İşin Aslı, Judit ve Sonrası Kitap Bilgileri
Yazar: Sándor Márai
Tahmini Okuma Süresi: 8 sa. 44 dk.
Sayfa Sayısı: 308
Basım Tarihi: Kasım 2019
İlk Yayın Tarihi: 1941
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
ISBN: 9789750846304
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
İşin Aslı, Judit ve Sonrası Kitap Tanıtımı
Bir beyefendi, bir hanımefendi ve bir hizmetçi... Macaristan’ın en büyük çağdaş yazarlarından Sándor Márai, sadakat ve yalanı, gerçeği ve arzulananı, toplumsal ilişkilerdeki dürüstlüğü ve tutukluğu, sevgiyi ve ayrılığı ustalıklı bir dille anlatırken, ikinci büyük savaşa doğru yuvarlanan bir dünyada, “yaşamak” ile “var olmak” arasındaki derin uçuruma duyarlılıkla ve cesaretle eğiliyor.
Orta Avrupa’nın burjuva dünyası sessizce çökerken tutku, özlem ve gelip geçicilikle sarmalanmış bir hikâyenin keskin köşelerinde yalnızlıkla sınanan iki kadın ve bir adam: Gerçek aşk daima ölümcül müdür?
Usta yazar Sándor Márai, aşkın ne kadar ağır olabileceğini son derece büyük bir derinlikle anlatıyor; iki savaş arasındaki toplumun ahlaki portresini, eşine az rastlanır bir duyarlılıkla çiziyor.
- Stern
Günün birinde uyandım, yatağımda doğrulup oturdum ve gülümsedim. Artık en ufak bir acı çekmiyordum ve birden, doğru insan diye bir şeyin olmadığını idrak ettim. Ne yeryüzünde ne de cennette. Öyle biri, öyle tek bir kişi yok. Sadece insanlar ve her insanın içinde bir tutam doğru insan var ama kimsede, bizim diğerinden beklediğimiz ve umduğumuz şey yok. Kusursuz insan diye bir şey yok ve o mutluluk veren, harikulade tek adam aslında hiç var olmadı. Sadece içlerinde ışık kadar moloz da olan insanlar...
İşin Aslı, Judit ve Sonrası Kitaptan Alıntılar
1. "Biliyor musun, iki insanın arasında, birbirine kızgın olmanın da bir değerinin kalmadığı anlar oluyor. Ve bu, çok hazin bir an."
2. "İnsan bir süre yalnızlığı ceza gibi algılıyor; yetişkinlerin yan odada sohbet edip eğlenirken karanlık odada tek başına bırakılan bir çocuk gibi. Fakat günün birinde sen de yetişkin oluyorsun ve yalnızlığın, hakiki, bilinçli tek başınalığın bir ceza, yaralı, hastalıklı bir kendini çekme, bir münzevilik değil, tek onurlu durum olduğunu fark ediyorsun. İşte o zaman yalnızlığa katlanmak da o kadar zor olmuyor. Daha temiz havada yaşamak gibi bir şey."
3. "Bir insanla birlikte yaşıyor ve onu tanımıyordum."
4. "Artık en ufak bir acı çekmiyordum ve birden doğru insan diye bir şeyin olmadığını idrak ettim."
5. "Bir evi yaşatan mobilya değil, o evde oturanların içini dolduran duygudur."
6. "Aşk; sadece yatak ve onun bir parçası olan şeyler değil, iki insan birbirine yaklaşırkenki arayış, bekleyiş anları."
7. "İnsan bir süre yalnızlığı ceza gibi algılıyor; yetişkinlerin yan odada sohbet edip eğlenirken karanlık odada tek başına bırakılan bir çocuk gibi. Fakat günün birinde sen de yetişkin oluyorsun ve yalnızlığın, hakiki, bilinçli tek başınalığın bir ceza, yaralı, hastalıklı bir kendini çekme, bir münzevilik değil, tek onurlu durum olduğunu fark ediyorsun. İşte o zaman yalnızlığa katlanmak da o kadar zor olmuyor. Daha temiz havada yaşamak gibi bir şey."
8. ""Fakat onunla bir daha karşılaşmak istemem. Öyle işte. Çünkü inanıyorum ki iki insanın birbirine söyleyecek sözünün kalmaması diye bir şey var.""
9. "İnsan bu kadar çok sevmemeli, kimseyi bu kadar çok sevmemeli, kendi çocuğunu bile. Her sevgi had safhaya varmış bir bencilliktir."
10. ""İncitmek... Hayat insanı çok çeşitli şekillerde incitebilir.""
11. "Biliyor musun, iki insanın arasında, birbirine kızgın olmanın da bir değerinin kalmadığı anlar oluyor. Ve bu, çok hazin bir an."
12. "
.
."
13. ""Vakti gelince gidilmesi gerektiğini öğrendim.""
14. "Ah Tanrım, yaşamak ve insan olmak ne zor!"
15. "Daima bir yerlerde yaşayan doğru insanlar vardır."
İşin Aslı, Judit ve Sonrası Kitap İncelemeleri
Hayatta herkesin bir arayışı var ve bu arayış esnasında hayat yolumuz hiç ummadığımız rotalara sapıyor. Bu sapmalar kimi zaman arayışın bir anlam bulmasını sağlarken kimi zamansa hiç sonlanmıyor ve arama hali üzerimize yapışıp kalıyor. Kendi hayatımızda bu sonuçlara varmak yıllar alsa da arayışı konu edinen romanlar sayesinde dışarıdan bir göz olarak her şeyi izleyebiliyoruz. Sándor Márai’nin kaleme aldığı İşin Aslı, Judit ve Sonrası kitabı tam da bu arayış haline odaklanıyor.
Temel konusu “aşk” gibi görünen bu kitap, iki kadın ve bir erkek odağında hayatı, burjuvayı, İkinci Dünya Savaşı’nın toplum üzerindeki etkilerini anlatıyor. Aşkın temel konu olmamasının nedeniyse tüm bu konuların içinde yer alsa da buradaki insanların hayattaki arayışlarının aşk adı altında cisimleşmesinde yatıyor.
Sandor Marai, Peter ve Peter’in hayatındaki iki önemli kadın Ilonka ve Judit üzerinden her bölümde birinin anlatımıyla üçü arasındaki olayları aktarıyor. Hem de bu sayede hikayeyi tek karakter çerçevesinde okuyup diğerine kızgın bakışlar fırlatmak yerine herkesin kendi nedenleri olabileceği sonucuna varıyoruz.
Yazarın konuyu işleyiş tarzı farklı ve güzeldi. Ancak her bölümde sık sık tekrara düşülmüş ve gereksiz uzatılmış bir kitap olduğu kanısındayım. Bu sebeple bitirmekte zorlandığım bir kitap oldu benim için. Seveni çok fazla, belki de ben hakkını verememişimdir.
Keyifli okumalarınız olsun, sevgiyle kalın. :)
Uzun zaman sonra edebiyatını mest olarak okuduğum bir kitap oldu İşin aslı, Judit ve sonrası.
2 kadın ve 1 erkek. Erkek oldukça varlıklı bir ailede dünyaya gelen, herhangi bir somut sıkıntıyla baş etmek zorunda kalmayan Peter.
Ilonka, varlıklı bir ailede büyümüş fakat hep adımlarını gözetmek zorunda kalmış, kocası ile sosyokültürel farkı azaltmaya çalışan, hayatı eşine endeksli bir kadın.
Judit, oldukça yoksul bir ailede büyümüş, paranın ve parasızlığın ne demek olduğunu çok iyi bilen, hayatını Peder'e hayran olarak geçirmiş bir kadın.
Bu üç karakter, Ilonka, Peter, Judit, sırasıyla hayatlarını, dünyaya baktıkları açıyı, duygulara ve insanlara yaklaşımını kendi ağızlarından anlatıyor. Arka planda ise 2.Dünya Savaşı'nın Macaristan' daki yansıması resmediliyor.
Yaşamın farklı kollarında mücadele eden bu 3 karakter üzerinden var oluş sancıları çekmeyi, yaşam amacı bulma gayretini, ve gerçek anlamda hayatta kalabilme dürtüsünü okuyoruz. Aynı zamanda sınıflar arası duygusal çatışmanın nerelere varacağı gözler önüne serilmiş.
Çok severek okudum.
'' Biri bir şey biliyordur, çünkü daha şanslı koşullarda doğmuş ve gerçek eğitimi oluşturan o ince sırra vakıf olma fırsatını yakalamıştır. Öte yandan diğeri sadece dersini öğrenmiştir. Bu da vardır. İnsan her şeyi öğrenene dek ömür geçip gider. '' (s. 113)
İyi okumalar.
Merhabalar bu benim ilk inceleme yazım. Yanlışlıklarım ola bilir hoş görünüz için teşekkür ederim şimdiden . Kitabı psikolog Beyhan Budak hocanın yorumu üzerine almıştım. Bir beyefendi, bir hanımefendi ve bir hizmetçi arasında geçen bir roman ilk bölüm karşılıksız bir sevgi ile kocasına bağlı olan bir kadının gözünden anlatım var küçük çocuğunun ölümü beni de üzmüştü. Biraz gerçek hayattaki durumlardan genel olarak söz ediliyor sanırım biraz da kitap uzatılmış gereksiz konular da var biraz sıkıcı gele bilir. İkinci bölümde asıl karekterimiz ortaya çıkıyor sessiz sakin zamanın beyefendisi diye biliriz. Ben başta Tutkulu bir aşk romanı filan beklerdim . Beklentimi çok karşılamadı açıkçası uzun uzun yazıpta zamanınızı almak istemem . Son bölümde yanlarında uzun zaman çalışmış olan hizmetçiden bahsediyor. Yani anlayacağınız İlk eşinden ayrılıyor ana karekterimiz sonra Hizmetçileriylen evleniyor filan ihanete uğruyor. kitapta geçen etkilendiğim alıntıyı sizinle paylaşmak isterim şöyle ;
Günün birinde uyandım, yatağımda doğrulup oturdum ve gülümsedim. Artık en ufak bir acı çekmiyordum ve birden, doğru insan diye bir şeyin olmadığını idrak ettim. Ne yeryüzünde ne de cennette. Öyle biri, öyle tek bir kişi yok. Sadece insanlar ve her insanın içinde bir tutam doğru insan var ama kimsede, bizim diğerinden beklediğimiz ve umduğumuz şey yok. Kusursuz insan diye bir şey yok ve o mutluluk veren, harikulade tek adam aslında hiç var olmadı. Sadece içlerinde ışık kadar moloz da olan insanlar…”
Beklenti yüksek tutulmadığı sürece okuna bilecek güzel bir kitap şimdiden iyi okumalar dilerim. Teşekkür ederim
Sandor Marai ile tanışma kitabım İşin Aslı Judith ve Sonrası. Macar edebiyatının en ünlü yazarlarından biri ve eserleri pek çok dile çevrilmiş. Kitap temelde üç ana bölümden oluşuyor ve başlangıçta klasik bir aşk romanı gibi başlasa da kısa sürede çok daha fazlası olduğunu anlıyorsunuz. İki kadın ve bir erkek karakter üzerinden iç içe geçen hayatlar temelinde aşk, yalnızlık, burjuva, savaş ve vazgeçiş anlatılıyor.
Kitabın ilk bölümünde evli bir kadının anlatımıyla karşılaşıyoruz. Özellikle bu bölüm en sevdiğim yer oldu. İkinci bölümde ise erkek karakterimizin perspektifinden olayları okuyoruz. Burada ölüm yolculuğu ve yalnızlığa dair müthiş bir kısım vardı. Son bölümde ise ikinci kadın olan Judith karakterinin geçmişini, şu anını ve şahit olduğu ikinci dünya savaşını okuyoruz.
Kitabın bana hissettirdiği en temel şey, sanki okuduğum metin bir kurgu değil de yazarın filtresiz iç dökmesi. Çok yalın, çok içten ve çok gerçekçi. Çağdaş edebiyatta kadın erkek ilişkisine, aşka ve evliliğe dair okuduğum en etkileyici metinlerden bir tanesi. Kitabı yeni bitirmiş olmama rağmen içimde tekrar okuma isteği var.
Yazarın başka kitaplarını da edineceğim. Çok sevdiğim, tüm zamanların en iyileri arasına giren bir kitap oldu. Gönülden tavsiyemdir. Okuyun efendim, pişman olmazsınız.
Okuyacak olan herkese şimdiden keyifli okumalar diliyorum.
Roman, üç karakter İlonka ,Peter ve Judith ‘in kendi pencerelerinden birbirleri ile olan ilişkilerini anlatıyor
Her iki kadının da aşkla bir meselesi var,her ikisi de bir arayış içinde. Ilonca tutkulu bir şekilde kocası Peter’ın evren kadar sırlarla dolu yalnız ruhunda nelerin gizli olduğunu bulmak ister. Ilonca’nın mücadele azmi,ızdırabı ,aşkına olan sadakati ve nihayetinde gerçeği kabullenişi bana çok insani geldi.Diğer taraftan Peter ‘ın insanı insan yapan duygulardan azade oluşu ,karısının aşkına kayıtsız kalışı çocuklarını kaybettikten sonra bile acı karşısında tepkisizliği ve sakinliği beni çok şaşırttı.
İşin aslı Judith…Judith kendisinde olmayanı istiyordu pahalı elbiseler ,mücevherler, yurt dışı seyehatleri ,şatafat lüks ve bir de gerçek aşk sandığı şeyi.
Özlemini çektiğimiz ,tanrılaştırdığımız ,idealleştirdiğimiz birini insan boyutlarına sığdırma cesaretini uzun süre gösteremeyiz.En büyük dileği hayatın kendisine yeşil bir balık kutusu bahşetmesi olan biri varmış ; hani şu balık tutanların olta iğnesi, misina ve balık yemini muhafaza ettikleri yeşil ,metal kutulardan.Bu insan yaşlanıyor,ömrü geçip gidiyor;ta ki nihayet bir gün tanrılar insafa gelip ona bir balık kutusu bahşedene dek.Sonra elinde uzun zamandır beklediği hediyeye bakıyor ve kutuyu uzun uzun inceliyor ve derin bir üzüntüyle şöyle diyor” Bu tam yeşil değil.”
Kitabın sonunda şunu düşündüm ,hiç bir şey veya hiç kimse tam yeşil değil,bu aydınlanma hali dünyayı daha katlanılır bir noktaya getiriyor.