Persepolis Kitap Bilgileri
Yazar: Marjane Satrapi
Tahmini Okuma Süresi: 9 sa. 58 dk.
Sayfa Sayısı: 352
Basım Tarihi: 2017
İlk Yayın Tarihi: Haziran 2004
Yayınevi: Panama Yayıncılık
ISBN: 9786059371629
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Persepolis Kitap Tanıtımı
İran’daki devrimin ülkeye ve insanlarına yaşattıkları, küçük bir kızın yetişkinliğe giden yolda deneyimledikleriyle iç içe geçiyor. Persepolis, Marjane Satrapi’nin kaleminden hem bir dönemi anlatan hem de zamanın çok ötesine giden bir çizgi roman.
Şah rejiminin düşürülmesi, İslam Devrimi’nin zaferi ve İran-Irak savaşının yıkıcı etkileri altında yaşama tutunmaya çalışan bir halk resmediliyor Persepolis’te. Siyasi baskının, radikal dinciliğin ve savaşın nelere mal olabileceği, sevincin ve gözyaşının birbirine karıştığı hikâyelerle anlatılıyor.
Dünya çapında yankı uyandıran, animasyon filme uyarlanan ve pek çok ödüle layık görülen Persepolis, karanlığa karşı birlik olmanın önemini anlamamızı sağlıyor. Ve hayatın her şeye rağmen devam ettiğini…
Persepolis Kitaptan Alıntılar
1. "Mutluluğa o kadar açtık ki özgür olmadığımızı unutmuştuk."
2. "İnsanlar affetmeyi bilmeli ama asla unutmamalıdır."
3. "Gece insana iyi bir öğretmendir."
4. "Mutluluğa o kadar açtık ki özgür olmadığımızı unutmuştuk."
5. "Arapça bilmiyorum. Eğer dua etmek Allah’la konuşmaksa bunu bildiğim bir dilde yapmayı tercih ederim."
6. "Devrim tıpkı bisiklet gibidir. Eğer tekerlekleri dönmezse devrilir."
7. ""Sevgini göstermek için biraz geç kalmadın mı?""
8. "Ben artık dayanamıyorum. Bu ülkeden ayrılmak istiyorum!"
9. ""Bazen gerçekleri kabul etmek çok zordur.""
10. "İnsanlar affetmeyi bilmeli ama asla unutmamalıdır."
11. "Sadece yaşadığımız talihsizlikler tahammül edilebilir olduğu sürece kendimiz için üzülebiliriz. Tahammül sınırını aşınca, katlanılmaz olana katlanabilmek için halimize güleriz."
12. "Gittiği gün ülke, tarihinin en büyük bayramını yaşadı."
13. "Yarısı okumamış bir ülkede insanları Marx’ın etrafına toplayamayız. Onları bir araya getirecek tek şey milliyetçilik ya da din ahlâkıdır…"
14. "-Dininiz nedir?
-Dinim yok.
-Aaaaa"
15. "yarısı okumamış bir ülkede insanları marx'ın etrafına toplayamayız. onları bir araya getirebilecek tek şey milliyetçilik ya da din ahlakıdır."
Persepolis Kitap İncelemeleri
Marjane Satrapi 1969 ilində iranda doğulub. Uşaq illərindən bu yana İrana dəvamlı edilən işğalçı yürüyüşlər, heç kəsilməyən müharibə şəraiti, islam devrimləri illərində böyümüş bir qadın olaraq başından keçən hadisələri karikatura şəklində insanlara çatdırıb. Çünki hər nə qədər azadlığına və rəfah halına qovuşmuş olsada, keçmişini unutmaq istəməmiş və belə bir şəraitdə böyüməyin nə demək olduğunu hər kəs anlasın istəyirdi. Persepolis hər bir insana düşüncə azadlığının nə qədər lazım olduğunun, bir qadın olaraq toplumda hansı mərtəbələrə alçaldılmağa çalışılsada hər zaman necə güclü qala biləcəyimizin bir təmsilçisidir məncə. Dindar bir əhalinin azad olmağa çalışanları necə əzdiyinin sübutudur. Bunlar hər biri yaşanıb. Heç biri mif deyil. Hal hazırda hər birimiz bir qadın olaraq, bəlkə öz ailəmizdən, sevdiklərimizdən, hətta tanımadığımız şəxslər tərəfindən açıq açıq olmasada psixolojik baxımdan təcizlərə məruz qalırıq. Bir çoxumuza sus deyilir. Oxuma deyilir. Evlən deyilir. Fikirlərini ifadə etmə deyilir. Azadlığımızdan məhrum edilməmizi istəyirlər. Bəlkə Marjane'nın valideynləri onun arxasında idi lakin təəssüfki bir çoxları ondan da məhrumdur, elə öz ailəsi tərəfindən azadlığı əlindən alınır. Sizə, mütləq ki ya bu kitabı oxuyun, ya da filmini izləyin demək istərəm. Qorxmayaq, Susmayaq, öz iradəmizdən kənar bizə nəsə edilməsinə icazə verməyək. Azadlığın bir bədəli var.. Amma yenədə özümüz, təhsilimiz, varlığımız, üçün hər şeyi edək. Boyun əyməyək.
Çizgi roman tarzı kitapları çok seven ve sık sık okuyan bir arkadaşımın okumama vesile olduğu Persepolis, çizgi roman tarzında bugüne kadar okuduğum ilk kitap oldu, itiraf ediyorum.
İranlı gazeteci-yazar Marjane Satrapi tarafından yazılmış olan Persepolis, 1989 İran İslam Devrimini, İran-Irak savaşını ve bu olaylar odağında gerçekleşen diğer olayları, hükûmet ve rejim baskısını ele alıyor. Dönemine göre yenilikçi ve modern bir ailede büyümüş olan Satrapi, çocukluğundan yetişkinlik dönemine kadar yaşadığı bütün olayları otobiyografik bir tarzda, cesur, açık ve akıcı bir dille anlatıyor; bu akıcı dile, gerçekten güzel çizimlerin de eşlik etmesi sayesinde, oldukça kalın görünen kitap bir çırpıda okunuveriyor.
Halkının büyük çoğunluğunun müslüman olduğunu bildiğimiz ülkelerde maalesef "din" kavramı kullanılarak halkın belli kalıplar içerisine sokulmaya çalışılması, insanlığın yüz yıllardır şahit olduğu bir durum... Aynı durumun, İran'ın 70'li yıllardan 90'lı yılların sonlarına kadar olan ortalama yirmi beş yıllık bir dönemini ele alan Persepolis'te de çok net bir şekilde görülüyor. Kaldı ki bu durum günümüzde de benzer şekilde devam ediyor.
İran hakkında birinci ağızdan bilgi edinmek ve fikir sahibi olmak isteyen herkese okumasını tavsiye edebileceğim bir kitap oldu Persepolis.
Kitapla kalın!
Öznenin birebir ağzından şahit olduğumuz diasporada var olma deneyimi, yazarla doğduğumuz coğrafyaların yakın olması sebebiyle birçok açıdan kendi hayatımızla bağ kurmamızı sağlıyor. İslam Devrimi olur olmaz çevresinden birçok kişinin Avrupa'ya ya da Amerika'ya göç etmiş Satrapi için diaspora tanıdık bir olgu. Kendisi de genç bir yaşta Avusturya’ya göç ederek bunu deneyimliyor ve bu deneyimde ülkesine olan aidiyetiyle yaşadığı yeni yerde kabul edilme hissi arasında gidip geliyor. Buralar bana Gezi sürecinden beri giderek artan ülkemizden yurt dışına göçü ve gençlerin hayallerinin yurt dışı üzerine kurulu olmasını hatırlattı. Elbette birebir aynı acılardan, yaşanmışlıklardan söz edemeyiz ancak dini motivasyonu olan yönetim, kadın olmanın kendi vatanımızda zorlaşması gibi konular iki deneyimi birbirine yaklaştırıyor. Genel olarak Satrapi'nin diaspora deneyimi kimlik sorunları, politik kökleri olan ailesine ve kendisine verdiği sözleri tutup tutmama ve kadın olma üzerinden aktarılıyor. Çok sevdiği büyükannesine “kim olduğunu unutmama” sözü veren Marjane, Avusturya’da girdiği yeni arkadaş gruplarında zaman zaman bu sözünü tutmakta zorluk çekiyor ve fmedyanın onlara gösterdiği İranlı algısına inanan Batılıların “zorbalığı”ndan korunmak için onlara Fransız olduğunu bile söyleyebiliyor. Buna karşın ülkesi hakkında olumsuz yorumlar duyduğunda kimliğiyle gurur duyduğunu vurguluyor. Göç ederek özgürlüğünü elde eden Satrapi, bunun bedeli olarak belki de hiçbir yere ait olamamayı ödüyor. Kitap basit çizgileri ve saf anlatım tarzıyla bunu çok içten bir şekilde bize göstermiş.
Bu kitabın eleştiriye çok açık olduğunu sanmıyorum çünkü yazarın kendi yaşamı olduğu için eleştirmek bana düşmez.
Fakat anlatımını eleştirebilirim. Kitaptaki resimler tuhaf bir şekilde sizi içine çekiyor ve durmadan okumanızı sağlıyor. Aylardır kitap okumamış biri olarak bu kitabı hayatımın yoğun bir döneminde bile üç günde bitirdim. Siz bana aldırmayın isteyen bir günde de bitirebilir fakat sindirerek gitme taraftarıyım.
Birçok kişi kitabın konusunu zaten anlatmış bu yüzden ben de size sadece fikir önerisinde bulunup okumanızı tavsiye ederim. Resimler ile dolu bir kitap olabilir ama sizi o zorlu yılların içine kendisiyle birlikte çekiyor. Açıkçası beni biraz bunalıma soktu çünkü bu kadar karamsar kitapları okumaya alışkın değilim ama dediğim gibi öyle bir içine çekti ki kurtulamadım.
Hayata karşı ve tabiki İrana karşı bakışınızı değiştirecek bir kitap kesinlikle.
Bu kitabın filmi de var ve onda da naçizane fikrimi belirtmek istiyorum. Film beni kitap kadar sarmadı. Tabiki 350 sayfalık bir kitabın hepsini 1.35 dk ya sığdıramazlardı fakat kitabı okuyan biri olarak çok yer atlamaları olmuştu. Gereksiz yerleri keserek ana hikayeyi vermeye çalıştıklarının farkındayım fakat bazı yerlerde bütünlük sağlansın diye alakasız yerleri birleştirmişlerdi ve hoşuma giden yerleri es geçmişlerdi. Ama tabiki bu bir film, dört dörtlük olacak değil ya. Çizimleri baya güzeldi keşke kitabın bütün sahnelerini de görebilseydik ama olsun, zaten aynı tadı vermezdi.
Yazar; doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalışından, gittiği yeni topraklarda yaşadığı sıkıntılardan, kendi memleketinde tüm benliğinin yok sayılışından hatta ailesinden insanları nasıl toprağa verdiğinden bahsediyor.
Kitaba dair getirilen “Gerçek İslam bu değil” eleştirisi saçmalıktan ibaret. Zira yazar islamın ne olduğunu veya olmadığını anlatmıyor. Yaşadıklarını anlatıyor. Kimsenin de ailesinden birilerinin ölümüne sebep olmuş kişiler ve olaylar ile ilgili kitap yazarken “Ama işin iç yüzünü bir bilseniz, aslında tam öyle de değil” gibi bir açıklama yapma borcu yok.
Öyle olmayacağını içten içe bilsem de Marji’nin ailesi ile birlikte çok mutlu oldukları bir son hayal ettim hep okurken.
Yazarın İran dışına çıkması ve uyum sağlayamayıp geri dönmesi, bir kere gidip sonra geri döndüğünde ise artık İran’a da uyum sağlayamaması bana çok tanıdık geldi.
Bize çok yakın coğrafyalardan hikayeler okumak, dinlemek beni hep daha çok etkilemiştir. Temelde hepimiz benzer insani duygu ve hislere sahip olsak da coğrafyalarımızla birlikte kaygılarımız da oldukça farklılaşıyor. Bize benzer hisler, bize benzer kaygılar ve maalesef bize benzer bir ahlakçılık okuyorsunuz. O çok uzaklardan gelen varoluş sancısından daha çok etki bırakıyor üzerinizde. En azından benim için öyle oldu.