İki Darbe Arasında Kitap Bilgileri
Yazar: İskender Pala
Tahmini Okuma Süresi: 7 sa. 31 dk.
Sayfa Sayısı: 265
Basım Tarihi: 14 Kasım 2018
İlk Yayın Tarihi: 14 Kasım 2018
Yayınevi: Kapı Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9786054322053
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
İki Darbe Arasında Kitap Tanıtımı
28 Şubat süreci... her gün bir yığın hüsran... Günler ilerledikçe dalgalar şiddetini arttırarak dövmeye başlamıştır kalbinizin duvarlarını ve çaresizliğin sesi çığlık çığlığadır içinizde. Ateş düştüğü yeri yakar ve bir serçe olsun, gagasıyla bir damla su getirmez yangını söndürmeye...
İskender Pala, bu defa pek bilinmeyen bir özelliğiyle, "asker kimliğiyle" karşınızda. Usta yazar, 12 Eylül'ün hemen ardından başlayıp 28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla son bulan Deniz Kuvvetler'indeki 15 yılın hikâyesini içeriden okuma fırsatı veriyor.
(...) Acı günleri hatırlamak, insana tekrar acı verir elbette. Buna rağmen vaktiyle unutmayı çok zor başardığım o günleri şimdi yeniden hatırlamanın acısını yaşamaya cesaret etmem, sırf tarihe belge bırakma ve belki o savruluş insanların hâlâ aramızda yaşadıklarına dikkat çekebilme amacına yöneliktir ev bu yüzden yazdıklarımın tamamı katıksız hakikattir.
(Tanıtım Bülteninden)
İki Darbe Arasında Kitaptan Alıntılar
1. "Demekki insanoğlu çeşit çeşit idi.Kısa sürede tanıdığınız iki kişiden birinin içini dışına çevirdiğinizde diğeri karşınıza çıkabiliyordu.Hayat da bu insanlar arasında kendi kişiliğinizle var olmaktan ibaret değil miydi zaten!?.."
2. "Çok şükür ki mazlum oldum, zalim olmadım."
3. "Eğer bir yerde küçük insanların gölgeleri büyüyorsa orada güneş batıyor demektir."
4. "Konfüçyüs, "Artık karanlığa sövmeyi bırak! Kalk, Allah aşkına bir mum da sen yak!" der."
5. "Hayat bir duruş değil, daimi bir yürüyüştü..."
6. "İnsanların %99 u sadece var olur,
%1 i gerçekten yaşar ."
7. "Çok gerekmedikçe fikirsel yorumunu,
paranı ve inancını gizli tut!.."
8. "İlginç zamanlarda yaşayasın!.."
9. "Taş da yumurtanın üstüne düşse
yumurta da taşın üstüne düşse
olan yine yumurtaya olur."
10. "Dünya üzerinde en güçlü silah,
ateşlenmiş insan ruhudur."
11. "Yalnız yaptıklarımızdan değil yapamadıklarımızdan da sorumluyuz."
12. "Rahmet ile zahmet arasında bir nokta farkı vardır, Allah isterse zahmetteki noktayı kaldırıverir."
13. "Geçmiş zaman olur ki hayali cihân değer...."
14. "Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz."
15. "Kürek çekmesini bilen, kendisine sandalda yer bulur."
İki Darbe Arasında Kitap İncelemeleri
Öncelikle bu kitaba yedi ve aşağı puan veren okurların neden böyle bir tutum içinde olduklarını merak ediyorum...Kitap bir yaşamın gerçek bir yaşamın öyküsü..Hani şimdiki nesle ülkede şu zamanlarda şunlar oldu dediğimiz zamanın öyküsü..Anlatırken basit basit anlattığımız ama yaşayanların yüreğindeki acını öyküsü..Hani ben laik bir insanım, hoşgörülüyüm, özgürlüğü savunuyorum deyip o zamanda üç maymunu oynayan insanların olduğu zaman..Ne denebilir ki ülkemiz bu zamanları da gördü dostun(!) dostu sattığı ifşaladığı, fişlediği zamanları..Ve ne kadar acı ki bunu yapanlar savunulanlar kendine Atatürkçü deme hadsizliğine sahip insanlardı..Şimdi dönüp bakınca İskender Pala'ya bir kez daha hayran oluyorum..
İnsanların kıyafetinden, görüşünden, düşüncesinden dolayı mesleğinden atılması..Çaresizlik içerisinde bırakılması..Kim verebilecek bunların hakkını, kim af dileyecek, kim cezasız kalacak..
Kitapta olan bir hikaye aklıma geliyor:
Köylünün birini eşeğini kurt yemiş köylü kurt'un ardından hayıflanarak bakarak:
Sende öleceksin ama ben şimdi yaya kaldım demiş..Aslında tam da böyle bu haksızlığı yapanlar cezasız kalmayacak ama ceza alsa ne olacak yaşanan acılar bir ömür var olacak..
İskender Pala'nın Askerlik dönemini 15 yılını daha doğrusu 14 yıl 7 ayını anlatan bir kitap herkesin okumasını tavsiye ediyorum..
Kitap İskender Pala'nın 28 Şubat sürecinde Ordudan ihrac edilmesini konu ediyor. Yazarın kendince uğradığı haksızlık, olaylar ve kırgınlıkları mevcut. Kitabın sonunda bir iç hesaplaşma da var ben bu kısmıyla ilgili bir kaç birşey söylemek istiyorum sadece çünkü, şahit olmadigim, yaşın yanında kurunun da yandığı bir dönem hakkında konuşmak haddimi aşmak olur diye düşünüyorum.
28 Şubat ; Türk siyasi tarihinin karanlık sayfalarında yerini alan ve "Postmodern darbe" olarak nitelendirilen , kadınların başörtüsü olduğu için okullara sokulmadığı , var olan toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kağıda döküldüğü günün adıdır!
Ben kendi adıma başörtüsü sorunu yaşamadım. Ama başörtü davası yüzünden nezarette yatan çok arkadaşım var.
Bu konuda nacizane bir sitemim var. Bu insanlar daracık kot pantolan üzerine tunik giyilsin diye , bonesiz eşarp altından 4 cm saçın görünsün diye nezarette yatmadı. Başörtünün sorun olduğu yıllarda islamiyeti layıkıyla yaşadığımıza inananlardanım. Bugün kendi içimi de hesaba çektiğimde ben de kendimden memnun değilim. Yaşanılan modern hayata , modaya ayak uydurmaya çalışırken özümüzü kaybettiğimizi düşünüyorum.
Ve kitabın sonunda İskender Pala'da bu iç hesaplaşmayı yasıyor. Şuan eşim pardesü süz sokağa çıkabiliyor, kızım tunik giyebiliyor diyor. Yani ordudan ihrac edilmeme gerçekten gerek var mıydı diye sormadan edemiyorum diyor.
Peki sizce gerek var mıydı?
Keyifli hesaplaşmalar, pardon okumalar!!!
Sitede ki incelemeler sonucu kitabı okumaya karar vermiştim. Şimdi iyi ki okudum diyorum. İskender Pala'nın askerliği meslek olarak yaptığını bende bilmiyordum. Bir kere kendisinin araştırmacı olması, gençlik yıllarında yapmış olduğu başarılı çalışmalardan bahsetmesi ile kendisini bir kez daha takdir ettim.( bana ne kadar söz düşer o da ayrı bir mesele tabi ben edebiyat konusunda otorite falan değilim şunun şurasında)
28 şubat mağdurlarının yaşam içerisinde ki sesi olması açısından güzel bir çalışma olmuş. Askerlikte yaşadıkları da şehir efsanelerini doğrular nitelikte. Her zaman kıdemin, mantıktan önde olduğunu bize hatırlatması ile kendi doğrularından vazgeçmemesi ile belli bir duruş sergilemiştir. Her ne kadar zorluklarla ve sıkıntılarla geçen bir 15 yıl olsa da bugün karşımıza çıkardığı yapıtlarının temelinin o yıllarda ki birikimleri ile olduğunu düşünmekteyim. 28 şubat mağdurlarının yaşadıklarının bir benzeri şimdi de yaşanıyor, ama konumuz bu değil ne demişler kurunun yanında yaşta yanar.
Kitabında bahsettiği askerlik döneminde yazmış olduğu eserleri merak ettim, bunun üzerine bir araştırma yapacağım.Ayrıca ' kamelya' olarak bildiğim süslü çardağın aslın da ' kameriye' olduğunu öğrenmekte kitap okumanın güzelliklerinden işte.
Yine bir konuyu merak ediyorum bir türlü iş görüşmesinde Kültür üniversitesi yetkililerine söyleyemediği YAŞ mağduriyetini acaba daha sonra söyleyebildi mi? Bu ve buna benzer sorular nedeniyle kendisi ile tanışmayı ve ufak bir sohbet yapmayı çok isterim. Şimdi sırada OD var bakalım o nasıl bir kitap, keyifli okumalar...
Bir edebiyat öğretmeni olarak kendisini ilk olarak Divan Edebiyatı için hazırlamış olduğu sözlükle tanıdım. Daha sonra Divan Edebiyatı üzerine yapmış olduğu gazel incelemeleri ile kalemini sevmeye başladım. Daha önce okuduğum romanlarını çok beğenmiştim.
İki Darbe Arasında adlı eseri, yazdığı romanlarından farklı bir tarzda yazılmıştır. Eser anı türünde olup roman tadı veren bir anlatımla yazılmıştır. Bu eserini okumadan önce kendisinin bir subay olduğunu bilmiyordum.
Eser darbe sürecinden daha çok İskender Pala'nın subay iken edebiyat öğretmenliği yaptığında karşılaşmış olduğu zorlukları anlatmaktadır. Sadece bununla kalmayıp o dönemin toplumunda sağ ve sol taraftarı olan düşüncelerin birbirleriyle olan anlaşmazlıklarına da aslında değinmek istemiştir. Kendisinin herhangi bir ideolojik görüşü olmamasına rağmen bir dar kalıba sığdırılmış ve sonralarda gittiği her karargahta ona karşı fikirler yumuşamıştır. Eşinin kapalı oluşundan ötürü kendisi bir çok suçlamaya maruz kalmıştır ve bu da her seferinde kariyerine bir engel teşkil etmiştir.
Eser 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra başlayan 28 Şubat 1997' de ordudan ihraç edilmesine kadar olan sürecin sancılı dönemini kurumların kendisine bakış açısı ve tutumları ile anlatmıştır.
Eser de sevmediğim kısım akademik incelemeler yapıp doktorasını tamamlayıp ve layık olduğu unvanı alıp görevine o şekilde başlamak isteyen başarılı bir öğretmenin isminin tuvalet kapısına doktor unvanı yazılarak tuvalet temizliği görevinin kendisine verilmesi oldu. Okurken sıkılmadığım bir yapıt oldu.
İskender palanın bir çok kitabını okumuş birisi olarak gerçekten hayal kırıklığına uğradım. Kitabın tamamında bir çok cümle maalesef ki iskender palanın kibrini içeriyor. ‘’ Ben aslında çok iyiydim, ben bilim adamıydım ancak TSK benim kıymetimi bilemedi, TSK bana hiçbir şey vermedi aksine ben sürekli TSK ya bir şey verdim’’ minvalinde cümlelerle dolu kitap. Bunun yanında insanı gerçekten hayrete düşüren ve birkaç cümle sonra kendi kendini yalanlayan bir çok komploda içeriyor kitap.(KPDS sınavında başarılı olmasını TSK’nın engellediği gibi) . 15 yıldır kamuda çalışan birisi olarak ve hemen hemen hergün benzeri durumları gören ve yaşayan birisi olarak, yaşadığı şeyleri dindar birisi olduğu için başına geldiği gibi bir algıya kapılması gerçekten çok ilginç. Yazar yaşadığı her iyi şeyi kendi başarısı nedeniyle, yaşadığı her kötü şeyi ise dindar olması sebebiyle yaşadığına inanmış ve bize de bunu aktarmış. Maalesef kitabı sanki uzun dönem askerlik yapmış lise mezunu birisi yazmış hissiyatı uyandırdı bende. Bir kuruma duyduğu kin ve öfke nedeniyle yazılan bu kitabın edebi anlamda bir kıymeti olduğunu görmemekle birlikte anlamsız hikayeler, komplo teorileri ve bolca kibir içerdiğini düşünüyorum. Bu kitabın ideolojik baskınlıkla yazıldığını ve o ideolojiye bağlanan birçok kesmi de memnun edeceğine eminim.