Sakar Kitap Bilgileri
Yazar: Alexandre Seurat
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 5 dk.
Sayfa Sayısı: 109
Basım Tarihi: 2025
Yayınevi: Metis Yayınları
ISBN: 9786053162803
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Sakar Kitap Tanıtımı
Kayıp ilanını gördüğüm zaman artık çok geç olduğunu anladım. O şiş yüzü ismi olmadan da tanırdım, o kısık gözleri ve o tuhaf gülümsemeyi; hiçbir şeyin yolunda gitmediği apaçıkken, ‘Her şey yolunda’ demeye çalışan o yorgun yüzü, bana düşmanca değilse de umutsuz gözlerle bakan, ulaşılmaz bir yere çekilmiş o yüzü; ‘Hiçbir şey yapamayacaksın’ diyen bakışı. Gerçekten de hiçbir şey yapamadığımı o gün anladım. Fotoğrafta iri ilmekli, beyaz bir hırka giymişti, boynundaki fular bluzunun üzerine sarkıyordu, uygunsuz bir kıyafet, sekiz yaşında bir çocuk kıyafeti değil, bir erişkinin kıyafeti; ama hepsinden öte, o tuhaf duruşu; kollarını kendine farklı bir hava vermeye çalışır gibi garip bir biçimde kavuşturmuştu. Fotoğraf bana, her tarafı acıdığı halde iyiymiş gibi görünmeye çalışan o dokunaklı halini hatırlatıyordu, acısı sakar hareketlerinden, gergin kollarından ve bacaklarından belli olduğu halde; içinde bir şeylerin paramparça olduğu hemen fark ediliyordu.”
Fransa’da yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılarak kaleme alınan roman, aile kurumuna sorgusuz sualsiz kutsallık atfedilmesinin yıkıcı sonuçlarını yalın ve sarsıcı bir anlatımla gözler önüne seriyor.
Sakar Kitaptan Alıntılar
1. "Sorun ne?
"Her şey.""
2. "“Beni ağlama hakkından yoksun bıraktılar!”"
3. "Keşke biri bana bunu açıklayabilseydi; neden her şeyi yitirdiğimi."
4. "Birden kendimi çok yalnız hissettim."
5. "Beni ağlama hakkımdan yoksun bıraktılar."
6. "Keşke biri bana bunu açıklayabilseydi; neden her şeyi yitirdiğimi."
7. "hiçbir şeyin yolunda gitmediği apaçıkken, "Her şey yolunda" demeye çalışan o yorgun yüzü"
8. "Artık birbirimizle konuşmuyorduk ve o yalnızlıkta ikimizi de yutan bir boşluk büyüyordu."
9. "Artık birbirimizle konuşmuyorduk ve o yalnızlıkta ikimizi de yutan bir boşluk büyüyordu. Gerginlik vardı, birbirini anlamamak vardı ve bundan daha fazla bir şey, düşmanlık gibi."
10. "Buradaydı ama burada değildi, odadan odaya dolaşıp duruyordu, kendinde değildi, kayıtsızdı, başka yerdeydi, canı sıkılan bir çocuktu sanki, ama artık çocuk değildi."
11. "Beni ağlama hakkından yoksun bıraktılar..."
12. "Başka bir ailede ve başka bir dünyada olsaydık, o kendisi olabilseydi ve ben kendim olabilseydim, ağabey ve kız kardeş gibi olabilir miydik?"
13. "𓇢𓆸
"
14. "Gerçekten de kimse sana kötü bir şey yapmıyor, değil mi?
O anda çocuk konuştu.
DIANA
Annemle babamdan başka."
15. "Bazen çocukluğumuzun müziklerini dinliyorum, müziğin onu bana hatırlatmasını isterdim ama müzik hiçbir şey hatırlatmıyor çünkü
."
Sakar Kitap İncelemeleri
SAKAR - ALEXANDRE SEURAT
Çok uzun zamandır herkeste gördüğüm Sakar kitabını çok merak ediyordum. Herkesin ağlayarak bitirdiğini veya çok etkilendiğini görmüştüm, duymuştum. Kitabın gerçek bir olaydan oluştuğunu en başta söylemek isterim. Kitabımız ‘Diana’ isimli küçük bir kızın yaşadıklarını ele alıyor. Kızın gerçek ismi Marina Sabatier, bu isimle olayı arattığınızda karşınıza haberler çıkacaktır.
Olaydan sonra Diana’nın etrafındaki insanlarla yapılan görüşmelerin tek tek yazılmasıyla bu kitap ortaya çıkmış.
Anneannesinin Diana’ya olan sevgisi yüreğimi parçaladı. Özellikle öğretmeninin Diana için verdiği mücadele çok çok hüzünlüydü. Diana’ya anne babası tarafından yapılanlar ve öğretmeninin bunları açığa çıkarmaya çalışması, anneannenin bir şeyler fark etmesi ama kanıtlayamaması, Diana’nın abisinin korkmuş hâli, Diana’nın içinde yaşadıkları… kim bilir…
Kısacık ama yaşananlardan dolayı çok ağır bir kitap olduğunu söylemek istiyorum.
Ağlayarak bitirmedim veya psikolojim bozulmadı (bu Diana’nın yaşadıklarının etkileyici olmamasından kaynaklı değil) çünkü bizim ülkemizde her gün daha beterleri yaşanıyor. Her yeni güne daha kötü bir haberle uyanıyoruz zaten. Bu yüzden bu olay beni çok sarsmadı.
Kitabı özellikle öğretmen arkadaşlarımın okuması gerekiyor. Bende çok büyük bir farkındalık uyandırdı bu kitap. Artık öğrencilerime eskisi gibi bakamayacağım, umarım hayatım boyunca asla böyle bir olay yaşayan yavrum olmaz. Hiçbir çocuk yaşamasın. Eğer yaşanırsa da hemen fark edeyim diye dua ede ede okudum kitabı, bu gerçek.
Okuyun, okutturun. Tavsiyemdir.
“Kendi kendime tuhaf sorular soruyorum, başka bir ailede ve başka bir dünyada olsaydık, o kendisi olabilseydi ve ben kendim olabilseydim, ağabey ve kız kardeş gibi olabilir miydik?”
Gelişim geriliğiyle dünyaya geliyor Diana. Özel bir çocuğa sahip olmak her aile için zor. Ama okudukça asıl zor olanın Diana’nın bu aileye sahip olması olduğunu anlıyoruz.
Yamalı bohçaya benzetilen bir ailenin anlatımıyla açılıyor kitap. Sonra o aileden çıkan biri kendine başka bir yamalı bohça yapıyor. Diana orada doğuyor.
Anneanne, Öğretmen Hanım, Müdire, Polis memuru, Jandarma, Komşu, Ağabey konuşuyor sırayla. Suçun dökümü yapılıyor bir nevi. Tek konuşmayan, sesini ulaştıramayan kişi Diana. O konuştuğunda ağzından sadece ailesinin ona ezberlettiği kelimeler dökülüyor: “Düştüm, çarptım, sakarım, çok sakarım.” Kelimeler boşluğun içinde düşüp bir yerlere çarpıyor, kelimelerin kolu morarıyor, kafası şişiyor, eli yanıyor..Kelimeler ürperti veren kahkahalar atıyor. Kelimeler hiçbir şey söylemiyor, çok şey anlatıyor. Kelimeler ve aile kurumunu kutsallaştıran, çocuğu anne babanın mülkü gibi gören sistemin içinde dilsiz bırakılan Diana birbirlerini bulamıyor.
Duyguları kanırtan bir kitap değil bu. Be kadar soğukkanlı yazılabilirse o kadar yazılmış. Tutanak gibi olması da bunu desteklemiş. Ama boğazımda bir düğüm var iki gündür.
Not olarak; anlam düşüklüğü ve anlatım bozukluğu olan cümleler var. Çok can sıkıcı.
Parisli genç yazar Alexandre Seurat'ın 2015'de yayınlanmış olan ilk kitabı
Nasıl biliriz biz? Annelik kutsal, babalık kutsal, aile kurumu kutsal... Hayır birileri tüm o kutsallıkları yerle bir edeli çok oldu. En güvende olması gereken yerler en çok zarar gördükleri yer oldu kimi çocuklar için...
Fransa'da 2012 yılında ölmeden önce yıllarca işkence gören Marina Davası olarak bilinen davanın haberlerinden ilham alarak yazılmış. Toplumdan topluma değişen şeyler olduğu kadar değişmeyen de çok şey var. Bunlardan biri de şiddet, en masuma en savunmasıza, çocuğa şiddet. Olay bizdeki çocuk şiddeti olaylarına benzer. Çok yakın zamanda yaşanan bir örnek var ki olaylar arasındaki fark onlarda kamuoyu neler yaşandığı hakkında bilgilendirilirken bizde saklanıyor. Çocukları korumakla yükümlü kurumların prosedürlere takılması belki de bir çocuğun sonu oluyor. Konunun yeterince anlaşıldığını düşünerek uzatmak istemiyorum.
Anneanne, teyze, ağabey, ögretmenler , jandarma vb devlet görevlisinin olayla ilgili ifade verir gibi anlatımından oluşan, bir solukta okuyacağınız ama keyfinizi kaçıracak kitaplardan biri.
Yazarla yapılan bir röportajda şöyle bir cümle var:
"Bir şarkı şöyle der, Seni de beni de yormuş bu dünya güzel kız ... Bu şarkı buraya kadar bana hep Diana'nın öyküsünü hatırlatacak."
Aile…
Kendimizi en güvende hissettiğimiz yerdir bazılarımız için.Bazılarımız da keşke doğduğumuz aileyi seçebilseydik der.
“Başka bir ailede ve başka bir dünyada olsaydık, o kendisi olabilseydi ve ben kendim olabilseydim, ağabey ve kız kardeş gibi olabilir miydik?”
Diana’nın doğumundan itibaren anne ,babası tarafından uğradığı şiddete tanık oluyoruz bu eserde.Anneanne,abi,teyze ,öğretmenleri ve diğerleri herşeyin farkında ama kanıtları yok.Kanıt yoksa yargılama da yok.Adalet sistemine,kanunlara dönüp bir daha bakıyoruz tam bu noktada.Anne ve baba olayı öyle bir örtbas ediyor ki Diana ‘sakar’ olduğuna inanıyor artık ve hep bunu söylüyor.Abisi de uğradığı baskı ile hiçbir zaman sesini çıkaramıyor.
“Hiçbir şey demedim çünkü bana yapmam gerekenin bu olduğu söylenmişti,ayrıca bu onların hikayesiydi,benim bütün bunlarla ilgim yoktu.”
Diana’dan geriye içler acısı bir son kalıyor.
Anne-babaya lanetler yağdırarak,herkes
anne-baba olmamalı düşünceleri ile bitiriyorsunuz kitabı.Bir de olayın gerçek bir hikaye olduğunu öğrenince sarsıntınız kat kat artıyor.
Bu olayda,Diana’nın öğretmeni bizlere öğretmenliğin kutsallığını,kendilerinin sadece ders anlatan kişiler olmadığını bir kez daha gösteriyor.Öğretmenlerimize de güzel bir farkındalık örneği sunuyor bu eser.
Kısacık ama anlatılanların ağır olduğu bu kitabı herkes okumalı,okutturmalı…
Sen ‘SAKAR değilsin Diana.
Seni bu dünyaya getirenler ‘SAKAR’.
Her gün bir başka acıya tanık oluyoruz. Çok çabuk üzülüyoruz, çok çabuk öfkeleniyoruz tabii, en çabuğu ise unutmak oluyor.
Haksızlığa, istismara, yok sayılmaya, eksik bırakılmaya seslerimiz yükselmiyor gerektiği kadar. Susanların da sesleri olmak gelmiyor içimizden. Belki yoğunuz belki de gidecek tatillerimizi planlamamız gerekiyor. Geçim derdi, hayat koşturmacası derken bir an haber olan isimler çıkıveriyor akıllarımızdan.
Alexandre Seurat bir tanesinin hikayesini anlatıyor, kaleme döküyor, yaşanılanları edebileştiriyor evet ama hatırlayalım istiyor. Gerçek ismini kullanmıyor, ona Diana diyor. Buna rağmen biz biliyoruz o kız çocuğu: Marina Sabatier.
.
Kısacık bu hikayede, aile nedir ki diye soruyoruz defalarca, herkes anne-baba olmalı mı gerçekten diyoruz.. Sonra ağır işleyen bürokrasiye kızıyoruz, susanların da suçlu olduğuna inanıyoruz. Ne hissedersek hissedelim Diana (Marina) geri gelmiyor.. Bir tane daha Marina olmasın diyoruz en fazla..
.
Seurat çarpıcı bir dille yaşanılan istismarın üçüncü gözlerini konuşturuyor. Şiddeti değil; izlerini gören gözleri.. Bu hikayeyi okuyunca her birimizin aklında başka biri canlanacak. Yutkunurken zorlanacaksınız. En azından susma ve harekete geçme konusunda bir şeyleri kazıyacak zihninize..
.
Nesrin Demiryontan çevirisi, Emine Bora kapak tasarımıyla ~