Rüzgarlı Pazar Kitap Bilgileri
Yazar: Mustafa Kutlu
Tahmini Okuma Süresi: 5 sa. 14 dk.
Sayfa Sayısı: 185
Basım Tarihi: Ağustos 2011
İlk Yayın Tarihi: Ağustos 2011
Yayınevi: Dergâh Yayınları
ISBN: 9789756611807
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Rüzgarlı Pazar Kitap Tanıtımı
Rüzgarlı pazar yazarın önceki dört eserinden farklı olarak halk hikayesinden masala doğru yürüyen bir özellik taşımakta. Bu kitap için "Bir kent masalı" tabiri kullanılsa yerinde olur. Mustafa Kutlu; bu uzun hikayesinde esas itibarı ile "yoksulluk" temasını işliyor. Sevginin, dayanışmanın, merhametin destansı hikayesini sunuyor.
Rüzgarlı Pazar Kitaptan Alıntılar
1. "-Ben büyüdüm galiba.
Masal bitti.
..."
2. "Unutmayın hiçbir şey göründüğü gibi değildir."
3. "- Ben büyüdüm galiba.
Masal bitti."
4. "Hem yanıyor, hem seviyor.
Sevmek yanmak demek değil mi?
Ta Fuzuli'den bu yana böyle."
5. "Şu dünya yerinde duruyorsa,
Gök yıkılıp, yer çökmüyorsa,
İyilerin yüzü suyu hürmetine."
6. "İnsanın parası yolda yürürken biter de, ulan nasıl bitti bu para diye şaşkınlıktan küçük dilini yutar."
7. "Hem yanıyor, hem seviyor.
Sevmek yanmak demek değil mi?
Ta Fuzûli'den bu yana böyle."
8. "Kadınlar kendilerini güldürebilen erkekleri sever."
9. ""Bazı şeyler hayatımızdan sessizce çıkıp
gidiyor. Nasıl da kolay razı oluyoruz.""
10. "Yoksulun evi uzaktadır, kimseler görmez. Yoksulun sesi kısılmıştır kimseler duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur kimseler bakmaz; bakan olsa da başını çevirip gider."
11. "Vicdana bakacaksın arkadaş.
Ahlaka, adamlığa bakacaksın."
12. "... çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz."
13. ""Şu dünya yerinde duruyorsa...
Gök yıkılıp, yer çökmüyorsa...
İyilerin yüzü suyu hörmetine.""
14. ""Unutmayın hiçbir şey göründüğü gibi
değildir.""
15. ""Öyle değil mi abi, umudu kesmemek lazım.
Umut bizim ekmeğimiz.""
Rüzgarlı Pazar Kitap İncelemeleri
Dün arkadaşımla konuşurken "Mustafa Kutlu bana çok basit geliyor, okuyamıyorum." diye bir cümle kurdu. Durup düşününce Kutlu kitaplarındaki sevdiğim noktanın bu olduğunu fark ettim. Basitlik değil de sadelik. İnsan hayatının bu kadar karmaşık, bu kadar anlamsız olduğu bir noktada; görmemiz, bilmemiz gerekeni, yokmuş gibi davranıp hayatımıza devam etmeye çalıştığımız yerleri bulup, bunları insanın içine işliyor. Hem de oldukça samimi ve sade bir şekilde. Bize de sadece okuyup anlayabilmek kalıyor. Bunu ne kadar başarabiliyoruz muamma.
Rüzgarlı Pazar çoğu kez görmezden gelsek de aynı havayı soluduğumuz, solumaya devam edeceğimiz, yüreği pek çok kişiden zengin insanlarla dolu. Görmeyen iki gözün parmak uçlarındaki sevdası ile... Bu kadar dert sahibi olmalarına rağmen Allah'tan ümidi hiç kesmeyen insanların samimi ortamında buluyorsunuz kendinizi. Şu umudun yarısı da bende kalsın deyip, kalbinize yerleştiriyorsunuz.
Gün içinde Rüzgarlı Pazar'daki gibi yoksullukla mücadele eden, var olmak için, "Ben de seninle aynı dünyayı yaşıyorum" demek için çabalayan insanlarla karşılaşıyoruz. Bunların ne kadarını var kabul ediyoruz, ne kadarına içten bir şekilde dokunabiliyoruz Allah bilir. Okuyun efendim. Belki bir tezgâh alışverişi yaparken, küçük bir tebessüm hediye etmek istersiniz.
Kitabın satırları arasında şu söze bir süre takılı kaldım:
"Söz muhatabına ulaştı mı yankısını bulmalıdır. Yankısı gelmeyen sözün kıymet-i harbiyesi yoktur."
Düşününce ne kadar derin bir cümle söz,muhattap, kıymet...Söz dilin anahtarı,muhattap insanın kendi,kıymet anlaşılırlığın ve farkındalığın en güzel hali... Ve düşünüyorum üzerine kimsenin kimseyi tam anlamıyla anlamadığı anlamak istemediği bu çağda muhattabınıza anlatmak istediğinizi anlatabilmek onun/onların tarafından anlaşılır olmak ne kadar kıymetli. Bazen en yakın dostumuz bazen ailemiz bazen herhangi bir şey bu kıymeti anlamamızda bizlere yardımcı olabiliyorlar bir insanın bir sözü hayatınızın dönüm noktası olabiliyor.
Bir düşünün Koşuşturmacanın içerisinde hayatlarımız farklı farklı yollara savrulurken aynı veya farklı "iletişim dilini" (Frekans/enerji) yakalayabildiğimiz insanlarla hayatı daha çekilebilir hale getirmeye çalışıyoruz.
Çabalıyoruz belki bir sınavdan çok yüksek almak,bir otobüse yetişmek,eve ekmek götürmek, bir kitabı bitirmek, sağlığımızı korumak/geri kazanmak,ailemizi bir arada tutmak bu çabalar ve belkiler hepimizin hayatında farklı konumda ama kıymetinizi bilin kıymette bilin hayat/zaman zaten hızla akıyor durup nefes alıp bi düşünüyor muyuz ben ne istiyorum ? sahi hayatı gerçek anlamda anlayabiliyor muyuz anlayıp yaşayabiliyor muyuz farkındalığımızı çevremizdeki insanların faydasına iyiliğine kullanabilip dünyayı daha anlamlı kılmaya çalışıyormuyuz ?
Anlaşılmak ve anlamak gerçekten bir nimet ve şükür sebebi, iyi insanlara rast gelesiniz.
Yoksulluğa açılan minik bir pencere...
.
.
Kutlunun diğer eserleri gibi çok severek okuduğum bir kitabı oldu. Yoksulluk bir insanın hayatındaki en büyük sorun bize göre evet,lakin bu yoksullukta insan kalabilmek mesele. Bir mahalle bu mahallede yaşayan halk.. Bir yakaları yoksulluk olmasına rağmen bir yakaları insanlığın en derin samimiyetini yansıtıyor. Her bir karakter ince ince işlenmiş kitabın sayfalarına. Her bir kelimenin içine saklanmış yoksulluğu yaşayanların yaşanmış onca hüznü. Bu eseri okurken her bir karakteri yaşıyorsunuz adeta, bir pazarda kaleö pil satan minik Duran oluyorsunuz, kâh ördüğü şapkaları, eldivenleri satan şapkacı bacı. Ya da gözleri görmeyen Cesurun Yine gözleri görmeyen Nimete olan aşkının saf ve masumluğunu yaşıyorsunuz. Sakın demeyin gözleri görmeyen iki genç nasıl aşık olur diye, yürekleri var ya gönül gözü ile görür sever bazen bazı insanlar.Cesur ile Nimet'in hikayesinin anlatıldığı bölümde yüreği olan herkesin gözlerini tuhaf bir biçimde dolduracağının garantisini verebilirim. İşte bu gönülden seven yoksul ama samimi insanların hikayesi.
Gerçekten böyle mahalleler varmı demeyin elbette var biz görmesekte. Ve sevgi asıl burada yaşanıyor. .
.
✒ Sebep hangisi olursa olsun, bu kitabın tüm olumsuzluklara rağmen insanın içini sıcacık hissettiren bir yanı var. tavsiyemdir kesinlikle yoksulluğun sıcacık adı; Rügarlı Pazar
ucretsizkitap.com.tr da ilk incelemem. Hafif heyecan var. Tabi okuyacak 5 kişi falan olacak ama olsun, heyecan iyidir:) Gelelim kuru fasulyenin faydalarınaaa.
"Rüzgârlı Pazar" adı verilen bir pazar meydanında gelişiyor olaylar. Pazarda eline ne geçerse satan, yediden yetmişe bir çok yüreği güzel insanların hikayesi...
Bu kitap için şunu diyebilirim, bu kitapta ne yaşantılar okudum ki başımı sokacak bir çatım olduğu için şükrettim.
Hani fakir ama gururlu diye bir tabir vardır ya. Oradaki insanlara bu tabir cuk diye oturur herhalde.
Seksenler dizisini hepimiz biliriz. Oradaki komşuluk ilişkisi o kadar muntazamdır ki, imrenmemek elde değil. Kimin bir ihtiyacı olsa koşan bir mahalle düşünün. İşte dizide izlediklerimi bir kez daha okumuş oldum. Tabi farklı senaryolar ile.
Bunlar ruha hitap eden manevi kısımlar. Ne zorluklarla, diş tırnak ekmek parası kazanmak kolay olmasa gerek.
Ayrıca karanlık olarak nitelendirilen orta çağın bir adeti olan "parasal sınıflandırma" da alt kesim denilen fakir (!) sınıfın; sesini duyurmak, onların varlığını aristokrat kesime haberdar etmek amacı ile yazılmış sanki. Her satır bir haykırış, Her satır bu düzeni kuranlara bir başkaldırı gibi. Hayatları rutin olan, tek derdi aşk acısı olan hayatları konu eden kitaplara inat, hayatın asıl acımasız yüzünü konu edinen bir kitap yazmak her yiğidin harcı değil bence.
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler:)
Mustafa Kutlu’nun hikayeleri hep memleket kokuyor. Sade ve akıcı diliyle, tafsilatlı yapılan nitelemeleriyle sizi alıp çok uzaklara götürüyor, dinlendiriyor ve en önemlisi düşündürüyor... .
.
#rüzgarlıpazar ; üç kuruş kazanmak için sabah akşam demeden, kar kış dinlemeden, ekmek parası kazanmak için insanların tezgahlarını kurdukları bir pazar yerinin adıdır. Buram buram yoksulluğun kokusunu duyarsınız burda, dimağınıza kazınan sefalet, aslında bir realitedir ve bu realite sizi kendi insanlığınızdan utandırır...
.
.
Duran Demir’in hikayesi ile başlar kitap. On bir-on iki yaşlarında saf, masum bir Anadolu çocuğudur Duran. İstanbul keşmekeşine düşmüşlerdi bir şekilde ve evdeki nüfusa küçücük bedeni ile o bakmak zorunda kalmıştı. Ne yapsın babası hasta, anası okuma yazma bilmez, kardeşleri küçük. Derken balon satmaya başlamıştı pazarda. Mektepten de alınmıştı. Kim yardım eli uzatır kim bir çaresine bakardı? Yoksulun yüzü soğuktu, kimseler bakmazdı bakan olsa da başlar çevrilir yine yola devam edilirdi...
Bu yoksul pazarda daha başka kimler mi vardı?
Pazarın taçsız kraliçesi; çiçekçi Cemile, kağıt mendil,yara bandı satan görme engelli Nimet ve onun karanlık dünyasını aydınlığa çıkaran kader arkadaşı Cesur, entel kolyeci oğlanla kız, Çaycı Pala Hasan ve çırağı Cino, pazarın berduşu ayyaş doktor ve köpeği Kopiş, pazara haraç kesen Pislik Ateş ve pazar halkını bu pislikten kurtaran süper kahraman Battal ve daha niceleri... Kitabın sonu sürpriz bir sonla ama mutlu bir sonla biter, Türk filmi tadında... Mutlaka okumanızı tavsiye ederim