Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Operadaki Hayalet - Gaston Leroux | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Operadaki Hayalet Kitap Bilgileri


Yazar: Gaston Leroux
Tahmini Okuma Süresi: 10 sa. 53 dk.
Sayfa Sayısı: 384
Basım Tarihi: Haziran 2014
İlk Yayın Tarihi: 1909
Yayınevi: Martı Yayınları
ISBN: 9786053483267
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Operadaki Hayalet Kitap Tanıtımı


Maskemin ardında gizlenen bu aşkı yalnızca sen görebilirsin...



Paris Opera Binası'nın mahzeninde, yüzü tanınmayacak derecede ürkütücü olduğu için insanlara görünmeden bir hayalet gibi yaşayan müzik dehası Opera Hayaleti, korodaki Christine'e gizlice müzik dersleri vererek onun ünlü bir soprano olmasını sağlar ve zaman geçtikçe ona büyük bir sevgiyle bağlanır. Fakat ona sahip olmak isteyen tek erkek kendisi değildir. Bu gizemli Hayalet'in genç kıza duyduğu tutkulu aşk bir süre sonra kendisini içten içe yakan bir kıskançlığa ve takıntıya dönüşmeye başladığında ise, Christine'i tehlikeli ve karanlık bir sonun başlangıcına adım adım yaklaştırır.



Gaston Leroux'un klasikler arasında yerini almış, beyaz perdeye ve pek çok müzikale de uyarlanan ölümsüz eseri Operadaki Hayalet, tutkunun sıra dışı bir trajediye dönüşümünün hikâyesi…

(Tanıtım Bülteninden)




Operadaki Hayalet Kitaptan Alıntılar


1. "Bütün dünyayı içine alacak kadar büyük bir kalbi varken bir mahzenle yetinmek zorunda kaldı. Ah, evet, acımalıyız Opera Hayaleti'ne."




2. "Kalbinin artık kendisine ait olmadığını hissediyordu."




3. "Senin ruhun öyle güzel ki.."




4. "İnsan hayatta her şeye alışmalı; âhirete bile."




5. "“Âşık bir kadının önünde tüm engeller çaresizdir.”"




6. "Bir karar alıp ne istediğini bilmeli insan!"




7. ""Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.""




8. "Sizde biliyorsunuz ki benimle hiç ilgisi olmadığını düşündüğünüz mevzulara tamamen iyi niyetle burnumu sokuyorum."




9. "Tenezzül edip dinler mi beni
Ve beni avutur mu gülümsemesiyle…"




10. "Kader sonsuza dek bağlıyor seni bana!"




11. "İnsan hayatta her şeye alışmalı; âhirete bile."




12. "“Âşık bir kadının önünde tüm engeller çaresizdir.”"




13. "Bir karar alıp ne istediğini bilmeli insan!"




14. ""Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.""




15. "Sizde biliyorsunuz ki benimle hiç ilgisi olmadığını düşündüğünüz mevzulara tamamen iyi niyetle burnumu sokuyorum."





Operadaki Hayalet Kitap İncelemeleri


Öncelikle bu muhteşem parçayı sizinle paylaşmazsam olmaz, kulaklarınız ve ruhunuz şenlensin biraz :)




Gizemli, ürkütücü ve gerçek olduğu iddia edilen bir aşk hikayesi. Böyle birinin var olduğuna inanmak tüylerimi ürpertiyor. Oldukça zeki, toplumda saygın bir yer edinebilecek bir adam, Erik. Fakat yüzü bakılamayacak derecede korkunç,bedeni ölü gibi soğuk, iskelet gibi kemikli. Mimaride oldukça başarılı, öyle ki yazar Yıldız Sarayı'ndaki tüm gizli odaları, gizli kapıları, gizli kasaları Erik'in inşa ettiğini söylüyor. Erik aynı zamanda usta bir vantrilok. Vantrilok dudakları kıpırdamadan, sesi kendi ağzından çıkmıyormuş gibi konuşabilme becerisi olan, bu becerisiyle, sahnede tek başına olduğu halde karşılıklı iki kişi konuşuyormuş gibi gösteri yapan kişiye deniyormuş, yeni öğrendim. Müzik konusunda da yetenekli olan bir adam Erik. Görüldüğü üzere hayatta oldukça başarılı olabilecek bir adam. Fakat o Opera Binası'nın bodrumunda gizlenmeyi tercih ediyor, buna mecbur kalıyor. Ve tüm hikayemiz de buradan ortaya çıkıyor. İçerisinde gizem, aşk, müzik olması çok güzeldi. Gerçek olsun veya olmasın bu hikayeyi çok beğendim. Kitabın olumsuz yönü olarak yazarın bodrum kısmında yaşanan olayları bana göre biraz karışık ve anlaşılmaz anlatmış olmasıydı. Bodrumda geçenleri, bodrumun mimarisini gözümde canlandıramadım. Bu eksi yönü oldu benim için.

Aşkla ve sevgiyle kalın efendim :)




Yüzü ürkütücü derecede kötü olan ve bu yüzden kimseye görünmeden Paris Opera Binasının mahzeninde yaşayan Opera Hayaleti (Erik), Christine adındaki kıza gizlice ders vermektedir. Zaman geçtikçe kıza aşık olmaya başlar. Maalesef ki tek kendi de aşık değildir. Hayaletin aşkı git gide bir takıntıya dönüşür ve hazin son loading

Hayalete gerçekten çok üzüldüm. Fiziksel özellikleri yüzünden dışlanmış ve tek başına yaşamaktadır. Çok zekidir. Fazla zekidir hatta. Yöneticileri bile parmağında oynatıyor. Mimari yetenekleri her tarafa yayılmış, hatta İstanbul'da ki Yıldız Sarayında bulunan tüm o trapları, gizli odaları ve gizemli kasaları yapanın Erik olduğu söyleniyor.

En acısıda gerçekte yaşanmıştır bu olay.  Hele bir de içinde anlatılan olaylarla insan ürpermiyor değil. Çok hoşuma kaçtı kitap.
Raoul'a ne kadar gıcık olsamda sevdiğini bir an olsun bırakmaması ona olan nötr duygularımı azalttı.
En çok Erik'i sevdim. Böyle bir sonu haketmemişti. Ailesi tarafından dışlanmış, sevilmemiş bu yüzden kaçmış ve acı dolu hayata maruz kalmıştır sırf tipi yüzünden. Aşırı üzüldüm. Bu yüzden ne yaparsa yapsın hiçbir zaman kızamayacağım Opera Hayaletine.

Zavallı mutsuz Erik! Ona acıyacak mıyız? Lanetleyecek miyiz onu? O tıpkı diğer herkes gibi, 'birisi' olmak istemişti yalnızca.  Ama fazla çirkindi. Sıradan bir yüzü olsa, insanoğlunun en seçkin üyelerinden birisi olabilecekken, o dehasını saklamak zorunda kaldı. Tüm bu dünyaya hükmedebilecek bir yüreğe sahipti. Sonunda bir mahzenle yetinmek zorunda kaldı. Ah, evet. Opera hayaletine acımalıyız mutlaka.




Erik yüzünde büyük bir deforme ile doğuyor hatta annesi bile onu görmeye tahammül edemediği için ona bir maske veriyor. Bu yüzden Erik sevgiyi bilemeden karmaşık bir hayatı bir oradan bir oraya yaşamaya başlıyor. Yolu Paris’e düştüğü zaman normal bir hayat yaşama arzusu ile Paris’te bulunan ünlü operanın bir kısmını yapmak için takıldığı operayı, sonunda kendi istediği gibi inşaa edip kendisi de görmek istemediği insanlardan ayrı yeraltında kendisi için yaptığı evinde yaşamaya başlıyor. Onu kimseler tanımıyor olsa da opera aslında onun evi oluyor ve orada insanlar onu Opera Hayaleti olarak tanıyorlar yalnız biri dışında, Christine Dea. Babasının ölümü ardından sarsılıp kendisini müziğine bıraktığı sıralar da Erik ve onun ölümcül güzel sesiyle tanışıyor. Erik’in sesi o kadar güzel ki Christine onu babasının cennetten gönderdiği müzik meleği sanıyor ve müzik meleğinin ona dersler vermesini istiyor. Bir süre her şey güzel gitmesine, Christine Faust gösterinde başrol almasına rağmen ortaya çıkan çocukluk aşkı Raoul yüzünden işler tersine dönüyor ve Eric bu defa insanlara kötü yüzünü göstermek için hazırlanıyor. Bu noktaya kadar kısmen daha yavaş ilerleyen olaylar yazarın işin içine polisiye tarzını daha farklı şekilde yansıtması sonucu hızlanıyor.
Yazarın Paris yeraltı şehirlerinde yaptığı bir gezinti sonucu ilham alarak yazmış olduğu, romantik gotik tarzda bu roman, roman karakterleri ve betimlemeleriyle, olay döngüsünün bizleri içine çekmesiyle bir çırpıda okunacak kadar sürükleyici ve güzel. Klasik roman okumayı seven biri olarak beğendiğim kitaplar arasında yerini aldı




Tek kelimeyle muhteşem bir kitap okudum. Asla unutamayacağım, bir maceraydı. Bittiğinde ağzım açık bir şekilde, kafamda bol miktarda soru işareti ve düşünce ile çevirdim son sayfayı.
Eğer bu kitabı okumaya başlarsanız muazzam bir çeviri, harika bir hikaye, içinde tüm zıtlıkları barındıran muhteşem karakterler ve tam bir ters köşe final sizi bekliyor olacak. Ama kitabın önsözünü en son okumanızı öneririm.
Konusuna çok değinmek istemiyorum. Zira hikayeye belki de hiçbir şey bilmeden, bodoslama dalmak, bu macerada tüm karakterlerle birlikte ipucu bulmak, beraberce iz sürmek en iyisi.
Kitapta benim için Christine masumiyet, umut ve güzelliği temsil ederken; Acem vicdan, sağduyu ve adalet ile özdeşleşti. Raoul ise gerçek aşk, bağlılık ve fedakarlık demekti.
Peki ya Erik? Zavallı, mutsuz Erik! Onu neyle özdeşleştirmeliyim? Ona acıyacak mıyım? Lanetleyecek miyim onu? O da herkes gibi birisi olmak istememiş miydi yalnızca? Tüm hayatı boyunca sadece fiziksel görünüşü diğer insanlara güzel görünmediği için dışlandı. Sıradan bir yüzü olsa, sahip olduğu deha ile insanoğlunun en seçkin üyelerinden biri olabilecekken, o herkesten saklanmak zorunda kaldı. Tüm dünyaya hükmedecek bir yüreğe sahipken yer altında bir mahzenle yetinmeye çalıştı. Ama olmadı, yetinemedi. Çünkü sorumlu olmadığı bir durum yüzünden mutsuz olmayı kabul etmedi, belki de haklıydı. Kitabın sonunda bu zalim adam için aktı gözyaşlarım. Bir kez daha anladım ki dünyayı sevgi kurtaracak.. Sevgi, saygı ve empati..




“Bazı insanlar canavar olarak doğar ama bazılarını da insanlar canavar yapar.” -Signal

Bu kitaba inceleme yapmayı düşünmüyordum ama kitabın sonunda ve müzikalde duygulanmamdan kaynaklı birkaç bir şey söylemek istedim. Kitap gerçekten; geçtiği mekân, kurgu vb. açıdan çoğu kitaplardan ayrışsa da benim baktığım perspektiften daha önce okuduğum ve izlediğim birkaç esere benziyor. Aslında tam da bu yüzden inceleme yazmak istedim. (Buradan sonrası spoiler içermektedir.)

Stephen Crane’in Canavar’ı, Mary Shelley’in Frankenstein’ı, Tim Burton’ın Edward Scissorhands’ı ve Gaston Leroux’ un Operadaki Hayalet ’inin ortak özelliği nedir? Dışlanmış olmaları. Bu karakterlerin görünüşleri o kadar korkunçtur ki kimse o ürpertici görünümlerinin altındaki hakikati göremez.
Operadaki Hayaletimiz Erik; kendisi mükemmel bir sanatçı, mimar, sihirbaz…

Erik, seçkin bir insan olabilecekken mezardan yeni çıkmış ölüye benzeyen görünüşü yüzünden Opera’nın sahnesi yerine insanlardan uzak soğuk mahzenlerde yaşar. O soğuk ve karanlık mahzenler gibi kalbi de soğur ve kararır. Tek istediği sevilmek olan Erik’in annesi bile yüzüne bakmıyor ve onu sevmiyormuş.

Peki onun zalim bir Opera hayaleti olması onun suçu mu yoksa onu dışlayan insanların suçu mu?



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: