Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Kehribar Geçidi - Nazan Bekiroğlu | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Kehribar Geçidi Kitap Bilgileri


Yazar: Nazan Bekiroğlu
Tahmini Okuma Süresi: 17 sa. 14 dk.
Sayfa Sayısı: 608
Basım Tarihi: 22 Kasım 2021
Yayınevi: Timaş Yayınları
ISBN: 9786050838091
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Kehribar Geçidi Kitap Tanıtımı


Kusurlu bir sikke elden ele, keseden keseye geçerek bütün Roma’yı nasıl dolaşır?

Hikâyeyi hikâyeye, yolu yolcuya, rüyayı rüyete, yedi kişiyi erdemli bir köpeğe nasıl bağlar?

Gölgelerin mağarasına dönen haberci her defasında niye taşlanır?

Kehribar Geçidi, MS 300’lü yıllarda İmparator Diocletianus Roma’sında bu sorulara cevap arıyor.

Okuyucularını Forum’un, Colosseum’un, Senato’nun, Tiber ırmağının, Şifa Tapınağı’nın, sonradan kaybedilmiş veya hiç edinilmemiş özgürlüklerin, hitabetin, yazmaların, lâhitlerin, şifalı otların, kurtların kuşların, dağların, en dehşetli dövüşlerin, toga picta’nın ve dikenli deniz salyangozlarının arasında uzun bir yolculuğa davet ediyor.

Berrak fakat derin dili, karakterlerinin canlılığı, olaylarının sürükleyiciliği, dönemsel detaylarının zenginliği, can yakıcı meselelerinin her daim geçerliliği ile tarihin özel bir noktasından çekip çıkarılmış olsa da evrensel insanlık hallerine dair söyleyecek sözü olan destansı bir başyapıt. Sekiz yıllık bir emeğin sonucu.

“Sanki ölmüşüz de bu dünyadaki günlerimizi anarak konuşuyoruz seninle. Sanki bu dünyadaki yaşamımız bitmiş de biri, bütün dertlerimize dönüp şöyle bir bakalım diye omuzumuzu okşar gibi. Bitti artık, geçti, der gibi.”



(Tanıtım Bülteninden)




Kehribar Geçidi Kitaptan Alıntılar


1. "“En çok susan en yaralı olandır…”"




2. "“Acı dünyalıdır..”"




3. "Nasibinde yoksa su bile boğazında kalır insanın."




4. "İkisi de bilirdi ki en çok susan en yaralı olandır."




5. "Gün gelir hissetmediğin acının da hesabı senden sorulur, kalbimden sorumsuzum sanma."




6. "Ruhum hayattan tiksindi."




7. "“Paranın açamayacağı kapı yoktur…”"




8. "“Aşk her zaman ilk kez görüyormuş gibi görmek değildir…”"




9. "Çünkü insan kelimeleri kadar yaşamıştır."




10. "Ama nüfus sayımlarında beni hâlâ sana soruyorlar."




11. "Sen kendinden şüphe ettiğinde bile ben sana itimat ettim"




12. "Kanadı kırık olduğu için yolları yürüyen bir kuş, denizde boğulan bir balık kadar yalnızım."




13. "Ama kimse düşünmez ki en çok gemiler kıyıyı seyreder."




14. "Aklı başında şair yoktu aklı başında aşık olmadığı gibi."




15. "Cümle unutulsa bile duygu nasıl eskirdi?"





Kehribar Geçidi Kitap İncelemeleri


Tarih mi tekerrür ediyor yoksa zaaflar mı? Tarih dediğimiz soyut alan aslında geçmişin bugüne oynadığı ironik bir oyun mu?

Kitabımız kadîm bir anlatı olan Ashabı- Keyf'in (yedi uyurlar) etkileyici hikâyesini, dönemin dinî, siyasî ve sosyo-ekonomik koşullarını da etraflıca değinerek biz okurların zihin dünyası ile buluşturuyor.

Roma tarihinde yaşanan zulümlere, bağnazlıklara ışık tutan bilgiler ile örülmüş. Yazarımız zamansız zulümleri geçmiş ve geleceği iki zaman diliminde anlatmış bize, şimdikileri de biz biliyoruz zaten..

Dünün ezilenleri, iktidar ve güç sahibi olduktan sonra neden bugünün zâlimlerine dönüşüyor?
Cevabımız medeniyet değişse de insan zaafları değişmiyor. İlk cümlemde değindiğim gibi..

Kitabı canım =3

ile birlikte okuduğumuz ilk eser oldu. Seçim ona ait sayılır. Kendisinin tepkisi "bu kadın 600 sayfa ne anlatmış acaba?" dediği kadar var. :)) Biraz fazla detay ve tasvir ile kitabın okuma hızını yavaşlatmış. Ama siz 9 günde bitirmiş olduğuma bakmayın. Zeynep'in arkasından atlı gibi koştura koştura okudum. Yetmedi ses kayıtlarıma karşılık "cır cır konuşma da kitabı oku" baskılarına rağmen sağlam bir psikoloji ile bitirmiş olmanın keyfini yaşıyorum. :D
Güzel bir kitaptı..Ama beklentimizin altında kaldı. Keyifli okumalar dilerim.




Kehribar Geçidi..İçinden geçerken hem ışık vuruyor üzerinize, hem de çok önceden donmuş bir şeyin içinde hapsolmuş hissediyorsunuz. Zamanla beraber yürüyorsunuz ama hiçbir zamana ait değilsiniz artık.

Nazan Bekiroğlu bu romanda bizi MS 300’lerin Roma’sına götürüyor, zulmün,direnişin ne zaman başladığını ve asla bitmediğini gösteriyor. Sanki zaman bir daireymiş gibi,her şey tekrar ediyor. Değişen sadece dekor.
Bir sikke dolaşıyor elden ele. Onu eline alan herkes kendine düşen sınavla yüzleşiyor. Azatlı bir köle, bir yazıcı, bir senatör, bir çoban… Hepsi de aynı iç sessizliğin farklı yankıları.
İlk başlarda ilerlemek zor olabilir,kabul ediyorum.Yedi kişi aynı mağarada birleşene kadar kitap ilerlemiyor gibi gelebilir. Ama bırakmayınca su gibi akıyor kitap.Hatta istiyorsun ki bu dünya hemen bitmesin.Nazan Bekiroğlu her zamanki gibi cümleleri bir mücevher gibi işliyor. Okuyup geçemiyorsun. Durmak, düşünmek, hatta bazen susmak gerekiyor.

En çok da şunu düşündüm okurken:
İnanç nedir?
Zulüm kimden gelir?
Ve kötülük… hep mi baki midir?

Yedi Uyurlar efsanesiyle örülü roman, sadece geçmişi değil bugünü de anlatıyor aslında. Çünkü uyandıklarında geçen 300 yıl içinde dünya değişmemişti. Tıpkı bizim gibi, biz de bazen bir uykudan uyanıyoruz ama zulüm hep aynı yerde, sadece kıyafet değiştiriyor.
Dün, bugün, yarın.. Hangisi ayrı birbirinden?




Nazan Bekiroğlu Mücella,La, Nar Ağacı ile tanıdığım dilini farklı bulduğum bir yazar. Bu kitabını da çok büyük bir merakla aldım. (Yorumlar öyle güzel puanlar öyle yüksekti ki )Kitaba bir kez başlayıp yarım bırakmıştım karantinaya girince tekrar başladım. İlk 200 sayfaya kadar kişileri tanıtıyor yazar ve şiirsel bir dille yapıyor. (Değil mi ki ve ama kelimelerini sayamadım. ) Buraya kadar bir sorun yok. Sonra 300. Sayfaya kadar tam bir kabustu. O kadar çok uzun cümlelere betimlemelere sıfatlara yer vermişki yazar dedim ben ne okuyorum neden okuyorum olaydan tamamen koptum. Sonra 500 e kadar bu 7 kişinin daha önce neler yaptığını anlattı. Oraları da sevdim. Özellikle gezgin Al Mina’nın hikayesini beğendim. Son 100 sayfayı da hiçbişi anlamadan bir çok yeri atlaya atlaya sonunda kitabı bitirdim. Her biri ayrı bir hikaye olacak kadar çok hikaye barındıran bu kitaptan ne anladın derseniz vallahi bende bilmiyorum. Herkesin çok beğendiği yerden bakamadığım için sanırım ben üzülerek beklentimi karşılamadı diyorum. Yazarın kelime dağarcığına bu kadar çok cümle kuruyor olmasına hayranım o ayrı. Ama bir kitapta benim beklentim beni sıkmadan üzmeden acaba ben mi anlamadım duygusunu bana yaşatmadan okutmasıdır ki bu kitap beni şüpheye düşürdü çünkü herkes 10 puan vermiş. İçinden alıntı yapılacak çok güzel sözler var ona da hemfikirim. Lakin bu bir roman özlüsözler kitabı değil. Artıları ve eksileri size bırakıp okuyup okumamak konusunda da fikrimi söylemiyorum. Başka kitaplarda buluşmak üzere kitapla kalın




Kitabı sonsuz bir sevgi ve merakla bekledim. İlk ve özel basımını almak nasip oldu… Ashab-ı Kehf hepimiz biliyoruz… kabul ediyorum ki Kuran-ı Kerim’den ziyade aklımda daha çok filmi ile yer etmiştir… Yedi uyuyanlar… filmden bildiğimiz isimler yok. Azatlı köle Vitalis, çok sevdim onu yeri geldi güldürdü yeri geldi düşündürdü zeki bir adam…Kandilci Feliks genç akıllı , görmediği bir aşkı var uyanınca karşılaştığı…Lahit kopyacısı Linus , yakışıklı şansız evladına özlem dolu…Yazıcı köle Simonides , akıllı onurlu bilgili… Çoban Fazelis ,katıksız saf … Gezgin Al-Mina , muhteşem hikayesi var… Barbar Subay Geta , acı dolu iman dolu bir hikaye ve yedi uyuyanlara katılması… Kehribar bir köpek, yolcularını toplayıp yazarın adını verdiği geçitten geçirerek 309 yıllık uykuya yarenlik eden … Nazan Bekiroğlu kitaplarında daha doğrusu romanlarında hep o yazılan zamana gitmiş adım adım anı yaşamışımdır… Kutlu yolcular , uykuya dalmadan önce nasıl karanlık bir dünyadan kaçmışlarsa , uyanınca şekilleri değişen halleri yaşamları aynı olan bir zamana uyanıyorlar… 309 yıllık uykudan ziyade uyandıklarında ki Roma onları daha çok şaşırtıyor… Sonu şaşırttı… en azından bildiğimiz okuduğumuz Ashab-ı Kehf gibi değil… Her zaman olduğu gibi haddim değildir bir kitabın incelemesini yapmak… bir okuyucu olarak yazarın tüm kitaplarını kütüphanemde bulunduran biri olarak naçizane fikir ve duygularımı paylaştım… okunulası kitapları için kendisinin emeğine yüreğine sağlık… Okuyan kitapseverlerede iyi okumalar dilerim…





M.S 300'lü yıllara ait İmparator Diocletianus'un dönemindeki bir sikke, bütün Romayı üstelik zamanı bile aşarak, 309 yıl sonra bile nasıl dolaşır?

İlk 80-100 sayfayı okurken sıkan, ne anlatıyor şimdi dedirttikten sonra zamanda yolculuğa ışınlayan güzel bir Nazar Bekiroğlu kalemi. Zaten güçlü bir edebiyata sahip olmasıyla bile okunabilir.

Düşünün ki bir sabah uyanıyorsunuz ve mevsim dönmüş, şehir değişmiş, inançları ya da düşünceleri yüzünden halka zulüm eden imparator öleli 309 yıl olmuş. Ne hissedersiniz?

Diocletianus'un idam mahkumuyken, "özgür" olduğunuzu sandığınız yeni bir Roma'ya uyanıyorsunuz. Paganlık bitmiş, Hristiyanlık gelmiş ve düzen kurulmuş.

Ancak güç kaybetme korkusu, iktidar hırsı, çıkarcı yönetim anlayışına sahip olan liderlerin, yöneticilerin olduğu hiçbir toplum yüzyıllar geçse de özgürleşemez, gelişenez, değişemez.

Bugün kim bilir kaç kere değişmiş, yüzyıllardır kaç elden geçmiş dinlerin hala hükümdar olmasının; doğru bilginin değil sindiren bilginin din sayılmasının etkilerini yüzyıllık bir anlatımla bir kez daha görüyoruz.

309 yıl sonra uyanan 7 kişinin hikayesiyle, Roma tarihinde zamanda yolculuk yapmak isterseniz bu keyifli bir edebiyat akımına kapılabilirsiniz.

İlgisini çekenlere keyifli okumalar dilerim.



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: