Rüzgarın Adı Kitap Bilgileri
Yazar: Patrick Rothfuss
Tahmini Okuma Süresi: 20 sa. 51 dk.
Sayfa Sayısı: 736
Basım Tarihi: Ağustos 2019
İlk Yayın Tarihi: 1 Nisan 2008
Yayınevi: İthaki Yayınları
Orijinal Dil: İngilizce
ISBN: 9786053751342
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Rüzgarın Adı Kitap Tanıtımı
32 DİLE ÇEVRİLEREK DÜNYADA FIRTINALAR KOPARAN
KRALKATİLİ GÜNCELERİ NİHAYET TÜRKÇEDE!
BENİM ADIM KVOTHE
Fantastik kurgu edebiyatının eşsiz bir masalı, bir kahramanın kendi ağzıyla anlattığı öyküsü işte böyle başlıyor. Bir keder öyküsü bu... bir kurtuluş öyküsü... bir adamın evrenin anlamını arayışının ve gerek o arayışın gerekse de onu sürdürmesini sağlayan gem vurulamaz iradenin bir efsaneye dönüşmesinin öyküsü...
Rothfuss, Rüzgarın Adı ile başlayan bu muazzam hikâyede nereye giderse gitsin iyi bir şarkıyı taşıması gibi bizi de yanında götürecek.
Ursula K. Le Guin
Rüzgarın Adı Kitaptan Alıntılar
1. "...hancının kendisi de keyifsizdi. Sağlıksız değil, sadece içi boştu. Sönüktü. Yanlış bir toprağa dikilen ve hayati bir ihtiyacından yoksun kaldığı için solmaya başlayan bir bitki gibi."
2. ""Gelecek kaygısı duymaya başladığımız gün, çocukluğumuzu geride bıraktığımız gündür.""
3. "Sağlıksız değil, sadece içi boştu. Sönüktü. Yanlış bir toprağa dikilen ve hayati bir ihtiyacından yoksun kaldığı için solmaya başlayan bir bitki gibi."
4. "Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu öğretir.
Birinci kapı uykudur. Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acıdan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerek kendini acıdan korur.
İkinci kapı unutmaktır. Bazı yaralar kısa zamanda kapanamayacak, hatta belki de asla iyileşemeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. “Zaman tüm yaraları iyileştirir” sözü yanlıştır. Zaman çoğu yarayı iyileştirir. Geri kalanlar bu kapının ardında saklıdır.
Üçüncü kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle bir darbe alır ki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acılardan sakınmak için zihnin gerçekliği geride bırakması gerekebilir.
Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez. Ya da en azından bize öyle söylenir."
5. "''Kalbim nasıl atıyor?'' diye sordu.
''Yavaş ama güçlü'' dedim. ''Güzel bir kalbin var.''
''Bir şeyler söylüyor mu?''
''Duyabildiğim kadarıyla hayır,'' cevabını verdim.
''Öyleyse daha iyi dinle..''"
6. "“Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır.Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu öğretir.
Birinci kapı uykudur.Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acıdan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar.Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer.Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur.Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerek kendini acıdan korur.
İkinci kapı unutmaktır.Bazı yaralar kısa zamanda kapanamayacak, hatta belki de asla iyileşemeyecek kadar derindir.Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. ‘Zaman tüm yaraları iyileştirir.’ sözü yanlıştır.Zaman çoğu yarayı iyileştirir.Geri kalanlar bu kapının ardında saklıdır.
Üçüncü kapı deliliktir.Bazen insanın aklı öyle bir darbe alır ki kendini delilikte saklar.Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir.Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acılardan saklanmak için zihnin gerçekliği geride bırakması gerekebilir.
Dördüncü kapı ölümdür.Son sığınak.Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez.Ya da en azından bize öyle söylenir.”"
7. ""Vaktimizi, aklımıza ne gelirse onu söylemekle değerlendirdik.""
8. "zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır .
klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu öğretir .
birinci kapı uykudur
uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm açıdan kaçabileceğimiz sığınak sağlar . bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer . aynı şekilde tramvatik haberler alan birinin bayıldığı olur . zihin ilk kapıdan işte böyle geçerken kendini acıdan korur ..
ikinci kapı unutmaktır
bazı yaralar kısa zamanda kapanmayacak , hatta belki de asla iyileşmeyecek kadar derindir . ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir . zaman tüm yaraları iyileştirir sözü yanlıştır . zaman çoğu yarayı iyileştirir . geri kalan bu kapının ardında saklıdır .
üçüncü kapı deliliktir
bazen insan aklı öyle darbe alır ki kendini delilikte saklar . bu ilk başta öyle gözükmese bile öyledir . gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acıdan saklanmak için zihnin gerçekliği bırakması gerekebilir .
dördüncü kapı ölümdür
son sığınak . öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez , yada en azından bize öyle söylenir .."
9. ""Gelecek kaygısı duymaya başladığımız gün, çocukluğumuzu geride bıraktığımız gündür.""
10. "''Kalbim nasıl atıyor?'' diye sordu.
''Yavaş ama güçlü'' dedim. ''Güzel bir kalbin var.''
''Bir şeyler söylüyor mu?''
''Duyabildiğim kadarıyla hayır..""
11. ""Bir soru sorabilir miyim Reshi?"
"Daima, Bast."
"Kaygı verici bir soru?"
"Zaten sormaya değer sorular hep öyledir..""
12. "Demek iki karanlık gemi gibiymişiz...’” diye alıntı yaptım.
“...‘yakın geçen ama birbirini görmeyen.’” diye bitirdi Denna.."
13. "...bütün güzel kitaplar ışığın yetersiz olduğu yerlerde bulunur."
14. "...bir daha hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini içimde bir yerde biliyordum."
15. "“Beni gözünde fazla büyütüyorsun.”
Gülümsedim. “Belki de sen kendini hafife alıyorsun.”"
Rüzgarın Adı Kitap İncelemeleri
Kitap 735 sayfaydı ve puntosu küçüktü ama bu bile az geldi diyebilirim. Devamını okumak için sabırsızlanıyorum.
Kvothe bir handa(Yoltaşı hanı) hancılık yapmaktadır. Bir gün birisi yoltaşı hanına ölü scrael(örümcek, iblis) getirir. Bu yaratıkların tek dolaşmadıklarını bilen Kvothe gece yaratıkları avlamak için dışarıda kamp kurmuşken, Tarihçi ile karşılaşır ve olaylar başlar. Tarihçi ülke ülke gezip hikayeler kaydetmektedir. Dillere destan olmuş ve hakkında bir sürü hikayeler yazılmış Kvothe'nin de hikayesinin yazmak ister. Kvothe kabul eder ama bu hikayeyi 3 günde anlatacaktır. Bu kitap hikaye anlatımının birinci gününden oluşuyor.
Yazarın hakkında biraz araştırma yaptım. Çocukluğunda yaşadığı yerde televizyon olmadığı için tüm çocukluğunu kitap okuyarak geçirmiş ve hala evinde televizyon bulundurmuyormuş ki bu kitabına kesinlikle yansımış. Böyle bir hayal gücü, fantastik bir eser olmasına rağmen edebi yanını kaybetmeyen bir kitap zor bulunur. Ayrıca çeviriyi de es geçmiyorum o da mükemmeldi.
Kitabın ilk 90 sayfasında biraz kafa karışıklığı yaşadım ama 90 sayfadan sonra(yani Kvothe'nin çocukluğundan başlayıp kendi hikayesini anlatmaya başladığı yerde) tüm karışklık kayboldu. Eğer benim gibi anlamakta zorlanırsanız sadece biraz sabredin.
Betimlemeleri de güzeldi. Kitabı okurken film izliyormuşum gibi hissettim. Yer yer güldüm, yer yer gözlerim doldu. Kitapta olumsuz, sevmediğim bir yer aradım ama bulamadım.
Keyifli okumalar.... :))
Selamlar efendim! Kitabın uzun incelemesine yukarıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Uzun zamandır okumayı istediğim Rüzgarın Adı'nı sonunda okudum. Ve ne diyebilirim ki? Bayıldım. Yüzüklerin Efendisi'nden sonra böyle hevesle bayıla bayıla okuduğum, içine kapıldığım tek kitap oldu. Eğer epik fantastik okumaktan hoşlanıyor iseniz şiddetle öneriyorum. Lakin bu kitap çok hızlı ilerleyen, içerisinde çok fazla büyü olup uçup kaçan bir kitap değil. İlerleyişi yavaş ve bize Kvothe'yi öyle güzel oluşturuyor ki hani karakteri öyle bir geliştiriyor ki hızla anlatılsa bu etkiyi veremezdi. Toplamda 4 günde bitirdim kitabı normalden daha büyük, puntoları ise daha küçüktü ama yinede günde en az 200 sayfa okudum rahatça diyebilirim. Evrenin haritası mevcut yerlerin nerede olduğunu böylece rahatlıkla takip edebiliyorsunuz. Dil açısından ilk 100-200 sayfa ağır gelebilir sonrasında hafif ve akıcılaşıyor, alışıyorsunuz.
Yoltaşı Hanı'nın sahibi Kote aslında bizim efsanevi karakterimiz Kvothe'dir. Lakin kendisi artık eski hayatını geride bırakıp hancılığa soyunmuştur. Bir tarihçi hana gelir ve Kote'yi tanıdığını ve onun aslında Kvothe olduğunu anlar. Hikayesini yazmak ister Kvothe ise bunun 3 gün süreceğini söyler ve böylece hikayemiz 1. Gün, Kvothe'nin çocukluğuyla başlar.
Normalde kitaplar hakkında incleme yazmıyorum buraya, kendi arkadaş çevremde tartışmayı daha çok seviyorum ya da oturup kitap üzerine uzun uzadıya düşünmeyi..ama Kvothe karakteri beni o kadar etkiledi ki yazmadan duramadı. Kitabın içinde beni etkileyen birden fazla karakter vardı hiç şüphesiz Elodin favorim oldu çatlak bir karakter bence , anlaşılması ve yanına yaklaşılması güç ama eğlenceli ve bir de Auri var tabi o da muhteşem bir karakterdi şeyaltında yaşaması kendine ait bir dünyası olması bir şekilde insanı kendine çekiyor ve Kvothe en başından beri zekasını ortaya koyması, sorunları bir şekilde çözeceğine olan inancı etkileyiciydi ancak en önemli ve beni en çok etkileyen kısmı "insan neye inanırsa o dur" vurgusu oldu. Kitabın sonunda Kvothe, Kote isminde bir hancı olarak çalışıyor ve yanında yardımcı olarak Bast isimli bir iblis yer alıyor. Bast'in söylediğine göre Kvothe'nin kitabın başında herkesin gözünde kahraman olması onu bu yola itmiş ve herkes gibi kendi de buna inandığı için kahraman olmuş ancak kitabın sonunda kendi gizlemek için büründüğü hancı kılığı çevresindekiler tarafından o kadar benimsenmiş ki şimdi Kvothe gerçekten bütün yeteneklerini kaybederek bir hancı olduğuna inanıyor. Bu kitaptan aldığım en büyük ders buydu insan neye inanırsa neyin peşinden gitmek isterse ona bürünür.
Çok uzun bir yolcuğun başlangıcı her zaman zordur. Hele bunu birilerine ifade edebilmek daha da zordur.
İsminin hakkını verdiğini düşünsem de yazarın da dediği gibi kesinlikle, hikayenin sonuna daha çok var bu sadece temeli oluşturmaya yarıyor. Bu yüzden kısmi durağanlıkları mazur görün. Zaten bu kadar gerçek gelmesinin en büyük nedeni de bu olsa gerek. Zaman zaman durağan, çoğu zaman istenildiği gibi gitmeyen ve ana kahramanın her zaman her şeyi başaramıyor oluşu. Hatalarla, her şeyi kolayca halledemeyişiyle öğreniyor hem bi çok şeyi. Tüm bunlar olurken arkasında duran insan sayısı da çok az, zaten gerçek hayatta da böyle değil mi? Tüm bu beğenime rağmen en büyük tavsiyem aşırı beklentiniz olmasın, çünkü aşırı beklenti oluşu beklenen keyifi engelliyor. Sanırım benim yaptığım en büyük hata çok fazla beklentim vardı, elimden hiç bırakamıyacağımı düşündüm, hep bir olay hep bir sürükleyicilik olacağını düşünmüştüm. Oysa ki öyle değilmiş, her otobiyografi tarzı kitap gibi okuduğunuzda okutturuyor kendini, ama bir an geliyor ve bırakmanız ara vermeniz gerekiyor. Yani açıkçası 10/10 olduğu düşündüğüm kitap kesinlikle 10/10 değildi. Tabi bunu normal karşılıyorum zira sadece üniversitenin ilk bölümlerine kadar geliyor hikaye. Asıl olayların başlangıcında bitiyor bile diyebiliriz. Her şeye rağmen kesinlikle okunması gereken, devasa bir dünya barındıran, içeriği bol detaylar barındıran harika bir eser. Lotr, zaman çarkı gibi efsanelerin yanında yer edinmesine izin verilebilecek kalitede olduğunu söylersem abartmış olmayacağımın garantisini verebilirim. Tek gereken şey sabır, asla vazgeçmeyin. Çünkü bunu hak ediyor. Sevgiler..
Bazı kitaplar vardır, görünüşleriyle insanı korkutur. "Tuğla" gibidir, takoz olarak kullanılabilir ve hatta yeterince inatçıysanız onunla ağırlık çalışıp kas yapabilirsiniz.
Bu kitaplar genelde çok övülür çünkü bu tuğla kitaplar çoğunlukla yetenekli ve işine önem veren yazarlar tarafından yazılırlar. İşine önem vermeyen, sabrı olmayan bir yazarın bin sayfaya yakın bir kitap yazması elbette beklenemez.
Bir de bunun okur ve sayfa sayısı tarafı vardır. Bir okur bin sayfa okuduktan sonra hâlâ o kitabı okumak istiyorsa elbette o kitap harika olmak zorundadır. Çünkü yüz sayfalık bir kitabı övmekle bin sayfalık bir kitabı övmek çok farklı şeylerdir.
İşin özü dostlarım, epik fantastik seviyorsanız bu kitabı düşünmeden okumalısınız çünkü düşünmekle vakit kaybettiğiniz her saniyeden pişman olacaksınız.
Kitabı Buz ve Ateşin Şarkısı veya Yüzüklerin Efendisi gibi efsane serilerle karşılaştırmayacağım çünkü bu kitap iyi olduğu kadar farklı ve farklı şeyleri birbiriyle karşılaştırmak uygun değildir. Yine de hislerimi özetlemem gerekirse şunu diyebilirim:
Kusursuz bir epik fantastik romanda ergenken okuduğum bir genç kurgunun heyecanını yaşadım.
Epik fantastikler bizi kurgusuyla büyüler, genelde yetişkin kısma hitap eder. Genç kurgular ise ergenken okunduğunda kahramanlarıyla etkiler. Sanki hikayedeki kahraman bizmişiz gibi hissederiz. Bu mucizevi kitap ikisini aynı anda yaşattı. Kesinlikle okumalısınız.
Ha unutmadan, etrafı üç kısımlı bir sessizlik kaplamıştı...