Pandora’nın Kutusu Kitap Bilgileri
Yazar: Osamu Dazai
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 5 dk.
Sayfa Sayısı: 144
Basım Tarihi: Ocak 2023
İlk Yayın Tarihi: 1945
Yayınevi: İthaki Yayınları
ISBN: 9786052650493
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Pandora’nın Kutusu Kitap Tanıtımı
“Benim yaşıyor olmam insanlara rahatsızlık veriyor. Ben lüzumsuz bir adamım.”
Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, sıradışı hayatıyla da meşhur Osamu Dazai Pandora’nın Kutusu’nu intiharından üç yıl önce kaleme aldı. Diğer birçok eseri gibi otobiyografik öğeler taşıyan romanda Dazai İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’da bireyin yaşadığı buhrana ve umut arayışına ayna tutuyor.
İkinci Dünya Savaşı sona ermiş, Japonya yenilmiştir. Hasta ve gelecekten umutsuz bir adam, tıpkı o sıralarda ülkesinin yapmaya çalıştığı gibi hayatını yeniden inşa etmek zorundadır. Tarlakuşu lakaplı bu genç adam herkesin takma isimler kullandığı bir sanatoryumda ilginç bir hasta ve hastabakıcı topluluğuyla geçirdiği günleri arkadaşına yazdığı mektuplarla anlatır. Günler geçtikçe Tarlakuşu umutlanma cesaretini gösterecek ve ölüm arzusu yerini yaşama isteğine bırakacaktır.
Pandora’nın Kutusu Kitaptan Alıntılar
1. "❝
Çok gülen bir insan, aynı zamanda çok ağlayan değil midir?
❞"
2. "İnsanın küçükken nasıl bir eğitim aldığı o kişinin tüm hayatını belirler."
3. "❝
İnsanlar ölümle tamamlanır.
Yaşarken, herkes eksiktir...
❞"
4. "❝
Öyle ya da böyle, erkekler gerçekten bir tuhaf.
❞"
5. "“İnsanın küçükken nasıl bir eğitim aldığı o kişinin tüm hayatını belirler.”"
6. "İnsanlar ölümle tamamlanır. Yaşarken, herkes eksiktir."
7. "Neyin doğru olduğunu bilmek ve yapmamak korkaklıktır."
8. "❝
Hayatlarımız çoktan birilerine sunuldu. Bize ait değil...
❞"
9. "Çok gülen bir insan, aynı zamanda çok ağlayan değil midir?"
10. "Dürüst insanlar iyidir. Basit insanlar kıymetlidir."
11. "Göstermelik blöfler falan eskidi artık. Şeffaflık olması gerekmez mi?"
12. "Bir insanın her bir hareketine anlam yüklemek, zaten eskimiş “düşüncenin” hatası değil mi? Zoraki açıklamalar sıkça yalanların çarpıtılmasıyla sonuçlanır."
13. "“İnsanlar ölümle tamamlanır. Yaşarken, herkes eksiktir.”"
14. "“İnsanın küçükken nasıl bir eğitim aldığı o kişinin tüm hayatını belirler.”"
15. "Çok gülen bir insan, aynı zamanda çok ağlayan değil midir?"
Pandora’nın Kutusu Kitap İncelemeleri
‘Adanmışlık, sadece umutsuz bir duygusallıkla, akılsızca kendini öldürmek gibi bir şey değildir. Bundan çok farklıdır. Adanmışlık en muhteşem şekilde sonsuza kadar yaşamaktır. İnsanlık ancak bu saf adanmışlığa bağlı kalarak ölümsüz olur. Fakat adanmışlık için bir kılık da gerekmez. Herkes bugün, tam şu anda oldukları şekillerde kendilerini adamalıdır. Çapa yapan biri, çapa yaparkenki haliyle adanmışlığını göstermelidir. Kendin hakkında sahtekar olamazsın. Adanmışlıkta ertelemeye izin verilmez. İnsanın her anı, her dakikası adanmış olmalıdır.’
.
Koş Melos!’ u yorumlarken şunu demiştim : Osamu Dazai okumak, ölümü sürekli anımsamak gibi.
Ve okuduğum her eserinde, ölüm kendini dillendiriyor. Bir yandan ölmeye direnmek övülüyor diğer yandan ona boynunu eğmek kuraldan sayılıyor. Dazai’de bu ikilik ise benim için vazgeçilmez bir acı-tatlı zevke dönüşüyor. Karakterlerinin o gri bölgede kalışlarını seviyorum, hayata tutuk ama uçurumdan atlamaya beş kala hallerini. Kızmaz mıyım elbette kızıyorum!
.
Pandora’nın Kutusu’nda, Tarlakuşu’nun sağlığına kavuşmak için gittiği sanatoryumda kaleme aldığı mektupları okuyoruz. Gökyüzünün rengi sürekli değişiyor, Tarlakuşu’nun ümidinin tadı da..
.
Dazai yine bildiğim ve beklediğim bir yerden vuruyor. İtirazım yok buna aksine daha fazlasında gözüm.
Yine yeniden severek okuyorum eserini, her sonucunu kabul ederek açıyorum kutuyu..
.
İrem Akçay çevirisi, Hamdi Akçay kapak tasarımıyla ~
Bir insan nasıl insanlığını yitirebilir? Bunu hiç düşündünüz mü? Dazai'nin kalbi bir labirent gibi. İnsanlığımı Yitirirken sadece bir anahtar. Bu anahtarla korkunç bir boşluğa giriyorsunuz. Ama yazdığı her kitapla bu labirent aydınlanıyor. Ve sona; yani merkeze ulaştığınızda, sadece bir yabancının portresine ulaşıyorsunuz. Dünyaya, yaşadığı çağa, ülkesine ve elbette kendisine bile yabancı bir insan.
Ana karakterimiz 20 yaşındaki "Tarlakuşu" lakaplı bir genç. Kimlik sorunu yaşayan, umutsuz ve bundan daha da kötüsü; kendini bu dünyada fazlalık olarak gören biri. Bir gün kan kusmaya başlar. Ve tedavi için sağlık dojosuna gönderilir. Burada kendisi gibi pek çok insanla tanışır. Dojoda yaşadıklarını arkadaşına yazdığı mektuplar üzerinden takip ediyoruz. Eğer Dazai'nin hayatını biliyorsanız ve diğer kitaplarını okumuşsanız; bu karakterlerin hepsinde Dazai'nin izlerini görebilirsiniz. Yaşadığı dönemdeki sürekli savaş baskısı, korku ve kaygı ile kimliğini yitirmiş, meiji restorasyonu ile soyutlanmış bir feodal toplumdan, modern bir topluma geçmeye çalışan bir ülkede arafta kalmış insanlar.
Tarlakuşu yeni bir adam olmak istediği bu Dojoda istediğini elde edebilecek mi? Umut nedir? Ya bu da bir maske ise? Bunu keşfetmeyi sizlere bırakıyorum. Dikkatli bir okursanız Dazai'nin dünya görüşünü, insanlar üzerindeki çözümlemelerini ve kimlik problemini hissedebilirsiniz her sayfada.
"Gerçek yüzümü o kadar çok maskeyle gizlemiştim ki o katmanlardan hangisi ne kadar üzgündü ayırt edemez hale gelmiştim."
Yunan mitolojisindeki Pandora’nın Kutusu hikâyesini bilirsin. Açılmaması gereken kutu açılır açılmaz hastalık, elem, kıskançlık, açgözlülük, kuşku, ihanet, açlık ve kin gibi türlü türlü kötülük böcekler gibi sürünerek çıkmış, uçup gökyüzünü kaplamış. O günden beri insanlar sonsuza dek ızdırap içinde kıvranmak zorunda kalmış. Ancak kutunun köşesinde haşhaş tanesi kadar küçük, parlayan bir taş kalmış ve üzerinde belli belirsiz “umut” yazılıymış.
Yazardan okuduğum 4.kitabı daha önce
,
ve
kalemini çok sevdiğim Japon edebiyatının temel taşlarından olan ve akıla ilk gelendir.
Roman takma adı "Hibari " olan hiç beklemediği bir anda zatürre olduğu için lise sınavını kaçıran Japonya’nın mağlubiyetini kabulüyle son bulan İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, henüz hayatının baharında olan ve eğitimine devam edemeyen 20 yaşındaki bir adamın "Sağlık Merkezi "denen bombalardan hasar görmemiş bir bölgedeki sanatoryumda geçirdiği günleri konu edinir. Hastalığıyla mücadelesinin yanında da ülkesinin içinde bulunduğu seferberlik döneminde yaşadıklarını ve aşkını arkadaşına mektuplar şeklinde anlatan bu şekilde devam eden bolca Japon edebiyatı öğelerini bahseden kısa ama kolay okunan bir kitap .Şimdiden okuyanlara keyifli okumalar...
Bir yazarın düşüncelerini, yazım tekniğini, hissettirdiklerini anlayabilmek için en az iki kitabının okunması gerektiğini savunurum hep.
“İnsanlığımı Yitirirken”i okuduktan sonra, bireyin kendisine ve topluma yabancılaşmasını muazzam bir şekilde işleyen Yazar’ın, ismiyle müsemma olabileceğini düşündüğüm “Pandora’nın Kutusu” adlı eserini okumaya karar verdim.
Kitabın konusunu; tüberküloz hastası bir gencin, nam-ı diğer Tarlakuşu’nun Sağlık Dojosu adı verilen sanatoryumda diğer hastalarla ve hastabakıcılarla olan günlük ilişkilerini mektuplarla arkadaşına aktarması şeklinde özetleyebiliriz. Cevabî mektuplara kitapta yer verilmemiş ancak mektuplar arasında herhangi bir kopukluk, anlaşılmazlık yok.
Yazar’ın yaşamla ölüm arasındaki git-gellerini, Yeni Adam olma yolundaki mücadelesini görmemek mümkün değil. Evet “İnsanlığımı Yitirirken”de daha umutsuz, ölüme daha yakın olan Yazar bu kitabında daha umutlu, kabul. Ancak her nedense kitaptaki duygular bana geçmedi. Belki de çok yakın zamanda yine tüberküloz hastası olan Kafka’nın Milena’ya Mektupları’nı okuduğum ve onu kalbimin bir köşesine koyduğum için sevememişimdir.
Son olarak, kitabın içerisinde kadınlar ile ilgili yapılan genel geçer tespitlerden ayrıca rahatsız oldum.
Okumayı düşünenlere keyifli okumalar.
Kitabın girişinde eserle aşinalığınız başlar, yazar sizi adeta romana dahil eder ve size bu romanın mektuplar şeklinde yazıldığını söyler.
Esere geçmeden önce Pandora'nın kutusu ismini irdelemek gerek :)
Eser ismini Yunan mitolojisinden alır. Yunan mitolojisinde açılmaması gereken bir kutudur Pandora'nın kutusu. Ve açıldığında ortaya tüm kötülükler saçılır- hastalık, keder, kıskançlık, açgözlülük, şüphe, ihanet vs akla gelebilecek her türlü kötülük kutudan uçmuş, gökyüzünü kaplamıştır. Bundan sonra insanlar ne yazık ki sefalet içinde kıvranacaktır. Ancak kutunun köşesinde haşhaş tanesi kadar bir yer kalmış ve orada da şu sihirli sözcük yer edinmiştir "Umut"
Sizce de "Umut" her daim etrafı kuşatmamış mıdır?
Sanatoryumda dikkate değer hususlar şunlardır:
1) Sanatoryumda doktorlara asistan, hastalara da öğrenci denmesi.
2) Her kişiye özgü lakapların olması.
3) Çok farklı bir tedavi metotlarının olması(Ayrıntılı olarak kitapta işlenmiştir)
4) Hastalığı hiç akıllarına getirmemeleri ve bu konuların çok az gündeme gelmesi.
Eseri okurken aklıma yıllar önce Thomas Mann tarafından yazılan Büyülü Dağ kitabı aklıma geldi. Benzer konu orada da işlenmişti. Orada da kahramanız Hans Castrop, tüberküloz için tedavi oluyordu.. Tek bir farkla-Büyülü Dağ'da - tedavi süreci ilmek ilmek anlatılmıştır.
Şüphesiz Pandora'nın Kutusu sadece bir tüberküloz tedavisi olan 20 yaşındaki gencin anlatıldığı eser değil, arka planıyla da güncel, küresel sistemlere de eleştiri niteliğindedir. Keyifli bir eserdi:)