Sevan Nişanyan En Beğenilen Sözleri
1. "“Seni düşünmek bana acı veriyor.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
2. "“Akılla ve iyi niyetle çözülmeyecek problem yokmuş.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
3. "“Hiç birimiz, olmak istediğimiz kadar özgür ve iyi değiliz.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
4. "“Her şeye rağmen kendimi avuttum.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
5. "“Aramızda aşılması zor bir soğukluk vardı..”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
6. "“Hayatımda galiba ilk kez hayata ve geleceğe ilişkin iyimserliğimi kaybettim.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
7. "“Saplantı gibi, beynimdeki bir yara gibi aklım hep sende.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
8. "“Yüzündeki korku ile karışık hüzün beni kahretti.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
9. "“Onca emek, onca çaba bir hiç uğruna heba edildi.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
10. "“Sana olan sevgimi yeterince ifade edemediğim için üzülüyorum.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
11. "“Dünyanın küçüklüğü değildi sevindiğimiz şey, bizim dünyamızın küçüklüğüydü.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
12. "“Yalanı sevmiyorum, ya da beceremiyorum.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
13. "“Olmadı. Korku ve nefret galip geldi.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
14. "“Senin sevginin bana verdiği acı olmasa, hâlâ yaşadığımı nasıl hissedebilirdim?”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
15. "“Yıllar sonra, üzgün ve umutsuz olduğun bir gün, geriye dönüp okuduğunda içini ısıtacak, sana sevgi ve güven verecek bir mektup olmasını istedim.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
16. "“Ruhumun derin bir yerinde o korku hep var..”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
17. "“Birine bir şeyi anlatmadıkça hiçbir şey anlamadığım hissine kapılıyorum.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
18. "“Hantallık olmasın, her cümlenin ve her kelimenin altından kıvrak bir espri göz kırpsın.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
19. "“Sanki her an bütün köprüleri yakmaya hazır, dostluğuna güvenilemeyecek, bir zorluk anında el ele yürünemeyecek biri vardı yanımda.”"
- Cezaevinden Anahit’e Mektuplar
20. "İnsan öğrendikçe öğreniyor. Öğrenince de eski yazdıklarını eksik, zayıf, yanlış görmeye başlıyor."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
21. "ALFA-ELİF
Fenikece alep:öküz.
Alfabeyi bundan 3000 küsür yıl önce Fenikeliler icat etmiş basit gibi gözüken son derece zekice bir buluş bu daha önce her biri bir basit kavramı ifade eden binlerce"
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
22. "Arapçanın Türkçe üzerindeki etkisinden şikayet edenleri ben pek fazla ciddiye alamıyorum. Ya Arapça bilmiyorlar ya da milliyetçilik afyonunu biraz fazlaca yutmuşlar."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
23. "Oysa dindar insanların acayip bir ALINGANLIK meselesi var. Olayı bir fikir ayrılığı olarak görmek istemiyorlar. Anasına nenesine dil uzatılmış moduna geçiyorlar anında. Bu da bana haksızlık gibi geliyor."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
24. ""Kullandığımız her kelimede, adeta arkeolojik katmanlar gibi, dünya tarihinin izleri var.""
- Kelimebaz
25. "“Mikroskop altına kimi koyarsanız koyunuz, çirkin görünür.”"
- Kelimebaz
26. "Alfabeyi bundan 3000 küsür yıl önce Fenikeliler icat etmiş. Öküz anlamına gelen alep a olmuş, ev anlamına gelen bet b, cirit sopası anlamına gelen gmel g, kapı anlamına gelen dalıt d olmuş."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
27. "Sanırım "adam olmak" diye tarif edilen şeyin ilk koşulu, sıkıntı çekmenin kazanç olduğunu anlamaktan geçiyor."
- Aslanlı Yol
28. "" Türkiye'de öteden beri köpek simgesel bir olaydır. Türkiye'deki en önemli sınıfsal ayıraçlardan biridir. Kendini orta sınıf ve üstü olarak gören insanlar köpeklere karşı abartılı bir saygı ve sevgi duyarlar ve bunu da kendilerinin toplumsal üstünlüğünü, yani ayak takımından ve avamdan farklarının bir belirtisi olarak ortaya koyarlar. " Ben üstünüm çünkü köpekleri çok severim ""
- Dünyanın En Kötü Oteli Nerede
29. "Mikroskop altına kimi koyarsanız koyunuz, çirkin görünür."
- Kelimebaz
30. "Arapça, olağanüstü denecek ölçüde güzel bir dil. İnsan aklının başyapıtlarından biri sayılması gereken, adeta matematiksel bir yapısı ve muazzam bir şiirselliği var."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
31. "Bir insana saygı göstermenin, onunla medeni ilişkiler içine girmenin birinci şartı, onun özerklik alanına tecavüz etmemek. Bunun kişiye ait bir alan olduğunu ve bu alana girmenin doğru olmadığını anlamak, kabul etmek, içselleştirmek."
- Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
32. "Phainomenon (fenomen) aslında aydınlanan şey demek. Felsefede özellikle bilincine varılan şey, fiziksel bilimlerde bilimsel inceleme konusu olan nesne anlamlarına geliyor."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
33. ""Eski İran mitolojisinden Türkçeye geçmiş kavram çok. İlk elde aklıma gelenler: dev, peri, cadı, anka kuşu ve Kaf dağı.""
- Kelimebaz
34. "Ortaokul ve lise komple vakit kaybıdır."
- Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
35. "“Geçişli fiillerde her zaman eyleme maruz kalan anlamı veren +gin (bıçkın, düzgün, sürgün, yorgun) bilgin’de ne anlama geliyor?”"
- Kelimebaz
36. "Ahlak, esasen bir kişinin doğuştan sahip olduğu hasletler anlamında yaradılışın Arapçası. Esas anlamı karakter ya da huy."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
37. "Eski Yunancada kadın anlamına gelen sözcük gyne veya gynaike. Örneğin "kadın hastalıkları uzmanlığı" anlamına gelen gynecologie sözcüğünün Fransızca telaffuzu jinekoloji."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
38. "Kelime dediğin kim kullanıyorsa onun malıdır. Doğar, gelişir, değişir, günün birinde ölür."
- Kelimebaz
39. "Tuhaf: acayip, değişik, alışılmışın dışında olarak kullandığımız kelimenin bir diğer anlamı arapçada "hediyeler" demek. Tuhafiye ise hediyelik eşya satan kişi."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
40. "Kelimelerin hikâyesi insan hikâyeleri gibidir, biraz hoşça vakit geçirirsin, şansın varsa biraz da ufkun açılır."
- Kelimebaz
41. "Haşema, Arapça "utanmak" anlamına gelen "h-ş-m" fiiline benzetilerek Türkiye'de uydurulmuş bir marka imiş. Hakiki şeriat mayosu ifadesinden kısaltma olduğu iddiası şaka mıdır ciddi midir bilemedim."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
42. "Ayamama Anadolu’da epeyi yaygın bir yer adı: iki köy, bir de tepe biliyorum bu adı taşıyan, Yunanistan’dakiler de cabası. Aslı Ayios Mámas. Rum itikadında resmi öğretiden çok sanırım halk arasında saygı gören bir aziz kişi.
Rivayete göre Çankırı’lıymış. İmparator Aurelianus zamanında anası babası din uğruna şehit edilince çocuk yaşta gidip Kayseri yakınlarında bir dağda saklanmış. Yıllarca orada keramet göstermiş, Kapadokya ülkesinin evliyası olmuş. Bir hikâyeye göre arslanlara atılmış, fakat arslanlar ona zarar vermemiş. Diğer hikâyeye göre dağda bir kuzuya saldıran arslan görmüş, tanrı adına merhamet etmesini emretmiş, arslan boyun eğmiş. İkonalarda daima ata biner gibi bir arslana binmiş, kucağında kuzuyla resmedilir."
- Kelimebaz
43. "Penisin Latince asıl anlamı "kuyruk". Ama eski çağlardan beri başkaca sarkan organlar için de bu sözcük kullanılmış. Penicillum, resim fırçası anlamına geliyor. İngilizce "pencil" yazı kalemi sözcüğü de oradan."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
44. "Üniversite eğitimi, yalnız Türkiye'de değil her yerde, insanların kariyer potansiyelini yükselten değil, azaltan bir süreç. Üniversiteden mezunsa iş bulma ihtimali artmıyor, azalıyor."
- Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
45. "Arapça Mat öldü, şah mat “şah öldü” demek. (...)
İspanyolca matar (öldürmek) fiili 600 yıllık Arap egemenliği çağında bu dile giren yüzlerce Arapça kelimeden biri. Matador da esasen “öldürücü” demek."
- Kelimebaz
46. "Bilgilendikçe, yeryüzünde mevcut olan çeşitli fikirleri, akımları, tartışmaları, inatlaşmaları tanıdıkça, şunu görüyorsun ki, biliyorum zannettiğin her konuda mutlaka zıt görüşlerde vardır."
- Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
47. "Çarşaf; çadar (örtü), şab (gece), çadarşab gece örtüsü demek. Dilimize çarşaf olarak evrilmiştir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
48. "Tatil, hareketsizleştirme, durdurma demek. Hareketsiz kalma, yani TL kökünden geliyor. Eskiden tatil deyince akla yatıp uyuma gelirmiş. Şimdi millet nereye gideceğini şaşırmış, fellik fellik dolanıyor."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
49. "Üniversitede çok değer verdiğim bir hocam kulağıma küpe etmişti, “ tarihte cehaletin rolünü asla küçümseme,” diye."
- Kelimebaz
50. "Nalbantların kullandığı tabanca adı verilen bir alet varmış, şekli biraz
harfine benzermiş, uzun ucundan tutulurmuş, atın toynaklarının altını temizlemeye yararmış. Şimdi bunun öteki tabancayla ne alakası var…Patlamaz etmez, acaba şekli eski devir tabancalarını andırdığından mıdır?
Yok,.. Ama ipucunu hemen görebiliyorum. Atın ayağının tabanını tabanca ile yontuyorlar. Belli ki ya A) taban şeysi gibi bir anlam kastedilmiş, ya da B) atın tabanına taban değil tabança denirmiş.
Türkçede el ayası demek aslında. Elin pembe derili olan iç kısmının adı: ayağın tabanı, elin tabancası olur. Türkiye Türkçesinde 14. yüzyıldan itibaren özellikle “tokat, şamar” anlamında kullanılmış. Misal: mübarek yüzine bir tabanca urup devirdi... bir niçe tabanca ile ruhsar-ı latifini mecruh idüp... meh-veş yüzine urdu felek gam tabancasını..."
- Kelimebaz
51. "İnsan, galiplerin hasbelkader çizdiği sınırlara sığmayacak kadar kıymetli bir hazinedir."
- Kelimebaz
52. "Çekirdek aileye oranla büyük ailenin bireysel özgürlüğe daha fazla pay bıraktığını orada idrak ettim. Kaçış imkânları daha fazladır, saatlerce ortadan kaybolsan kimse fark etmez....:)"
- Aslanlı Yol
53. "Aristoteles, Polis’te yaşamayan insanın alelade bir vahşi olduğunu düşünmüş."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
54. "Avrupa dillerine özellikle 12. yüzyıl sonu ile 13. yüzyılın başlarında hatırı sayılır sayıda Arapça kelime almışlar. Hem ilginçtir, en çok ticaret, gemicilik, sanayi ve teknoloji alanında almışlar. Demek ki bu alanlarda Arapları kendilerinden üstün görmüşler: nereden nereye!"
- Kelimebaz
55. "“Latince rosa ve Yunanca rhódos da aynı kökten. Rodos adasının adı, evet, Gül adası demek.”"
- Kelimebaz
56. "
Orhun yazıtları çağında yoğun olarak kullanılan bir kelime. Beşbalık, Togu balık, Xanbalık gibi şehir adları var. 11. yüzyılda yazan Kaşgarlı Mahmud'a göre “Uygurcadır”, artık kullanılmaz olmuştur. 15. yüzyıl Çağataycasında bir arkaizm olarak hatırlanır.
Etimolojisi muğlaktır. Muhtemelen “durma yeri, durak, konak” gibi bir anlamı var, balmak fiilinden. “Kondu” da diyebiliriz."
- Kelimebaz
57. "Bizim mimar diye bildiğimiz arkitekton esasen ustabaşı demek. Tekton usta, sanatkar."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
58. "“Ahmet Vefik Paşa sözlüğüne göre Anadoli= Marmara ve Akdeniz’den Fırat’a kadar olan diyâr; kadimde Küçük Asya. Kapsama alanının Fırat’ın doğusuna taşması Cumhuriyet dönemi terminolojisidir.”"
- Kelimebaz
59. "
ta Orhun yazıtlarından beri varolan bir Türkçe kelime, hizmetkâr ve köle demek. Bu iki kategori arasındaki ayrım eski dillerde yoktur, ya da varsa net değildir. Latince servus hem hizmetçi (servant) hem köle (slave) demek. Arapça cabd da öyle.
muamma bir kelime. 14. yüzyılda Türk asıllı Memlukların yönettiği Mısır’da çıkmış, “memluk” sözcüğünün Türkçe eşdeğeri olarak kullanılmış. Kaynağı belirsiz, belki Arapça gulam'dan bozma. Bilhassa İslam hukukundaki anlamıyla “mülk olarak alınıp satılan slave” için kullanılmış. Belli ki kul fazla muğlak kaldığından, daha net bir ifadeye gerek duyulmuş."
- Kelimebaz
60. "Latince *amator* Fransızca *amateur* şeklinden Türkçeye amatör olup gelmiş. Bu arada, “bir işi para için değil sevdiği için yapan kimse” anlamını kazanmış."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
61. "Arapça yamîn “sağ”, daha doğrusu “sağ el”. Sağ elin uğurlu sol elin uğursuz olduğuna dair inanış, en eski zamandan beri tüm insan topluluklarında var. Ortadoğu’nun Sami toplumlarında da sağ avucunu gösterme jesti kadim zamanlardan bu yana doğruluk, güven, dostluk, söz verme ifade etmiş. Yemin etmek, esasen sağ elini kaldırıp göstermek demek."
- Kelimebaz
62. "Travesti: latince transvestire kelimesinden dilimize geçmiştir. Anlamı kılık değiştirmek. Trans+vestiyer. Tiyatroda kılık değiştiren aktörler için kullanılan bir kelime. İtalyancada travestito; maskeli balo için kılık değiştiren kişi anlamındadır."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
63. "Tiramisu: severek yediğim tatlı, italyancada "al götür beni " demekmiş."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
64. "İnsanoğlu puşttur. Elinde silah varsa daha puşttur."
- Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
65. "Yalvarırım, benimle kavga etme. Asla etme. Bir kere bile etme. Çünkü ben kavgada acımasızım. Köprüleri çok kolay yıkarım. Terk edip gitmenin özgürlüğüyle sarhoş olan birini kavgada yenemezsin. Seni sıfırlar geçer.."
- Aslanlı Yol
66. "Arapçanın güzelliği de zaten burada: neredeyse matematiksel bir şıklıkla yeni sözcükler üretmeye imkan veren bir dil."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
67. "Feminizm
Latince ‘femina’ kadın ya da genel olarak dişi. Fransızca ‘femme’ (kadın) oradan gelmiş. Feminin (telaffuzu ‘feminen’) ‘kadınsı’ ya da ‘dişil’ demek. ‘Kadınların toplumsal alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını savunan görüş’ anlamında ‘feminizm’ sözcüğüne İngilizcede ilk 1895’te, Fransızcada bundan biraz daha önce rastlanıyor. Sonradan anlam değiştirmiş, her hal ve şartta kadınların haklı olduğunu, dolayısıyla kadınlık-erkeklik hali dışında hak, vicdan, akıl, mantık gibi kavramların geçerli olmadığını savunan daha değişik bir görüşün adı olmuş."
- Kelimebaz
68. "Kelimeler zamanla bambaşka anlamlara bürünebiliyorlar. Fenikelilerin öküzünün, 3000 yıl sonra, Türkiye’de son zamanlarda doğan her on kızdan birine verilen güzel bir ada dönüşmesini başka nasıl açıklayabiliriz?"
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
69. "Geçen senenin mayısı olmalı Asaf Savaş gelmiş, bizim otelin lokantasında baş başa yemek yiyoruz, bir yandan harıl harıl siyaset konuşuyoruz. Yan masadan bir Amerikalı kalktı, geldi. "Hararetli"
- Aslanlı Yol
70. "Sivri külahlı kahverengi cübbe giyen Fransisken rahiplerine verilen capuccino lakabı İtalyanca capuccio'dan türemiş. Espresso kahvenin üzerine sivri külah şeklinde krema oturtarak yapılan kapuçino sanırım İtalya'da 1945'ten sonra üretilmiş saygısızca bir benzetme."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
71. "Mikroskop altına kimi koyarsan çirkin görünür."
- Kelimebaz
72. "Kişilik denilen şeyin başkalarının gözünde varolan bir maske olduğu, ardında ise koca bir boşluk – daha doğrusu, bir dizi kaçış – bulunduğu fikrini sevdim."
- Aslanlı Yol
73. "Çapkın; hızlı koşan demek bugün dilimize farklı bir anlamda kullanılmakta."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
74. "Diş-temizler anlamında cure-dent (kürdan) ile rahim içinin kazınarak temizlenmesi anlamında curetage (kürtaj) "cure" fiilinin türevleri."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
75. "Medreseler kapatıldığından bu yana Türkiye'de ilim tahsili veren hiçbir müessese kalmadığını söylersem acaba abartmış olur muyum?"
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
76. "“Özdeş, özdek, özek, özelge, özerk, özet, özgeci, özgü, özgül, özgüleme, özgün, özlük, özne, özünlü gibi kelimelerin elli yıl boyunca (1933-1983) bu toplumun düşünme yeteneğini hepten dumura uğrattığına eminim.”"
- Kelimebaz
77. "" İnsanı kamil olma yolunda ufacık bir adım dahi atacaksan, her şeyden önce rutinlerinden ve alışkanlıklarından ve seni bağlayan bağlardan kendini manen arındırmandır ilk basamak. ""
- Dünyanın En Kötü Oteli Nerede
78. "Egemenlik derken 19. yüzyıl normlarına göre düşünmeyin. 16. yüzyılda, 17. yüzyılda gayrimüslimlerin mesela ata binmesi yasak. Ata binmiş bir Müslüman geçerken boynunu eğip temenna etmek zorunda. Mahkemede Müslümana karşı tanıklık edemiyor. Evi komşu Müslüman evinden daha yüksek olamıyor; olursa eğer gelip yıktırıyorlar. Ne bileyim sarık saramıyor, yeşil renkli giysi giyemiyor, sarı pabuç giyemiyor."
- Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
79. "DİNOZOR: eski yunancada "dionysiakós" korkunç, "saûros" kertenkele demek. Dinazor Korkunç kertenkele anlamındadır."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
80. "Üniversitede çok değer verdiğim bir hocam kulağıma küpe etmişti, “ tarihte cehaletin rolünü asla küçümseme,” diye."
- Kelime Baz 1
81. "Sadr (lider, bir şeyin başı), azam (büyük,ulu) Sadrazam; büyük başkan, lider demek."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
82. "Barış ve dostluk? Ulusların dostluğundan bana ne! Ulusların dostluğuna inanmak için uluslara inanmak lazım."
- Aslanlı Yol
83. "“İnsanlar akıllarıyla değil daha ziyade kalpleriyle tartışıyor.”"
- Ağır Kitap
84. "Eflatun renginin ismi Yunanlı filozof Platon (Eflatun)''dan alır. Platon'un Devlet adlı eserinde phoiniks "kırmızımsı mor" rengin en soylu renk olduğuna ilişkin ifadesinden esinlenilmiştir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
85. "Bebe içer biberon, baba içer bira. İkisi de Latince bibere yani içmek kökünden."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
86. "Devlet reisinin görüş ve emirlerini reddeden herkesi alçak, soysuz, vatansız ve gizli emel sahibi ilan eden zorbalık diline itiraz ediyoruz.
Bu dil, bir toplumu kuşaklar boyu düzelmemecesine hasta eder ve çürütür.
Düşüncenin ve yaratıcılığın kaynaklarını kurutur, korkuyu ve ikiyüzlülüğü bir hayat tarzı haline getirir, en cahil ve zorba olanın her zaman zeytinyağı gibi üste çıkmasını meşrulaştırır.
Bu ülkeyi doksan yıldan beri kafası çalışan ve kahvehane muhabbeti dışında söyleyecek bir sözü olan herkese zindan eden bu dildir. Çağdaş dünyadan kopuk bir gariban gettoya mahkum eden de bu dildir."
- Kelimebaz
87. "Arapçada şöyle bir kural var: /w/ sesiyle başlayan kökler türevlerde garip davranışlar sergiliyor, çoğu zaman ilk sessizini kaybediyor. Misal verelim.
‘varolma” demek, w-c-d kökünden. Türkçede w olmaz v olur, o yüzden
deriz. Bunun hormonlu hali ama *ivcâd olmaz,
olur: bir şeyi varetme."
- Kelimebaz
88. "Bu yobazlık müslümanların kendilerine olan güvensizliklerinden geliyor. Aykırı bir fikre tahammül edemiyorlar. Çünkü hakiki olarak ne dini biliyorlar, ne de uyguluyorlar."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
89. "Batı dillerinde server, to serve gibi "hizmet etmek" anlamına gelen ikincil biçimler türemiş. Conserver'den konserve, preserver'den prezervatif, reserver'den rezervasyon birinci sahanın örnekleri."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
90. "Kıraathane adı, kıraat Arapça "okuma" anlamından geliyor. Aynı kökten gelen eş anlamlı bir başka masdar da "quran". Türkçe yazımıyla Kur'an. O da "okuma" demek."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
91. "Bahçesinde domata
Al yap oni salata
Vermedi seni boban
Turşi yapsun kerata"
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
92. "Latince monere fiilinden monitor uyarıcı, yol gösterici, akıl veren demek."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
93. "“Bir Mayıs, Roma’nın en eski çağında tüm tanrıların en önemlisi sayılan Maia, yani Büyük Hanım’ın (= Mag-ia) bayramının kutlandığı günmüş. Kırlara çıkıp bir sürü tören yaparlarmış, bir kısmı müstehcen. O gün başlayan aya o yüzden Maius (= Maia’nın) adını vermişler. Yunanca, Aramice ve Arapça dahil bilumum Akdeniz dillerine girdikten sonra Türkçeye de gelmiş, Mayıs olmuş.”"
- Kelimebaz
94. "Latince monere fiilinden monitor uyarıcı, yol gösterici, akıl veren demek."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
95. "1830-40’lara doğru bütün Ermenilerin birden soyadına kavuştuğu görülüyor. Nasıl oldu? Neden ihtiyaç duyuldu? Kim karar verdi? Nasıl uygulandı? Vallahi bilmiyorum. (...)
O devirde benimsenen soyadlarının yaklaşık üçte biri Türkçe meslek adıdır, bir o kadarı da yine Türkçe lakap. Mesleklere örnek: Terziyan, Dökmeciyan, Baklaciyan, Pekmezciyan, Saraçyan, Kemankeşyan, Kantarciyan, Hattatyan, Pastırmaciyan, Muskaciyan, Nalbantyan, Ozanyan, Hanciyan, Püskülciyan, Çırakyan. Lakaplar daha da renkli: Ağacanyan, Çulsuzyan, Çolakyan, Kabadayiyan, Kemiksizyan, Kemkemyan, Samurkaşyan, Tazegülyan, Kısacıkyan,Keloğlanyan, Kerametliyan, İngilizyan, Torlakyan, Toramanyan, Terlemezyan, Boşgezenyan (vallahi var, 1914 Meclisinde Halep mebusu)."
- Kelimebaz
96. "Eski Yunancada kadın anlamına gelen sözcük gyne veya gynaike. Örneğin "kadın hastalıkları uzmanlığı" anlamına gelen gynecologie sözcüğünün Fransızca telaffuzu jinekoloji."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
97. "Platonik aşk; Platonun "sympósion" adlı eserinde Sokrates karakterini savunduğu aşk türünden ötürü filozofun adı ile anılmıştır. Fiziksel temas içermeyen aşk."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
98. "Chauffeur ya da "ısıtıcı" eskiden buharlı trenlerde ocağa kömür atan ateşçinin adı iken, benzin motorlu otomobilin icadından sonra bu cehennem aletini kullanan kişilerin lakabı olmuş. Türkçesi şöfer değil şoför."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
99. "Yunanca polis esasen şehir demek iken devlet anlamını kazanmış; devlet yönetme sanatı olan politika oradan geliyor."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
100. "Arapça kök SWD : siyah.
Bir kere sevdanın sevmekle, sevgiyle alakası yok. Arapça sawdā ‘Hülya’ kara safranın bir adı. Diğer adı malihülya, Fransızcası melankoli: İbni Sina ekolünden hekimlerin insanı kara kara düşüncelere sevkettiğini söyledikleri bir vücut salgısı."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
101. "Tanımı: insanın ruhunu ateşe düşüren sevgi. Basit sevgi anlamına gelen hubb’dan ayrıymış.
Arapça sözlüklere göre “sevilen kişinin hata ve kusurlarına körelme hali” demekmiş ve “maraz-ı vesvesî” niteliğindeymiş. Amma İbni Sina aşkın tanımlanamaz bir durum olduğunu ve tanımlama çabasının onu büsbütün anlaşılmaz kıldığını söylemiş."
- Kelimebaz
102. "...kendi yolunu ararken bir an karşılaşıp sonra gözden kaybettiğin bin çeşit hayat, bin çeşit varoluş ihtimali."
- Aslanlı Yol
103. "Enayi Arapçadan uydurulmuş Türkçe bir kelime. Enâ ben, enâ’î de “benci” ya da bencil. Kamus-ı Türki’de “kendini bir şey sanan mağrur ve cahil kimse” diye geçiyor. Buradan son yüz yıl içinde bugünkü anlamına evrilmiş. İlginçtir, frenkçe idiot da buna benzer yapıda. Eski Yunanca ídios “kendi”, idiótês “kendicil”."
- Kelimebaz
104. "Osmanlı donanmasının dili Türkçe değildi, hele “Osmanlıca” hiç değildi, İtalyancaydı. Daha doğrusu İtalyanca ağırlıklı bir tür deniz Tarzancası olan Lingua Franca idi, yani Frenk Dili. Kozmopolit bir piyasada anlaşmaya yarayan kırma dillere dilbilimciler pidgin adını veriyor."
- Kelimebaz
105. "Memlekette o kadar çok insanın kendi adının anlamından haberi yok ki insan hayret ediyor. On kişiden birinin kullandığı en popüler isimler bile buna dahil.
Mesela Hasan. Arapça bir sıfat, “güzel” demek. İsim hali hüsn, “güzellik”, hüsn-i niyet, hüsn-i tabiat gibi deyimlerde geçiyor. Nisbet –î’siyle bundan türetilen Hüsnî de erkek adı olarak kullanılıyor; “güzelliksel” diye çevirebiliriz, lazımsa. Hüseyn “küçük Hasan” demek. Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ın küçük kardeşinin adı. Ahsen “en güzel, çok güzel”.
İhsan esasen “güzellik yapmak, güzellemek” anlamına geliyor, ama daha çok “bir karşılık beklemeden cömertçe verilen şey” anlamında kullanılıyor. Bu işi yapan kişiye de “ihsan edici” anlamında Muhsin deniyor. Bir de Tahsin var, “güzel bulup beğenme, alkış, aferin” demek.
Sonuç? A) Bir kökten bak kaç tane isim çıkarmışlar. B) Arapça ilginç bir dil, biraz olsun öğrenmeli."
- Kelimebaz
106. "“Hayat memat’taki memat nedir..?
Tabii ki ölüm, Arapça, m-w-t kökünden mimli masdar. Aynı anlama gelen diğer masdar mevt, Arapçacıların tercih ettiği standart yazıma göre mawt. Mevtâ ölü. Mât öldü, şâh mât “şah öldü” demek.
İspanyolca matar (öldürmek) fiili 600 yıllık Arap egemenliği çağında bu dile giren yüzlerce Arapça kelimeden biri. Matador da esasen “öldürücü” demek. Boğa güreşi gösterisinde önce sırasıyla dürtükleyici, kızdırıcı, mızrak batırıcı denilen tipler sahneye çıkıyor, onlar görevini yapıp bitirdikten sonra sıra öldürücü darbeyi vuracak olan esas oğlana geliyor. Matador onun adı. Bir çeşit cellat."
- Kelimebaz
107. "Çamur atmak istersen irtica, övmek istersen muhafazakarlık. Yoksa nesne üç aşağı beş yukarı aynı şey."
- Kelimebaz
108. "Şöbiyet: Arapça "şab'iyya(t)" tıka basa yeme, fazlasıyla doydu, çok yemeden bıkkınlık geldi anlamında gelmektedir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
109. "İzmirliler Domates'e, Domat der. Bunu kelimeyi kısaltmak için kullanmazlar, sebzenin gerçek adı "Domat" tır. Domates çoğuludur. Teşekkürler İzmir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
110. "Antik Çağda kitaplar nasıldı bilir misiniz? Papirüsten veya parşömenden 30-40 santim eninde, metrelerce uzunlukta bir şerit al, iki ucuna oklava gibi çift saplı güzel birer sopa tak, kitabı rulo şeklinde o sopaların üstüne sar. Ok torbasına benzer bir deri kılıf içine koy. Standart bir ruloya aşağı yukarı 100-150 sayfa sığar. Daha uzun kitaplar için birkaç rulo lazım.
İşte bu ruloların Latince adı volumen. “Çevirmek, dolamak” anlamına gelen voluere fiilinden, döngeç yahut dolamaç gibi bir anlamı var. Kumaş topu da volumen olur. Fransızcasıyla İngilizcesi volume olmuş."
- Kelimebaz
111. "İzlemek birinin topuğundan gitmek demek. Eski Türkçe iz = topuk, anlam genişlemesiyle “ayak izi”.
Ama seyretmek de bundan az ucube değil ki? Arapça seyr = dolaşmak, gezmek. Seyyar demek gezgin, seyyare gezegen, seyrüsefer gidip gelme, ism-i mekân formunda mesîre de gezinti yeri.
Hepsi aynı SYR kökünden. Osmanlı’nın parlak çağında tören alayı, resmigeçit gibi gösteriler pek geliştiğinden olacak, seyr adı Türkçede “tören yürüyüşü” gibi bir özel anlam kazanmış, ki İngilizce procession kelimesinde de aynı evrim görülür. 19. yüzyıl sözlükleri seyr için “temaşa edip gezmek, temaşa yeri” diyor. 1920’li yıllara gelince seyir hem gösterinin adı (“gelin dostlar seyir var”), hem gösteriye bakma eylemi olmuş."
- Kelimebaz
112. "İdadi: hazırlamak demek olan idadi 1869 yılında osmanlılarda üniversiteye öğrenci hazırlamak için açılan okullara verilen ad. Lise anlamında kullanılmıştır."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
113. "Çamur atmak istersen irtica, övmek istersen muhafazakarlık. Yoksa nesne üç aşağı beş yukarı aynı şey."
- Kelimebaz
114. "İnsanoğlu sırlarla dolu bir mahluk. Düzeltmeye girişmeden önce seyret, anlamaya çalış..."
- Aslanlı Yol
115. "Cüz Arapça birim ya da ünite demek. Eskiden mektep ve medreselerde okutulan ders kitaplarına da cüz adı verilirmiş. Bu kitapları taşımaya mahsus olan deri çantanın adı Farsça +dan ekiyle "cüzdan"."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
116. "Zamanını özgürce kullanma ayrıcalığı eski toplumlarda üst sınıfa mensup olmanın en önemli göstergelerinden biri sayılmış. Köleler çalışmış, seçkinler ise sohbete, işrete ve kültüre vakit ayırabildikleri ölçüde seçkin olmuşlar."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
117. "Vatan mel'uf olanlar bi sebeb terki diyar eylemez.
Zaruretsiz cihanda kimse gurbet ihtiyar eylemez.
Ziya Paşa"
- Kelime Baz 1
118. "Soğan Hindistan kökenli bir bitki imiş. Türkçede ilk kez 10. yüzyıl dolayında Uygur metinlerinde izine rastlanıyor. Sanskritçesi sukanda. “Klasik” dilde böyle yazılan kelimenin Hindistan’ın halk lehçelerinde *sugand gibi bir biçim almış olması muhtemel görünüyor.
Hintçe kelimenin etimolojisi açık. Su “iyi, güzel, hoş, kıymetli”, kanda “yumru, yumru şeklindeki her çeşit bitki kökü”. Sukanda demek ki “iyi yumru” demekmiş, ki mantıklı.”"
- Kelimebaz
119. "Türk milletinin yüzde sekseninin her akşam oturma odasına giren bir isim artık Türkçe sayılmaz mı? Hele “Hey Corç versene borç” gibi atasözleri ve deyimlerimiz varken?
Adın aslı Yunanca Geôrgios, “toprak işleyen” yani “çiftçi” demek."
- Kelimebaz
120. "İran’ın eski Zerdüşt dininde kız kardeşle evlenmek yalnız mübah değil, dinen farz ve vacip sayılıyormuş. Büyük İskender fethinden sonra Fars-Yunan kültür sentezi Ortadoğu’ya egemen olduğunda özellikle aristokrat sınıfı içinde kız kardeşle evlenme adeti yaygınmış.
Bizde yakın akraba evliliklerinin bazı bölgelerde daha yaygın olması acaba bununla alakalı olabilir mi?"
- Kelimebaz
121. "Çeyrek... Rahmetli anneannemin "çaryek" diye söylediği bu kelime Farsça çar ve yak sözcüklerinden oluşuyor. Düpedüz "dört bir" veya dörtte bir demek."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
122. "Arapça yamîn “sağ”, daha doğrusu “sağ el”.
Sağ elin uğurlu sol elin uğursuz olduğuna dair inanış, en eski zamandan beri tüm insan topluluklarında var. Ortadoğu’nun Sami toplumlarında da sağ avucunu gösterme jesti kadim zamanlardan bu yana doğruluk, güven, dostluk, söz verme ifade etmiş. Yemin etmek, esasen sağ elini kaldırıp göstermek demek. Eskiden yemin vermek denirdi, daha bile somut."
- Kelimebaz
123. "Kalp kırmak kötü bir şey. Haklı da olsan, haksız da olsan kötü şey."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
124. "Kayseri'nin aslı Kaisaria yani Sezar kenti. Erciyas ise Argaíos'dan bozma: Akdağ demek."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
125. "Bir dilin yaygınlığı iki türlü ölçülür: Bir kere o dili anadil olarak kaç kişi konuşuyor, ikincisi sonradan öğrenenler dahil o dili kaç kişi biliyor. Ethnologue’a göre halen anadillerde listebaşı olan on dil, sırasıyla Çince, İspanyolca, İngilizce, Arapça, Hindi, Portekizce, Bengali, Rusça, Japonca, Almanca."
- Kelimebaz
126. "Cilve; nazlanmak anlamına gelen cilve, arapça CELWA kökünden gelir, açmak, göstermek anlamına gelen cilve, gerdek gecesi gelinin yüzünü göstermesi anlamına gelmekte, cilvelenmek yüzünü göstermemek."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
127. "Tatil, hareketsizleştirme, durdurma demek. Hareketsiz kalma, yani TL kökünden geliyor. Eskiden tatil deyince akla yatıp uyuma gelirmiş. Şimdi millet nereye gideceğini şaşırmış, fellik fellik dolanıyor."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
128. "Orhun yazıtları
Üze kök tenri asra yağız yer kılındukta ekin ara kişi oğıl kılınmış kişi oğlında üzre eçüm apam bumın kağan istemi kağan olurmış olurıpan türk budunın törüsin tuta birmiş iti birmiş tört bulın kop yağı ermiş sü sülepen dört bulundaki budunığ kop almış kop baz kılmış başlığığ yükündürmüş tızlıgig sökürmiş.
Yukarıda mavi gök aşağıda kara toprak yaratıldıkta ikisi arasında kişi oğlu yaratılmış, kişi oğlu üzerine babam amcam bumın kağan ve istemi kağan (tahta) oturmuş, oturunca Türk budununun ülkesini töresini tutuvermiş, itivermiş. Dört taraf hep düşman imiş, asker salıp dört taraftaki budunları hep almış, hep altetmiş, başıyla baş eğdirmiş, diziyle diz çöktürmüş."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
129. "
Türkçede nedir? Benim bildiğim, yatay menteşesi olan her türlü ufak pencere vasistastır, bilhassa tuvaletlerde olur, apartman aydınlığına açılır, kilidi her zaman bozuk olur, ittir ittir kapanmaz. Halbuki Fransızca orijinali farklı.
= bir kapı veya pencere üzerinde, ondan bağımsız açılıp kapanan küçük pencere. Özellikle de eskiden kapalı at arabalarında kapının üzerindeki küçük pencereye vasistas denirmiş. Saatlerce tangır tungur gittikten sonra açıp kafayı uzatırsınız, “arabacı nereye geldik?” diye sorarsınız hani, öyle.
Fransızcada ilk kez 1760 dolayında Düşes de Mazarin’den naklen anlatılan bir anekdotta kaydedilmiş. Alman yolcularla alay etmek için uydurmuşlar.
, malum, Almanca, “bu nedir?” demek."
- Kelimebaz
130. "“Enayi Arapçadan uydurulmuş Türkçe bir kelime. Enâ ben, enâ’i de benci ya da bencil. Kamus-ı Türki’de kendini bir şey sanan mağrur ve cahil kimse diye geçiyor.”"
- Kelimebaz
131. "İlmî takılanlar zırt, tak, şangır, cozur gibi kelimelere onomatope diyor, Türkçesi de “yansıma sesler” yahut “ses yansımalı kelimeler”. Bunları öyle doğadan çıkma şeyler sanmayın sakın. Türkçe"
- Kelimebaz
132. "Eskiden İsmet İnönü gibi devlet adamları kaymakam görünce ayağa kalkarmış. Şimdi artık kalkmıyorlar."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
133. "Vefa mah.
1665 Vefa
• Fatih devri âlimlerinden “Şeyh Muslihüddin Ebülvefa”nın inşa ettirdiği camii ve hayrat nedeniyle."
- Türkiye Yer Adları Sözlüğü
134. "Nevresim: farsça "nev(yeni)- resm(usul). Yeni tip, yeni moda anlamında birleşik bir kelime."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
135. "Bildiğimiz patates başka bir bitki. İnsanlarca yenen çeşidi ilk önce 18. yüzyılda İrlanda'da tarım işçileri yesin diye geliştirilmiş, kıta Avrupasında 1800'lerin başında Napoleon'un girişimiyle geniş çapta ekilmeye başlanmış. İstanbul'da ilk kez II. Mahmut döneminde Alibeyköy Çiftliğinde Ağaton Efendi yetiştirmiş,"
- Kelimebaz
136. "Türkçede Zazaca kelime yok, Kürtçe de bilemedin on-onbeş tane, çoğu da argo kelimeler! Bunu söylemek ne Zazacanın, ne Kürtçenin kıymetine halel getirmez. İkisi de ilginç, renkli, kendine has zenginlikleri olan, binlerce yıllık diller. Ama aradaki sosyal ilişkinin yapısı gereği, Türkçeye kelime vermiş olmaları neredeyse imkânsız."
- Kelimebaz
137. "Fransızların çıkardığı iki başka kelime:
ve
Paris’te bugün bildiğimiz anlamda liste usulü yemek satan ilk lokantayı 1765 yılında Boulanger adlı bir vatandaş açmış. Kocaman da bir ilan koymuş, “bu çorbalar kana kuvvet göze fer verir, yorgunu dinlendirir, hastayı güçlendirir, gitmiş enerjiyi geri getirir” mealinde. Paris’in dalgacı dalgacıları derhal etiketi yapıştırmışlar:
Kelime anlamı “yeniden ayağa kaldıran” demek, bildiğimiz restore etmek fiilinden. Takviyehane diyebiliriz. Bilgisayarcı gençlik resethane’yi de beğenir belki."
- Kelimebaz
138. "Wafâ وفاء borcunu ödeme, bir şeyin bedelini verme, yani vefa. Hiç aklınıza gelmez ama fiyat da aynı şey, aynı w-f-y kökünden. Bunun katmerlisi, borcunu ya da bir şeyin bedelini tam ve eksiksiz olarak ödemek, îfâ etmek."
- Kelimebaz
139. ""[Eski zorbalar] sükût yoluyla hükmeder, insana, en azından susma hakkı tanır. [Yeni diktatörlük] ise insanı konuşmaya mahkûm eder; onu düşüncesinin en mahrem sığınağına kadar takip eder; vicdanını inkar etmeye zorlayarak, mazluma kalan son teselliyi elinden alır.""
- Aslanlı Yol
140. "Fücur günümüzde sadece fısk u fücur deyiminde (o da ucundan) hayata tutunan bir kelime. O bile son yıllarda değişim geçirip fitne fücur oldu.
Fısk Arapça “rezalet, günah, fuhuş”.
Fitne ise “baştan çıkarıcı oyun, entrika”."
- Kelimebaz
141. "Kavimler insan gibidir; ne kadar dünya görmüşse bünyesi o kadar kavi, ufku o kadar geniş olur demek de mümkün pekala."
- Kelimebaz
142. "Dünyâ ne demek biliyorsunuz değil mi? Arapça edna’nın kıyas halidir, iki şeyden daha beride olanı demektir. Yani “bu taraf”, öteki değil beriki, çizginin bu yanı."
- Kelimebaz
143. "Fetih arapçada açmak demektir. Fatih açan. Dilimize arapçadan geçen fethetmek açmak anlamındadır. Kuranın ilk süresinin fatiha olmasıda bu yüzdendir. Kuranı açmak anlamında fatiha'dır."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
144. "Hint-Avrupa anadili mên-: ay.
Farsça ay anlamına gelen "mah" ile ışık anlamına gelen "tab" birleşip "Mehtap" olmuş. "Mahitab" da aynı anlama geliyor.
Sözcüğün ikinci biçimi III. Murat zamanında yapılan eğlencelerde atılan çeşitli havai fişeklerden birinin adı olarak karşımıza çıkıyor: "Maytap"."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
145. "Türk toplumunda eğitimli kabul edilen zümrenin büyük bir çoğunluğu 900 yıl boyunca Farsça eğitimi aldı. Bu dilden gelen kelimeleri laf arasında kullanmayı “kültürlü” tavrın gereği saydı, cool buldu. O yüzden Türkçede en umulmadık yerlerde Farsça deyim ve kelimelere rastlamak normal."
- Kelimebaz
146. "Mevsim sözcüğünün kendisi "damgalamak, belirleyici bir işaretle işaretlemek" anlamına gelen WSM kökünden türemiş."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
147. "Latince bi- : iki
Fransızca bis- : iki kez
...bis sözcüğü Fransızca'da da kullanılıyor. Cuit(pişmiş) sözcüğüyle birleşip biscuit (iki kez pişmiş) gibi bir bileşik kelime yapılabiliyor. Bizde bisküvi diye yazılan bu sözcük aslında "çifte kavrulmuş" demek."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
148. "“Mart, Mayıs, Ağustos Ortadoğu’da 700 yıl süren Roman egemenliği döneminde Latinceden ödünç alınmış.”"
- Kelimebaz
149. "“17.yüzyılda cam henüz “kadeh” anlamında kullanılıyordu, şimdi cari olan “kadeh ve sürahi yapmakta kullanılan şeffaf malzeme” anlamı daha sonra türedi. Demek ki cam-baz deyince sırıklar üstünde kadeh oynatan birini düşünmek lazım.”"
- Kelimebaz
150. "Tek bir hayat tarzını, hangisi olursa olsun, yücelten ahlak öğretileri ne kadar zavallı!"
- Aslanlı Yol
151. "Çakırkeyif’teki çakır “alaca mavi renk” anlamındaki çakır değil, şarabın asıl Türkçe adı olan çakır. Çakır ta 11. yüzyılda Orta Asya Türkçesinde yaygın olarak kullanılan bir sözcük. Türkiye Türkçesinde de galiba 16. veya 17. yüzyıl dolaylarına dek şarabın halk arasındaki normal adı olarak kalmış. 18. yüzyıl başında tarihçi Naima çakır kelimesini kullanınca “kâse-i hamr demektir” diye açıklama gereğini duyduğuna göre o tarihte artık eskimiş olmalı."
- Kelimebaz
152. "Tereyağı’na "taze yağ" anlamında en erken 17. yüzyılda rastlanıyor; 19. yüzyıl sonuna dek az kullanılan, sözlüklerde pek yer verilmeyen bir Türkçe kelime. Sade yağın zıddı: sadeyağ "ısıtılarak ayrıştırılmış sıvı süt yağı"..tereyağı ise ayrıştırılmamış ve dolayısıyla birkaç günden fazla korunamayan yağ anlamında. İran ve Hindistan’da halen tereyağı pek bilinmez, daha çok sadeyağ kullanılır. Bizde de buzdolabının icadına kadar öyleydi.
“Farsça tere "1. taze, yaş; 2. maydanoz, tereotu, ıspanak, roka, kereviz yaprağı gibi çiğ yenen her türlü sebze"."
- Kelimebaz
153. "Katakulli: osmanlılarda 19.yy'da diplomatik bir yazışmada, Fransızca "fait accompli" emri vaki sözcüğünün osmanlıca yanlış (fe ف yerine iki noktalı kaf كile) okunuşundan türediği rivayet edilir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
154. "Kaymakam; kaim(duran, sahip olan) makam. Makam sahibi demek."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
155. "Malta eriğinin ise Malta adasıyla alakası olmadığı kesin. Çünkü Malta’da malta eriği yok. Japonya kökenli bir ağaçmış, nüfus kâğıdındaki adı eryobotris japonica. 1810’larda Amerika’ya götürmüşler, 19. yüzyılın ikinci yarısında oradan Türkiye’ye ulaşmış. O yüzden Türkiye’nin çoğu yöresinde adına yenidünya derler."
- Kelimebaz
156. "Türkçeye benzeyip de Türkçe olmayan bir başka mühim kelime sevda. Bunun Türkçe sevmekle, sevgiyle işi yok. Arapça sawdâ, aswad (kara) sıfatının dişil hali. Ayrıca Yunanlıların melankholê dedikleri haltın diğer adı. Türkçesi kara safra. Melan kara, kholê safra."
- Kelimebaz
157. "Şimendifer: dilimizde tren olarak bildiğimiz kelimenin aslı Fransızca "chemin de fer" yani demiryolu demek."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
158. "Reçete İtalyanca yemek tarifi demek."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
159. "Çay bitkisinin Çin'den dünyaya yayılması 1600-1610 dolayında ilk evvela Portekizliler vasıtasıyla olmuş…
Rusya'da çay modası Deli/Büyük Petro devrinde, 1690 gibi yaygınlaşmış. Türkiye'ye Lale Devrinde (1718-1730) gelmiş, ya da ilk o devirde yazılı kültüre yansımış."
- Kelimebaz
160. "Hemşīre aslında “beraber süt emmiş” demek:süttaş da denebilir. Farsçada kız-erkek ayrımı gözetmeksizin kardeş anlamına gelen bu kelime bizde neden sadece kızkardeş anlamını kazanmış? Bildiğimi sanmıyorum. Belki Farsça “olmuş, edilmiş, gibi” anlamını taşıyan -e takısı, zevce, valide, mahdume sözcüklerinden tanıdığımız Arapça dişil -e takısıyla karıştırıldığı içindir. Hastanelerde hastalara yardımcı olmak amacıyla "kızkardeşler in" Türk yaşamına girmesi 1852-56 Kırım Harbi sırasında Selimiye kışlasında karargah kuran Florence Nightingale adlı İngiliz hanım sayesinde olmuştur ."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
161. "(...) Böyle düşünecek olursak tanrı yoktur demek de bir dindarı incitebilir.. Tanrı yoktur diyenleri yeni Madımaklar bekliyor demektir bu."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
162. "Bağlaçsız kelime dizileri ve belli kelime ve cümleciklerin sürekli tekrarı yazılı metinlerde haklı olarak hoş görülmez. Ama sözlü ifadede hatipler bunları serbestçe kullanırlar, çünkü dramatik etkisi vardır.
-Aristoteles, Retorik"
- Kelimebaz
163. "Tabldot: Fransızca " table d'hôte " Türkçe tam karşılığı ise; Ev sahibinin seçtiği anlamına geliyor."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
164. "Köpeğin Türkçesi ittir, malum. Bilinen en eski devirden beri yerleşik olan kelime budur, daha doğrusu muhtemelen kalın sesliyle ıt’tır. Orhun yazıtlarında böyle geçer. Yakutçası halâ ıt, noktasız. Çuvaşçası ida. Bunlar Türki dillerin birbirine ve bize en uzak iki dalı olduğu için, bir kelime bunların ikisinde de varsa demek ki feci surette eskidir diyebiliriz.
Türkiye Türkçesinde 15. yüzyılda zuhur etmiş. Ondan az bir müddet önce de Kıpçakçada, yani bugünkü Kırım ve Volga Tatarcasının atası olan dilde görülüyor. Kitab-ül İdrak isimli bir Kıpçakça dil kılavuzuna isimsiz birinin eklediği haşiyede “itin iri ve tüylü olan cinsine köpek denir” diye not düşmüşler, 1400’lerin başı gibi bir tarihte. Muhtemelen “kabarmak, irileşmek” anlamına gelen
fiilinden türetilmiş bir ad. 1230’larda Anadolu Selçuklularının Sadettin Köpek adlı bir veziri vardır. Adamın resmi lakabı bu olduğuna göre o tarihte bu kelimenin it anlamı olmasa gerek, tahmin etmem ki o denli saygısızlık etmiş olsunlar.."
- Kelimebaz
165. "Latince lacerta, ki /lakerta/ okunur, kertenkele demek. Fransızca lézard ile İngilizce lizard bundan gelme, onlar da kertenkele. Yamsıra eski Romalı yazarların birkaç kez bahsettiği bir balık adı. Literatürü inatla taradığım halde hangi balık olduğunu çözemedim maalesef. İstavrit diyeceğim, ama bana güvenmeyin. İstavritin Yunancası sauroidês (/savridis/) “ker tenkele balığı” demek, oradan akıl yürütüyorum.
Rumca lakerda palamut tuzlaması. Türkçede en erken Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait bir kanunnamede denk geldim."
- Kelime Baz 2
166. "Bağla bir dildâra gönlün gayrdan peyvend kes.
-Fuzuli"
- Kelimebaz
167. "Belki ben yanlış biliyorumdur. Batıl dediğim adamlar benden daha akıllıdır. Olabilir. Mümkün. Belki. Ama âlim-i mutlak değilim diye susup oturmam mı gerek?"
- Kelimebaz
168. "16. yüzyıl başında Meksika'yı fetheden Hernan Cortes'in adamları, ilk kez bu ülkede gördükleri, güzel kokulu, yassı uzun tüp şeklindeki meyveyi -herhalde akılları fikirleri savaş ve silah olduğundan- minyatür bir kılıç kınına benzetmişler. Latince'de kın anlamına gelen vagina."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
169. "Phainomenon (fenomen) aslında aydınlanan şey demek. Felsefede özellikle bilincine varılan şey, fiziksel bilimlerde bilimsel inceleme konusu olan nesne anlamlarına geliyor."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
170. "DÜRBÜN: dilimize farsçadan girmiştir. Dür (uzak), Bīn (gören); kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir sözcük. Uzağı gören demektir"
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
171. "Beyoğlu (İlçe)
- Péra [ Yun. “karşı yaka” ]; 1665 “Beyoğlu”
1897h Pera | Beyoğlu
• 16. yy’dan itibaren İstanbul’un Frenk kolonisi Galatasaray’daki “Ceneviz” kolonisinin surları dışına çıkarak bugünkü İstiklal Caddesi boyunca yayılır. “Beyoğlu” adının, 16. yy’da Venedik dukası (1523 - 1538) Andrea Gritti’nin İstanbul’da doğup burada yaşayan oğulları Alvise ve Giorgio’nun emlakından dolayı verildiği riyavet edilir.
* Pera sıfatı Bizans’ın en erken döneminden itibaren kullanılsa da 13. yy’da Galata kolonisinin kurulmasıyla yer adı niteliğine bürünür. Galata’yı içerip içermediği çoğu zaman belirsizdir."
- Türkiye Yer Adları Sözlüğü
172. "Masada oturarak yemek yeme adetini de Romalılar çıkarmışlar. Eski Yunanlılar yer sofrasında yemek yermiş. Asya ve Orta Doğu kültürlerinde de sandalye, masa gibi şeyler yok. Bizde masada yeme usulünü ilk 19. yüzyılda İstanbul seçkinleri benimsemişler. Kırsal kesimde hala yaygın alışkanlık değil."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
173. "Yunanca psykhé = nefes. Taklide dayalı bir kelime olması muhtemel, pss sesi onu anımsatıyor. Lakin en başından beri Yunanlılar bu kelimeyi canlı varlıkları canlı kılan o esrarengiz “şey”i tarif etmek için de kullanmışlar. İnsan veya hayvan farketmez, gözünün içine baktığın anda gayet net olarak algılarsın, ama tanımlamaya kalksan kafayı yersin, işte o şey: benlik duygusu."
- Kelimebaz
174. "Pantone "tüm renk", akla gelebilecek bütün renk tonlarını sınıflandıran bir katalogun ticari ismi. Panteizm "tüm-tanrıcılık", varolan her şeyin Tanrı'nın bir görünümü olduğunu ileri süren felsefe ekolü. Panteon "tüm-tanrılarınki", Eski Roma tanrılarının tümüne adanmış olan büyük bir tapınağın adı."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
175. "
‘nın kökü w-s-l, hayatta tahmin edemezsin. “Ulaşma, kavuşma” demektir; aynı kökten
(vasıl) ve
(vuslat) eş anlamlıdır. Hayır, sıla uzakta olan bir yerin adı DEĞİLDİR. “Sıla hasreti” demek kavuşma hasreti demektir."
- Kelimebaz
176. "Sözcüğün esas eski biçimi, “gice karangı bolmış” cümlesindeki gibi karangı. 15. yüzyıl ortalarına doğru karangı-lık yaygınlaşmış. Eski yazıda nun’la değil sağır kef’le yazılır. Yani tam telaffuzu karanlık değil, karanglık."
- Kelimebaz
177. "Latince fêmina kadın, ya da genel olarak dişi. Fransızca femme (kadın) oradan gelmiş. Féminin (telaffuzu ‘feminen’) “kadınsı” ya da “dişil” demek. “Kadınların toplumsal alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını savunan görüş” anlamında feminizm sözcüğüne İngilizcede ilk 1895’te, Fransızcada bundan biraz daha önce rastlanıyor. Sonradan anlam değiştirmiş, her hal ve şartta kadınların haklı olduğunu, dolayısıyla kadınlık-erkeklik hali dışında hak, vicdan, akıl, mantık gibi kavramların geçerli olmadığını savunan daha değişik bir görüşün adı olmuş."
- Kelimebaz
178. "Cihangir mah.
1665 Cihangir
• Metruk bir Rum manastırının yerine Kanuni’nin oğlu “Cihangir“ adına inşa ettirdiği camiden."
- Türkiye Yer Adları Sözlüğü
179. "İdrak: Arapçası bir şeyin dibine veya sonuna varma, Türkçesi anlama.
Feyiz: Arapçası taşıp dökülme, bolluk, bereket, Türkçesi kültür yahut aydınlanma.
Hazz: Arapçası kısmet, nasip, pay, Türkçesi zevk alma – hazzın doruklarında gezinmek var, hedonizm manasına hazcılık bile var.
Hile: Arapçası çözüm, çare, Türkçesi kandırmaca.
İptila: Arapçası imtihan, mihnet, sınav, Türkçesi özel bir tür manevi imtihan.
İdrar: Arapçası bol süt vermek, Türkçesi başka.
İmla: Arapçası dikte etmek, söyleyip yazdırmak, Türkçesi doğru yazım.
Haşmet: Arapçası uşak ve hizmetçiler güruhu, maiyet, Türkçesi ululuk.
Kasvet: Arapçası acımasızlık ve gaddarlık, Türkçesi ruh sıkıntısı.
Cumhur: Arapçası yığın, Türkçesi ahali."
- Kelimebaz
180. "İngilizce closet “küçük oda”, water closet, kısaltması WC, “içinde tuvalet ve lavabo bulunan küçük oda”. Her türlü tuvalet-banyo odası da değil, bizde hela dediğimiz hücre şeklinde olanı."
- Kelimebaz
181. "Eski tıpta insan bedenini oluşturan dört ana maddeden söz ederler. Bunların her biri halt’tır (خلط), yani karışım, ya da “komponent”. Dördüne birden ahlat-ı erbaa denir. Dördü sırasıyla kan, balgam, ak safra ve kara safradır. Kanı çok olan insan gözüpek, balgamı çok olan tembel, ak safrası çoksa öfkeli, kara safrası çoksa depresif, dalgın, düşünceli olur, hülyalara dalar, arabesk takılır. Dördünün dengesi çok bozulursa hastalıklar baş gösterir. Batılıların melancholia dedikleri şey, kara safranın yani sevda’nın fazla olması halidir."
- Kelimebaz
182. "Raptiye. Demiryolu ray vidası."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
183. "Petibör: pettit- beurre. Pettit(küçük), beurre(tereyağ). Dilimizde bir büskivi çeşidi olarak girmiştir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
184. "Arapça lağâ “söyledi, lakırdı etti”, luğâ onun pasifi “söylendi!”
Luğat (söz, lakırdı) kelimesinin kökündeki eylem. Kalıp gayet tanıdık, Farsça guft û gû (“söylenmiş ve söylenen”, yani dedikodu), Arapça kîl û kâl (“denildi ve dedi”, aynı şey), Türkçe dedi kodu gibi. Ama laga luga “dedikodu” değil, “boş laf, lakırdı” anlamında kullanılıyor."
- Kelimebaz
185. "Tartışma olacaksa, bazen sert ve iğneleyici bir dile de katlanmamız gerekecek."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
186. "İnsanoğlu bir yerden sonra şoku taşıyamaz; rahatsız edici gerçekten kaçmak için olmadık savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Ya hakikat algısını kaybederek delirir. Ya da o hakikatten kaçmasına yardım eden herhangi bir şeye veya kişiye akıldışı bir tutkuyla sarılır."
- Kelimebaz
187. "Latinlerin Vandal adıyla tanıdığı bir Alman güruhu 5. yüzyıl başlarında bugünkü Macaristan’dan yola çıkıp izinsiz vizesiz Roma İmparatorluğu’na dalıvermiş. Romalılar bunları bir güzel kılıçtan geçirmişse de tüketememiş, geri kalanlar terbiyeyi bozup kalplerini katılaştırmışlar, ortalığı yağmalamaya girişmişler. Fransa ile İspanya’yı mahvettikten sonra Cebelitarık Boğazı’ndan Kuzey Afrika’ya geçmişler, bugünkü Tunus’ta iki yüz küsur yıl devam eden bir krallık kurmuşlar. 455 yılında da bir punduna getirip Roma kentini işgal ederek mal ve altın namına ne buldularsa talan etmişler, süslü binaları, tapınakları da yakıp yıkmışlar.
“Amaçsız tahripkârlık ve kültür düşmanlığı” anlamına gelen ‘vandalizm’ kelimesi sanırım bu hadiseden kaynaklanıyor."
- Kelimebaz
188. "Mecelle deyince akla Cevdet Paşa’nın derlediği Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye gelir. İslam hukukunu modern bir medeni hukuk metni gibi kodlaştırma denemesidir. Osmanlı modernleşmesinin en önemli abidesidir. Yirmi yılda derlenmiş anıtsal bir eserdir. Suriye’de, Filistin’de, hatta İsrail’de hukuk kaynağı olarak halâ kullanıyorlar."
- Kelimebaz
189. "İki kelimenin eş anlamlı olup olmadığını sınamak için cümle içinde birinin yerine ötekini kullanabiliyor musunuz diye bakın, en kestirme yolu budur. Birine söz vermek olur ama laf vermek olmaz; sözlüyüz evleneceğiz olur, ama laflıyız olmaz. Söz kesmek vardır ama laf kesmek yoktur. Sözcük sözcüğüne alıştık ama lafçık olmaz. Laf salatası tamam ama söz salatası yok. Demek ki eşanlamlı değilmiş."
- Kelimebaz
190. "" Üniversite eğitiminden geçmemiş olan kalabalıklar hala az ya da çok sağduyulu düşünebiliyor. Fakat modern üniversite eğitiminden geçmiş olan toplum kesimleri ve yaş kuşağı, düşünme yeteneğini tamamen yitirmiş görünüyor. ""
- Dünyanın En Kötü Oteli Nerede
191. "Farsça nişastan: oturmak.
"Oturmuş şey" ya da daha doğrusu çökelti anlamına gelen "nişasta" Türkçe "nişasta" olmuş.
"Nişân" ise esasında "oturtma, yere koyma, sabitleme" anlamına geliyor. Ok talimi için bir yere dikilen hedefin adı bu anlamda nişan.
"Nişanlanmak" deyimi aynı sözcüğün "işaret, alamet, simge" demek olan mecazi anlamından türemiş."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
192. "Tartışma olacaksa, bazen sert ve iğneleyici bir dile de katlanmamız gerekecek."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
193. "İnsanoğlu bir yerden sonra şoku taşıyamaz; rahatsız edici gerçekten kaçmak için olmadık savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Ya hakikat algısını kaybederek delirir. Ya da o hakikatten kaçmasına yardım eden herhangi bir şeye veya kişiye akıldışı bir tutkuyla sarılır."
- Kelimebaz
194. "Latinlerin Vandal adıyla tanıdığı bir Alman güruhu 5. yüzyıl başlarında bugünkü Macaristan’dan yola çıkıp izinsiz vizesiz Roma İmparatorluğu’na dalıvermiş. Romalılar bunları bir güzel kılıçtan geçirmişse de tüketememiş, geri kalanlar terbiyeyi bozup kalplerini katılaştırmışlar, ortalığı yağmalamaya girişmişler. Fransa ile İspanya’yı mahvettikten sonra Cebelitarık Boğazı’ndan Kuzey Afrika’ya geçmişler, bugünkü Tunus’ta iki yüz küsur yıl devam eden bir krallık kurmuşlar. 455 yılında da bir punduna getirip Roma kentini işgal ederek mal ve altın namına ne buldularsa talan etmişler, süslü binaları, tapınakları da yakıp yıkmışlar.
“Amaçsız tahripkârlık ve kültür düşmanlığı” anlamına gelen ‘vandalizm’ kelimesi sanırım bu hadiseden kaynaklanıyor."
- Kelimebaz
195. "ELEKTİRİK: ingilizceden dilimize geçen elektirik Seyyāley-i kehrübāiyye olarak adlandırılmış, türkçe karşılığı "kehribar renginde kıvılcım anlamına gelmektedir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
196. "Eski Yunanca tópos: yer.
Topoğrafi, ya da topoğrafya yerin yüzey şekillerini betimleme anlamına geliyor. "Ütopya" ise eski Yunanca oú tópos, yani "yer değil" ya da "hiçbir yer" deyiminden bir türev."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
197. "Maarif: arapçada "ma'arif" marifetler beceriler demektir. Ma'rifat bilgi beceri anlamına geliyor. Modern Türkçede anlamı 1838'de kurulan "maarif-i umumiye" genel bilgi beceri mektepleri nezaretinden türemiştir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
198. "9. yüzyıl başında büyük gelişme gösteren Arap felsefesi, Halife el-Mütevekkil zamanında İslamiyet'e aykırı bir Rum icadı sayılarak gözden düşmüş; hatada ısrar edenlere iyi gözle bakılmamış."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
199. "Eskiler seks deyince birleşmeyi değil daha çok ayrışmayı anlarmış. Latince sexus'tan kastedilen şey de pek sex on the beach değil, insanların kadın ve erkek olarak iki cinse ayrılması."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
200. "Güzelliğin fazlasından nara atmak istediğin anlar vardır, işte öyle bir an."
- Aslanlı Yol
201. "17. yüzyılda opera ve tiyatroda kadın rolü oynayan erkek oyunculara İtalyanca travestito denirmiş. Oradan travesti şeklinde Fransızcaya, sonra da değişmeden Türkçeye alınmış. Özet: travesti olmak için tıbbi müdahaleye gerek yok, giysi değiştirmek yeterli."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
202. "İnsan, galiplerin hasbelkader çizdiği sınırlara sığmayacak kadar kıymetli bir hazinedir."
- Kelime Baz 1
203. "“Hemen hemen bütün din ve mezhep isimleri polemik içerir. Katolik(evrensel), Ortodoks (doğru yolda olan), Apostolik(havariden el alan), Sünni (doğru geleneğe sahip), Evangelical (İncil’e dayanan), Mahayana (Büyük Yol)…”"
- Kelimebaz
204. "Kahve yokken kahverenginin Türkçesi neydi ? Öyle ya, kahve dediğimiz nesne Yemen’den beriye ilk 16. yüzyılda gelmiş. “Kahve rengi” de çok sonraları yaygınlaşan bir deyim.
Esas Türkçede kahverengi spektrumunu karşılayan üç kelime biliyorum. Bir kere
tanımlanamayan her çeşit ara renk için kullanılan joker bir kelime. Özellikle sarı ile kahverengi arası toprak rengi.
karaya çalan yanık kahverengi, muhtemelen yanmak ve yakmak fiilleriyle aynı kökten."
- Kelimebaz
205. "“Arapça yamîn, sağ daha doğrusu sağ el. Sağ elin uğurlu sol elin uğursuz olduğuna dair inanış, en eski zamandan beri tüm insan topluluklarında var.”"
- Kelimebaz
206. "Tarım işçisi olarak bildiğimiz "rençber" dilimize Farsçadan geçmiştir. "Ranç (emek, zahmet), bar (taşıyan) demek. Yani kelime anlamı "zahmet çeken""
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
207. "Ramak: ölümden önceki son yaşam belirtisi, bakış demekmiş."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
208. "İtalyanca corso esasen “koşu” demek. İkincil anlamları A. koşuyolu, geniş ve düz yol, cadde, B. akın, hücum, saldırı. Corsaro bunun türevi, öteden beri “akıncı” anlamında kullanılmış. (İngilizce cursor da haddizatında “koşturucu” oluyor, aynı sözcüğün Fransızca biçiminden.)
Türkçede en erken Seydi Ali Reis’in 1532 tarihli Mirat-ül Memalik adlı eserinde korsar geçiyor. İlginçtir ki Seydi Ali Reis de Hindistan seferi sırasında Somali açıklarında korsan saldırısına uğramış. 16. yüzyıl sonlarında korsan biçimi yerleşmiş görünüyor."
- Kelimebaz
209. "Kokoreç’i İstanbul'a Yunanlı meyhanecilerin getirdiği anlaşılıyor. Ömer Seyfettin ilk kez 1920'de, Atina'dan İstanbul'a gelmiş bir aşçının lokantasında kokoreç yemiş, sevmemiş.
Öte yandan Yunanca sözlüklerin hepsi kokorétsi'nin Rumca değil Arnavutça bir kelime olduğunu söylüyor. Şaşırtıcı olmasa gerek, çünkü 20. yüzyıl başlarına dek Atina'nın aşağı tabaka sokak kültürü Arnavut kültürüydü."
- Kelimebaz
210. "Acemi çaylak deyiminde geçen hadise henüz mesleğin inceliklerini öğrenmemiş bir kuş değil. Çaylak kelimesinin 19. yüzyıla dek canlı olan diğer anlamı, “bağırarak haber götüren bir tür haberci, tebligat memuru”."
- Kelimebaz
211. "Cân bildiğimiz hayat, -âver de sahiplik bildiren ek, toplasan ne eder? “Canlı”.
Farsçada sivrisinekten zürafaya kadar tüm hayvanlar cânâverdir. Türkçede de canavar yakın döneme kadar her türlü canlı mahluk, hayvan anlamında kullanılırdı. Köylü ağzında halâ öyledir, fino kadar köpeğe canavar derler. 17. yüzyıl sözlüklerinde canaver = her çeşit hayvan, özellikle yaban domuzu diye geçiyor."
- Kelimebaz
212. "Zencinin orjinali 'zangi' farsçadır. Esasen "paslı" demektir, çünkü zank pastır. Arapçada ince /g/ sesi, 8. Yüzyıldan sonra /c/ye dönüşmüş olduğundan, Arapçası zanci olur. Türkçede ilk kez 11. yüzyılda yazılı örneğine rastlanılır. Orta Asya'da haliyle zenci yoktu. Dolayısıyla Türkler için yeni bir nosyondu, genişleyen kültür ufukları ile beraber, adı da Arapça-Farsça'dan aldılar."
- Kelimebaz
213. "Allah ve elçileriyle alay edildiğinde ve sözlü saldırılara maruz kaldıklarında takınılması gereken tavır olarak Müslümanlara neyi emrediyor ve Müslümanlar ne kadar bu emirlerle hareket ediyor? Sözü Kur'an'a bırakalım...
O kullar ki, sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte Allah'ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır ki; işte bunlar akletme yetinilerini kamil manada kullananlardır. 39:18
Rahmanın has kulları olan kimseler, yeryüzünde vakarlı bir tevazu ile yürürler ve bilgisizler/cahiller kendilerine sataştıklarında/laf attıklarında barış önerirler/selam ederler/yumuşak sözlerle karşılık verirler. 25:63
Farklı inançlara mensup kişilerle konuşup tartışmak:
Şimdi sen uyar/hatırlat. Çünkü sen sadece bir uyarıcı /hatırlatıcısın. Onlara inanç dayatan bir zorba değilsin. 88:21-22"
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
214. "İnsanların canını yakmak kötüdür, evet. Ama cahil kalmalarına izin vermek daha mı az kötüdür?"
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
215. "Ahlak, esasen bir kişinin doğuştan sahip olduğu hasletler anlamında "yaratılış" Arapçası. Esas anlamı karakter ya da huy."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
216. "İki yerin adı da Rumca: Kayseri'nin aslı Kaisaria yani Sezar kenti. Erciyes ise Argaíos'dan bozma: Akdağ demek. (Arg- : beyaz)"
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
217. "İslamiyet’ten sonra Horasan ve Maveraünnehir’de Farsça-Arapça kırması konuşan fakat Arap kökenli kabul edilen Müslüman ahaliye çevre halkları ‘Taçik’ demişler. Erken Türkçede ve Moğolcada bolca geçen, oldukça aşağılayıcı bir tabir. Modern Tacik halkının adı oradan geliyor. Ermenice taçik de oradan gelir, bizim Batı lehçesinde dacig olur, “Türk” demektir, iyi bir manada değil.
Anlamı nasıl evrilmiş derseniz, al sana doktora tezi konusu derim."
- Kelimebaz
218. "İzmir tuhaf bir yerdir, İstanbulluyu yanıltır. Şehir gibi görünür ama aslında köydür."
- Aslanlı Yol
219. "“‘Çin adını nereden buldukları tam kesin değil ama MÖ 3. Yüzyılda ilk kez Çin ülkesinde birleşik bir imparatorluk kuran Qin hanedanının adından almış olmaları güçlü olasılık.”"
- Kelimebaz
220. "Ahlak, esasen bir kişinin doğuştan sahip olduğu hasletler anlamında "yaratılış" Arapçası. Esas anlamı karakter ya da huy."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
221. "İki yerin adı da Rumca: Kayseri'nin aslı Kaisaria yani Sezar kenti. Erciyes ise Argaíos'dan bozma: Akdağ demek. (Arg- : beyaz)"
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
222. "İslamiyet’ten sonra Horasan ve Maveraünnehir’de Farsça-Arapça kırması konuşan fakat Arap kökenli kabul edilen Müslüman ahaliye çevre halkları ‘Taçik’ demişler. Erken Türkçede ve Moğolcada bolca geçen, oldukça aşağılayıcı bir tabir. Modern Tacik halkının adı oradan geliyor. Ermenice taçik de oradan gelir, bizim Batı lehçesinde dacig olur, “Türk” demektir, iyi bir manada değil.
Anlamı nasıl evrilmiş derseniz, al sana doktora tezi konusu derim."
- Kelimebaz
223. "Yunanca oikos sözcüğü klasik devirde hem mahalle hem ev anlamını üstlenmiş."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
224. "Duyarlı milletiz ya, hepimizde var bir hassasiyet ki sormayın. Çok hassasız çook!"
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
225. "Arapça kök NZL : inme.
Rahmetli anneannem "soğukta durma ciğerine inecek" derdi. "Boğazına inmek" deyimini de hatırlıyorum. Arapçada bu tür rahatsızlıkların (üst solunum yolları iltihabı) geneline "inme" anlamına gelen "nazla, (nezle)" adı veriliyor.
"Tenezzül" ise birinin düzeyine kendini indirme demek."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
226. "Hem seviyor hem nefret ediyorum.
Neden böyleyim diye sorabilirsin.
Bilmem.
Ama içimden öyle geliyor ve acı çekiyorum.
Catullus"
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
227. "Eski İbrani peygamberler kıyametten bir süre önce gelip günahkarı günahsızdan ayıracak olan büyük peygamberi "yağla ovulmuş" anlamında İbranice "masiyah" adıyla anmışlar."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
228. "Farsça eldiven anlamına gelen destüvan, Osmanlı Türkçesinde sık sık kullanılmış. Yapısı dest (yani el) + van (koruyan). Bu kelime 18. yüzyıl civarında yanlış yerden kesilip, başına Türkçe el eklenmiş. Yoksa diven diye bir şey yok."
- Kelimebaz
229. "Tebrîk “birine nimet ve bereket dilemek”,
Türkçesi “Allah iyiliğini versin” demek.
Mübârek de “bolluk ve bereket sahibi”.
İngilizceleri to bless ve blessed."
- Kelimebaz
230. "Beypazarı (İlçe)
Logania | Anastasiópolis [ Yun. “Anastasius (imp.) kenti“ ]; 1487a “Beğpazarı”
• 2. yy’da coğrafyacı Ptolemaios’tan 13. yy’a dek kaydedilmiş olan “Logania” kentine 6. yy’da imp. Anastasius onuruna “Anastasiopolis” adı verildiğini “Byzantionlu Stephanos“ bildirir.
Bugünkü “Beypazarı” yerinde olması muhtemel olsa da kalıntıları tespit edilememiştir."
- Türkiye Yer Adları Sözlüğü
231. "Farsça giriftan: tutmak.
Türkçesi girift olmuş. Şimdiki zamanın etken sıfatı "gîr" (tutan) ise bazı bileşik kelimelerde karşımıza çıkıyor.
Beygir (bârgîr, yük tutan),
kevgir (kafkgîr, köpük tutan),
peşkir (ön tutan, yani önlük)."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
232. "Yeri, göğü, zamanı ve insanı yaratan tanrının, zaman içinde bir tarihte şu kadar yüz sayfalık Arapça bir kitap yazması fikri de bana "tanrı" fikrini feci surette küçülten bir düşünce gibi geliyor."
- Kelimebaz
233. "İtalyanca "passa passa" Fransızca "passe passe" geç geç anlamına gelen kelime Türkçede Paspas (ayak silme yazgısı) olarak geçmiştir."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
234. "Patatesin adı başka, bitkinin kendisi başka. İsmin aslı patata, Amerika yerli dillerinin birinden geliyor. Amerikalıların yam veya sweet potato adını verdiği, kabak tatlısına benzer tadı olan, kırmızı-turuncu renkli başka bir yumrulu bitkinin adı. Kristof Kolomb ilk kez Amerika’da bulup getirmiş, ama Avrupa’da pek tutulmamış."
- Kelimebaz
235. "Türkçe okumak eylemi esasen “çağırmak, yüksek sesle seslenmek” demek. Meydan okumak, şiir okumak, lanet okumak, künyesini okumak deyimlerinde bu özgün anlam korunmuş. Şiir okuyor derken kitaptan yahut prompter’den baktığını kastetmiyoruz. Meydan okumak deyimi de 17. yüzyıl sözlüklerinde meydane okımak diye geçiyor. Yani meydana çağırmak."
- Kelimebaz
236. "Arapça uzun a ile hâl (durum) başka, kısa a ve çift le ile hall (çözüm) başka kelime. İkincisinin bir sürü türevi bulunuyor. Tahlil kolay, çözümleme diye öztürkçeleştirildi. Helal de aslında “çözük” demek. Kanunen bağlı yani yasak olmayan bir şey anlamında."
- Kelimebaz
237. "Şehla: şahlā siyaha çalan mavi gözlü kadın."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
238. "Eski İngilizcede ikename "ikinci isim, lakap, ünvan" demek. (Baştaki ike Almanca auch karşılığı, ilave demek). “Bir lakap” anlamında an ikename deyimi 16. yüzyıl civarında yanlış bölünüp a nikename (nickname) biçimini almış. Şimdi internetçi dilinde bunun kısaltması olan nick kullanılıyor."
- Kelimebaz
239. "“Kullandığımız her kelimede, adeta arkeolojik katmanlar gibi, dünya tarihinin izleri var.”"
- Kelimebaz
240. "Crise (/kriz/) yüzyıllar boyu özellikle tıpta, hastalık sürecinin dönüm noktası anlamında kullanılmış, ki Arapça buhrân da esasen aynı anlamda tıp terimidir. Eskiden ateşli hastalar…ölürlerdi. Buhran geçti mi iyisin.."
- Kelimebaz
241. "İtalyanca rocca : öreke.
‘Ananın örekesi’ deyiminde sözkonusu edilen öreke kötü bir şey değil: yün eğirirken kullanılan, bir ucu sivri, bir ucu çatallı, tüp şeklindeki tahta parçanın adı. Türkçeye Rumca róka veya onun aslı olan İtalyanca rocca’dan geçmiş. R ile başlayan kelimeler Türkçeye aykırı geldiği için başına bir sesli harf eklenmiş. Aynı hadiseye arasta, erişte, oruç, (….) ve urba sözcüklerinde de rastlıyoruz."
- Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
242. "‘Allah şöyledir, böyledir, şunu ister, bunu istemez’ diye ahkâm kesen HERKESİN boş konuştuğunu düşünüyorum. Çünkü ‘Nereden biliyorsun?’ sorusunun tatmin edici bir cevabı yoktur.
‘Apollon iyi yay kullanır ve Ares Afrodite’nin kocasıdır, bilirim çünkü atalarımız böyle söylüyor’ diyen Eski Yunanlı ile ‘bilirim çünkü 1400 yıl önce yazılmış bir kitap öyle diyor’ diyen Müslüman arasında bilgi kaynağının sıhhati açısından ben bir fark göremiyorum."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
243. "Şaşaa merakını, belki de, yönetme iradesi yeterince güçlü olmayan siyaset adamlarına özgü bir zaaf sayabiliriz."
- Yanlış Cumhuriyet
244. "“Bir zümrenin kutsal saydığı mefhumları, başkalarının da kutsal sayması mecburiyeti yoktur.”"
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
245. "Fransız ve İngiliz dillerinde 19. yüzyıl başlarına dek platonik sözcüğü daima “cinsel birleşme içermeyen eşcinsel aşk” anlamında kullanılmış. Daha sonra eşcinsellikten açıkça söz etmenin modası geçince komşunun kızı devreye girmiş."
- Kelimebaz
246. "Aleksandros’tan yoğurtlu kebaba giden yolu da anımsayalım. Adamcağızın Arapça adı olan Aliksender metateze uğramış, yani dilin dolaşıp yalnız’ın yanılız olması gibi, s-k yer değiştirmiş, Aliskender olmuş. Bunun başındaki heceyi de Arapça harf-i tarif kabul edip al-İskender diye yorumlamışlar. Bursalı kebapçı İskender Efendi’nin adı oradan geliyor."
- Kelimebaz
247. "GERİLLA: ispanyolcada "düzensiz küçük savaş" anlamına gelmektedir. İspanya'da 1806 1812 Napoleon harbi sırasında kullanılan düzensiz savaş yöntemlerine verilen ad."
- Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
248. "Söylemek için yanıp tutuştuğun bir söz varsa yaz, yoksa yazma. Söylediğin her sözün yeni (daha önce söylenmemiş) bir söz olmasına dikkat et. İster dünyanın sınırlarından söz et, ister dün yedigin patatesten, fark etmez. Daha önce hiç kimsenin söylememiş olduğu taze bir şey söyleyebiliyor musun, ona bak."
- Kelimebaz
249. "Anatolé, Yunanca 'Doğu' anlamına gelen bir sözcük, tam olarak söylemek gerekirse 'yukarı kalkmak' anlamına gelen anatélein fiilinden, 'güneşin kalkışı' anlamına geliyor. Ege'nin ortalarında bir yerden bakınca bu adın neden verildiğini anlamak zor değil."
- Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
250. "‘Allah şöyledir, böyledir, şunu ister, bunu istemez’ diye ahkâm kesen HERKESİN boş konuştuğunu düşünüyorum. Çünkü ‘Nereden biliyorsun?’ sorusunun tatmin edici bir cevabı yoktur.
‘Apollon iyi yay kullanır ve Ares Afrodite’nin kocasıdır, bilirim çünkü atalarımız böyle söylüyor’ diyen Eski Yunanlı ile ‘bilirim çünkü 1400 yıl önce yazılmış bir kitap öyle diyor’ diyen Müslüman arasında bilgi kaynağının sıhhati açısından ben bir fark göremiyorum."
- Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?