Kızıl Kahkaha Kitap Bilgileri
Yazar: Leonid Andreyev
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 16 dk.
Sayfa Sayısı: 80
Basım Tarihi: 6 Ağustos 2019
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Orijinal Dil: Rusça
ISBN: 9786052958872
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Kızıl Kahkaha Kitap Tanıtımı
Andreyev’in Rusya’nın Rus-Japon Savaşı’ndan (1904) ağır bir yenilgiyle çıkmasının ardından kaleme aldığı Kızıl Kahkaha, savaşın akıl almaz mezalimi üzerine yazılmış en sarsıcı metinlerden biridir. Bir Rus subayının Mançurya’daki korkunç taarruz sırasında tuttuğu bölük pörçük günlük, onun ölümünden sonra savaşa katılmayan kardeşi tarafından tamamlanır. Genç subay kendi ordusunun mermilerine hedef olarak bacaklarını yitirmiştir. “Kızıl Kahkaha” onun için yaralı, sakatlanmış, paramparça bedenlerin; “kanla kızıllaşan toprakların” simgesidir: “Dünya çıldırdığında böyle gülmeye başlar.” Savaş alanındaki vahşet, hem sonu gelmeyen yürüyüşün tükettiği askerleri hem de bütün bu acılar karşısında büyük bir acze düşen doktorları delirtmiştir. Subayın kardeşi savaşı dışarıdan izlese de ölümü ve acıyı kanıksayıp duyarsızlaşmış, o da tıpkı subay gibi akıl sağlığını yitirmiştir. Savaş öyle akıl dışı bir hale gelmiştir ki oğlunun korkunç bir ölümle can verdiğini gazetelerde okuyan bir ana, bir ay boyunca ondan mektup alır. Ölülere ölülerden mektup gelir. Kızıl Kahkaha, giderek toplu bir cinnete dönüşen savaşın yol açtığı muazzam yıkımın, altüst ettiği hayatların, insanlıktan çıkıp deliliğe sığınanların trajik öyküsüdür.
Kızıl Kahkaha Kitaptan Alıntılar
1. "Bulunmuş Cennet'i yazarken Milton kör değil miydi. Düşünebildiğim sürece sorun yok, önemli olan da bu."
2. "Bağırabilseydim, tüm şehri uyandırırdım, uyandırdım tüm dünyayı; ama ses içimde ölmüştü."
3. "''Kalbim sağırlaştı ve öldü, yeni bir hayat yok ona.''"
4. "Çocukluğumdan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım redediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve mutsuz.Delilik değil de nedir bu?"
5. "
."
6. "Eğer çığlık atabilecek gücüm olsa o an haykırırdım…"
7. "Bulunmuş Cennet'i yazarken Milton da kör değil miydi?"
8. "Hiç kimsenin ölmekten yana korkusu yoktu çünkü hiç kimse ölümün ne olduğunu anlamıyordu."
9. "İnsanlar önümde ilerliyordu fakat kim olduklarını bilmiyordum."
10. "“Tüm bedenim hepi topu iki arşınlık yer kaplarken, düşüncem dünyayı kucaklıyor.”"
11. ""Bağırabilsem, tüm şehri uyandırırdım, uyandırırdım tüm dünyayı; ama ses içimde ölmüştü...""
12. "İnsan rolü yapıyorsunuz, ama eldivenlerinizin altındaki sivri pençelerinizi görüyorum. Makul konuşmalarınızın ardında saklanan paslı zincirlerin şakırdayan gizli deliliğini işitiyorum.."
13. ""-siz delirmişsiniz doktor!
-sizden fazla değil. Her halükarda, sizden fazla değil.""
14. "“Ahhhh… Ümidini hiç yitirmeyen, sefil yürek….!”"
15. "Tepelerin arkasında bir yerlerde büyük bir yangının sessiz kızıllığı, gece yarısı güneş doğuyormuş gibi görünüyordu."
Kızıl Kahkaha Kitap İncelemeleri
Leonid Andreyev / Kızıl Kahkaha
“Rusya’nın, Rus-Japon savaşından (1904) ağır bir yenilgiyle çıkmasının ardından kaleme alınan sarsıcı bir eser.” #KızılKahkaha savaşın delirtici ve vahşi yüzünü yansıtan, kanla kızıllaşan toprakların bir simgesi.
Savaşta ölen ve ölmekte olanlar arasında dolaşan bir Rus subayının, bu manzara karşısında kendisinin ve çevresindekilerin nasıl insanlıktan çıktığının ve yaşanılanların nasıl deliliğe vardığının anlatıldığı trajik bir sahne ile başlıyor kitabımız. Ölümün renginin ve kokusunun her yeri sardığı bir alanda gözlere perde inmiş ve aynı ordunun iki alayı, karşısındakini düşman sanıp yok etmeye çalışmıştı. Bu esnada subayımızın iki ayağı birden kopmuş ve bu olay eve geri dönüş gerekçesi olmuştu.
Savaşa gitmeden önce bir dergide yazı yazan subay şimdi de savaşta olanları yazmaya karar verir. Yemeden, içmeden, uyumadan hep yazar. En büyük destekçisi de kendisinden on üç yaş küçük olan kardeşidir.
Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde subayın ve çevresindekilerin yaşadıklarını okurken, ikinci bölümde savaşa katılmamasına rağmen ölümü ve acıyı fazlasıyla yaşayan kardeşinin akıl sağlığının gitmesine tanık oluyoruz.
Bir savaşın bireyler üzerindeki etkisini çok çarpıcı bir şekilde aktaran akıcı ve düşündürücü bir ederdi. Keyifli okumalar…
"Savaş bittiyse bir cenahtan bir boru sesi geldi mi?
hayır, gelmedi."
Gelmedi gelmeyecek de.. Ne insanın içindeki savaş bitti diyince bitiyor ne de askerin harp meydanından dönünce ruhundaki, zihnindeki savaşı bitiyor.
Savaş meydanlarda kalmıyor çünkü..
Kitabımız 20. yüzyılın büyük kanlı savaşlarının ilk işareti olan Rus-Japon (1904) savaşının, insan psikolojisinin üzerindeki yıkımını konu alan bir eserdir.
Eser iki bölümden oluşuyor. Savaşın verdiği korku, delilik, vahşet halini bir subayın bölük pörçük günlüğünden ve savaşa katılmamış kardeşinin yazdıklarıyla. Andreyev savaşın tasvirini yapmak yerine insan ruhuna bıraktığı karanlığı, yıkımı ve sonuçlarını irdelemiştir.
Kitabın belli bir kurgusal düzeni yok. Ama
muhteşem üslubundaki akıcılık okuyucuğu çıldırma halinin girdapları arasında dolaştırıyor. Savaşla birlikte insanlıktan çıktıkları anda deliliğe sığınan kişilerin trajik hikâyesini okuduktan sonra bir kez daha savaşa lanet okuyorsunuz.
Kitabın ismi ve kapak tasarımı çok isabetli olmuş. Konu bütünlüğü açısından oldukça başarılı. Daha ilk sayfalardan
(
) kitabını anımsattı bana. O kitabı beğenenler mutlaka bunu da okumalı. Ben de güzel bir insanın önerisi üzerine okudum. :) Sizlere de tavsiye ediyorum.
Andreyev’in Kızıl Kahkaha adlı romanı, savasin insan ruhunda ve aklinda açtığı derin yaraları anlatan, hem rahatsiz edici hem de büyüleyici bir yapıt. İlk sayfasından itibaren sizi içine çekecek. Savaşın yalnızca cephede değil, bireyin zihninde de nasıl bir yıkım yarattığını anlatırken, korkunun, deliliğin ve çaresizliğin birbiriyle dans ettiği bir atmosfer sunuyor.
Andreyev’in eserinde, savaş bir olay ya da arka plan değil, bir karakter gibi hissediliyor. Romanin isimsiz anlatıcısı, bir savaş muhabiri ya da bir asker gibi degil savaşın doğrudan zihinsel bir kurbanı olarak karşımıza çıkar.
Kizil kahkaha aynı zamanda savaştaki anlamsız vahşetin bir yansımasıdır. Andreyev, savaşın yalnızca şiddeti değil, aynı zamanda insanların bu şiddete olan alışkanlığını da gözler önüne serer. Ölüm sıradanlaşır, yaşam ise bir yük haline gelir. Okuyucu, kanın rengini, çığlıkların yankısını ve savaşın insanlığı ne denli çürüttüğünü adeta hisseder. Andreyev’in tasvirlerinde, savaşın sadece bir olgu değil, insanın zihninde dolaşan, kahkaha atan bir hayalet olduğu hissedilir.
Kızıl Kahkaha, insanlık tarihine yazılmış bir şikâyet gibi bişey. Andreyev’in dünyası karanlik ve rahatsız edici olabilir, ama belki de bu rahatsızlık tam da görmek istemediğimiz gerçeklerle yüzleşmemiz için gereklidir. Bu kitabı okuyan kişi, savaşın sadece bir olay olmadığını, aynı zamanda bir çöküş olduğunu iliklerinde hisseder. Kızıl Kahkaha savaşı anlamaya degil, ondan korkmaya çağırıyor.
Bazı kitaplar vardır, derinden sarsar ama yine de elinden bırakamazsın. İşte Kızıl Kahkaha tam olarak böyle bir şey. Hani bazen çok yoğun bir rüya görürsünüz ve uyandıktan sonra birkaç dakika boyunca hâlâ onun içindeymiş gibi hissedersiniz yaa… İşte ben bu kitabı bitirdikten sonra bir süre o ruh halinden çıkamadım. Beynim savaş alanına döndü, içimde biri bağırıyor, biri susuyor, biri kahkaha atıyor.
Ve evet, o kahkaha KIZIL.
Kitap, savaşın insan psikolojisi üzerindeki yıkıcı etkisini anlatıyor. Ama bunu öyle klasik savaş kitapları gibi “Ah ne zor zamanlardı” diyerek değil deliliğin eşiğinden bakarak yapıyor. Bir Rus subayın gözünden, savaşın en çirkin ve en çıldırtıcı yüzüyle karşı karşıya kalıyoruz. Öyle kan, barut, düşman, zafer hikayesi falan beklemeyin. Burada savaşın tek gerçek galibi: delilik.Ve bu deliliğin sesi kahkaha atıyor.
Beni en çok etkileyen şeylerden biri de
' in dili oldu. Öyle bir atmosfer yaratıyor ki, sayfalarda ilerlerken siz de savaşın içindesiniz. Bir an cesetlerin arasında dolaşan bir askersiniz bir an aklını kaybeden birinin zihninde yankılanan kahkahalar. Ama en fenası, kitabın sizi savaşın taraflarından birine çekmek yerine savaşın kendisiyle özdeşleştiriyor olması. Bir noktadan sonra insan, kahramanları değil savaşın o hunharca gülen suratını görmeye başlıyor.
Kızıl Kahkaha sadece bir savaş hikayesi değil. Aynı zamanda insan ruhunun nasıl parçalandığının, deliliğin nasıl normalleştiğinin ve en önemlisi savaşın kazananı olmadığı gibi kaybedeninin de olmadığının bir kanıtı.
Şu an için okuduğum ve psikolojimi büyük oranda etkileyen ilk kitap oldu. İlk sayfalarından itibaren ağırlığı hissediliyordu, savaş ortamının anlatılışı, insanların giderek delirmeye başlaması... felaket gibi bir şey.
Okurken bir yandan aklıma James Dashner'ın Labirent serisi geldi. Orada da delilik böyle tasvir ediliyordu. İnsanlar salak saçma gülmeye başlıyordu. Burada da aynen öyleydi. Savaşın sadece fiziksel etkilerinin olmadığını insanı ayrıca delirttiği gerçeğini söylüyor bize.
Kitabın birinci kısmı subay tarafından, ikinci kısmı da subay delirip öldüğü için kardeşi tarafından devam ettiriliyor, kardeşi de deliriyor.
Kızıl Kahkaha ifadesi ise, savaşın kaçınılmaz dehşetini, insanların acılar içindeyken bile trajik bir kaderle dalga geçer gibi görünmesini ifade ediyor. Hiçbir şeyi ciddiye almayan, sürekli kavga eden ve sürekli gülen bir milleti ifade ediyor.
Ayrıca güzel bir mesaj da barındırıyor. Tarih boyunca gördüğümüz savaşın kahramanlık ve cesaret içerişinin aksine, bu kitap tamamen zıt bir yaklaşım benimsiyor. Savaş yüzünden bir can nasıl kolayca yok oluyor ve geriye bir şey bırakmıyor onu gösteriyor. Askerler savaşmak istemiyor, evlerine dönmek istiyorlar ama buna mecbur bırakılıyorlar.
En çok duygulandıran ise Telgraf ve mektupların ölüden ölüye gönderilmesi ifadesi oldu... Ölüm bu kadar kolay işte bir savaş için.