Yaban Muzu Kitap Bilgileri
Yazar: José Mauro de Vasconcelos
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 46 dk.
Sayfa Sayısı: 168
Basım Tarihi: Ağustos 2016
İlk Yayın Tarihi: 1942
Yayınevi: Can Yayınları
ISBN: 9789750725531
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Yaban Muzu Kitap Tanıtımı
"Jose Mauro de Vasconcelos", yurdumuzda çok sevilen bir yazar. Türkçe'de ilk yayımlanan romanı "Şeker Portakalı" ve onun devamı olan "Güneşi Uyandıralım" ve "Delifişek", daha sonra da "Kardeşim Rosinha ve Kardeşim Rüzgar", "Kardeşim Deniz"in gördüğü ilgi çok büyük oldu. Elinizdeki bu kitabın bir başka özelliği daha var. "Jose Mauro de Vasconcelos"ta eşine az rastlanan ve doğuştan gelme bir anlatıcılık yeteneği, akıl almaz bir bellek, göz kamaştırıcı bir yaratıcılık ve insanlar konusunda engin bir deneyim var. Yazar olmaya çalışmamış, yazar olmak zorunda kalmıştır. Romanları bir yanardağın lavları gibi dışına taşmıştır. "Konuyu kafamda toparlayınca yazmaya başlarım ve bir çırpıda yazarım," diyor. İzlediği yöntem, kitap kafasında yazılana kadar, konusunu uzun uzun olgunlaştırmaktır. Yine kendi anlattığına göre, yazı makinesinin başına geçtiğinde, kitabın çeşitli bölümlerini.ayrı ayrı yazabiliyor. Birinci bölümü bitirdikten sonra, aradaki bölümlere el atmadan, sonu kaleme alabiliyor. Brezilya'nın elmas madenlerinde elmas arayan insanların serüven dolu bu romanını "Aydın Emeç"in Türkçesiyle sunuyoruz.
Yaban Muzu Kitaptan Alıntılar
1. "Bu rezil dünyada hiç kimseye güvenmemek gerek."
2. "Özlem, ozanlara uygun düşen bir duygudur ."
3. "“ Çocuğum, geleceğin kendi ellerinde.
Yüreğin öyle istiyorsa, öyle yap."
4. ""Yürüyordu. Yaşamak istiyordu. Yaşamayı dilercesine kollarını açmış yürüyordu.""
5. "Bilmiyorum Gregorao.
Aynı insan değilim artık ."
6. ""..bırak beni uyuyayım sen uyanana dek.""
7. "Neye yarardı bakmak ?
Neye yarardı düşlerinin yok oluşunu seyretmek ?"
8. ""Bu şehire sığamıyorum artık.""
9. "Biliyor musun Martinho,
bu rezil dünyada hiç kimseye güvenmemek gerek ."
10. "İnsan hep mutluluk peşinde koşar ama ille de mutluluğu bulamaz."
11. "“ Bakın Bay Odilio, bugün biraz kafam bozuk .
Ya bana güzel şeyler anlatırsınız ya da susarsınız . “"
12. "İnsan hep mutluluk peşinde koşar,ama ille de mutluluğu bulamaz."
13. "Hem Tanrı uyumuyor.Öcümü alacaktır."
14. "“Bakın Bay Odilio, bugün biraz kafam bozuk. Ya bana güzel şeyler anlatırsınız ya da susarsınız.“"
15. "Bir yıkım daha...
İnsanların yıkımı..."
Yaban Muzu Kitap İncelemeleri
Yaban Muzu ya da özgün adıyla Banana Brava.
Kitap tek bir karaktere yoğunlaşmamış, bir gitar sesi bile sayfalarda sade bir ayrıntı değil, kendi başına bir kahraman oluveriyor. Yazar, kitapta derin düşüncelere dalmayı okura bırakmış, anlattığı olaylar ve mesken tuttuğu konu yeterince derin zaten.
Kitabın merkezindeki karakter Joel, elleri piyanonun üzerinde dolaşan bir çocuk olmayı ve zengin yaşamını reddeder. Ardından yabancısı olduğu bambaşka bir yere, son piyano konserini verdikten sonra çeker gider. Gittiği yerde bir dost edinir. Dostu Gregor Joel'i oğlu gibi görür ve ona evini açar. Gregor'un başı ne zaman belaya girse yardımına artık Joel koşmaktadır ta ki son bir yardıma kadar...Joel dostunu da bir gün terk etmek zorunda kalır. Cebinde beş parasız -aynı yıllar önce evini terk ettiğindeki hali gibi- Banana Brava'nın yoluna düşer. Öyle bir yoldur ki bu çok zorlu sınavlardan geçer. Tam ölecek iken bir çiftçi onu kurtarır. Ve kendine gelince bu hale gelmesini sağlayan insanlardan intikam almak ister. Ama kendisine hiç uymayan bir davranışta bulunur ve bu davranış onu vicdanı ve korkusuyla baş başa bırakır. Bedel ödeyecektir hala çünkü. -antikçağ eserlerinde tanrıların karşısında çaresiz bırakılmış insanlar gibi- Kitabın içine biraz geç girsem de iyi ki devam etmişim diyorum. Beni en çok etkileyen kısım şüphesiz Joel'in son kısımdaki hareketi oldu. Acı bir sondu. Kitap, Şeker Portakalı'ndan tanıdığım bir duyguyu tekrardan benimle buluşturdu. Gerçek hikayelerden yola çıkılarak yazılması da ayrı üzücü bir durum.
Yaban muzu . Zeze ile tanıdığınız yazarının ilk kitabı . Bu kitaptan sonra çıkacak olan kitapların betimlemeleri de nasıl olacakmış bu kitap da belli olmuş . Şöyle bir örnek vereyim ;
"Yüreğimi, kaygıyla dönüşümü bekleyeceği bir ağaç gölgesinde bıraktım ve yürüdüm. Durmadan yürüdüm.
Güneş yüzümü ve ellerimi yaktı. Tozlu, uzun ve sessiz pek çok yol aştım.
Uzaklığın gerçeğinde yitmek için, zaman ve yer denen kavramları unuttum. Uzaklıktan başka şey yoktu…
Korkunç bir yorgunluk bedenime egemen oldu…
O sıra rastladım Acımasız Adamlar’a. Çok daha acıklı bir yaşam için çarpan, acılı bir yüreğe sahip adamlara.
Başkalarına ve kendilerine acıma nedir bilmeyen adamlara.
Öykülerini gördüm, işittim ve yaşadım. Üzgün döndüm ve kaygıyla beni aynı ağacın gölgesinde bekleyen yüreğimi aradım.
Acımasız Adamlar’ın öyküsünü anlatmaya karar verdim. Bu öyküyü ne mürekkeple yazıyorum ne de kanla. Gezginliklerimin tozunda eriyip giden, acılarımın ve yorgunluklarımın terinden yararlanıyorum yalnızca."
.
.
İlk başlarında sıkılsam da sonradan kitap farklı boyuta geçti . Bir çırpıda okudum . Hatta ‘Şeker Portakalı’ kadar nasıl bilinmez diyerek üzüldüm . ‘Fareler ve İnsanlar’ kitabını okuyanınız oldu ise biraz benzetebilirsiniz .
.
.
Konusuna gelince , elmas arayan iki arkadaşın hikayesi . Bu hikayeyi öyle bir anlatmış ki bir film izliyormuşçasına tüm karakterler gözünüzde canlanacak . Okumanızı mutlaka tavsiye ediyorum . Esen kalın
Merhaba sevgili okurlar.
Sizlere naçizane kendi düşüncelerime yer verdiğim Yaban Muzu kitabından bahsetmek istiyorum.
aynı zamanda Şeker Portakalı kitabının yazarı olan JoSe Mauro Vasconcelos’ un ilk kitabıdır. Kitaba 8/10 puanı uygun gördüm.
Yazarın okuduğum Şeker Portakalı bana göre çok özel bir kitaptı. Sonunda göz yaşlarımı tutamadığım, son sayfasını okuduktan sonra başımı uzun bir süre eğik bırakan müstesna bir eserdir. Buna istinaden yazarın ilk kitabı olan Yaban Muzu’na şans vermek istedim. Kitabımızda Joel adında bir gencimiz var. Ailesinden uzaklaşıp kendi hayatını kurmak için farklı diyarlarda iş arayan Yavru. Gregorao adında yaşlı bir adamla tanışıp günlerini geçirmektedir. Bir gün Gregorao’dan kaçıp Yaban Muzu diyarına gidip elmas avcılığına koyulmak ister. Yolda giderken tanıştığı ona yardım da bulunacağını söyleyen kişiler tarafından ormanda terk edilmiş ve günlerce aç susuz yolunu bulmaya çalışmıştır. Tam ümidini kestiği zamanda köy halkından bir siyahi gelir ve ona yardım eder, iyileştirip evini açar daha sonra tekrar yola koyulması için yardımcı olur. Joel kendisini ormanda bırakan kişilerden öç almak için Yüzbaşına yalan söyler ve onların kalan son paralarını alıp, dayak cezasına çarptırılmalarına sebep olur. Joel’i hikayenin sonunda zorlu bir süreç beklemektedir. Bakalım can dostu Gregorao kavuşacak mı? Öç aldığı insanlar da ona karşılık verecek mi?
Belki biraz gözyaşlarınızı tutamayabilirsiniz. Bol okumalı günler dilerim. Esenlikle kalın.
Garip şeydir insanoğlu. Elindeki tüm imkanlara rağmen daha iyisi, daha fazlasını elde etme ihtimaline kayıtsız kalamayan, çoğu zaman arzularını elindekilere yeğleyen bir varlıktır. Birgün kocaman bir maddi zenginliğe ulaşma olasılığı uğruna ruhunu öldürmek pahasına asıl zenginliğini görmeyen, o zenginliği arkasında bırakan, bir yaşamı değil sadece, yaşamı kendi yaşamına bağlı olan başka yaşamları da hiçe sayan bir varlık...
Yaban Muzu... meyve vermeyen muz ağacı. Kitabı okuduğunuzda kitaba verilen bu ad tam olarak anlam bulmaya başlayacak. Daha acı olan ise yazarın da başta belirttiği gibi o kadar hayatın içinden ki her hikâye. Dönüp bir bakalım etrafımıza (dünya artık etrafımızda!)
Ben birçok yaban muzu hikâyesi görüyorum. Birgün meyve verecek inancıyla tarihin paslı raflarına karışıp sönen yüzlerce yaşam. Ruhları ölen, insanlığı ölen...
Sahi; ruhunu, insanlığını, masumiyetini öldürene ne denir? Katil, bir bedenin kalp atışlarını sessizliğe gömen midir illa ?
Öte yandan tüm yitirilenlerin yanında kazanılan şeyler de vardır elbet. Kazanılanlarla yitirilenler birbirine bedel midir? Hangisi hangisine üstün gelir ya da bir üstünlükten söz edilebilir mi? Herkesin farklı bir cevabı olabilir pek tabii. Peki insan her zaman içindeki çağrıya kulak vermeli midir ? Ya tuzaklara yol olan çağrılar işitiyorsak..?
Bir kitabı okuduktan sonra içimde uyandırdığı duyguları, düşünceleri dökerim muhakkak.
Her okurda farklı şeyler peyda olacak, her okur kendinden bir şeyler bulacaktır.
Sevgili Vasconcelos'un Şeker Portakalı kitabı ve diğer devam kitapları ile tanımıştım.. Akıp giden okuma günlerim beni şimdi bu kitabına savurdu.
***
Anlatılan yaşam, çekilen zorluklar, içinde bulunulan hayat koşulları hepsinin zorluğunu, pisliğini ve bunaltıcı havasını ruhunuzda hissediyorsunuz. Kullanılan apaçık dil sizi bir nebze rahatsız edebiliyor ama beni etmedi. Çünkü anlatılan hayat tarzına ve döneme çoook yakışmış bir dil. Zaten o kum çukurundaki hayatı temiz bir şehir lehçesiyle anlatamazsınız. Hadi anlattınız diyelim okura hissettiremezsiniz. Neyse efendim kitabın konusuna gelelim...
Başkardaki bir kaç sayfa hatta bir kaç bölüm bana nedendir bilinmez Fareler ve İnsanları anımsattı... Güçlü kuvvetli Gregorao ve onu çekip çeviren Joel... İkisininde hikayesi bambaşka yollardan geçmiş ve bir elmas çukurunda birleşmiş... Joel eğer vazgeçmeseydi çok ünlü saygın bir piyanist olarak hayatını yaşayacakken kendi yolunu çizmek istemesi üzerine Garimpo denilen Elmas aradıkları arazilerde çalışmaya gider ve hayatı değişir...
Gregorao ise karısı ve oğlunun onu terketmesi üzerine bu bataklığa düşer ve hayata tutunmaya çalışır... Gel zaman git zaman bu mükemmel ikilinin yolları ayrılır..
Ve kitabın bana göre en heyecanlı yeri gelir...
Joel daha çok para kazanmak ve daha rahat yaşamak için
Yaban Muzu sahiline gitmek ister ne olursa bundan sonra olur. Yolda başına gelenleri soluğunuzu tutarak okuyorsunuz ve daha sonrasını rahat bir nefes vererek..
Hülasaa efendim okuyup epey beğendiğim bir kitap oldu.
Diğer kitaplarında buluşmak üzere Vasconcelos.