Suçluyorum Kitap Bilgileri
Yazar: Emile Zola
Tahmini Okuma Süresi: 1 sa. 22 dk.
Sayfa Sayısı: 48
Basım Tarihi: Ocak 2021
İlk Yayın Tarihi: 1898
Yayınevi: Can Yayınları
Orijinal Dil: Fransızca
ISBN: 9789750708497
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Suçluyorum Kitap Tanıtımı
19. yüzyıl sonları Fransa'sında, Yahudi kökenli bir subayın, Yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası, yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil, aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülkenin tüm kurumlarını temellerinden sarsan bir toplum olayıydı. Tam 12 yıl sonra Dreyfus'ün aklanmasıyla sonuçlansa da, Üçüncü Cumhuriyet ve çağdaş Fransa'nın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu dava çevresinde gelişen çalkantıların keskinleştirdiği güçler dağılımı, kilise ve devlet işlerinin ayrılması gibi sarsıcı önlemlerin alınmasına, sağdaki milliyetçiler ile soldaki antimilitaristler arasında uzun sürecek bir bölünmenin doğmasına yol açtı.
Büyük romancı Émile Zola, 13 Ocak 1898 günü bir gazetede yayınladığı Suçluyorum başlıklı açık mektubuyla, Dreyfus'e yapılan haksızlığın karşısına dikilen Fransız aydınlarının sözcüsü oldu. Artık bir klasik niteliği kazanan ve onurlu aydın başkaldırısının görkemli bir örneği olan Suçluyorum'u Tahsin Yücel'in çevirisi ve önsözüyle sunuyoruz.
Suçluyorum Kitaptan Alıntılar
1. "Her şeyi söylemem de gerekmez, aransın, bulunacaktır."
2. "Benim tek bir tutkum var, öylesine çok acı çekmiş ve mutluluğu hak etmiş olan insanlık adına, ışık tutkusu. Ateşli karşı çıkışım ruhumun çığlığından başka bir şey değil."
3. "Gerçek, toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır öyle bir patlama gücü kazanır ki, patladığı gün her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur."
4. "Borçlar ve suçlar altında ezilmiş kişiler suçsuz ilan ediliyor; buna karşılık, onurun ta kendisi, yaşamı lekesiz bir adam cezalandırılıyor. Bir toplum bu noktaya geldiği zaman, artık çürüme başlamış demektir."
5. "Ey adalet, ne korkunç bir umutsuzlukla sıkılıyor insanın yüreği!"
6. "~
...
~"
7. "Gerçek toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır öyle bir patlama gücü kazanır ki, patladığı gün her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur"
8. "Ateşli karşı çıkışım ruhumun çığlığından başka bir şey değil."
9. ""Hangi önemsiz kaprisleri yüzünden birkaç üst makam sahibi botlarıyla bu ulusu ezebiliyor, insanların gerçek ve adalet çığlıklarını ağızlarına gömüyor ve bunu da ülke güvenliği bahanesiyle yapabiliyor?""
10. "Gerçeği gömmeniz boşuna, toprağın altında yol alıyor; bir gün, her yandan fışkıracak, öç bitkileri olarak açılacaklar."
11. "Kendi kendilerinden, kendi türlerinden utanacaklar. Onlar da gerçek adalet özlemini duyacaklar."
12. "Ey adalet, ne korkunç bir umutsuzlukla sıkılıyor insanın yüreği!"
13. "Ağızları kapatıyorlar, kafaları saptırıyorlar. Ben bundan daha ağır bir suç bilmiyorum."
14. "Ey adalet, ne korkunç bir umutsuzlukla sıkılıyor insan yüreği!"
15. ""Benim tek bir tutkum var, öylesine çok acı çekmiş ve mutluluğu hak etmiş olan insanlık adına, ışık tutkusu. Ateşli karşı çıkışım ruhumun çığlığından başka bir şey değil. ""
Suçluyorum Kitap İncelemeleri
“Dilin ve sözcüklerin tadına varacaksınız; çünkü kim ne derse desin sözcükler ve fikirler dünyayı değiştirecek güce sahiptirler.” der John Keating adlı karakter, ''Ölü Ozanlar Derneği'' kitabında. John Keating bu sözleri söyledikten sonra Fransız yazar Émile Zola'nın bu mektubunu örnek verseymiş hiç de abes kaçmazmış diye düşünüyorum. Bu mektup Dreyfus olayı sırasında, dönemin cumhurbaşkanı Félix Faure'ye Émile Zola tarafından yazılmış ve gazetede yayımlanmış bir açık mektuptur. Fransa’da; Yahudi bir subay olan Alfred Dreyfus, masum olduğu halde casuslukla itham edilerek tutuklanır. En başında tüm Fransa halkı bu haksızlığa göz yumarken, Zola’nın yürekli meydan okuması ile birlikte entelektüel ve aydın kesim sesini duyurmaya başlar. Bu belge o kadar güçlüdür ki Fransa'yı ikiye ayırır ve ardından olaylar zincirleme bir şekilde gelişir. Bununla beraber Zola'nın bu mektubu 19. yüzyıl Fransa'sının yozlaşmışlığına ve antisemitizmine ışık tutuyor. Zola gibi ben de ''Suçluyorum!'', haksızlığa ve zulme her nerede ve ne zaman olursa olsun göz yuman herkesi suçluyorum!
Birkaç alıntı ile devam etmek istiyorum;
''Öylesine tutkuyla istediğimiz bu gerçeği, bu adaleti böyle tokatlanmış, daha da aşağılanmış, daha da karartılmış görmek ne büyük bir acı!''
''...bir yanda, ışığın parlamasını istemeyen suçlular; öbür yanda, ışığın parlaması için canlarını verecek doğrucular.''
Bu ışıktan, aydınlıktan nasibini almak isteyen herkese iyi okumalar!
Ve mevzubahis mektubun gazetedeki orijinal halini de eklemek istiyorum;
"Benim görevim konuşmak; suç ortağı olmak istemiyorum."
Emile Zola, bana göre Fransız edebiyatının en gerçekçi en cesur yazarlarından. Daha önce hiçbir kitabını okumamış olsam da diğer kitaplarıyla ilgili söylenenler bunu gösteriyor.
Maden işçilerinin grevini konu alan
toplumsal ve ekonomik koşulların ölümü nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seren
Zola'nın ne kadar güçlü bir yazar olduğunu gösteriyor.
Bu kitabımızda da,
, Fransa tarihinin en önemli olaylarından olan Dreyfus Davasını bizlere anlatıyor. 19. yüzyıl sonları Fransa'sında Yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası, yalnızca bir hukuk suçu değil, aynı zamanda başta ordu olmak üzere tüm ülkeyi temellerinden sarsan bir toplum olayıdır. Suçluyorum başlıklı bu kısa öykü, Dreyfus'un haklılığına karşı Zola'nın o dönemin Cumhurbaşkanına yazdığı bir mektup. Kimi suçladığı gayet ortadadır.
"Adaleti böyle tokatlanmış,
daha da aşağılanmış,
daha da karartılmış görmek ne büyük bir acı!"
Dünyadaki ülke sayısının 230 küsür olduğunu farz edersek her birinde de ayrı ayrı anayasaların, hukuk sisteminin olduğunu düşünelim. Adına medeniyet, özgürlük dedikleri bu çağda dünyanın neresinde adalet var ki!
"Diğerleri kadar suçlu o da,
hatta onlardan daha suçlu
çünkü adaleti yerine getirmek
elindeydi ama hiçbir şey yapmadı."
Émile Zola, “Suçluyorum” adlı eserinde dönemin Yahudi karşıtlığını, yani antisemitizmi, bir kişinin mahkemesi üzerinden çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Başarılı bir asker olan Alfred Dreyfus’un yalnızca Yahudi kimliğinden dolayı casuslukla suçlanması ve mahkeme kararıyla sürgüne gönderilmesi, dönemin adalet sistemindeki önyargıların açık bir yansımasıdır.
Olayları dürüstçe araştırmaya başlayan Subay Picquart, gerçek suçlunun başka biri olduğunu anlar. Ancak üstleri tarafından uyarılır: Suçlanan kişi bir Yahudi’dir ve bu konunun kurcalanması istenmez. Bu noktada adalet arayan herkesin kafası karışır çünkü gerçek suçlu ortadadır, ancak mahkeme orduyu ve devleti koruma bahanesiyle yanlış kararı savunur.
Tüm bu adaletsizliklere karşı Émile Zola, cumhurbaşkanına hitaben kaleme aldığı “Suçluyorum” adlı mektubuyla tarihe geçer. Bu cesur çıkış, yalnızca Dreyfus’un aklanmasına değil, kamuoyunun vicdanının uyanmasına da katkı sağlar. Sonunda adalet yerini bulur ve Dreyfus’un suçsuzluğu kanıtlanır.
Bu dava, hukukun üstünlüğü yok sayıldığında neler olabileceğini ve insanların hayatlarının nasıl karartılabileceğini bize açıkça gösteriyor. Artık dünyada ayrımcılığı bir kenara bırakıp insanları yalnızca insan oldukları için değerli görme zamanı gelmedi mi?
En sevdiğim paragrafı alıntılayarak başlamak istiyorum.
"Evet! Bu utanç verici gösteriyi izliyoruz, borçlar ve suçlar altında ezilmiş kişiler suçsuz ilan ediliyor; buna karşılık, onurun ta kendisi, yaşamı lekesiz bir adam cezalandırılıyor. Bir toplum bu noktaya geldiği zaman, artık çürümeye başlamış demektir. /sf.29"
Kitabı okuduğumda aklıma ilk gelen şey, bırakın büyük haksızlıkları, müdahale etme çemberimiz de olan küçük haksızlıklara bile ne kadar itiraz edebiliyoruz! Elimizdekileri o kadar sahiplenmişiz, onlara o kadar alışmışız ki onları kaybetmeme uğruna dilsiz şeytan olmaktan geri durmuyoruz. Bence gerçek ile mücadelenin, adaleti savunmanın ne demek olduğunu bir örnek ile görmek istiyorsak bu mektup niteliğindeki eseri mutlaka okumalıyız. Emile Zola’nın, 19.yy sonlarında Fransa’da Yahudi bir subayın haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Olayı karşısında tepkisini dile getirdiği, 13 Ocak 1898’de L’Aurore adlı gazetede yayımlanan, Cumhurbaşkanına Mektup alt başlıklı yazısı. Kitaba ek olarak Tahsin Yücel bizlere olayın öncesi ve sonrasını açıklayarak çok güzel bir açı sağlamış. Tüm kitap boyunca beni en çok etkileyen şey Emile Zola'nın adalet duygusu ile gereçkleri açığa çıkartmaktan bir an bile vazgeçmeyişi oldu. İtibarını, kariyerini hatta hayatını bile düşünmeden, doğru olduğuna inandığı şeyi yapması.
İyi okumalar..
Yıl 1894, Fransa
Alfred Dreyfus haksız yere casusluktan hüküm giyen bir subay.
Deliller karartılır, sahte belgeler düzenlenir, olayın aslını araştırmak isteyen kişilerde sürgüne gönderilir.
Sağ basın, halk Dreyfus’u suçlu ilan eder ‘Yok olsun Yahudiler’ sloganlarıyla.
Dreyfus Yahudi kökenli bir subay ve tutuklanmasında Yahudi olmasının payı büyüktür.
Ama Dreyfus Davasında gerçeğin peşini bırakmayan insanlar da vardır ve asıl suçlu mahkemeye çıkarılır, üç dakika içinde oybirliği ile aklanır. 1898
Bu olaydan sonra #emilezola nın Cumhurbaşkanına ithafen Genelkurmay’a yönelik ‘Suçluyorum’ açık mektubu gazetede yayımlanır.
Aydın duruşunun mükemmel bir örneği üstelik yargılanacağının bilincindedir.
Dreyfus 12 yıl sonra aklanıyor.
1800’lü yılların sonu demiştim di mi?
.
Dreyfus olayı Fransa’nın tüm kurumlarını sarsan toplumsal bir olaymış. Birçoğunuz benim gibi Dreyfus olayına Proust okurken denk gelmişsinizdir, o dönemin en önemli olayı. Kitapta mektupla birlikte olayın öncesini ve sonrasını açıklayan Tahsin Yücel’in yazıları da var.
#suçluyorum u Alfred Dreyfus’un
kitabından önce Dreyfus’un çevirmeni
https://ucretsizkitap.com.tr.com/ahmetosimsek
tavsiyesi ile okudum, sonrasında da Ömrümden Beş Sene’yi okudum. Olaya farklı açılardan bakmak çok keyifli ve ne yazık ki isimler değişse de hala güncel konular.