Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Nun Masalları - Nazan Bekiroğlu | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Nun Masalları Kitap Bilgileri


Yazar: Nazan Bekiroğlu
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 32 dk.
Sayfa Sayısı: 160
Basım Tarihi: Kasım 2021
İlk Yayın Tarihi: 2007
Yayınevi: Timaş Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789752636682
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Nun Masalları Kitap Tanıtımı


Masal gemisi, nihayet İstanbul Boğazı’ndan, son padişahla son şehzadesini alarak uzaklaştı.
Hiçbir şey kalmadı geriye.
Bir büyük boşluk kaldı geriye.
Bir de bütün bunları, bulutların ufuk üzerinde koştuğu güz akşamları, kıyıya iyice yanaşan masal gemilerinin gölgelerine bakarak ve dahi o gölgeleri kendisi gibi görebilecek başkalarının varlığını da vehmederek dalgalara söyleyen öykücü.




Nun Masalları Kitaptan Alıntılar


1. "Ne çok sıkıntı çektik ömrümüz ilerledikçe, üstelik ölümlüydük."




2. "Hiç ama her şey aynı anda..."




3. "Yaz, dedi, bütün mutluluklar birbirinin aynı. Ama mutsuzluklar birbirine uymuyor ve acılar birbirine benzemiyor."




4. "


mektebi sultani kapısından içeri girersiniz endişeyle.

















*•*•*•*•*•*•*•*•*•*"




5. "
















*•*•*•*•*•*•*•*•*•*"




6. "















"




7. "*•*•*•*•*







*•*•*•*•*"




8. "O zaman içimden geçenleri yazabilince, başarabilince ruhuma kanat takmayı, var olacağım."




9. "" İ𝚜𝚝𝚎𝚛𝚍𝚒𝚖 𝚔𝚒 𝚋𝚒𝚛 𝚊𝚔ş𝚊𝚖ü𝚣𝚎𝚛𝚒, 𝚖𝚊𝚛𝚝ı𝚕𝚊𝚛 𝚔𝚊𝚛 ç𝚒ç𝚎𝚔𝚕𝚎𝚛𝚒 𝚊𝚛𝚊𝚜ı𝚗𝚍𝚊 çığ𝚕ı𝚔 𝚊𝚝𝚊𝚛𝚔𝚎𝚗 𝚜𝚎𝚗𝚒𝚗𝚕𝚎 𝚍𝚎 𝚋𝚒𝚛 𝚍𝚎𝚗𝚒𝚣 𝚔ı𝚢ı𝚜ı𝚗𝚍𝚊 𝚔𝚊𝚛şı𝚕𝚊ş𝚊𝚕ı𝚖. 𝙰ğ𝚕𝚊 𝚟𝚎 𝚋𝚎𝚗 𝚜𝚎𝚗𝚒𝚗 𝚜𝚎𝚜𝚒𝚗𝚒 𝚍𝚞𝚢𝚊𝚢ı𝚖. ""




10. "













*•*•*•*•*"




11. "*•*•*•*•*









*•*•*•*•*"




12. "Anlatmasam aşkım beni yok ediyor.
Anlatsam, ben aşkımı."




13. "










*****"




14. "Arkadan onu insan kılan acılarını anlattı. Kendi çektiklerini ve başkalarının çektiklerini."




15. "






*****"





Nun Masalları Kitap İncelemeleri


Ben ağlayayım ve bana, 'ne kadar güzel ağlıyorsun, gözyaşların ne kadar güzel' diyebilecek birinin olmaması, bunca acının içinde en can yakanı oluyor. Her şey içinde hiçbir şey olmanın verdiği manasızlığı anlama bürümek için yazıyor hattat. Kazandım zannederken kaybediyor, yazdım derken aslında siliyor; hayatı, aşkı, iradeyi, ve gerçeği. Duyurmak isterken tüm aleme o gerçeği, kendi sağırlığında kayboluyor.

İkinci kısım ise daha karmaşık. İşin içinde aşk olunca berraklık kayboluyor çünkü. Aşkın gelişi aklın gidişi derler ya, işte kalfa olan kızımız kendi kabuğuna çekilip, gözlerinin görmek istediğinden ötesine bakmıyor bile. O böylesine aşıkken bilmiyor ki aynı ateş içinde yanan başka birisi de ona tutkun. Genç mezar bekçisi de yazıyor, hattat gibi. Oda zannediyor ki yazarsam rahata ererim, zannediyor ki herkes beni anlarsa işte o zaman içimi kavuran bu ateş söner. Aynı son onu da yakalıyor; ne yazdıklarıyla sesini tam anlamıyla duyurabiliyor ne de içindeki ateş sönüyor.

Sonu sonu öyküyü yazanla, öyküde yer alanlar arasında çıkan kargaşada, yazan mı üstün oluyor yoksa o rolü oynayan mı kestirmek zor. Kahramanları kendisine itaat etmeyen bir hikayeci olan yazar, öyküsünü kuşatırken kuşatılan oluyor bir anda.

Bu bağlamda soyutu somuta nasıl dökerim de anlatırım bilemiyorum. İfadeler çok nezih üstelik betimlemelerde öncesi ve sonrasıyla bağlantılı bir zincir gibi. Arasından seçip de alamıyorsunuz bir metni. Öncesini yazmasan anlam kazanmıyor, sonrasını yazmasan yarım kalıyor. Bu bir yetenek ve Nazan Bekiroğlu bunu ustaca kullanan biri..




İncelememi zamanında kitaplığıma eklemiş olduğum 2007 senesindeki ciltli baskısı (Nun Baskısı) üzerinden gerçekleştireceğim:

Kitap, Nazan Bekiroğlu'nun 50. yaşına armağan olarak (nun, ebced hesabıyla 50 sayısına tekabül ediyor) özel bir baskıyla basılmıştır. Mamafih kitabın 10. yılına da özel bir baskıdır. Şamua kağıda basım olup sadece 1000 adetle sınırlı olan bu kitaplar tek tek Nazan Bekiroğlu tarafından imzalanmıştır.

Yazarın kaleminin gücü karşısında şaşırmamak işten değil! Üslubu, aşina olmayanlar için biraz ağır olsa da anlatımın muhteşemliği adeta büyülüyor. Onun üslubuyla eşyalar canlanıyor, okurun hayal dünyası genişliyor. Osmanlı tarihinin izini sürdüren sayfalar onun dilini konuşuyor, onun acılarını paylaşıyor. Nakkaş, hattat, padişah, cariye, ulak, türbedar, Enderun Ağası… Hepsi onda hayat buluyor. Şahsi ruh çalkantılarını da yansıtıyor kahramanlarına yer yer ve hikâye tükenmiyor!

Büyülü bir camın seyrindeki tatla okuyorsunuz cümleleri. Aşkı bir masal edasıyla işliyor. Eski ve yeninin insan üzerindeki etkilerini değerlendirip eskiye dair tüm yaşanmışlıkları ilgi çekici bir biçimde gözümüzde canlandırmayı başarıyor.

Hikâye ve şiir tadındaki bu şaheser yalnızca 'nun'un mânâsını bilenlere hitâbendir!
Kalemine kuvvet Nazan Bekiroğlu…




"İçimdeki öyküyle dışımdaki öykü o kadar az benziyor ki birbirlerine."

Yılların birikimi olsa gerek bu cümle. Yıllardır okuyan, yıllardır yazan, yıllardır yazının içinde olan bir "yazıcı" için içli bir hülasa, acziyet arz eden bir itiraf, halisâne bir günâh çıkarma cümlesidir bana göre. Günümüz insanının içi dışına çevrilse Hz. Eyyub'unkinden daha beter yaralar göreceğiz. Her yara bir öykü. Her öykü bir yara. Öykülerle yaralanıyor, yaralarla öyküler yazıyoruz. Âh içimiz. O ne kadar da içimizde kalmalı...

Hattat, nakkaş, râsıt, kalfa, padişah, câriye... Lügatlerde küflenmiş, hikayelerde tahnit edilmiş kelimeler. İçimizde bir yerdeler. İçinde olmasaydı yazıcının okuyamazdık. Aslında satıra dökülmüş olmaları bir ironi bana kalırsa. Olmak ya da olmamak, Nazan Hoca'da yazmak ya da yazmamak'a dönüşmüş. Yazıcı karakterleri bazen tehdit ediyor anlatıda ama karakterler de onu. Tam bir içler dışlar çarpımı... içler dışlar çarpışması...

Incecik bu kitaba dair sayfalarca yazabilirim. Âh içim. Seni dışarı çıkarmak istemiyorum. Sen dışarı çıkarsan anlamayabilirler beni. Daha kötüsü yanlış anlayabilirler. İçimi yazarsam, sen içim olmaktan çıkarsın ve ben elbette pişman olurum. Yazıcının yazmakla derdi bu. Benim derdim içimle. Benim derdim yazmakla.

Duydunuz mu? "Levla duaukum"

"De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!"

"Dua içimizdeki serüvnele dışımızdaki serüvenin çatışması değil mi?"

İnsan olmanın öyküsü bu değil mi? Tekrar başa döneyim mi?

"İçimdeki öyküyle dışımdaki öykü o kadar az benziyor ki birbirlerine."




nun masalları, 'nun' un bir Arap harfi olduğu biliyoruzdur muhtemelen. Ancak kitapta Osmanlı dönemine değinilmiş. Bu 'nun' harfinin, kitabın adına nereden geldiğini söyleyemem, büyük bir ayıp olur bu. Bazılarının dediği şekildeyse büyük bir spoiler... Hem söyleyecek olsaydım bile, benden, benim anlatabileceğimden çok daha güzel göstermiş, bir anda, masalının içince kullanarak... Başlıktaki diğer kelime olan 'masalları' yani masal, birkaç masaldan oluşuyor kitap ancak o masallardan ibaret değil. Karakterlerle konuşuyor

onları anlıyor, tartışıyor, haklı buluyor, haksız buluyor kimilerine kimi zaman. Arada editörüyle konuşuyor, arada bir şiir sıkıştırıyor, arada, normalde kirabın orasında kullanılmayan bir içerik koyuyor, ama bunları öyle bir yapıyor ki oraya ait olduğu belli. 'Lütfen Beni Öldürme' ve 'Mürekkep Yürek' filmlerinin konusunu anımsattı bazı yerlerde.
Bu kitabını diğer okuduğum 2 kitabı yani Mimoza Sürgünü ve Cümle Kapısı kitapları kadar güzel buldum. Onlar deneme kitaplarıydı bu ise kendine özgü bir eser... Sadece diğer iki kitabı kadar akıcı değildi bana göre, biraz ağırdı, hem fikir olarak hem zaman olarak. Sonuç olarak arkadaşlarıma, sevdiklerime bol bol öveceğim ve önereceğim bir kitabı bitirmiş bulunuyorum. Keyifli okumalar :)




(Spoiler içerir) çok merak ve heyecan ile okumaya başladığım kitap ;ne yazık ki hayal kırıklığı oldu benim için.bir solukta okuyup bitirmeyi planlamistim oysa. Kitabı okurken aşk acısını çeken kavuşamayan yanlizliga terk edilen bendim.oyle derinden etkiledi fakat Olay örgüsünu yakalayamadım bir türlü. bir tek bana mı öyle geldi bilmiyorum.cümleler Etkileyici ve kelimeler çok özenli seçilmiş.fakat okuyucuya bişey katma noktasında eksik. Aşırı sıkıldım da diyebilirim.hattat kim cariye kime aşık .. anladığım bir tek şey varsa ilk hikayede bir hattat var. "
Kendisine ölüm fermanı yazılması istenir.o günden sonra içinden yazma isteği kaybolur taa ki o ışığı görene kadar. Sonra içinden geçenleri sevinçlerini yazar padişaha verir. Padişah da onu okur.ertesi gün onu çağırır.halkin önünde okumasını ister . herkes toplandıktan sonra tam okuyacağı zaman sesi kısılır ve okuyamaz.halk onunla dalga geçip dağılır. Sonra padişah ile konuşup içini dökmeye karar verir.onu anlayan tek kişi olduğunu düşünür. Ertesi gün padişah ile konuşmaya gidince bir kadına aşık olur.gozu başka bişey görmez.padisaha gitmeyi de unutur . Bir kaç gece kadinin yanına gider . karısı da onda değişik hallerin olduğunu görür.karisindan af diler karısı ilkin kabul eder 3 gece aynı şeyi tekrar yapınca karısı da padişah da onu affetmez. Hattat da defterine baktığı zaman yazdıklarının yok olduğunu görür. " Olay vefasızlık mi gerçek aşki bulma mi yoksa ihanetin özeti mi? Tartışılir...



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: