkamda bıraktığım geçmişi unuttuğum gün, kimbilir, ne kadar rahat edeceğim.."




14. "Her şeyi bu kadar ciddiye almak, bu kadar öfkelenmek neden?"




15. "Çünkü, Ankara bir son değil, bir başlangıçtır."





Yaban Kitap İncelemeleri


Küçük denilebilecek yaşlarda okuduğum bir kitaptı ancak sitede takip ettiğim kıymetli okurlardan bir kaç kişi okuyup inceleme yazında tekrardan okumak istedim. Ülkemizde maalesef her şey olması zor olduğu gibi "aydın.." olmak da çok zor ve tartışmalı bir konu olagelmiştir. Tarihsel süreç içerisinde çok büyük savaşlar ve türlü sıkıntılarla boğuşup hayatını bu sıkıntılarla devam ettirmek zorunda kalmış olan ülkemizde ne toplumsal gelişim o okuduğumuz metodolojilere uygun gelişti ne de tam anlamıyla bir aydın sınıfı gelişti. Herhangi bir konuda eleştiri getirmek ve suçlamak çok kolayken aynı konuda alternatif çözüm önerileri getirmek ve doğruyu yaparak ve yaşayarak göstermek, örnek olmak ne yazık ki kültürümüzde çok yer edinememiştir. İlk okuduğum yıllardan kitapla ilgili aklımda kalan metaforları hiç unutmamıştım ve bu seferde teyit etmiş oldum "İçerisinde yaşadığı toplumun gerçeklerinden kopmak..." ve "Fildişi kulelerde yaşamak...". Hangi dönemde olursa olsun hepimiz için gerçekliğini koruyan kavramlar olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle bu tarz platformlar aracılığı ile daha fazla okuyup daha fazla fikirlerimizi başkalarının fikirleri ile kaynaştırarak aramızda ki uçurumları azalttığımız ve birbirimize tahammül sınırlarımızı geliştirdiğimiz zamanlar dilerim. Herkese iyi okumalar..




Ahmet Celâl üzerinden bireyin toplum içerisinde yalnız kalması ve topluma yabancılaşması anlatılmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’da bir köye yerleşen gazi ve idealist bir subayın hikâyesini anlatan roman, aydın ile halk arasındaki uçurumu gözler önüne serer.
İdealist bir karakterde olan Ahmet Celâl geldiği Anadolu da, halkın onun dert edindiği ve kutsal olarak saydığı şeylere kayıtsız olduklarını görür. Hiç bilmediği Anadolu köyünde yalnız kalır. Onun yalnızlığı, davasında bir başına bırakılması ve ötekileştirilmesi bir tutunamama durumudur. Ahmet Celâl köylünün bu tavırlarından sonra karamsarlığa, mutsuzluğa sürüklenir. O, artık hayattan tat almaz.
Ahmet Celâl son savaşında kolunu kaybetmiş ve İstanbul’dan taşınmak zorunda kalmıştır. Çünkü büyük şehirde bu şekilde yaşayamayacağını düşünür. Anadolu da her şeyin daha iyi olacağını düşünen kahraman, bunun tam tersiyle karşılaşır. Orada yaşayan halk onu yadırgayıp dışlamışlardır. Köylülerin savaşa ilgisiz kalması, düşmanın ilerlemeye başlaması Ahmet Celâl’in umutlarını tüketmiştir.
Onun burada yalnızlığa itilmesi kendi benliğini bile sorgulamaya itmiştir. Yaşadığı yer de onu buna iten nedenlerdendir. Çünkü o köyde farklı olan bir tek kendisidir. Hatta köy halkı ona Yaban demiştir. Onlar Ahmet Celâl’in düşüncelerine anlam verememiştir. Bu köyde önce topluma sonra da kendine yabancılaşmıştır. Bu yabancılaşması hayata tutunmasına engel olmuştur.




Yakup Kadri'nin edebî kişiliğini sevdiğim için bu kitabını kısaca incelemek istedim.

Kitaba karşı klasik bir ön yargınız olmaması açısından şunu söylemek isterim ki; kitap öyle sıkıcı tarihi bir roman değil. Tabii bu öznel bir değerlendirme ama yine de genele yayılabilecek bir eleştiri.
Yazarın fevkalâde gözlem yeteneği ve iyi bir psikoloji birikimi kitaba ayrı bir özgünlük katmış.
Bu kitabı uzun zaman önce okumuştum bu ikinci okuyuşum çünkü o sanatsal zevki tekrar tatmak istedim. Ve yine merakla okudum.

Konusuna gelirsek kitap, harp gazisi bir subayın, Anadolu'nun kurak bir köyüne yerleştikten sonra yaşadığı olayları anlatıyor.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu halkının içinde bulunduğu ,sosyolojik, ekonomik ve psikolojik durumu realist bir şekilde hikayeleştirerek kaleme almış yazarımız.

Gerçek anlamda, durumları ne olduğundan iyi ne de kötü gösterme eğilimi var. Bu da yazarın mensup olduğu akımın hakkını verdiğini gösteriyor. Bu durumu, kitabı okudukça yazarın samimi dilinden ve düşünce yapısından sezebiliyorsunuz.
Okurken kendimi bizzat olayların içinde buluyorum.
Yakup Kadri'nin dili sade ve akıcı. Bireycilikten toplumculuğa geçmesi onun kitaplarına pürüzsüz bir ayna niteliği kazandırmış. Sosyolojiye meraklı biri olarak söyleyeyim ki bu türler size kendi toplumunuzu herkesten ve her şeyden daha iyi tanıtacaktır. Çünkü Türk edebiyatı toplumun, boyasız gerçek bir yansımasıdır.
Iyi okumalar.




Kitabın Adı :


Kitabın Yazarı:


Sayfa : 214
Türü Konusuna göre: Tarihî ve sosyal roman
Akımına göre: Realist roman
Yayınevi : İletişim Yayınları

Türk edebiyatında aydın-halk arasındaki uçurumu açık bir şekilde ele alan, 1932 yılında yayınlanan Yakup Kadri Karaosmanoğlu romanıdır. Kurtuluş Savaşı yılları, Anadolu'daki yaşam, Anadolu'nun içinde bulunduğu durum konu olarak işlenmiştir.

Roman anı/günlük biçiminde kaleme alınmıştır. Olaylar Kurtuluş Savaşı yıllarında geçmektedir. 'Yaban" edebiyatımızın tezli romanlarından biridir.

Sakarya Savaşı'ndan (1921) sonra o bölgeden düşman ordularının çekilmesi üzerine, düşman zulmünü araştırmak için köye gelen araştırma kurulu yıkıntılar, kömürleşmiş insan kemikleri arasında bir defter bulur, kenarları yanık, ortası yırtık bu defter Ahmet Celâl'in anılarını yazdığı ve son anda Emine'ye teslim ettiği defterdir.

KONUSU: Yaban, Orta Anadolu’da Eskişehir sınırlarında yer alan Porsuk Çayı kenarındaki köyde geçmektedir. Kitabın Kahramanı, Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal'dir. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu “yaban”laşan tipik aydın anlatılmaktadır.




Asker Anadolu, emekçi Anadolu, çalışkan Anadolu… Öksüz Anadolu, aç Anadolu, eğitimsiz Anadolu… I. Dünya Savaşı’nda gazi olan ve sağ kolunu kaybeden bir subay, emeklilik yıllarını Eskişehir-Ankara arasında bir köyde geçirmeyi tercih ediyor. Bir kolunu bu vatan için feda eden karakterimiz köylüler tarafından saygı görmeyi beklerken hor görülüyor ve “Yaban” lakabıyla anılmaya başlanıyor. Köydeki insanlara milli mücadeleyi, Türklük şuurunu anlatmaya çalışsa da köylüler şeyhlerin, ağaların peşinden gitmeye devam ediyor. Yazar, Anadolu köylüsünü sert bir dille eleştiriyor. Köylü Sakarya Meydan Muharebesi’ni yürüten ülkeden habersiz, yalnızca ekin ekmek ve karnını doyurmakla ilgileniyor. Subayımız artık onlara laf anlatmaktan imtina edip köşesine çekiliyor. Fakat bir gün düşman ordusu köye ulaştığında, bütün köylü düşman gerçeğiyle yüzleşiyor. Ekini alınan, ırzına geçilen, evleri yakılan insanların elinden ufak direnişlerden başka bir şey gelmiyor. Yazarımız Türk köylüsünü eleştirse de faturayı Türk aydınına kesiyor. Eğitimsiz, aç bıraktıkları bu halktan başka da bir şey beklenilmeyeceğine işaret ediyor. Karakterimiz, köylüye her ne kadar kızsa da düşman işkencesiyle ölen küçük bir çobanı gördükten sonra her birini affediyor. Yunan galip gelseydi yaşanacakların alternatif bir senaryosu olan bu kitap, bize tekrardan milli mücadele kahramanlarına ne kadar teşekkür etsek az kalacağını gösteriyor. Canımız, anamız olan Anadolu; tarihin her devrinde olduğu gibi her türlü zorluğa bugün de direnmeye devam ediyor. Ona nüfuz etmedikçe, onun zihnini parlatmadıkça ülkenin de refaha ermeyeceğini umarım bir gün fark edeceğiz.



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: