Tol Kitap Bilgileri
Yazar: Murat Uyurkulak
Tahmini Okuma Süresi: 7 sa. 29 dk.
Sayfa Sayısı: 264
Basım Tarihi: Ocak 2013
Yayınevi: Metis Yayınevi
ISBN: 9789753423724
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Tol Kitap Tanıtımı
"Çözüldün ve utancından ölecek haldesin. Adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. Zaten durmadan bunu planlıyorsun. Birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsun. Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. Geçen sene aldığın o allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii."
(Arka Kapak)
Epeydir yazmayan ayyaş bir şairle hayattan çoktan vazgeçtiği halde son noktayı koyamayan genç bir musahhihe, Diyarbakır'a yaptıkları tren yolculuğunda eşlik ediyoruz bu romanda. İstasyonları birbiri ardında geçerken Türkiye'nin yakın siyasi tarihi de yavaş yavaş seriliyor gözlerimizin önüne, hem de sesi bize genellikle ulaşmayan aktörlerin ağzından. Murat Uyurkulak bu ilk romanında çok güç bir işi başarıyor: acıklı olduğu kadar komik, eleştirel olduğu kadar yandaş, hüzünlü olduğu kadar ümitli olmayı.
(Tanıtım Bülteninden)
Tol Kitaptan Alıntılar
1. "Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir harabedir."
2. "Şeytan bir kez olsun benden uzak durmalıydı, bu kadarı da biraz yavşaklık oluyordu."
3. "Hep yarım kaldım..."
4. "Elimi beynime daldırmak, oraya yapışmış milyonlarca görüntüyü, sesi, kelimeyi söküp atmak istiyordum."
5. "Ruhuma bir hayat yakıştıramadım."
6. "... aklımın kalan son kırıntılarını da kaybettim."
7. "Her yaşın kendine göre bir güzelliği yoktu. Emin olduğun, farkında olduğun hiçbir yaşın güzelliği yoktu. Yaş öyle bir şey olacaktı ki, sen bilmeyecektin. Sana yaşını sorduklarında şaşıracaktın, şöyle bir durup hesaplamak zorunda kalacaktın. Yaş günü hediyesi verenlere ajan provokatör gözüyle bakacaktın. “Benim yıllarımı paketlemeyin ulaan, bırakın dağınık kalsın!” diye bağıracaktın."
8. "Ama kimseyle konuşmuyor. Tek yaptığı kitap okumak."
9. "Bana ne düşündüğümü sorduklarında, O'nu diyordum. Ve eklemek istiyordum- O kadar dev, yılmaz yıkılmaz bir O'ydu ki o, bir zamanlar, sanırım, bana ben kadar yakındı."
10. "Zihnim televizyon misali kapandı.
" Çıt " diye."
11. "Hep yarım kaldım, hiç tam doymadım, tam bağırmadım, tam dokunmadım."
12. "Her şeyi anladım, hiçbir şeyi anlamadım."
13. "Ben şimdi nereye gideyim?
Surlara çık dolaş dedi.
Ama dedim, ben topalım.
Olsun dedi, zaten surlar da yıkık."
14. "Kimi insan faşizme benzer; karşılık bulamayınca öldürür sevdiğini
Kimi insan kapitalizme benzer; yalanlar üzerine kurar bütün ilişkiyi
Kimi insan ise devrime benzer; kavuşmak bir ihtimaldir ve çok güzeldir."
15. "“Bir kez sana bulanırsam ölürüm..”"
Tol Kitap İncelemeleri
Murat Uyurkulak, okuyucusunu ilk başta anlamsız gibi duran anca kimi Kürt lehçelerinde "isyan" anlamına gelen Tol isimli romanıyla, tarihten ayıklananların hikayesini seriyor okuyucusunun önüne. Yüzeysel olarak bakılırsa yol bağlamında gelişen ve içindeki farklı metinlerle genişleyen bir dönem romanı taklidi yapsa da aslında bir intikam, ülkenin son elli yılının, son elli yılın üç darbesiyle üzerlerinden geçtiği insanların hikayesini anlatan bir eser Tol. Ben ve öteki ilişkisini, iktidarın terörü nasıl bir araç haline getirdiğini, toplumdaki iktidar temsillerinin "öteki" üzerinden nasıl beslenip büyüdüğünü üç kuşak üzerinden alaycı bir dille hatta parodileştirerek işliyor yazar. Yusuf kabul dışı yaşamını bir büro düzenine indirgeyen, kendi hayatındaki yanlışları düzeltemeyince bunu musahhihlik yaparak yücelten aslında kayıp bir kimlik. Karşısında yılların devrimcisi Şair. İki anakarakter üzerinde ilerliyor gibi görünse de susturulmaya çalışan herkesin romanı Tol. Bununla beraber kuşaklar arası saydam geçirgenlikleri tek sesli değil hegemonik bir yapı sunuyor. Kaybolmuşların, susmusların, hakikat ve intikam peşinde olanların romanı oluyor kısaca. Bir halkın adının, karda yürürken çıktığını hiç karda yürümemişlerin iddia ettiği hakikatine(?) ölümsüz bir başkaldırı olacak her yüzyılda. Uzun uzun yazmadan eserin ilk cümlesi dahi onun özeti olabilecek bir nitelikte; "devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi." İyi okumalar
Türkiye’nin Cumhuriyet sonrası tarih akışı paralelinde kader kardeşlerinin birbiriyle kanlı bıçaklı olma hikayelerinin arka fonda tutulduğu ve hayali bir final ile nihayete eren bir tren yolculuğu hikayesi.
Bu coğrafyanın çileli kaderi, yiten canlar, kaybolan ruhlar, kısacası hatırladıkça yüreğimizi burkan, her ailenin yüreğinde bir taş bırakmış acı tarihimiz farklı bir yorumla zigon sehpanın üzerinde.
Hikaye iyi, anlatım çok sert ve kolay kucaklanmayacak bir yapıda. Yarım bırakmaya yetecek karışıklıkta buhranlı bölümlerine rağmen, azmedene bir ödülü var: şifreler çözdükçe oluşan tatmin duygusu.
Taşlar oturup hikaye akar hale geldiğinde merakla sayfaları çevirir halde buluyor kendisini, okuyucu. Ama o son dönemeçte aniden karşıda beliren “yolun sonu” tabelası, okuyucunun yüzüne hızla kapanan bir kapı gibi. Acaba yayınevi ya da bir bilen, “sayfa sayısını kısaltalım, hikayenin çözülmesi gereken son bir kaç noktasını da devam kitabına bırakalım” mı dedi ya da yazarın ilk kitabı olması hasebiyle kitabının hoşgörülü bir bakışa mı ihtiyacı var?
Yazar Murat Uyurkulak bir röportajında, ezilenin, hor görülenin hikayesini yazmaya devam edeceği söylüyor. Ezilme nedeni her ne olursa olsun, - etnik kimliği, cinsiyeti ve cinsel tercihi, ait olduğu canlı türü ya da benzerleri- zulüm görenin yanında olacağı söylemleri varken, hayat hikayesinde ve röportajlarında İzmir doğumlu olduğunun altının çizilmesi tezat oluşturuyor bana göre.
Tek bir cümle gerekirse; büyük beklentiye girmeden okunmalı ama muhakkak tecrübe edilmeli, emek verenlere teşekkürler.
"Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi" cümlesiyle Türk Edebiyatının en meşhur giriş cümlelerinden birine sahip Tol.
Okuduğum ilk Murat Uyurkulak kitabıydı. Yazarın da ilk romanı aynı zamanda. Yazarın dili, üslubu "farklı". "Yeraltı edebiyatı", "sokak edebiyatı" ismine ne derseniz artık o kategoride. Argo, küfür, sokak barındıran bir dil. Bu benim hoşuma gitti açıkçası. Okuması kolay, keyif veren bir kalem.
Kitaba dair beni zorlayan şey kitabın kurgusu oldu. Bir tren yolculuğu ve araya giren birbirinden farklı ve farklı kişilerce anlatılan hikayeler. Bu hikayeleri dikkatli okumak, detayları önemsemek ve hatta notlar almak gerekiyor. Bunu belli bir ölçüde yapmama karşın dağınıklık hissinden kurtulamadım. Her hikaye, her karakter neticelenmiyor, bir yere bağlanmıyor. Bu açıdan dağınık bir kitap. Bilinçli bir dağınıklık yahut yazarın ilk kitabı olmasının bir sonucu, bilemiyorum.
Kitap bir yandan uzun, öfkeli bir şiir gibi. Şiirsel ve uzun cümleler, kendine has betimlemeler mevcut. Diğer yandan ise farklı hikayeleri ve farklı planları olan bir film gibi. Tren yolculuğuna, trenin bozkırda "bir fermuar gibi" ilerleyişine, trendeki insanlara tanıklık edebiliyorsunuz sahiden. Bu açıdan okumak gerekli diye düşünüyorum ama benim beklentilerimi karşılamadığını da ifade etmem gerekir.
Öncelikle kitap adına anlam veremedim. Biraz araştırınca Türkçede taş kemer, evin temel taşı ve yayla ya da bahçe kulübesi gibi anlamlara geldiğini öğrendim fakat kitap ile bağdaştıramadım bir türlü bir yerlerde bir şeyler eksikti. Okudukça bu mânâsı ile kitap adı yanlış olmuş dedim hatta olmamış dedim. Tekrar baktım kelime Kürtçede intikam, öç anlamına gelmekteymiş ki bu mânâsı ile tabiri caizse cuk oturmuştu. Neden mi? Anlatayım.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Tol: bir intikam romanıdır. Yeraltı edebiyatının dibine vurmuş, alaca bir kitap. Evet alaca diyorum çünkü okudukça kafanız karışıyor. Diyorsunuz ki bölük bölük okuduğum bütün bu hikayelerde neyin nesi? Şimdi bunca ismi bu hikayenin neresine koyacağım? Bir kişi mi, iki kişi mi yoksa daha fazla mı ya da hepsi aynı kişi mi ana karakter kim? Hikaye tam olarak hangi zamana ait? İşte bunun gibi onlarca soruyu sora sora kitap yarıya geliyor hemen hemen. Sonra diyorsunuz ki tek bir hikaye var. Bir geçmiş bir gelecek arasında mekik dokuyoruz. Anlayıp kavramaya çalışıyoruz.
İstanbul'dan Diyarbakır'a uzanan tren yolculuğunda bir çocuk. Kendisini, babasını geçmişini okuyor satır satır. Bir tür yüzleşme. Baba devrimci, zamanının hızlısı, önderi olarak başlıyor hikayeye. Sonrası hüsran. Bütün "yoldaşlar" hayat denen değirmen tarafından öğütülüp kendi yolullarını bulunca, düşüne düşüne ve inandığı davası uğruna hesap kitap yapa yapa kafayı yiyen bir meczup olarak sonuna varıyor hikayenin. Ter temiz bir deli kalıyor elimizde.