Tatar Çölü Kitap Bilgileri
Yazar: Dino Buzzati
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 34 dk.
Sayfa Sayısı: 232
Basım Tarihi: Kasım 2018
İlk Yayın Tarihi: 1940
Yayınevi: İletişim Yayınevi
Orijinal Dil: İtalyanca
ISBN: 9789754701258
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Tatar Çölü Kitap Tanıtımı
Tatar Çölü, 2. Dünya Savaşı sonrasında parlayan modern İtalyan edebiyatının ilk ve en usta ürünlerinden biri, çağdaş dünya edebiyatında da önemli yer edinmiş bir eser. Genç ve hevesli bir teğmenin, ilk görev yerini çevreleyen uçsuz bucaksız çölle "savaşı". Çöl, hem teğmenin muhtaç olduğu düşmanı ondan esirger hem bizzat "düşman"ın yerini tutar, hem de gizemli, tarifsiz varlığıyla genç teğmeni cezbeder. Gerçek dışı, soyut bir mekanda, zamanda, zeminde, olaysızlığın ortasında insana ilişkin en can alıcı sorular...
Tatar Çölü Kitaptan Alıntılar
1. "Yeterince düş kırıklığı yaşamadık mı? Savaş istemiyoruz.."
2. "Öyle bir şey olmalı ki sonunda insan beklediğime deymiş, diyebilmeli."
3. "“İnsan alışıyor.”"
4. "Öyle bir şey ki, insan, "Artık sonuna gelmiş olsam bile beklemeye değmiş." diyebilmeli."
5. "Kendini hiçbir zaman olmadığı kadar yalnız hissediyordu."
6. "Şimdiye değin öyle çok yanılmıştı ki, artık bıkmıştı."
7. "Şimdi umut vaktiydi ve kendi kendine belki asla gerçekleşmeyecek olan ama insana yaşama cesareti veren..."
8. "“yeterince düş kırıklığı yaşamadık mı?”"
9. "... zaman ve uzaklığın ayırıcı bir ağ ördüğüne ilişkin bir duygu vardı."
10. "Artık bu onun yaşamı değildi; o başka bir yola koyulmuştu, geriye dönmek aptalca ve boşunaydı."
11. "Neden onun dudaklarından, sevgi dolu ve yüreklendirici sözcükler yerine sıradan ve anlamsız lakırdılar çıkıyordu ki?"
12. "“İnsan alışıyor.”"
13. "Ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasındaki kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder."
14. "Önünde öyle çok zaman vardı ki. Yaşamdaki tüm güzel şeyler onu bekliyor gibiydi. Aceleye ne gerek vardı?"
15. "Drago, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindirmiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti."
Tatar Çölü Kitap İncelemeleri
Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin ediliyor. Çok durmayacak , birazdan gidecek. Birazdan 4 ay, o 4 yıl ve o da ne ara bir ömür sürdü anlamayacak. Ufukta beliren karartılardan ordular yaratacak gözleri, tarihin sahnesinden bir kez olsun çarpışmadan, kahraman olmadan çekilmemek için bekleyecek. Çöle bakıp uzun uzun şu dünyadaki kum zerresi kadar varlığımızı düşünecek, işin içinden çıkamayacak. Beckett, Camus ve Kafka da çıkamamıştı, bilmeden göçüp gidecek.
Gençliğin bozdurup bozdurup harcanacak bir şey olduğunu düşünüyor Drogo. Asıl önemli olan o an henüz gelmemiş, yaşam henüz tam anlamıyla başlamamış, her şey için çok zaman varmış hissini koltuğunun altında sıkıca tutuyor. Hepimizin koltuk altında aynı şişlik.
Bir şey olmak, bir şey olabilmek için çırpınıp dururken hayatın yanımızdan yavaşça süzülüp girmesine dair bu kitap..Ummaya dair..Alışmaya dair, alışıp vazgeçememeye dair..Kader cadısı ağlarını örerken bizim nasıl iğne iplik uzattığımıza dair biraz da. Kaderin ağlarından bahsettiğime görebir klişe daha: “Hepimiz birer Drogo’yuz” :)
Ağır akan, ama insanı önüne katan bir kitap bu. Övüldüğü kadar varmış vesselam.
Yaratıcı yazarlık kursları veren Mehmet Eroğlu bu kitap için şöyle demiş:
"İnsanlar ikiye ayrılır: Tatar Çölü'nü okuyanlar ve okumayanlar."
Böyle büyük sözler biraz komiğime gidiyor yalan yok, ama ben artık okuyanlar tarafında olduğum için mutluyum.
İtalyan yazar Dino Buzzati, Tatar Çölü’nde ilk görev yeri olan Bastiani Kalesi’ne atanan genç teğmen Giovanni Drogo’nun üzerinden kaderi, hayatı, varoluşun anlamsızlığını ve zamanı sorgulamış. İnsan kendini kaderine ve alışkanlıklarına kaptırmış yaşamaya devam ederken de, hırslarına, tutkularına köle olup onların peşinden koşarken de zamanın akıp gittiğini ve insanın farkına bile varmadan kendi dünyasına yabancılaşıp sevdiklerinden koptuğunu çok güzel ve etkileyici bir şekilde anlatmış Buzzati. Günün sonunda insanın elinde ne kaldığını, ne için nelerden vazgeçtiğini, buna değip değmediğini size sorgulatırken, insanın yüzleşmesinin kolay olmadığı noktalara parmak basmış. Kitabı okurken önce Kafka’nın Şato’su geldi hep aklıma ama kitap genel olarak çok farklı ve etkileyici, sorgulamaları ne kadar sıradan gibi görünse de bunları bütünlüklü yapışı ve kurguya yedirişiyle aslında şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Çok etkileyici, çok sarsıcı. Ayrıca kurgu çok akıcı, yazarın üslubu çok duru. Bu tarz sorgulamaları okuyucuyu sıkmadan, yormadan yapmak zordur, Buzzati bu zoru başarmış. Benim gibi ertelemeyin kitabı, okumadıysanız mutlaka ama mutlaka ertelemeden okuyun. Beni en çok etkileyen kitaplardan biri oldu Tatar Çölü, bazı kısımları dönüp zaman zaman tekrar okunmalık.
Herkese selamm️ Uzun bir aradan sonra harika bir kitap ile geri döndüm.
Kitabımız Teğmen Drogo'nun Bostiani Kalesine atanması ile başlıyor. Genç Drogo ilk gittiğinde hemen oradan ayrılmak istiyor çünkü orası Drogo'nun enerjisine, gençliğine, hayallerine uygun bir yer değil. Oldukça sıkıcı. 4 ay orada kalmak zorunda kalıyor çünkü herkes buranın ne kadar önemli ve güzel bir yer olduğunu ve biraz beklerse bunu anlayacağını söylüyor. Bu başlarda Drogo için inandırıcı gelmiyor ancak geçen zamanla yavaş yavaş kaleye bağlanmaya, hayatının merkezi yapmaya başlıyor.
Peki bu nasıl oluyor? Kale'nin bir sihiri mi var? Ya da bilinmeyen bir sırrı? Hayır yok. Ancak nasıl olduğunu okuyarak daha iyi anlayabilirsiniz.
Bana göre insanlığın en büyük sınavından birisi alışmak. Alışmak sancılı bir süreçtir, kabul etmesi zordur. Bazı alışmalar bize iyi hissettirse de bize zarar veren alışma süreçleri de vardır. Bazen zorunda kaldığımız şeylere alıştığımızda hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Alıştığımız şeyle beraber eski kendimizi, hedeflerimizi, hayallerimizi bırakırız. İşin kötüsü bunu bir anda yapmayız. Alışma sürecinde zamanla yaparız. Bu yüzden değiştiğimizin, vazgeçtiğimizin farkına varamayız.
Tatar Çölü o alışma süreceni adım adım gösteriyor aslında. Drogo'nun ilk zamanki fikirleri, davranışları ve son hali arasındaki uçurumu adım adım okuyorsunuz.
Umut etmek, hayal kurmak, alışmak, heves etmek, hedefler, bir şeylere geç kalma korkusu... İnsanı insan yapan tüm noktalara yazar çarpıcı bir şekilde değiniyor. Tavsiye ederim.️
merhaba ucretsizkitap.com.tr üyeleri...
geçen değer verdiğim bir abiye de söylemiştim; son iki yıldır okuduğum kitapların çoğundan zevk alamadığımı... yanlış anlamayın ama o zevk alamadığım, beğenmediğim kitaplar onca basıma rağmen basit geliyor bana... belki yaşanmışlıklardan ya da eski okunan etkileyici kitaplardan olabilir, bilmiyorum... bu kitabı da işte o hevesle elime aldım ama hevesim kursağımda kaldı :D ...
roman, teğmen drogo'nun bastiani kalesinde yaşadıklarını (detayları anlatılmayan yaşadıklarını) anlatıyor... kale öyle bir kale ki,(nasıl bir kale olduğunu hala bilmiyorum) her gelen askeri kendine bağlıyor... evet drogo kaleye gider gitmez tayin isteyip geri dönmek istiyor ama 4 ay sonra kalenin tepesinde avlunun solgun ışığında gördüğü o manzara görüntüsü(sanırım etkileyici ama edebi boyutta anlatılmamış manzara görüntüsü) şehre dönüş yerine kalede kalmasına neden oluyor... kitap alışıp vazgeçememenin, umut edip de beklemenin romanıdır... evet konusu güzel olabilir ama etkileyici olaylar yaşatmadan bağlılığı anlatmış... misal droga orda ne yaşadı da şehre geri dönmek istemedi?.. cewabını bilen varsa benimle paylaşabilir... evet tüm askerler yıllardır olmayacak savaşı bekleyip, ha bugün ha yarın deyip 'savaş umuduyla' orda kalmış olabilir ama o vatan sevgisini iyi ve etkileyici bir dille anlatamamış yazar... o yüzden ben pek beğenmedim ama okumak isteyen olursa onlara iyi okumalar dilerim... ;)
sevgilerimle... kitap aşkım ile...
Harp okulundan yeni mezun olan, istemediği halde sürgün yeri olan bastiani kalesine atanan genç teğmenin hikayesi. Çoğunlukla karakterin iç dünyasının okuyucuya enjekte edildiği, psikolojik bir romandır.
Tatar çölü beklenendir, umut etmektir. Gelmeyeceğini bile bile beklemektir. Ben kitabın bazı yönleriyle Godot'yu beklerken kitabıyla benzeştiğini düşünüyorum. Oradada beklenildiği halde godot hiçbir türlü gelmemişti. Ama belki gelir diye umut etmek vardı, bekleyiş vardı.
Şöyle bir alıntı vardı hatırladığım kadarıyla, teğmen kaldığı odanın yan odasında sürekli damlayan sinir bozucu bir musluk sesi duyuyor ve bunun neden tamir edilmediğini sorduğunda, tamir edilemediğini ve uzun süredir bu şekilde damlattığı cevabını alınca çok şaşırıyor, ilk zamanlar çok sinir bozucu olan bu damlama sesi zamanla rutin haline geliyor ve alışıyordu.
Evet insanlarda böyle değilmi zaten alışmak ve sürekli birşeyleri beklemek. Herkesin bir beklediği vardır bu hayatta kimisi için bir kişi, kimisi için sevgi, aşk ya da umut, kimisi için hayaller ya da beklenen herşey.
Ayrıca kitapta bir rutinlik, monotonluk ve uyuşukluk var. Okuyucuyada bu duygular yoğun olarak yaşatılmaktadır.
Geç kalınmışlıklar, geçmişe duyulan özlem ve beklemek, sürekli beklemek...
Kitaptan sevdiğim bir alıntıyla bitirmek istiyorum
Madem öyle küçük at, ovadaki yol boyunca koş dört nala, daha geç olmadan koş, yorulsan bile, yeşil çayırlara, bildik ağaçlara koş...
Keyifli okumalar.