Kırmızı Kahverengi Defter Kitap Bilgileri
Yazar: Nilgün Marmara
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 26 dk.
Sayfa Sayısı: 121
Basım Tarihi: Temmuz 2000
İlk Yayın Tarihi: 1993
Yayınevi: Telos Yayıncılık
ISBN: 9789755450407
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Kırmızı Kahverengi Defter Kitap Tanıtımı
Evet, kimi günlüklerin, mektupların yayını, "netameli" bir iştir. Tecrübeyle sabit. Gülseli'nin de belirttiği gibi, "yığınla spekülasyon/eleştiri" bizi hiç şaşırtmayacak. Bunlar dile getirildikçe, açıktan tartışıldıkça, kuşkusuz, bizim de söyleyeceklerimiz olacak.
Şimdilik, açıklamamız okurlara: Nilgün Marmara'nın günlüklerinde yer alan, okuduğu kitaplardan yaptığı alıntılar ve mektup taslakları dışında, her satır, her harf, elinizdeki kitaptadır. Üzerlerinde, düzeltme dahil, en küçük bir redaksiyon müdahalesi yapılmamış; defterlerde nasıl yazılmışsa, günlükler, insanların çalakalem iç dökmeleridir, yayına hazırlanan metinler değil. Doğal olarak, harf hataları, tümce düşüklükleri görülebilir.
Acaba?
Defterler, ilgilenenlerin tetkikine açıktır.
(Yayınlayanın Notu'ndan)
Kırmızı Kahverengi Defter Kitaptan Alıntılar
1. ""Öyle güzelsin ki
kuş koysunlar yoluna.""
2. "Akıl hastanesinde hastalardan biri: "Hepiniz bir gün buraya geleceksiniz, gelecek, geleceksin, gelecekler" demiş."
3. "Bir tek güneşten utandım hayatımda.
Yalnızca."
4. ""Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım.""
5. "Azımsanmayacak kadar ölmüşüm!
Azımsanamayacak denli ölüyüm!"
6. "Eskiden bir yıldızmış, göğünü yitirmiş."
7. "Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
Niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
Niye kimseler izin vermez yollarına kuş konmasına?
Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna..."
8. ""Yalnız iki tür insan iyidir:
Gömülmüşlerle doğmamışlar.""
9. ""Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!""
10. "ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım.."
11. "Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?"
12. "İnsan güneşle arasına bir kitap koymalıdır."
13. "Hayatın neresinden dönülse kârdır.."
14. "Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır.
Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara..
Kimse duymuyor çığlıklarımı.."
15. "Sonra sözcüklerin kumda bıraktığı izlerin içine yerleştim."
Kırmızı Kahverengi Defter Kitap İncelemeleri
"Nilgün Marmara'nın şiirinin bir 'anahtar'ı yine yalnız kendi şiirinin içine gömülüdür demeyeceğim. Ta hayatının içine gömülüdür!"
Nilgün Marmara'nın intiharının ardından Gülseli İnan tarafından düzenlenerek yayımlanan eserde, kişisel notları, izlediği filmlerden, okuduğu kitaplardan alıntıları bulunuyor. Ayrıca kendi el yazısına da yer verilmiş. Yaşarken bunu kitap haline getirme kaygısı olmadığı belli. Kızgınlığını, kırgınlığını tüm çıplaklığıyla hissediyoruz.
Anlaşılması pek de kolay olmayan, zaman zaman cümlelerini tekrar okutturan bir dili var Marmara'nın. Popüler kültürün dergilerde ve sosyal medyada yer alan 'aşk' şairleri arasında kurban gitse de, onun şiiri çok daha fazlası.
"Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi" başlıklı tezinin bir bölümünde yazdıkları:
"Belki kendini yok etmek de bir kendini koruma girişimi, sevgi görmek için atılan bir çığlık, mutlu yaşama olasılığının aranışıdır."
nın ölümünden sonra söyledikleri:
"Çok değişik bir insandı Zelda(diğer ismi). Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi."
ın Sivil Denemeler eserinde, Nilgün üzerine 8 soru başlığı altında yazdıkları:
"Nilgün Marmara'yı herkesinki gibi değil de kendine
özgü ve çok değişik morumsu renkte bir giysisiyle, bir öğrenci olarak düşündüğümü söyleyeceğim."
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu? Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Bugün uyandım ve aklıma Nilgün Marmara geldi. Öyle nedensizce ve aniden. Onu okumak istedim anlayacağımdan emin olmasamda. İç dünyasını ve şiirlerini bir nebze anlamak için bu defterlerinde rastgele karaladığı yazıları okumak istedim. Şuan iç dünyam bulanık. Bazı cümleleri istemsizce gözlerimi doldurdu ve ağlattı. Nasıl öldüğünü ve şiir yazdığını bile bilmeyen bir eşe sahip olduğu bilgisi bende olduğu için bunları aklımda tutarak okudum ve Nilgün Marmara'nın yalnızlığını bir nebzede olsa hissettim. Ve bu bana hiç iyi gelmedi. Hastalığının izlerini taşıdığı cümleleri anlamak için birkaç defadan fazla okudum, düşündüm ama bir sonuca varamadım. Tek bildiğim kalbimi kırdığı ve kırılan kalbimi hüzünle doldurduğu oldu.
Kitabın yeniden basılmasını ve ellerime almayı o kadar istiyorum ki.. diğer defterlerini de okuyup onu biraz daha tanımak istiyorum. Seninle tanıştığıma sevindim Nilgün, kuş koysunlar yoluna..
“Ben hayatı bir yangın gibi yaşadım, kimseyi küllerime ortak etmeden…”
Bu kitap bir günlük değil, bir iç yangının tutanakları.
Nilgün Marmara’nın kırmızı ve kahverengi kaplı defterlerine yazdığı notlar, sadece kelimelerden ibaret değil; bir ruhun, yaşarken parçalanışının iz düşümleri.
Satır aralarında bir kadının değil, bir bilincin parçalandığını hissediyorsun.
Ne zaman bir düşüncenin peşine düşse, ardında bir karanlık beliriyor. Ve bu karanlık, ölüm fikriyle değil; yaşamın ona sunduğu anlamsızlıkla örülüyor.
Bazı cümleleri okuyup geçemiyorsun.
“Gündelik olanı yadırgıyorum, kendimle sürekli boğuşuyorum.”
diyor örneğin.
İnsanın içindeki o tarifsiz yabancılığa dair çok şey söylüyor, ama açıklamıyor
yaşatıyor.
Nilgün Marmara, kelimeleriyle kendi uçurumunu kurmuş.
Ve biz o uçurumun kenarından, onun zihnine bakıyoruz:
Ne çok düşünmüş, ne çok yorgunmuş.
Kelimeler bazen fısıltı gibi, bazen çığlık gibi iniyor içimize.
“Kendime doğru büyüyen bir boşluk hissediyorum.”
dediği her satırda, insan kendi boşluğuyla yüzleşiyor.
Çünkü bu defter bir yazarın değil, bir ruhun sayıklamaları gibi.
Dünyayla baş edemeyen değil; dünya olmayı içine sindiremeyen bir kadının içsel kaydı.
Bu kitap okunmaz, bu kitapla yüzleşilir.
Ve bazen bitirdiğinde, bitmediğini fark edersin… Çünkü bazı defterler kapanmaz.
Okuduğum bir dergideki alıntıyı beğenerek kitabı almaya karar verdim, ancak kitabı okuyabilmek, okumaya karar vermek kadar kolay olmadı. Basımı olmayan (son basımı 1994) bu kitabı bu konuda bilgim olmadığı için çeşitli kitapçılarda aradım ancak bulamadım, maalesef yakınımdaki kütüphanede de mevcut değildi. E-Kitap olarak bulup çıktısını aldım ve okumaya başladım.
Bu eser aslında yazar tarafından yayımlanmış bir eser değil, öncelikle bunu belirtmek gerek. Nilgün Marmara'nın kişisel notları, denemeleri, okuduğu eserlerden parçalar, rüyalar, diyaloglar ve aforizmalara rastlıyoruz. Ölümünün (intaharının) ardından annesi tarafından Gülseli İnan'a teslim edilen karışık bir çok belge, defter ve kaydın arasında yer alan Kırmızı ve Kahverengi iki defter içerisinden derlenen ancak düzenlenmeden yazarın elinden çıktığı gibi aktarılmasıyla oluşmuş bir kitap. Kitap içerisinde el yazıları da mevcut.
Kitap dağınık ve bağlantısız ilerleyen, yazarın karamsar iç dünyasını kendi tasvirleriyle aktardığı özel bir alan aslına bakıldığında. Kimi yer umutsuzluğu, kimi yer kırgınlığı, kimi zaman kızgınlığı bulabiliyorsunuz. Yoğun melankoli satırlarında geziyorsunuz, bazen anlam veremediğiniz şeylerle karşılaşıp acaba ne anlatmaya çalışıyor diye düşünüp empati kurmaya uğraşıyorsunuz.
Eminim ki yazarın kendisi bu şekilde bir kitap çıkarmayı isteseydi çok çok daha iyi bir eserle karşı karşıya kalırdık, bu dağınık, karışık, kopuk hali bile bence okunmaya değerdi.
Sevgili Nilgün Marmara "Kırmızı Kahverengi Defterler"i okuduğumuzu, üzerine bunca yazıp çizip konuştuğumu bilse ne düşünür, ne hissederdi acaba?
"Hayatın neresinden dönülürse kardır!" deyip, bu dünyadan bile isteye göçüp gitmeden evvel bıraktığı mektupta, eşine, "Kağan, eğer istersen, daktiloya çekilmiş şiirleri basabilirsin." dediğine; notları ve günlüklerinin "görücüye çıkması" noktasında özel bir izin veya talebi olmadığına göre, belli ki, mahrem alanında geziyoruz.
Bizi bağışlar mıydı?
Bu kitap, Nilgün Marmara'nın günlüklerinin bir derlemesi. Okuduğu kitaplar ve izlediği filmlerden notlara, günlük hayattan kesitlere, rüyalarına ve en çok da dağınık düşüncelere denk geliyoruz. Zihni ve ruhu gibi, çoğu zaman, el yazısı dahi karmaşık. Bu karmaşık halleriyle şairliğini birlikte ele alınca, yazdıklarının gerçekle ne derece uyumlu olduğunu düşünüyorum, bir cevabım yok. Neticede, manik-depresif ruh halinin iki uç kutbu arasında gidip gelirken, çok acı çektiğini, yalnız hissettiğini, bunaldığını anlayabiliyoruz.
Sadık Hidayet'i okurken de aynısını hissetmiştim; bir yazarın/şairin adım adım malum sona yürüdüğünü satırlarından okumak çok etkileyici.
Özellikle okuduğu kitaplara kısa da olsa atıf yaptığı bölümleri ayrıca çok sevdim. Aynı sayfaları sevdiğim bir şairin de okumuş olduğunu, hakkında notlar almış olduğunu görmek tebessüm ettirdi.
Sevgili Nilgün! Seni okumaya (ve belki buna rızan yoktu ama) sınırlarında gezmeye devam edeceğim.