İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Kitap Bilgileri
Yazar: Jean-Jacques Rousseau
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 21 dk.
Sayfa Sayısı: 224
Basım Tarihi: 2020
Yayınevi: Say Yayınları
ISBN: 9789754680263
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Kitap Tanıtımı
Jean-Jacques Rousseau bir özgürlük filozofudur. Bu bağlamda sivil toplumun çelişkilerini sorgulamış ve bu sorgulamayı gerçekleştirirken de “insan-yurttaş, doğa-toplum, kır-kent ilişkilerini” öne çıkarmıştır. Onun felsefesinde insan doğuştan iyidir ama, toplum tarafından asıl doğasından uzaklaştırılmış ve doğal özgürlüğünü yitirmiş bir konumdadır. Rousseau'nun ereği, toplumda dolayımsız birliğin yeniden kurulması amacıyla bireylere gerçek bir toplum sözleşmesi sunarak sivil özgürlüğün sağlanmasıdır.
“18. yüzyılın sonunda Rousseau'nun düşüncelerinden etkilenmemiş insan kalmamıştır. Bu denli büyük bir etki yaratabilmek için, en derin anlamıyla kuşağının temsilcisi ve sözcüsü olmak gerekmektedir. Rousseau sıradan insanlardan biridir ve onlar arasından ilk konuşandır; halk için konuşurken kendisi için konuşmuştur.” O, 18. yy.'da “cumhuriyetçi” istemleri köktenci bir biçimde dile getiren ilk düşünürdür ve bu bağlamda reformist nitelikli diğer Aydınlanma düşünürlerinden ayrılır. Goethe'nin dediği gibi, “Voltaire nasıl bir dünyanın sonuysa, Rousseau da bir dünyanın başlangıcıdır.”
İnsan türünde iki tür eşitsizlik görüyorum. Birine, doğa tarafından meydana getirildiği ve yaş, sağlık, bedendeki güçler ve zekâ ya da ruh nitelikleri arasındaki farklardan oluştuğu için doğal ya da fiziksel eşitsizlik diyorum. Ötekine, bir çeşit uzlaşmaya dayandığı ve insanların onaması ile kurulmuş ya da hiç değilse onlarca kabul edilmiş olduğu için manevi veya politik eşitsizlik adı verilebilir. Bu ikincisi kimilerinin başkalarının zararına yararlandığı, örneğin onlardan daha zengin, daha itibarlı olmak ya da onlara boyun eğdirmiş olmak gibi ayrıcalıklardan ibarettir.
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Kitaptan Alıntılar
1. "Kanun yapma hakkının bütun yurttaşlar arasında ortak olduğu bir ülke arardım; aynı toplum içinde birlikte yaşamanın hangi şartlar altında daha elverişli olduğunu onlardan daha iyi kim bilebilir?
Rousseau iyi yönetilen bir devletin az sayıda kanunla yetinmesi gerekliliği üzerinde ısrar etmistir.
Şerefli antlaşmalar sınırlarınızi tayin ediyor, haklarınızi sağlıyor,sükunetinizi ve rahatınızı pekiştiriyor.
Dürüst yöneticiler tarafından yürutulmekte olan kanunlardan başka efendiniz yok.
(En sevdiğim yeri) Ne zevk düşkünlüğü ile gevşeyecek zevkler içinde asıl mutluluğun ve sıhhatli erdemlerin tadını kaybedecek kadar zengin ne de kendi çalışmanızla elde edemediğiniz seyleri sağlamak için başkalarınin yardımina bağımlı olacak kadar fakirsiniz."
2. "“Kendi mutluluğun için çabalarken diğer insanlara elinden geldiğince az zarar ver.”"
3. "“Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, sen de başkalarına öyle davran”"
4. "Nesneleri yaratanın ellerinden çıkan her şey iyidir, insanların ellerinde her şey soysuzlaşır.."
5. "¶
"Eğitim sadece işlenmiş zekalarla işlenmemişler arasında bu ayrım meydana getirmekte kalmaz; işlenmiş zekâlar arasındaki farkları da kültür oranında artırır."
¶"
6. "Özgür yaşamak ve özgür ölmek, yani ne benim ne de herhangi birinin, kanunların onurlu boyunduruğunu başka hiçbir boyunduruğa koşulmamak için yaratılmış en gururlu başların daha da uysallıkla taşıdığı bu kurtarıcı ve yumuşak boyunduruğu, silkip atamayacağı tarzda kanunlara boyun eğerek yaşamak ve ölmek isterdim."
7. "...zekâsı
fazla ilerlemedi."
8. "İnsanlar
."
9. "Haklı hiçbir kâr yok ki haksız olarak kazanabilen tarafından aşılmış olmasın.İnsanlara yapılan hizmetten çok daha fazla kâr getiriyor.."
10. "Aşkın bulunmadığı yerde güzellik neye yarar?"
11. "“Doğa gözyaşlarını biz insanlara vererek en yumuşak kalpleri insan oğluna verdiğini kabul ediyor.”"
12. "Ölümden değil
bahsediyorum..."
13. "Devlet içinde hiç kimsenin kendisinin Kanun’un üstünde olduğunu söyleyememesini ve dışardan hiç kimsenin Devlete kanun dışında bir şeyi zorla kabul ettirmemesini isterdim."
14. "...insanlar kan dökücü ve zalim..."
15. "“İnsan bağımlıyken zayıftır ve güçleninceye kadar da özgür.”"
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Kitap İncelemeleri
Eşitsizliğin gelişimi:
1) Kanun ve mülk hakkının oluşumu
2) İdarecilik kurumunun ortaya çıkması
3) Mantığa dayalı yönetimlerin keyfi güce dönüşmesi
Eşitsizliğin başlamasına sebep olan "kanun ve mülkiyet hakkını" biraz açarsak:
İlkel insanlar yerleşik hayata ve tarıma geçmeden önce sadece hayatta kalmak içgüdüsüyle yaşıyorlardı. Bunun için aralarında herhangi bir eşitsizlik yoktu. Zamanla yerleşik hayata ve tarıma geçilmesi ile insanlar arasındaki ilişkiler arttı. Bu ilişkiler toplumun küçük yapısı olan örgütlenmelerle başladı ve gelişti. Gelişen insan ilişkileri ile birlikte güzellik, değer ve itibar kavramlarının yansıması olarak tercih hissi doğdu. İlkel insanların daha iyi olanı tercih etmesi; iyi olanın kibirlenmesine ve diğerlerini küçümsemesine, kötü olanın ise utanmasına ve kıskançlık duymasına sebep oldu. Tarımın gelişmesi ile gelir fazlası ürünler değiştirilmeye başlandı. Bu kibrin ve kıskançlığın sarmış olduğu insanlar arasındaki rekabeti arttırdı. Daha fazla mülk elde etmek için kan dökmeye çalıp çırpmaya başlanıldı. Güçlülerin altında az mülkleri ile ezilmek istemeyen zayıflar birleşerek sözde eşitliği sağlayacak günümüze kadar uzanan, insanoğlunu aralıksız çalışmaya, köleliğe ve perişanlığa sürükleyen kanun ve mülkiyet hakkını oluşturdular. Ve eşitsizlik başlamış oldu.
Bu çıkarımlardan "Eşitlik, ilkel insanın tek başına var olmasıydı." sonucunu çıkarmak yanlış olmaz heralde.
Günümüzde yaşananlara çok uygun bir yaklaşımı olduğu için ilk olarak Lizbon Depremine bakışına ve o bakışın sizde yaratacağı etkiye izin verin lütfen.
Depremlerin Bıraktığı İz
Aydınlanma akımının “haşarı çocuğu” J. J. Rousseau, Voltaire’in söyleminin “halkın acılarını hafifletmediğini” vurgulayarak ona şu soruyu sorar:
“Deprem bir doğa olayıdır, kabul… Peki, depremlerde neden sadece yoksullar ölüyor?”
Bir başka alıntı ibretlik:
"Sadece pozitif hukukun izin verdiği, tinsel eşitsizlik maddi eşitsizlik ile aynı oranda bulunmazsa, doğal hukuka aykırıdır; böyle bir ayrım, bütün uygar insanlar arasında hüküm süren böyle bir eşitsizlik türü konusunda, bu bakımdan ne düşünülmesi gerektiğini yeteri kadar belli eder; çünkü böyle bir ayrım, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, bir çocuğun bir yaşlıya emretmesi, bir budalanın bir bilgeyi yönetmesi, açlık içindeki çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken, bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanuna açıkça aykırıdır."
Bir budalanın :) bilim adamlarını yönetmesi deyince, çok tuhaf değil mi? Hiç olacak şey mi?
Ama oluyormuş gerçekten, ben demedim.
Etkilendikleri:
Platon, Aristotales, Sokrates, Makiyevelli, Hobbes, Locke, Descartes, Voltaire, Diderot, Leibniz, D'Épinay, Condillac
Etkiledikleri
Kant, Fransız Devrimi, Amerikan Devrimi, Robespierre, Saint-Just, Romantizm, Napoleon Bonaparte, Hume, Gibbon, Paine, Smith, Hegel, Marx, Nietzsche, Darwin, Freud, Derrida, de Sade, Strauss, Bloom, Montessori, Goethe, Thoreau, Tolstoy, Dewey, Kitsikis, Madame de Staël, Schopenhauer, Fichte, Rawls, Kemal Atatürk
Keyifle okudum, keyifli okumalar...
Kanaatimce Toplum Sözleşmesi'nden daha nitelikli ve daha geniş bir şekilde Rousseau'nun temel fikirlerine erişilebilecek bir eser. Rousseau'nun insanın doğal halini kutsama ve bu yolla bilim, sanat gibi birçok gelişmeyi reddetme fikrine karşı dursam da muhteşem bir zekâya sahip olduğunu yadsıyamayacağım.
Her ne kadar birçok eleştirmen ve tarihçi Rousseau'nun bir fikir önderi olması hasebiyle bilim, sanat ve filozoflara karşı olmadığını söyleseler de bu eser ve ''Bilim ve Sanatlar Üzerine Söylev'' isimli eserinde bu karşıt duruş tam anlamıyla kendini belli etmektedir. Bunu yadsımak için son derece optimist ve öznel olmak gerekiyor.
Rousseau tarafından zayıflara yeni bağlar, zenginlere ise yeni güçler veren doğal özgürlüğü bir daha geri dönmemek üzere yok eden mülkiyet ve eşitsizlik kanununu ebediyen kuran bazı muhterislerin kârı uğruna bütün insan türünü daha o zamandan çalışmaya, kulluğa ve sefalet boyun eğdiren, toplumun ve kanunları doğuşu olarak kabul edilse de kanaatimce bu tam olarak kapitalizmin payesidir.
İnsancıl ve düşünce adamlığı yönü tartışılmaz. Fakat her insan gibi düşünceleri eleştiriye açıktır. Sırf bu sebepten ötürü farklı ve hoş fikirler edinmek için her kitabını cümlesi cümlesine okumak gerekir. Rousseau'yu ve onun çevresini anlamadan Batı'yı ve Batı düşüncesini anlamak oldukça zordur.
Medeniyetin başlangıcını insanlık için mülkiyet haklarının ortaya çıkışı olarak kabul ediyorsak, bireyselliğin başlangıcını da özgürlüğün mülkiyet hakkının ortaya çıkışı olarak kabul edebiliriz. İşte ortaya çıkan özgürlük kavramı sosyal statüde insanlar arası adalet ve eşitlik kavramlarının oluşmasına sebebiyet vererek ortaya çıkma oluşumları silsilesi şeklinde sosyal literatürde yeni kavram oluşumları ile sonuçlanmıştır. Büyük bir düşünür olan Jean-Jacques Rousseau bu konudaki felsefi ve sosyolojik düşüncelerini aktararak biz okuyucunun düşüncelerinde ve zihninde yer edinip hareketlenmeler oluşmasını sağlamaya çalışmıştır. Bir okuyucu olarak sade ve açık bir dil içeren bu eseri okurken bu hareketlenmeleri net bir şekilde hissettiğimi söyleyebilirim. Eğer bir eser sizi belirli konularda sorgulamaya ve düşünmeye itiyorsa benim nezdimde o eser başarılı bir eser olarak sayılır. Tabi Jean-Jacques Rousseau gibi bir düşünürün eserinin başarı sorgulamasını yapmak bizlere mi düşer gibi bir düşünceye sahipseniz uyarmak isterim ki benim açımdan benim düşüncelerim bakımından değerli olan benim için başarılıdır ve bunu düşünmek bunu sorgulamak her konuda olduğu gibi bu konuda da gereklidir diye düşünüyorum. Bu değerli düşünürün bu eserini de içtenlikle öneriyorum ve okumanızı diliyorum. Sevgiyle ve kitapla kalın.
Atatürk’ün bu kitabı özgün diliyle okuduğunu ve başucu kitaplarından birisi yapmış.
Jean-Jacques RousseauJean-Jacques Rousseau 'nun toplum sözleşmesi de dahil olmak üzere düşüncelerini anlamak için harika bir kaynak.
***Rousseau burada İnsanlar arasındaki eşitsizliğin ortaya çıkmasını şahsi mülkiyete bağlıyor. İnsanlar mal mülk edindikce arada sınıflaşma oluşuyor. Ve edinilen bu zenginlik sonucu oraya yozlaşmış insanlar çıkıyor çekememezlik, kıskançlık, güç zehirlenmesi bunların ortaya çıkardığı davranışlar sonucunda mülklerini korumak için her türlü sahtekarlıkta bulunuyorlar ve güçlüler zayıfları eziyor. Aynı şekilde güçlüler insanları kendilerine köle edecek toplumlar oluşturuyor. Alın sizin can ve mal güvenliğinizi koruyan yasalar yaptım artık huzurla yaşayabilirsiniz diyor ama insanlar modern birer kölelere dönüşüyor. Günümüzde oluşan bu düzeni temelden ele alarak varsayımlarla bu sonuca ulaşıyor ve eşitlik olması için insanın doğaya dönmesi gerektiğini vurguluyor. İlk insanlar arasındaki eşitsizliğin neredeyse tok sayılabilecek kadar az olduğunuda dile getiriyor çünkü mülkiyet kavramı yok.
Özellikle kitabı Okurken ülkemizde günden güne artan eşitsizlik uçurumunu düşündüm. Bu durumda Sözleşmenin hükmü kalır mı? Toplumun ruhu bizi bir kötü kadere mahkum eder mi?
Kitabını son cümlesini ise herkesin okuması gerekir...O yüzden paylaşmak istedim...
".... bir çocuğun bir yaşlıya emretmesi, bir budalanın bir bilgeyi yönetmesi, açlık içindeki çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır."