Miras Kitap Bilgileri
Yazar: Vigdis Hjorth
Tahmini Okuma Süresi: 8 sa. 45 dk.
Sayfa Sayısı: 309
Basım Tarihi: Mart 2021
İlk Yayın Tarihi: 10 Eylül 2019
Yayınevi: Siren Yayınları
ISBN: 9786055903886
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Miras Kitap Tanıtımı
Miras, bir aile portresinin arka planını resmediyor ve gerçeklere dayalı bir travma hikâyesi anlatıyor. Yakınlığın ve yakınların açtığı yaraların, bağların ve bağları koparmanın hikâyesi bu, tiyatro eleştirmeni Bergljot’un ailesine rağmen sağ kalma, yaşamına sahip çıkma mücadelesinin hikâyesi. Soğuk ve karanlık bir hikâye, portredeki gülümsemelerin gerisinde gizleniyor ama tüm saklı şeyler gibi eninde sonunda açığa çıkıyor.
Norveç’te büyük ses getiren ve çok satan, çok tartışılan bu roman, babanın ölümüyle başlıyor ve yaranın kökenine iniyor.
İnsan ailesini seçemez ama hikâyesini anlatmayı seçebilir.
Yılın En İyi Kitapları The Financial Times, The Guardian, New Statesman
Norveç Kitap Eleştimenleri Ödülü, National Book Award En İyi Çeviri Kitap Ödülü Adayı
Miras Kitaptan Alıntılar
1. "... bir kapı yoktu, kendi içimde kilitli kalmıştım ben."
2. "Dünya bu yüzden batıyor işte, çünkü insanlar fikirlerini söylemiyor, dürüst davranmıyor, kimsenin keyfi kaçmasın diye yapmacık tavırlar takınıyorlar."
3. "Kaybettim, kendi kabahatimdi…"
4. "“..en büyük talihsizlik dedim; ilişkiyi kesememek,bir türlü kopamamak, kaçıp gidememek,kalmaya ve yenilip yutulmaya mahkum olmak.”"
5. "Defalarca ondan nefret etmediğimi söyledim,
ta ki ondan nefret edene kadar"
6. "“Bazen çok geç olur. Bazen düzeltmek mümkün değildir, onarılamaz.”"
7. "“Sese tahammül edecek halim yoktu.Sinirlerim bu kadar bozukken kimseyi aramayayım kimse de beni aramasın..”"
8. "Umut etmeyi bıraktım…"
9. "“.. bana kimsenin ulaşamayacağı başka bir kıtada bulunduğumu hayal ettim.Kimse sana ulaşamaz, dedim kendi kendime, ulaşılabilir olmazsan eğer.”"
10. "“..telefona da eli gitmiyordu çünkü bu sessizliğin ne anlama geldiğini biliyordu.”"
11. "“Bir kapı yoktu, kendi içimde kilitli kalmıştım ben.”"
12. "Uzaklaştım,
tuhaflığının benim üzerime bulaşmasını istemedim."
13. "... onun için yarısı okunmuş, kayıp bir roman gibi olmalıydım."
14. ""Kimin en çok acı çektiğini tartışmak çocukçadır. ""
15. "bir kapı yoktu
kendi içimde kilitli kalmıştım ben.."
Miras Kitap İncelemeleri
Norveç edebiyatından yazar Vigdis Hjorth’un, Türkçeye çevrilen ilk ve tek kitabı, Miras.
Yayımlandığı zaman Norveç’te büyük ses getiren, çok satan, çok tartışılan ve bir çok ödül alan bu roman, bir aile hikayesi.
Kitap yazarının hayatındaki gerçeklere dayalı bir travma hikayesini anlatıyor. Öyle ki yazar kitap yayınlandığı zaman en sert tepkiyi aile üyelerinden alıyor. Hatta kız kardeşi aynı konuyu kendi bakış açısıyla ele aldığı bir roman yazıyor ve bu roman da oldukça ilgi görüyor.
Konusuna gelecek olursam;
Kitap, anne ve babanın sahip olduğu iki kulübeyi, dört kardeşten sadece ikisine miras bırakması ile başlayan, kardeşler arasındaki kavganın anlatımı ile başlıyor.
Kardeşlerden ikinci olan Bergljot’un anlatımı ile romanı okuyoruz. Miras paylaşımını ve ailesi ile mesafesini, bazı aile üyeleri ile görüşmemesini anlattığı bölümlerde kitap çok fazla tekrar düşmüş. Bu okuma hevesinizi kırabilir.
Bergljot ellili yaşlarında bir tiyatro eleştirmeni, üç çocuk hatta torun sahibi fakat ailesinden ona kalan mirasın izlerini geceleri rüyalarında, gündüzleri hayatının her alanında taşıyan bir kadın.
Kitapta olaylar değil, bu olayların kişinin karakteri, ruhu, hayatı üzerinde bıraktığı derin izleri okuyoruz. Kitap aynı zamanda Freud ve Jung gibi düşünürlerin izlerini de taşıyor.
Oldukça rahatsız edici bir kitap, özellikle bazı bölümlerdeki psikolojik tahlilleri rahatsız edici. Daha çok vurucu, çok sert, sarsıcı bir o kadar da yalın bir kitap.
Kitap içerisinde edebiyat ve sanatın çeşitli dallarına da çokça yer verilmiş. Özellikle sıkça bahsedilen “Festen” filmini ilk fırsatta izleyeceğim.
Wigdis Hjorth’un Miras kitabını okudum ve şöyle söyleyeyim: Aile dediğin şey sadece düğünlerde halay çekmekten ibaret değilmiş, bazen kol kırılır yen içinde kalmazmış... taş gibi ortaya düşermiş!
Kitap, Bergljot isimli ana karakterimizin “ben bu aileyle ne yaşadım ben?” diyerek yıllar sonra geçmişin defterini açmasıyla başlıyor. Ama öyle böyle bir defter değil, içinde bolca kırgınlık, sır, suskunluk ve bir adet miras kavgası var. Evet, gerçek mirastan bahsediyorum: yazlık ev! Ama mesele ev değil, evin temsil ettiği her şey. Geçmiş, adaletsizlik, kabullenilmeme ve içten içe kaynayan aile çorbası.
Wigdis Hjorth’un kalemi öyle sakin ama sinsi. Başta diyorsun ki “ne kadar sade bir anlatım”, sonra bir cümleyle gelip böğrüne oturuyor. Kitap bir noktadan sonra, “bu kadın haklı mı acaba?” diye başlayıp “acaba biraz fazla mı dramatize ediyor?” noktasına sürüklüyor. Derken “yok ya bu aile resmen kadını harcamış” diye geri dönüyorsun. Tam bir zihinsel halay.
En sevdiğim tarafı da şu oldu: Kitap boyunca hiçbir şey tam net değil. Her şey flu, çünkü hayat da öyle. Herkesin kendi gerçekliği var. Senin “benim çocukluğumda böyle oldu” dediğin şeyi kardeşin “yok öyle bir şey” diye hatırlıyor. İşte bu ikilik, kitabı gerçekçi ve içten yapıyor.
Sonuç? Miras, dramı dozunda, duyguyu kıvamında, sorgulatmayı da ihmal etmeyen bir roman. Aile içi çatışmalarla aranıza mesafe koyamıyorsan ya da “bizde de işler karışıktı ya...” diyorsan, bu kitap seni içine çeker. Tavsiyem: okurken bir bardak çay ve biraz sabır bulunsun. Çünkü bu miras, sadece evle değil, sabırla da ilgili.
Vigdis Hjorth un Miras romanı yüzeyde bir miras meselesi gibi görünse de aslında geçmişle hesaplaşmayı aile içi travmaları ve suskunluğun insan ruhunda açtığı derin yaraları anlatan çarpıcı bir hikaye. Kitabı 2 günde okudum; dili oldukça akıcı, anlatımı güçlüydü ve roman beni sürekli içine çekti. Bu yüzden 8/10 puanı hak ettiğini düşünüyorum.
Romanın başkahramanı Bergljot, ailesiyle uzun süredir bağlarını koparmış bir kadın. Annesi ve babasının ölümünün ardından ortaya çıkan miras anlaşmazlığı yıllarca bastırılmış bir travmayı gün yüzüne çıkarıyor. Ancak mesele sadece eşit paylaşılmayan mal varlığı değil. Bergljotun yıllar önce babası tarafından uğradığı istismar, ailesi tarafından bilinmesine rağmen inkâr edilmiş, üstü örtülmüş. Bu travma, karakterin ruhunda derin yaralar açmış ve roman boyunca bu duygularla hesaplaşmasını okuyoruz.
Kitabın dili yalın ama vurucu. Hjorthun anlatımı sayesinde Bergljotun iç dünyasına kolayca giriyor onun öfkesini kırgınlığını ve yalnızlığını tüm açıklığıyla hissediyorsunuz. Anlatının tekrar eden kısımları yer yer dikkat dağıtıcı olsa da bu karakterin zihinsel döngüsünü ve travmanın tekrar eden doğasını başarıyla yansıtıyor. Miras, aile, suç, inkâr ve bireysel hafıza gibi ağır temaları büyük bir incelikle işliyor. Roman aile içinde yaşanan acıların yok sayılmasının birey üzerindeki etkilerini cesur bir dille gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, Miras, kolay okunan ama kolay hazmedilmeyen bir kitap. Özellikle psikolojik derinlik barındıran karakter çözümlemeleri güçlü romanları seven okurlar için kesinlikle tavsiye edilir.
Vigdis Hjorth Miras romanında bir miras meselesi üzerinden Bergljot’un ve ailesinin elli yıllık çözümlemesini sunuyor. Kitabın anlattıkları çok ağır ama üslubu o kadar iyi ki okurken satırlar akıp gidiyor. Bu kitabın bu kadar çok sevilmesinin ve benim de sevmemin başka sebepleri de var. Bergljot’un yaşadıkları hiç kolay değil. Kızının da dediği gibi “Bir insan ölmeksizin ne kadar paramparça olabiliyorsa annemin o kadar paramparça olduğunu gördüm; o kadar mahvolmuştu ki pek az insan tekrar ayağa kalkmayı becerebilirdi.” Bergljot insanın en güvendiği yerden almıştı darbeyi. Ailesinden. Onu var eden insanlar aynı zamanda onun yavaş yavaş yok oluşunu hazırlamıştı. Bu travma ve travmanın fark edilişi, yavaş yavaş çözümlenişi ve aile içindeki hesaplaşma bazen geriye dönüşler ile ajitasyon yapmadan, okuyucuyu irrite etmeden ve edebi açıdan okuyucuya zevk veren bir şekilde anlatılmıştı. Anlatılanlar çok ağır ama yazar olgun bir şekilde eseri bu zor konuya ezdirmeden yükseltmeyi başarmış.
Bergljot kendi öyküsünü anlatırken kurban ve fail çerçevesini genişleterek dünyadan örnekler veriyor. Çırpınışlarını anlatırken birçok edebi eser ve yazarlardan örnek veriyor. Psikanaliz için Jung ve Freud’u ortaya koyuyor. Failin tek kişi olmadığını devlet ve toplumun el ele verip faili koruyup her şeyi gizlemeyi seçtiğini söylüyor. Aslında bu durumun sadece bize özgü olmadığını ve dünyada aile içi şiddet ve istismara maruz kalan milyonlarca kadın olduğunu gösteriyor. Kitabı okurken düşündüğüm ve aklımda sürekli gezinen şey de buydu aslında. Yaşarken ölen, sesini duyuramayan kaç kadın var kim bilir?
Normalde inceleme yazısı yazmayı pek tercih etmem. Ama kitap hassas bir kalbe sahipseniz, okuduktan sonra içinizde büyük bir huzursuzluk oluşturuyor. Göz ardı ettiğimiz o acı gerçeğin bir yansıması kitapta yer alıyor: Ensest. Kitapta yer olan olayları parça parça baş karakterimiz Bergljot'un bakış açısından dinliyoruz. Kitapta olaylar Bergljot'un babasının ölümüyle başlıyor. Ölüm ve ailenin bir araya gelmesiyle birlikte miras konusu gündeme geliyor. Bu miras konusu perde arkasında geçmişe dair pek çok yüzleşmeyi, aile bağlarını, kapanmayan yaraları, dışarıda kalmışlığı, kulak kapatılan ve görmezden gelinen bir kadın çığlığını, güçlü kalma çabasını ve daha pek çok hissiyatı bir bir ortaya döküyor. Peki, miras sadece aileden bize bırakılan bir arsa, kulübe midir? Yoksa bazen ömrümüzün sonuna kadar iyileşmeyecek açık yaraları da ailelerimiz bize miras bırakır mı? Kitabı okurken bu sorular zihnimi işgal etti. Aile kavramını sorgulayıp durdum ve duygusal bir yapım olduğu için zorlandım. Bergljot'u karşıma alıp sohbet etmek en azından bir anlığına bile olsa ona kendini iyi hissettirmek ve kaygılarını azaltmak isterdim... Bu anlatılanların gerçeklik payı olması da beni yerle bir etti. Öğretmenime tavsiyesi için teşekkür ederim. Uzun bir süre etkisinden çıkabileceğimi sanmıyorum.
"Babam öldü gitti. Hafiflediğimi hissettim, babamdan korktuğumu anladım, bir korku ortadan kalktı, o taraftan hep bir tatsızlık gelebilirdi, ama artık gelemez. Babam öldü."