Veba Kitap Bilgileri
Yazar: Albert Camus
Tahmini Okuma Süresi: 8 sa. 35 dk.
Sayfa Sayısı: 303
Basım Tarihi: Temmuz 2020
İlk Yayın Tarihi: Haziran 1947
Yayınevi: Can Yayınları
Orijinal Dil: Fransızca
ISBN: 9789750728273
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Veba Kitap Tanıtımı
Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında "Veba"dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus'nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. "Veba", insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand'ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur...
Veba Kitaptan Alıntılar
1. "“İnsanın umutsuzluğa alışması, umutsuzluktan da beterdir.”"
2. "Bir gecenin içindeyim ve aydınlığı görmek istiyorum."
3. "Çocuklara işkence çektiren bu düzeni sevmekten ölünceye kadar kaçınacağım."
4. "Beni ilgilendiren tek şey,’ dedim, iç huzuru bulmak."
5. "“Acımak işe yaramadığında ondan bıkılır.”"
6. "“Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, nasıl sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır.”"
7. "Her gece uykusuzluk, her sabah zorluk."
8. "Beni ilgilendiren, bir insan olmak."
9. "Ölünceye kadar çocukların işkenceden geçtiği şu yaradılışı reddedeceğim."
10. "Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez."
11. "Yalnızca normal olmak için hep çok büyük çaba harcamak zorunda kaldım."
12. "Ve işte, biz artık aşkı beceremiyoruz."
13. "Geleceğini bilince seni beklemek zor gelmiyor."
14. "Sarhoşlar dışında kimse gülmüyor."
15. "Tamam! Hepimiz delireceğiz, orası kesin"
Veba Kitap İncelemeleri
Ne yazık ki kitap okumaya eskisi kadar vakit ayırmadığım bir dönemden geçtiğim için Albert Camus ile tanışma fırsatını elde edememiştim. Tanışma faslına "Veba" ile başladım.
Kitabın dilini oldukça akıcı ve sürükleyici buldum. Yazarın betimlemelerine hayran kaldım açıkçası. Kitabı okuduğum her an Oran'da yürüyen bir sakinmişim de her şeye tanık oluyormuşum gibi hissettim. Kendimde -bir zamanlar- yazan bir insan olduğum ve betimlemeyi çokça kullanıp hikayelere çok yakıştırdığım için bu yönüyle benim beğenimi kazandı. (Can Yayınları - Nedret Tanyolaç çevirisiyle okudum.)
Kitabın hikaye örgüsüne bakacak olursak ve bizim de bir salgın yaşadığımız şu dönemde; sanki salgının ilk zamanlarını değil de üzerinden çokça zaman geçmiş ve tıpkı bizim de şu an içinde bulunduğumuz dönem gibi, kanıksama dönemini okuyormuş gibi hissettim. Salgının en başındaki o korku, insanlardaki o önlem özeni, o telaş, o gelecek kaygısı bana geçmedi. Herkes sanki çok uzun zamandır vebayı yaşıyormuşcasına ve alışmış, çok sıradan bir olayı okuyor gibi hissettim. Spoiler: (Küçük çocuğun ölüm sahnesinden bile etkilenemedim.)
Kitabın sonlarına doğru duygusal olarak beni de yakaladı. Doktor Rieux ve Tarrou'nun terasta yaptığı konuşma ve denize gittikleri andan itibaren insanların o yorgunluğunu, bıkkınlığını ve aradıkları bir tutam insanlığı buram buram hissettim. O dakikadan sonra kitap benim için çok başka bir boyut aldı. Çünkü tam olarak şu an ki ruh halimi bu kadar iyi anlatan başka ne okuyabilirdim diye düşündürdü.
Sonuç olarak; veba içimizde, veba her yerde. Belki bir hastalık, belki de bir fikir hastalığı olarak...
Veba, 1940’lı yıllarda Cezayir’in Oran kentini hapseden ve kentin insanlarının hem acılar içinde ölüp hem de buna karşı gösterdiği direnişin hikayesidir. Kitapta, bu felaket karşısında insanların zavallı oluşu, ölüm karşısındaki çaresizliği ve yazgıya karşı bir başkaldırının ortaya koyuluşu anlatılıyor. Okurken elbette ki kovidin ülkemizi sardığı ve evlere tıkandığımız dönemler aklıma geldi. Aynı zamanda ilk başlarda ufak sayıdaki ölümlerin, giderek çığ gibi büyüyen ceset yığınlarına dönüşünü anımsadım. Kovidin bir hastalığın vücudu sarması gibi ülkemizi sarıp günden güne bizden aldıklarını, bu uğurda vefat eden doktorlarımızı, küçücük ellerin daha büyüyemeden annesinden kopuşunu, genç yaşlı demeden ölüm hortumuna çekilişini, bazı alışkanlıklarımızdan mecburi şekilde vazgeçişimizi, aynı zamanda çıkarları uğruna halkın sağlığını tehlikeye atan akıl yoksunu bazı insanlarımızı da hatırladım. Doktor Rieux’un umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan beter olduğunu düşünmesi de beni derinden yaraladı. Gerçekten bir insanın elinden umudu alınırsa hiçbir şeyin kalmayacağını gördüm. Ama insanın başına gelen şey kendi eliyledir diyorum ve Mehmet Akif Ersoy’un dizelerini buraya bırakıyorum:
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih” i “Tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
bu günleri görmüş ve yazmış gibi. Adından anlaşıldığı gibi salgın hastağı anlatan bir kitap, hastalığın ve salgının her yerde olduğu gibi, nereden geldiği belli olmayan bir salgın, kapanan bir şehir, karantinaya alınan insanlar, önüne geçilmeyen ölümcül bir virüs.
Bugün dünyanın her yerinde milyonlarca insanın canını alan "Korona virüsü Covit-19)"
Gibi bir salgın.
Bir anda Oran şehrinde ortaya çıkan veba salgın farelerin ölümleri ile başlar, ve insalar bulaşması hiçte zor olmaz. Kitabımızı kahramanı Doktor Rieux'ün evinin önünde ölü bir fare görmesi ile başlar. Öncesi umursamasa da her geçen gün artan ölü fareler, ve insanlarda görülen veba'nın etkileriyle birlikte, gelecek günler bütün şehri korkunç bir kaosa sürükler. Önüne geçilmeyen bir salgın, ve sevdiklerinin gözün önünde ölmesi. Ve Doktor Rieux'ün çaresiz kalması.
Veba ile nasıl başa çıkılacak? Bireyciliği bir yana bırakıp dayanışma göstererek.
Beni en çok etkileyen bölüm ise Oran şehri karantinaya alındıktan sonra okuduklarım oldu, ölüm ve salgın karşısında nasıl da çaresiz kalıyor insanoğlu.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim kitabı okurken
kitabı da gözümde canlanmadı değil.
Keyifli okumalar dilerim ucretsizkitap.com.tr ailesi
Albert Camus bu kitabında 1940 lı yıllarda Cezayir'in iki yüz bin nüfuslu Oran şehrinde ortaya çıkan bir veba salgınını anlatıyor.Konuyu, şehrin içindeki olayları bizzat yaşamış olan bir kişinin gözlemlerinden bize aktarıyor.Şehir içindeki bir grup insanın umutsuzca, ama mücadeleden vazgeçmeyerek, verdikleri ölüm kalım savaşını büyük bir gerçeklik ve müthiş bir akıcılık içerisinde okuyoruz.oradaki kişilerin ruhsal yönden durumlarını o kadar güzel irdeleyerek bize yansıtıyor ki,insanoğlunun ne kadar farklı yapılarda olduğuna bir kez daha tanık oluyoruz. Her gün yüzlerce insan ölürken bile bunu ranta dönüştürenler,eşini bir daha göremeyeceğini bile bile ,üzüntüsünü içine gömüp sadece insanları kurtarmak için kendilerini yıpratanlar,hiç üzerine vazife olmadığı halde sırf insanlar ölmesin diye gönüllü olarak gece gündüz herşeyini kaybetme pahasına çabalayanlar,çocuğunun veba olduğunda kendisi için ayrıcalık yapılmasını istemeyen ve kurallar neyse onun uygulanmasını isteyen şehrin üst kesimindeki insanlar, bu kadar ölüme gözlerini kapatıp,bize bir şey olmaz havasında hala eğlenmeye devam edenler vs...bunlardan sadece bir kaç örnek. Yazar,bu kadar büyük bir felaket karşısında her çeşit insanın ruh ve iç dünyasını bize çok güzel yansıtıyor. ayrıca insanoğlunun ölüm karşısında ne kadar çaresiz olduğunu bize kitap boyunca ayrıntılı bir şekilde gösteriyor. kitap okurken baştan sona kadar akıcılığından hiç bir şey kaybetmeden okunuyor. son söz olarak mutlaka okunması gereken bir kitap diyorum.
gözlerinizi kapatın ve bir şehir düşünün.
orada sırtını denize dönmüş, doğaya küsmüş, kokuşmuş çöp torbaları arasında cirit atan fareleriyle hoşnutsuz bir şehir düşleyin. insan burada hasta bile olamıyorlar. çünkü öylesine kendi dertlerine düşmüşler ki gözlerinin önünde gerçekleşen olayı kayıtsız bir şekilde izlemekten başka bir şey yapmıyorlar. hadi bu asla olmak istemeyeceğiniz şehri biraz daha düşleyelim. cirit atan farelerinin bir gün apansız öldüğünü hayal edin. akabinde insanlar... ve şehriniz karantinaya alınsın. yok oluşun dibinde yaşayan şehrinizin insanlarının karşısına sürgünleri çıkarın. sevdiklerinden ayrı kalanlar, şehirde kalmak zorunda kalanlar... ve acı gerçek yaklaşıyor hepsi için. içeridekilerin kalbi dışarıdayken dışarıdakilerin kalbi içerideki sevdikleriyle kalıyor. ve kayıtsız toplumun fertleri aslında hiç özgür olmadıklarını o an anlayıveriyorlar. bunu veba gibi bir salgınla anlamış olmaları kendi kıyametleri olduğunu dahi farkedemiyor insanlar. ve gündelik yaşama o kadar kapılmışlar ki veba'nın biteceği günü bekliyorlar. ve şehir vebadan temizleniyor. herkes bunu bir zafer olarak görüyorken aslında dünyanın başka bir noktasında başlayacak olmasını akıl edemiyorlar. çünkü veba vardı, yok olmadı.
bu da insanoğluna vebalarından kurtulmaları için bir mücadele mesajı veren kitaplardan. Camus veba imgelemesi ile öyle bir şey işliyor ki anlatılmaz okunur...