Piraye'ye Mektuplar Kitap Bilgileri
Yazar: Nazım Hikmet Ran
Tahmini Okuma Süresi: 21 sa. 52 dk.
Sayfa Sayısı: 772
Basım Tarihi: Ekim 2017
İlk Yayın Tarihi: 1998
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789750822971
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Piraye'ye Mektuplar Kitap Tanıtımı
"Nâzım'ın, 1933'ten 1950'ye kadar, on yedi yıl boyunca, çeşitli cezaevlerinden kendisine yazdığı mektupları, Piraye bir tahta bavulda saklardı. Ceviz ağacından yapılmış, 41 x 26 x 14 cm boyutlarında küçük bir tahta bavul. Küçük olduğu için, belki "çanta" demek daha doğru. Bu ceviz çantayı ona Nâzım sanırım Çankırı Cezaevi'ndeyken yapmıştı.
(...)
Bu kitaptakiler, Nâzım'ın Piraye'ye yazdığı mektupların hepsi mi? Çantadakilerin hepsi...
Belki bir gün başka yerlerden de bir şeyler çıkar, bilemem."
-Memet Fuat-
(Tanıtım Bülteninden)
Piraye'ye Mektuplar Kitaptan Alıntılar
1. "İnsan başka bir insan için ıstırap çektiği zaman onu daha çok seviyor."
2. "“Senin bana nasip olman şahsi hayatımın en değer biçilmez talihidir”"
3. "Yalnızlık bazen lazımmış."
4. "Her yaşında güzel olacaksın."
5. "İnsan başka bir insan için ıstırap çektiği zaman onu daha çok seviyor."
6. "Sevmek korkunç şey."
7. "Ağlamamak bazen ne güç şeymiş..."
8. "Fakat ellerinizin güzelliğini
ben gördüm,
çünkü ben yazdım ilkönce."
9. "Güzel günler göreceğiz...
Edison, her şeye rağmen, havasız camın içinde ateşin yanacağına nasıl inanmışsa öyle inanıyorum."
10. "Geceleri uyku tutmuyor. Kabahat sende! Beni uyutmuyorsun. Senden davacıyım."
11. "Seni düşünmek güzel şey
ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum."
12. "Artık içimi satırlarla dökemez oldum."
13. ""Geceleri uyku tutmuyor.Kabahat sende!
Uyutmuyorsun beni.Senden davacıyım!""
14. "Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor,
yüreğim sersem!"
,diyorsun
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem"
,diyorsun
"yaşayamam!""
15. "Her şeye rağmen yaşamak istiyorum."
Piraye'ye Mektuplar Kitap İncelemeleri
Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım'a..
Yaşadığı anlık aşklarıyla, kaçışlarıyla, mücadeleleriyle, okudukça bizden birer parça götüren şiirleriyle farklı bir kişilik benim gözümde Nazım.
Ve dillere destan aşkı Piraye. Bu aşkın 13 yılı parmaklıklar arasında yaşandı. Kitap Nazım Hikmet'in tutuklu olduğu yıllarda Pirayeye yazdığı mektuplardan oluşmakta.Kalbimin kızıl bacısı diyor Piraye’ye. Kendisini onun sadece kocası olarak değil, babası, ağabeyi çocuğu olarak görüyor. Nazım’ın Piraye’ye olan aşkı ondan uzak olmasından, onu görememesinden, ona dokunamamasından bu kadar dehşetliydi belki de.
Ve bir gün yine bir mektup yazdı Piraye'ye. Fakat bu mektup diğerlerinden çok farklıydı. Bu mektupta Pirayeye olan aşkını, özlemini değil ondan ayrılmak istediğini yazıyordu. Sebebi de dayısının kızı Münevvere duyduğu aşktı.
Nazım sonra pişman olduğunu belirten mektuplar da yazdı, bu pişmanlığını derinden hissetmedim değil. Pirayeye'yi çağırdı ama sonuçsuz kaldı. Dönmedi Piraye.
Seni sırtından bıçakladım diyor Nazım mektuplarında. Niye yapmıştı bunu nasıl yapmıştı ? Senin yanında bile sana hasretim derken nasıl bir başkasına aşık olabilmişti? Sanırım bu soruların cevabını bulmak imkansız. Fakat her şeye rağmen Pirayeye olan aşkı sevgisi özlemi mükemmeldi. Okurken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Tabi sonrasında müthiş bir kine bıraktı yerini..
Eğer içinde biraz da olsa aşka umudu olanlar varsa bu umudun da kaybolacağı bi kitap.. Keyifli okumalar..
Adından da anlaşılacağı üzere Nazım Hikmet’in farklı hapishanelerde yatarken eşi Piraye’ye yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap. Ancak baştan sona aşk dolu mektuplar bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrayabileceğiniz konusunda sizi baştan uyarmam gerekiyor. Mektupların birçoğu Nazım Hikmet’in hapishanedeki günleriyle ilgili teferruatlı bilgiler içeriyor. Öyle ki mektuplar sayesinde Nazım’ın hapishanede geçirdiği günlerde yaşadığı hastalıklardan tutun da eşine gönderdiği yağın fiyatına kadar bilgi sahibi oluyorsunuz :) Bunların yanında mektupların satır aralarında Nazım, Piraye’ye olan aşkını öyle güzel ifade ediyor ki hikayelerini bilmesek şairin aşkına inanıp kapılacağız. Bazen insanın hissettikleri ifade ettiğinin çok ötesindedir. Bazen de kimileri kelimeleri öyle muntazam şekilde yan yana getirir ki sanki ortada muazzam bir sevgi varmış hissi uyandırır insanda. Günümüzde hangisi daha çok değer görüyor diye düşünmeye gerek yok sanırım. Her ne kadar bu aşkın sonu hepimizin malumu olsa da bence Nazım’ın Piraye’sine yazdığı mektupları okumak güzel ve kıymetliydi. Belki yazarken gerçekten farklı bir Piraye vardı Nazım’ın gözünde ve kalbinde. Belki de yalnızca bir şairin mübalağa sanatını fazla kaçırmasıydı. Her ne olursa olsun mektupların satır aralarında da olsa tanık olduğum aşk çok güzeldi. Okuduğum için memnun olduğum bir kitap oldu. Keyifli okumalar.
Türk Edebiyatında en başarılı bulduğum şairdir Nazım Hikmet. (Bu kitabı okumadan önce, yıllar önce karar vermiştim). Ama Nazım’a dair birkaç kitap okuduğumdan dolayı Nazım’ı hiç sevmiyordum(en çokta çapkın oluşunu sevemedim. ) Kitabı okudukça küfürler ettim “lan bu kadar seviyorsun ve aldatacaksın” diye. O kadar içten cümleler var ki aşka dair etkilenmemek hayran kalmamak elde değil. Ve kitapta en çok geçen cümle (sanırım) “Seni göresim geldi”. Ne kadar çaresizlik ve özlem kokan bir cümle değil mi???...Ve ben bu kitabı okumadan önce Nazım’ın Piraye’yi sevdiğine hiç inanmıyordum. Sadece saplantı haline getirdiğine inanıyordum. Ama artık şunu iyi biliyorum ki Nazım , Piraye’yi ölesiye sevdi. Ama neden aldattı? İşte bu soruya bir cevabım yok. Ama kendimi şöyle avutuyorum “kafası karışıktı, ve bir anlık hataydı” ki büyük ihtimale bu kuru bir avuntudan öte değil....772 sayfa oku, oku bitmiyor ve hayatımda şimdiye kadar okuduğum en kalın kitap:). Bazen kitap beni sıkmadı değil ama yine de güzeldi tüm cefasına rağmen. Kitabın sonlarında ağlamamak elde değil. Bir adamın (Nazım Hikmet)çaresizlik içindeki haykırışları, özlemi, hastalığı ve tutsaklığı uykularınızı kaçırabilir. Acı içinde böyle bitmemeliydi diye sayıklabilirsiniz günlerce. Ama maalesef en güzel hikayeler korkunç acılarla biter. Acı bir hikaye.... Ayriyetten Nazım’ın özgürlüğünün elindenden alınması yıllarca mahpus olması hikayenin çok acıllı ve sancılı diğer kısmı....
1935 yılında Nazım Hikmet ve Piraye kimseye haber vermeden evlenip İstanbul’a yerleşirler. Nazım Hikmet Piraye ile evli iken günleri hapiste geçmektedir.
Hapiste iken gönlünü dayısının kızı Münevver Berk’e kaptırıyor. Münevver evli ve Nazımdan 16 yaş küçüktür. Nazım, bir mektupla Piraye’ye veda eder. Piraye boşanmak ister ama kadını merak etmektedir. Af çıkmadığı için Münevver eşinden boşanmaktan vazgeçer ve Nazım sonra tekrardan eşi Piraye’ye dönmüştür. Bunca acı ve pişmanlıkla ona şunları söyler
“Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana gel diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!”
Piraye cevap yazana kadar Nazım durmadan mektup yazmıştır.
Piraye Nazım’ı görmek
için hapishaneye giderken orada Münevver ile karşılaşmıştır. O günden sonra Nazım ve Piraye bir daha yan yana gelmemiştir. Piraye tüm mektupları tahta bir bavulda saklamıştır.
539. Mektup en meşhur olanlarındandır..
demiş ki
“Canım karıcığım, bir tanem
Sende henüz karşılığını alamadığım bir mektup var
Sen de yüreğim var, canım var, aklım fikrim var
Sen de herşeyim var…
581 Mektup 772 sayfa da toplanmıştır. İçerinde sadece aşk yok. Beklemek, sabır etmek, inanmak, gözyaşları, pişmanlık ve sevda vardır. Okunması gerekir mi elbette. Keyifli okumalar dilerim …
1933-1950 tarihleri arasında, sevgili Nazım Hikmet'in İstanbul, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde kaldığı dönemlerde, onun deyimiyle dehşetli sevdiği Piraye'ye yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap.
Nazım ve Piraye aşkını çok severdim. Severdim diyorum çünkü Nazım Hikmet'in aşk hayatını öğrenince büyük bir hayal kırıklığına uğradım.
Kitapta bazı tarihsiz mektuplar vardı, bazı mektuplarda kayıpmış galiba, buna biraz üzüldüm.
Kitap bende dehşetli (bu kelimeyi Nazım Hikmet sık sık kullanmış bende kullanmak istedim) bir sızı bıraktı. Çünkü okuduğum o güzel satırlardan sonra böyle bitmesini istemezdim.
Okurken, Nazım Hikmet'in cezaevinde geçirdiği yıllarda sanki yanıbaşında onunla beraber o satırları yazıyormuşum gibi hissettim. Yeri geldi üzüldüm, yeri geldi gülümsedim, yeri geldi içim sıkıldı. Normalde kalın kitapları okumayı çok severim fakat bu kitap ne kadar güzel olsa bile zaman zaman boğuldum, yarım bırakıp başka bir kitaba başlamayı düşündüm. Bu arada bu kitaba ikinci başlayışım, bu defa hırs yaptım ve bitirdim.
Ben kitapta en çok Nazım'ın kızıl saçlı bacısı, Piraye'ye hayran kaldım. Çünkü onca güzel söze, Nazım Hikmet'in "gel, sana muhtacım" demesine rağmen, aldatılmayı, başka bir kadına tercih edilmeyi kabullenmemiş ve her şeye rağmen geri dönmemiş...
Yani toparlayacak olursak; Kitap genel olarak güzeldi, en çok son sayfalar kalbimi sızlattı. Bir daha okur musun diye sorarsanız cevabım hayır olur. Ne kadar güzel olursa olsun bir yerden sonra ağır geliyor...
Keyifli okumalar...