Şanzelize Düğün Salonu Kitap Bilgileri
Yazar: Tarık Tufan
Tahmini Okuma Süresi: 8 sa. 16 dk.
Sayfa Sayısı: 292
Basım Tarihi: Ekim 2017
İlk Yayın Tarihi: 2015
Yayınevi: Profil Yayıncılık
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789759967956
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Şanzelize Düğün Salonu Kitap Tanıtımı
Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım."
Tarık Tufan'dan ?hayat bu, her şey olur" diyen bir roman!
Şanzelize Düğün Salonu'nun ?isimsiz" kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor.
Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve ?acayip" kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış.
?Aşk bize kefil oluyor bir yerde. Kalan borcumuzu temizliyor. Borç dediğim, hayata olan borcumuz; iyi insanlara, deftere yazan bakkallara, az isteyince de çok veren lokantacılara, yaptığı yemekten bir kap da sana getiren komşu kadınlara olan borcumuz. Kalan son canımızı kendi elimizle almamıza mâni oluyor. Tesellimiz oluyor. İyi tarafından bakalım. İnsanları masum olduğumuza inandırabiliriz. Ya da insanları boş verin; Allah'ı inandırırız. Âşık adamın kötülüğü de aşkı kadar aşikâr olur. Ne varsa yüzümüzde var. Başka da bir şey yok. Bu!"
Şanzelize Düğün Salonu Kitaptan Alıntılar
1. ""Yürüdüğün yolun ışıklandırılmış olması, gideceğin yerin aydınlık olması anlamına gelmez.""
2. ""...Bu dünyada hiç düşmanım yok, çünkü en çetin kavgaları kendi içimde yaşıyorum. Kendim varken bana zarar vermesi muhtemel başkasına ihtiyacım yok.""
3. "Hakikatin bir kere yara açtığı adama, bundan sonra ne tabipler ne de mal, mülk, dünya çare olur."
4. ""Onda bu kadar derin yara açan meselenin ne olduğunu sormak gerekmiyor, dikkatle bakan orada bir kadını görecektir. Orada bir kadının ellerini, saçlarını, sarılmasını, susmasını ve en nihayetinde gitmesini görecektir.""
5. ""İnsanın çaresizliği ne kadar büyükse, kendisini teselli edebilecek en saçma hayallere inanma ihtiyacı da o kadar büyüktür.""
6. "En son ne zaman ağladığımı unutmuştum. Engel olamıyordum kendime... Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Ağlamaktan başka..."
7. "#
... sen susalı üç hafta oldu ve bazen karıştırıyorum hangimizin öldüğünü.
#"
8. "Gitmekle kalmak arasında büyük bir savaş veriyordum içimde."
9. "“Bir kadının kıyısında uyuyorum.
Bir uçurum kıyısında uyuyorum.”"
10. "Derdi olanın cümlesini tamamlamaya nefesi yetmez."
11. """"""
Giden bir kadının bir adamın kalbinden götürdüğünü, bütün dünya bir araya gelse yerine koyamaz.
____"
12. "#
Kalmış gibi yapmaktansa gitmek daha iyidir...
Nasılsa tekrar geri gelirim diye gider insan , ama sonra dönebileceğin bir yer kalmaz...
Gidip de dönen yok mudur? Var elbette. Bazılarının gitmesi de elzemdir...
#"
13. "#
Gece her şeyin üzerine örter diye düşünür insan.
Oysa gecenin örtüğünden çok hatırlattıkları vardır. Hatırlatırken sarstıkları ,
sarsarken suskunlaştırdıkları,
suskunlaştırırken acıttıkları...
#"
14. "***
... dikkatle yüzüme baktı. O ana kadarki ömrüm sanki onun yanına yürümekten ibaretti.
***"
15. "♡
Bir kere aklından geçsem bir daha yalnızlık nedir bilmez kalbim.."
Şanzelize Düğün Salonu Kitap İncelemeleri
Kitapta başrol kahramanımızın bir adı yok. Baki Semih isimli karakter ona şehzadem diye sesleniyor. Buna sebep olan ise bağlı olduğu dergâhta şeyhin oğlu olması.
Kitabın ana duygusu aşk. Yaşanan her şeyin temelinde hep aynı duygu var. Bir kadın… Bu duygu çerçevesinde yaşanan olayları okuyoruz. Bu durum bazen kahramanımızın bazen de kitaptaki diğer karakterlerin başına gelen olaylar. Kişiler değişse de duygu değişmiyor. Aşk denilen bu duygu her zaman mutluluk vermiyor. Bunun yanı sıra bir de manevi aşk var. Tasavvuf… Herkesin huzur bulduğu bir yer. Gerçek mutluluğu arayanların ulaşacağı son durak.
Kitapta şaşırtıcı olaylar ve birbiri ardına gelen merak ettiren gelişmeler sizi kitaba bağlıyor. Her bölümden sonra acaba diğer bölüm neler olacak diye sorular zihinde dönmeye başlıyor. Yazarın anlatım dili ve akıcılığına lafım yok zaten.
Kitabın adı olan Şanzelize Düğün Salonu, sadece kitabın ilk sayfalarında adı geçen bir mekân. Kitabın kapağını görenler düğün, eğlence vs. diye bir roman okumayı düşünüyorsa kesinlikle yanılacak. Okurken yazar neden böyle bir kitap ismi koyduğunun cevabını son sayfada vermiş oldu.
Kitabın sonu beklediğim gibi bitti mi, tabi ki de hayır. Biz okuyucular hep klasikleşmiş bir son bekleriz yazarlardan. Aslında kitabın sonunda karakter mutlu bir anda olduğunu hissetse de bana göre yazarın bu kitabı kesin bir dille bitirmemiş olması, kafalarda ‘’acaba yeni bir kitap bu hikâyenin devamı mı olacak’’ diye soru işaretleri bırakıyor.
Okumak isteyenlere tavsiye ederim. Keyifli okumalar ...
’dan okuduğum ilk kitap olan
hakkında birkaç kelâm etmek isterim. Bundan önce bitirdiğim kitaplar için inceleme yazısı yazmaya, alıntılar paylaşmaya üşendiğimi ifade etmeliyim. Geçelim…
Kitap; konusuyla, kurgusu ile, karakterleriyle çok etkileyici geldi açıkçası. Bir şeyh efendinin oğlu olan Turgut’un hikâyesinin anlatıldığı kitapta Turgut’un yaşadığı keşmekeşi, yanışları derinden hissettim. İlk kopuşu annesinin vefatıyla yaşayan Turgut, üniversitede tanıştığı Eda’ya âşık olarak hayatını büsbütün değiştirecek kararlara imza atacaktır. Sevdiği kadının yanında vakit geçirirken, okunan ezana icabet etmemesini okurken içimden derin bir acı hissettim. Geleneği ve babasının öğretileriyle bağdaşmayan mekanlarda vaktini geçirdiğinde de hâkeza… Hâsılı Turgut umutsuz bir aşkın peşinden dipsiz bir kuyuya sürüklendi durdu.
Turgut’un ev arkadaşı ve dizideki hikâyesiyle ilgi uyandıran Rüstem’in çalıştığı düğün salonunun adı olan Şanzelize Düğün Salonu, ilginç olmasının yanında kitaba verilen ad için doğru bir seçim miydi; bilmiyorum.
Rüstem’in geçmişi de kitapta yer bulma sebebi de enteresan… Turgut bir kadının peşinden meçhule gitti; Rüstem de bir kadını kolundan tutarak düze çıkardı. İkisi arasındaki fark bu oldu. Eda, Turgut’un saplantılı aşkıydı. Eda bir semboldü. Derviş mektebinin talebeleri olan bizlerin de hayatımızda nice Edalar yok mu? Hayatını idame ettirmek için, Turgut’un bulduğu işler de bir o kadar ilginçti. Gerçekten bu hikâyeyi ale’l-ade insanlar yazamaz.
Hâsıl-ı kelâm çok güzel bir kitap okudum. Tarık Tufan’ı okumaya devam edeceğim.
"Hiç bilmediğin bir yolda kaybolmanın kötü olduğunu sanırdım; ta ki sevdiğin için evini, işini, hayallerini ve hatta tüm benliğini bırakmayı düşünen, kendi ruhunun dehlizlerinde kaybolmanın ne kadar acı olduğunu hissettiren bu kitabı okuyana kadar.
Bir yerlerde kaybolsan, sora sora da olsa bulursun elbet yolunu. Ama kendi içinde kaybolduğunda, kim çekip kurtarır seni? Sen bile duyamazken sesini.
Kitabımız, okunmayı hak eden; betimlemeleriyle, anlatımıyla "ben buradayim' diyen bir eser. Bir aşk için önünü göremediğin karanlığa adım atmak, kaybolmak, ama onun için kaybolmaktan bile mutlu olmak öyle güzel anlatılmış ki, sanki kahraman değil de sen yaşıyormuşsun gibi içine aliyor seni. Hem de kahramanin ismini dahi vermeden..
Belki de kahraman öylesine kayip ki, adı bile kalmamış ondan geriye.
Ama Eda... Kahramanımızın aşkı... Gönlünün derinliklerinden, vücudunun tamamına sirayet eden bir aşk. Kim bilir, belki bir zehir... Kitabımız asıl olarak bu aşka dayalı. Ama içinde, okuyan herkesin gözlerinden yaşlar akacağını düşündüğüm bir konu daha var ki, o da kahramanımızın annesinin ölümüne dair yazdığı satırlar.
Eğer hâlâ okumadiysanız, bir şans verin derim.
Ha, son olarak ufak bir hatırlatma: Lütfen kalbinizin duvarlarında, size siz olduğunuzu hatırlatacak anılarınız, yazılarınız ya da ne bileyim, resimleriniz olsun ki kaybetmeyin kendinize giden yolu. Çünkü o yoldan bir kez kaybolunca, her şey daha da zorlaşıyor.
Iyi okumalar, sevgili okur. Sağlıcakla kal."
Kitabın kahramanı, İstanbul'da bir tarikat şeyhinin oğlu. Bir kıza âşık olduktan sonra tarikat ve ev düzeninden sıkılır ve ayrı eve çıkar. Ne var ki aşkta işler istediği gibi gitmez. Arkadaş çevresinden dolayı da başına olmadık işler gelir.
Şeyh olan babasının ölümünden sonra tarikatın başına geçmesi için bir süre müridlerin baskısına maruz kalsa da sonradan tarikatla ilgisini tamamen keser. Tarikattan ilgisini kesen ama normal yaşantıya da bir türlü geçemeyen kahramanımızın sonu pek parlak görünmemektedir.
Durgun başlayan kitap, sonrasında değişik olaylarla hareketlendi. Akıcı ve merak uyandırıcı bir şekilde okunuyor. Ama bu kitap bana ne kattı? diye düşündüğümde aklıma pek bir şey gelmedi.
Zarar gördüğü halde aynı işleri yapmaya devam eden insanlar, tarikatın gücünü madden ve manen kabul ettiği halde tarikattan ayrılan kahramanımızın sergilediği bazı davranışları doğal bulmadım diyebilirim. Yani karakterleri tahlil etmede biraz zorlanıyorsunuz. Örneğin Eda, defalarca şiddet gördüğü biriyle evleniyor. Sonra boşanıyor, daha sonra tekrar şiddet görüyor. Neden böyle yapıyorsun deyince, bilemiyorum, onu seviyorum, ona şans vermek istiyorum falan diyor. Yani bilmiyorum bu duruma psikiyatristler ne der ama bana normal bir genç kadın davranışı gibi gelmedi. Bunun gibi birkaç karakteri daha tahlil etmekte zorlandım.
Çok okunmasına rağmen bana göre orta-vasat bir kitaptı. Konu ilginçliği ve olayların çokluğu nedeniyle ilgiyle okunabiliyor diye düşünüyorum.
İlk kez bir inceleme yazıyorum , hele ki konu Tarık Tufan ise yorumlamaya kalemim yetecek mi bilmiyorum.
Bu kitap uzun süredir rafımda duruyordu. Okumaya cesaret edemiyordum. Cesaretten bahsediyorum çünkü Tarık Tufan sizi içinizde gizlemeye çalıştığınız depresif tarafınızla yüzleştirir kitaplarında . Buna hazır değilseniz uygun zamanı beklemelisiniz .
Ve bu kitapta da durum aynı. Kitap bir aşk hikayesi gibi görünse de satır aralarında öyle cümleler var ki insan bazen hangisinin altını çizeceğini şaşırıyor , roman değil felsefe okuyor gibi hissediyorsunuz , bazen kendi yaşantınızı sorguluyor , bazen derin düşüncelerle geçmişten bir olayı hatırlarken ya da gelecekle ilgili bir hayal kurarken buluyorsunuz kendinizi. Öyle bizden , öyle içten oluyor Tarık Tufan’ın karakterleri. Hele bir de arafta kalmış bir yanınız varsa kendinize bile itiraf edemediğiniz - ki bu kitabın baş kahramanı tümüyle arafta zaten - işte o zaman tam bir yüzleşme yaşıyorsunuz .
Biliyorum , bu incelemeden ucretsizkitap.com.tr üyeleri bir şey anlamayacak , kitabı alıp almamaya karar vermelerine de yardımcı olmayacak benim yazdıklarım . Ama olsun . Belki de bir şahsi günlüğün herkese açık paylaşımıdır bu metin.
Yine de okuyun siz Şanzelize düğün salonunu . Aşka hala inancınız kaldıysa ve depresif değilseniz .
Son sözüm : Böyle bitmemeliydi.