Kaybolan Kitap Bilgileri
Yazar: Tarık Tufan
Tahmini Okuma Süresi: 11 sa. 6 dk.
Sayfa Sayısı: 392
Basım Tarihi: Eylül 2020
İlk Yayın Tarihi: Eylül 2020
Yayınevi: Doğan Kitap Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9786050977684
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Kaybolan Kitap Tanıtımı
Tarık Tufan, hatıralarla yüzleşmenin, ilk aşkın ve kendini aramanın evrensel hikâyesini anlatıyor. Kaybolan, yaralı dünyalarda, kırık hayatlarda, saklı hüzünlerde ve İstanbul sokaklarında dolanan bir roman.
Hayatın en çetrefilli meselesi, çözülmesi en zor sırrı, gerçekte kim olduğumuzdur. Çünkü herkes hayatının bir yerinde kaybolur. Bazıları kendisini bulabilmek için önce çok eskiden kaybettiklerini bulmak zorundadır.
“Utanmayı bir kenara bırakıp gerçeği itiraf ettiğim bugün bile hâlâ kendi hayatımı değil, başkalarının hayatını yaşıyorum. Fason hayat. Bir gece düşüncelere dalmış boğuşurken aklıma geldi bu laf; o gün bugündür böyle tanımlıyorum, sipariş üzerine yaşanmış, ısmarlama, düşük maliyetli, fason hayat. Doğum günümde sadece bunun hayal kırıklığını hissettim. Uzunca bir vakit kayıtsız kalmaya çalıştığım hatalarım için şimdi pişmanlık, hüzün ve keder duyuyorum. Her şeyin başka türlü olmasını arzu ederdim, olmadı. Artık kim olduğumu, kimin için yaşadığımı doğru dürüst düşünemiyorum bile.”
Kaybolmanın döngüsüne sıkışmış bir adam ve iki kadın. Kendilerini bulabilmek için çıkışı ararlarken ödeyecekleri bedel gitgide büyüyor.
Kaybolan Kitaptan Alıntılar
1. "“Unutunca her şey geçer mi baba?”"
2. "“Tek kişilik hafıza iki insanı bir arada tutmaya yeter miydi?”"
3. "Bazı gecikmelerin telafisi olmuyor."
4. ""Halbuki gönlüm, baştan başa sevdiklerimin ölüleriyle dolu."
(R.N.Gündekin/Çalıkuşu)"
5. ""Hayali olmayan insan, çoktan ölmüş ve ne yazık ki öldüğünün farkında olmayan insandır.""
6. "- Bir kere de sen adım at. Dokuz kere ben adım atayım tamam ama bir kere de sen at ki, onuncusu için ben de güç bulayım..."
7. "❝Mutsuz insanların alameti farikası hiç geçmeyen yorgunluktur. Sanki hep hastaymış gibi.❞"
8. ""Hayal kırıklıklarına teslim olma lütfen... Sen değerlisin, sen değerlisin.""
9. ""Kaldırın beni, demek ister durmadan düşen bir kişi"
(Milan Kundera/Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği)"
10. "Anlattım, dinledi, anlattım, dinledi, hiçbir şey söylemedi."
11. "-Hasta mısın?
-Hayır
-Yaralı mısın?
-Sanırım..."
12. "Dünyanın en zahmetli işiydi, acıyı tek başına yaşamak."
13. ""Bazı gecikmelerin telafisi olmuyor.""
14. "Anlatmak, yaşamaktan üç kat daha yorucu..."
15. "❝Çok didindim, çok savaştım, insanlara ayak uyduramadım.❞"
Kaybolan Kitap İncelemeleri
, kayboldum sanıp kaybedilenlerin, kaybettiğini düşünen ama aslında bulanların romanı. Kitap bu gelgitler arasında bir kayboluş ve var oluş paradoksu sunuyor bizlere.
Roman Hakan, Yıldız, Reha İleri, Sonay, Mert kişileri etrafında şekillenirken ana kahramanımız Hakan'ın gözünden yaşanan olayları işliyor. Bazı bölümler birinci kişi ağzından Hakan ile aktarılırken bazı bölümlerde gözlemci anlatıcı tercih ediliyor.
On beş yıllık evliliklerinde Hakan ve Yıldız her gün aynı işe gidip, her gün aynı eve dönüyorlar. Toplumda kabul görmüş bir hayatı yaşarlarken, bir gün yaşadıkları her şey sessizce paramparça oluyor. O andan itibaren hayatlarında hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Süregelen evlilikleri kayboluşa sürüklenirken, karakterlerin yıllardır kaçtıkları geçmişleri hayatlarının tam merkezine yerleşiyor ve sarsıcı yüzleşmeler kaçınılmaz oluyor. Büyük aşklar, anne özlemi, baba nefreti, kimsesizlik, yalnızlık, korkaklık ve daha nice yük bu hikâyede tek tek yerini alıyor.
Okuması benim için biraz yorucu bir kitap oldu. Özellikle Hakan'ın yaşadığı o içi buhran bazı yerlerde ruhuma kasvet çöktürdü. Ancak kaybolmakta böyle hissettirir gibi düşünüyorum. O içinden çıkılmaz, karamsar ruh halini yazar bizlere birebir yaşatmış.
'ı sevenlerin mutlaka okuyup seveceğini düşündüğüm bir kitap.
Bu kitabı o kadar çok sevdim ki hiç bitmesini istemedim..
"Kaybolan", bir insanın hem kendi içine hem de geçmişine yaptığı sancılı bir yolculuğu anlatıyor. Bu sadece bir aşk hikâyesi değil aslında, insanın kendine yabancılaşması, eksik kalması ve yitirdikleriyle yaşamayı öğrenememesi üzerine yazılmış içli bir romandı bence. Tarık Tufan'ın kalemini çok seviyorum, kelimeleri sessizliğin en yalın haliyle ama çok şey anlatarak kullanıyor. İstanbul sokakları, karakterin iç dünyasını çok güzel yansıtıyor, kalabalık ama yalnız, tanıdık ama yabancı..
Kitapta içsel yalnızlığı okurken içimizin de ezildiğini fark ediyoruz ama bu ezici hissi şiirsel bir dille okumak çok keyif verdi bana. Travma, pişmanlık, yarım kalmışlık ve kimlik sorunu gibi ağır psikolojik temalarını da en derinden işlemekte Tarık Tufan.
Hakan'ın kayboluşu, bir nevi zamanın içinde var olmakta, kaybettiği bir kadının izinde aslında kendini arayışıdır bu kitap. Ve bu arayışta en acı olan, onun artık Sonay’a da, gençliğine de, eski benliğine de ulaşamayacağını bilmesidir. “Kaybolan”, sadece bir aşkın değil; bir kimliğin, bir adamın, bir hayatın usul usul silinmesidir.
Tarık Tufan, bu romanla bizi hem İstanbul’un gölgeli sokaklarında, hem de kendi içimizin en karanlık köşelerinde dolaştırıyor.
Kelimeleriyle değil, sustuğu yerlerle de çok şey söylüyor. Ayrıca "düşerken" adlı romandan gelen Jülide ve İshak'la rastlaştığım için çok mutlu oldum, eski bir dostumu görmüş gibi hissettim...
Evet, kitap bittiğinde bir cevap bulmuş olmuyoruz ama bir sorunun tam ortasında buluyoruz kendimizi:
“Ben nereye kayboldum?”
Her insan hayatının bir yerinde, içindeki uçuruma yüzünü dönerek bağıra bağıra şu soruları sorar: "Bu halimden, olduğum yerden, yanımdakilerden memnun muyum?!"
Sorar, çünkü kaybolmuştur.
Ve
bir insan bilir ki, doğru menzile ulaşmak için çok taban tepmesi, çok yorulması gerekir. Üstelik geriye dönüş de mümkün değildir artık. Pek çok şeyi yıkmak ve pek çok şeyi yeniden inşa etmesi lazımdır. Biraz sabır, çokça dua, sağlam bir gayret ve mucizevi bir kurtuluş dilemekten başka çıkar yol yoktur.
Kitabın kahramanı Hakan, 40. yaş gününde bir kırılma noktası yaşar. Böylelikle bir anda çoktandır kaybolduğunun farkında olmanın ötesine geçip, çıkış yolu aramaya başlar. Size de onunla birlikte yol almak düşer.
'dan, hikaye akıcı olmasına rağmen kolay ilerleyemediğiniz müthiş bir kitap daha.. Yazar yine kalemiyle içerde bir yerlere dokunuyor, hatırlatıyor, acıtıyor ve kanatmadan da bırakmıyor.. Hem okudum hem ağladım ve yine zor bitirdim..
Her bir karakterin hikayesini anılar ve şimdiki zaman arasında seyrüsefer yaparak öğrendiğimiz, kaldırdığımız her katmanla birlikte yeni bir duygu deryasına sürüklendiğimiz muazzam bir kurgu.
kitapları okumak demek; yaralarını kanatmaya canıgönülden razı olmak demektir..
İyi Okumalar_
Büyük hasret sona erdi sözüyle başlamak istiyorum yoruma, zira uzun zamandır yolunu gözlediğim esere sonunda kavuştum. Öyle ki esere başlarken bir günde bitirmek veya bir yıla yaymak arasında kararsız kalmışlığım bu heyecanıma en büyük delildir.
Tarık Tufan yine okurlarını yanıltmamış ve bütün kitaplarında biraz da olsa hissettirdiği 'kaybolmak' mefhumunu bütün bir kitabın konusu olarak işlemiş. Eserin konusu olan kayboluşun yanında biteviye yalnızlık, huzursuzluk, korku, kaçış ve en önemlisi özlem...
İnsanın kendisine özlemidir bu kitap,kendisine ve olmak istediğine...
Geçmişiyle yüzleşmekten kaçan Hakan, yalnızlığı iliklerine kadar hissetmiş lakin geçmişi hakkında tek bir cümle dahi edememiş Yıldız, ölümden son anda kurtulmuşken huzursuzluğun pençesine düşmüş Sonay... Karakter tahlilinin diğer kitaplarına nazaran daha çok ağırlıkta olduğu eser, okuyucusuna duyguların mümessili haline gelmiş karakterleri bir dost olarak hediye ediyor. Bu hediye ile okuyucu kitap bittikten sonra dahi karakterler ile konuşabiliyor, varlığını hissedebiliyor. İşte tam olarak yazarı bende önemli kılan da bu niteliği. Tarık Tufan kitap yazmıyor, karakter yazıyor ve ihtiyacı olan okuyucuya hediye ediyor.
Binaenaleyh Jülide ve İshak'a (Düşerken eserinin karakterleri) olan özlemim had safhadayken Yıldız ve Hakan sayesinde bu eserde Jülide'ye rastlamak beni ziyadesiyle mutlu kıldı. Sanki uzun zamandır yanımda olmayan dostumdan haber almışım gibi bir histi bu...
Bu kadar içselleştirdiğim bu eseri tabi ki sevgiyle tavsiye ediyorum. Kaybolan benliğimizi bulmak dileğiyle, kitapla kalın dostlar
Tarık Tufan kalemi ne okuyucuyu yoran ne de karmaşıklığa sokan bi anlatımı var. Duru ve olayları olduğu gibi anlayabileceğiniz bi yazım tarzı hakim biçim ve içerik birbiriyle uyumlu neticede okurken sayfalar bir bir akıp gidiyor hissine kapılıyorsunuz.
,
kitaplarını okuduktan sonra
kitabını bitirdiğimde şunu fark ettim. Karakterler o kadar içimizden, bizden ki arayış içinde henüz konumunun nedenini bile fark edememiş karakterler karşımıza çıkıyor. Bu kitapta da olduğu gibi. Kırk yaşına gelmiş Hakan bu yaşına değin hiçbir zaman gerçek kendisi olduğu kanısına bir türlü varamamıştır. İyi bir tahsil, bilgili kültürlü güzel bir eş , statü değeri yüksek bir meslek ne yazıktır ki hayatın içindeki var olabilme cevabına yetememiştir. Sıkılmıştır Hakan bir şeylere yetebilme, yetişebilme telaşı hayatın akışında giden monoton sıkıcılığı kendinden de soğutmuştur. Ve Hakan bunu henüz kırkıncı yaş gününde idrak edebilmiştir. Aslında çok geçmişten içinde var olup ancak o günde nükseden bir farkediliş. Ve bu süreçte karısı geçmişten gelen hatırası ile Hakan'ın yalnızlık arayışının son bulma arzusunu görüyoruz. Okunması gereken bir kitap. Yer yüzünde yaşayıp her halde olan insanın içinde var olduğu bir kitap...