İbn-i Haldun En Beğenilen Sözleri
1. "Nefsi bolluğa rağbet ettirirsen bolluk ister; az kanaate alıştırsan aza kanaat eder."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
2. "Zeka fikrin ifrat(aşırı) derecesidir. Anlayışsız ve duygusuz olmak da ahmaklıktır. İkisi de kusur sayılır. İnsanlardaki vasıfların en övüleni orta derecesidir.Aşırı cömertlik, cimrilik de öyledir. Cesaret ve korkaklığın durumu da böyledir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
3. "Dağları bulundukları yerden başka bir yere nakletmek gönülleri birleştirmekten daha kolaydır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
4. "Çünkü insanlar yaratılış itibariyla birbirlerine benzerler. İnsanların ancak güzel ahlaklı ve faziletli olmaları, kötü işlerlerden sakınmalarıyla birbirlerinden farklı olur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
5. "Nefis, bir şeyi alışkanlık edinince, artık o şey onun tabiatından olur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
6. "Her akıl, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkar eder."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
7. ""Halk, hükümdarın dinindedir.""
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
8. "Cehalet, hastalıklı ve havası bozuk olan otlağa benzer. Cahil adam bu hastalık tesiriyle doğrusunu yalandan ayıramayarak rastgeleni toplar ve bunları eserinde nakleder. Fakat hakikatin kudretine kimse karşı koyamaz."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
9. "İnsan zatı itibarıyla cahil, kazandığı bilgi itibarıyla alimdir."
- Mukaddime
10. "Nefis, bir şeyi alışkanlık edinince, artık o şey onun tabiatından olur."
- Mukaddime
11. "“Zaman bizi eskitir, tüketir.”"
- Mukaddime (2 cilt takım)
12. "kadere teslimiyet göstermesem çatlayacak gibi olurum."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
13. ""Nasihat edenin söylediklerini uygulaması gerekir.""
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
14. "İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür durur"
- Mukaddime
15. ""Allah mülkü (hükümranlığı) dilediğine verir."(Bakara, 2/247).
"O herşeye kadirdir."(Mâide, 5/120)"
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
16. "Nefsi bolluğa rağbet ettirirsen bolluk ister; az kanaate alıştırsan aza kanaat eder."
- Mukaddime
17. "“Fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir”"
- Mukaddime
18. "Merhamet, masum olduğu için her kalbe misafir olmaz."
- Mukaddime
19. "Dağları bulundukları yerden başka bir yere nakletmek gönülleri birleştirmekten daha kolaydır."
- Mukaddime
20. ""Coğrafya kaderdir." der Ibni Haldun 1389 senesinde. Arz-ı kürenin en ihtişamlı, en gerçek lafıdır. Mukaddime'de geçer. Yani der ki, ırk diye, milliyet diye birşey yoktur. Coğrafya vardır. Yani der ki, güneş kime daha çok vurursa o kavruk olur, güneşi az gören beyaz kalır. Yani der ki, başka diyardan birini yargılamadan, onun coğrafyasında kendiniz doğmuş gibi düşünün. İbni Haldun bunu beyan ettikten yaklaşık 400 yıl sonra ademoğlu farklı diyarlarda doğduğu için birbirini katletmeye başladı. Farklı diyarlarda doğduğu için diğerlerini hor görmeye, kendini üstün tutmaya başladı. "Nerelisin?" sorusu literatüre girmiş en ayrılıkçı, en bedbaht sorudur. Ha soran olursa, ben dünyalıyım."
- Mukaddime
21. "İbn Haldun, talebelere sert davranmanın, şiddet göstermenin çeşitli mahzurlarını, bu yolla netice alınmaya kalkışılması ve bunda ısrar edilmesi halinde talebenin ilim tahsil etmesi bir yana ahlâk ve şahsiyetini bile kaybedeceğini isabetle kaydeder."
- Mukaddime
22. "“Kimsenin iç alemine karışma,
kimseyi iç alemine karıştırma.
Kimseye iç alemini açma.
Gizli tut. Yan ama tütme.”"
- Mukaddime
23. "Rivayete göre Eflatun'un kapısının üzerinde. "Geometri bilmeyen evimize girmesin." diye yazılıymış.
Bizim üstadlarımız da şöyle derdi: "Fikrin geometri ilminde tecrübe kazanması giyime nispetle sabuna benzer ki, sabun giyimi kirlerden temizlediği gibi, bu ilim de fikirleri pas ve kirlerden temizler.""
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
24. "Bir adam Hz. Ali'ye: "Ebu Bekir ve Ömer'in halifeliğini ittifakla kabul ettikleri hâlde, senin halifeliğin için Müslümanlar arasında neden ihtilâf çıktı?" diye sorduğunda
Hz. Ali: "Onlar (Ebu Bekir ve Ömer) benim gibilerin idarecisiydi. Ben ise senin gibilerin idarecisiyim." cevabını vererek dinin ve imanın herkesin vicdan müeyyidesi olduğuna işaret etmiştir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
25. "Körü körüne yaşatılan gelenekler, ölülerin yaşatıldığı anlamına gelmez; yaşayanların ölü olduğu anlamına gelir."
- Mukaddime
26. "İnsanlar içinde siyaseti en az bilenler âlimlerdir."
- Mukaddime
27. "İnsan geldiği soyun değil, yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur"
- Mukaddime
28. "Çünkü insanlar yaratılış itibarıyla birbirlerine benzerler. İnsanların ancak güzel ahlaklı ve faziletli olmaları, kötü işlerden sakınmalarıyla birbirlerinden farklı olur."
- Mukaddime
29. "“Her akıl, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkar eder.”"
- Mukaddime
30. "VE YENİLEN HER ZAMAN YENENE ÖYKÜNÜR"
- Mukaddime 1
31. "İnsan,kendi karakterinin ve mizacının değil,alışkanlıklarının ve geleneklerinin çocuğudur."
- Mukaddime
32. "Merhamet, masum olduğu için her kalbe misafir olmaz."
- Mukaddime
33. "Keşke ilimle başbaşa kalabilseydim."
- Mukaddime
34. "Körü körüne yaşatılan gelenekler, ölülerin yaşatıldığı anlamına gelmez; yaşayanların ölü olduğu anlamına gelir."
- Mukaddime
35. "Her akıl, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkar eder."
- Mukaddime
36. "İbn Haldun'a göre nerede rızk ve gelir varsa orada nüfus çoktur. Yani rızk nüfusa değil, nüfus rızka tabidir. Diğer bir ifade ile maddî şartlar manevî şartları tayin eder. Yoksa maddî şartları şekillendiren manevî amiller değildir."
- Mukaddime
37. "İtirafta bulunmak kınanmaktan kurtuluştur..."
- Mukaddime
38. "“İnsan, alışkanlıklarının çocuğudur.”"
- Mukaddime
39. ""İnsan özü bakımından câhildir, edindiği bilgiyle âlim olur.""
- Mukaddime
40. "Sanki varlığın dili âlemde: "Sön ve kabuğuna çekil!" diye nida etmiş."
- Mukaddime
41. "Yeni kuşaklar (ecyal) giderek daha çok konfor, lüks ve dinginlik içinde yaşarlar. Onların (atalarından gelme) yabanıllıkları değişime uğrar. İktidara ulaşmalarına olanak veren bedevi yaşamını ve alışkanlıklarını: gözüpeklik, yırtıcılık, göçebelik (rukûb al-baydâ'), yönünü bulma duygusu (hidayet el-kafr) gibi özelliklerini unuturlar. Artık, askeri yeteneklerinden (sakafa) ve amblemlerinden (şura) başka hiçbir şey onları sıradan yerleşik kent yaşamı insanlarmdan ayırdedemez. Onların savunma durumları zayıflar, enerjileri yiter ve güçleri yıpranmıştır. Bu durumun hanedan üzerindeki can sıkıcı etkileri çöküşle ifadelendirilebilir."
- Mukaddime 1
42. "Körü körüne yaşatılan gelenekler, ölülerin yaşatıldığı anlamına gelmez; yaşayanların ölü olduğu anlamına gelir."
- Mukaddime
43. "Benim çırpınışlarım sevinçten değildir.
Ele geçirilmiş kuş da çırpınır.
Umursamazlığım da sevincimden değil.
Bazı olayları hatırlamamdandır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
44. "Cehalet, hastalıklı ve havası bozuk olan otlağa benzer. Cahil adam bu hastalık tesiriyle doğrusunu yalandan ayıramayarak rastgeleni toplar ve bunları eserinde nakleder. Fakat hakikatin kudretine kimse karşı koyamaz."
- Mukaddime
45. "Halkın, eskilerin (anciens) bizlerden daha büyük ve daha kuvvetli oldukları inancına katılmamak gerekir."
- Mukaddime 1
46. "Dağları bulundukları yerden başka bir yere nakletmek gönülleri birleştirmekten daha kolaydır."
- Mukaddime
47. "Kitle (el-'amme) kendi kralının dini ardından gider."
- Mukaddime 1
48. "“Bir yerde yangın çıkması için,ateş atılan zeminin yanmaya müsait olması gerekir.”"
- Mukaddime
49. "Bütün ilimlerin toplandığı yer Allah'tır. İnsan hem aciz, hem de eksik bir varlıktır. Allah bir kimsenin yardımcısı olursa tuttuğu yollar kolaylaşır, önü açılır."
- Mukaddime
50. "Genel manada zenginliğin kaynağı "üretim" , kişisel manada ise "toplumsal organizasyonlar" olduğunu belirtir."
- Mukaddime
51. "Suyun suya benzemesinden daha çok geçmiş geleceğe ve hale benzer."
- Mukaddime
52. "Halbuki bir şeyi yıkmak, onu yapmaktan çok daha kolaydır. Çünkü yıkmak asla dönmektir ve asl olan da yokluk (adem)tur."
- Mukaddime
53. "Çünkü insanlar yaratılış itibarıyla birbirlerine benzerler.İnsanlar ancak güzel ahlâklı ve faziletli olmaları,kötü işlerden sakınmalarıyla birbirlerinden farklı olur."
- Mukaddime
54. "Coğrafya kaderdir."
- Mukaddime
55. "Zamanımızda doğru ve faydalı öğretim metodunu bilmeyen çok sayıda hocaya bizzat şahit olduk. Bunlar henüz öğretimin başlangıcında, o bilginin anlaşılması güç olan meselelerini anlatmaya çalışıyorlar. Onu, bu meseleleri anlamaya ve ezberlemeye zorluyorlar. Hocalar bunu doğru bir öğretim yolu sanmaktalar. Hâlbuki öğrencinin zihni bunları anlayacak derecede gelişmiş değildir. Zaten o bilgiyi öğrenmek aslında güçtür. Bunun bir sonucu olarak öğrenci tembelleşir, zihni bilgiyi kabul etmez, onun bu bilgiyi öğrenememesi sürüp gider. Bu ise öğretim usûlünün bozukluğunun bir sonucudur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
56. "Cansıkıcı uygulamaları reforme etme istemleriyle başkaldıran (Suvvar) halktan kimseler ve hukukçular da bu bahse girerler. Birçok sofu din görevlileri adaletsiz prenslere karşı isyan ederler. Değişiklik yapılmasını dayatırlar: kötü davranışların yasaklanmasını ve iyilerin yüreklendirilmesini isterler. İyi hallerine karşılık tanrısal bir ödül, bir karşılık beklerler. Halk arasında (el-kavga) yandaşlar ve sempatizanlar kazanırlar, ama yaşamlarını tehlikeye atarlar. Ve çoğu ödüllerini alamamış günahkârlar olarak yaşamlarını kaybederler, çünkü Tanrı onları başkaldırıya yöneltmedi, bunu alınlarma yazmadı. Tanrı, insanlara, ancak başarıya götürebilecek yetenekte oldukları eylemlere girişmelerini emreder. Muhammed'in dediği gibi: "Eğer içinizden biri kötülüğü saptarsa, onu kendi eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa dili ile değiştirsin. Yok eğer olmuyorsa, kötülüğü yüreğiyle değiştirsin"."
- Mukaddime 1
57. "Tanrı, halkının desteklemediği hiçbir peygamber göndermemiştir."
- Mukaddime 1
58. "Hayat bir akış gibidir, her değişiklik aksini icap ettirmekte, her yükseliş bir düşüş ile sonuçlanmaktadır."
- Mukaddime
59. "Ali'ye sordular, "Ebûbekir ve Ömer'in adı üzerinde hiçbir tartışma olmadığı halde neden sizin adınız üzerinde uyum sağlanamıyor?" Ali yanıtladı: Çünkü Ebûbekir ve Ömer benim gibi insanlara kumanda ediyorlardı, oysa ben sizin gibi kişilere kumanda ediyorum." İslam'ın ılımlaştırıcı etkisini anıştırıyordu."
- Mukaddime 1
60. "Ey Ebu Musa! Hasımların muhakeme edilmeleri sırasında üzüntü, sıkıntı ve bezginlik ifade eden söz ve davranışlardan sakın. Şüphesiz hak yerinde karar kılar ve sahibini bulursa Allah'ın verdiği sevap çok büyüktür ve Allah böyle yapanın adını yüceltir vesselâm!""
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
61. "İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür durur."
- Mukaddime
62. "Daha çocukluktan uygulanan eğitici ve öğretici yasalar da benzer bir sonuç doğurur, çünkü insanlardaki korku ve boyuneğme artar gider ve kendi ruh güçlerine (ba's) olan bütün güvenlerini yitirirler."
- Mukaddime 1
63. "Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha ziyade birbirine benzer."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
64. "Aritmetik ilminin uzmanlarına göre öğretimde en iyi ve faydalı usûl çocuklar okutmaya aritmetik ilmiyle başlamaktır. Çünkü bu ilmin kaideleri belli ve delilleri düzenli olduğu için, genellikle, akıl ve fikri keskinleştirir, doğruluğa alıştırır. Rivayet edildiğine göre ilk önce aritmetik öğrenmek suretiyle kendisini terbiye etmeye başlamış olan kişide doğruluk ve sadakat önde gelir. Bu da aritmetikte temel ve yapının kusursuz ve doğru olmasından, bundan dolayı münakaşada doğruluğa alıştırdığından ve doğruluğun o kimse için bir karakter ve yol hâlini almasından ileri gelmektedir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
65. "Merhamet , masum olduğu için her kalbe uğramaz."
- Mukaddime
66. "Geçmiş, geleceğe suyun suya benzediğinden daha fazla benzer."
- Mukaddime
67. "Alınan çok gıda vücutta işe yaramaz fazlalıklar ve kötü artıklar meydana getirir. Bu çeşit artıklardan vücut orantısız bir şekilde genişler; şekil çirkinleşir. Bu gıdalardan meydana çıkan bozulmuş kötü sıvıların beyne gitmesiyle zihinler ve fikir körleşir. İdrâksizlik, gafillik ve itidalden ayrılma ortaya çıkar."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
68. "Hâlbuki ben bu eseri telif ettikten sonra çağdaşlarım arasında kendi kusurlarımı açık olarak biliyorum ve itiraf ediyorum. Ben, bu gibi büyük bir işe girişmek için gerekli bilgi ve hazırlığımın azlığını itiraf ederek geniş ve derin bilgi sahibi olan yüksek şahsiyetlerden bu esere hoşgörüyle değil, eksikliklerini meydana koymak üzere tenkit gözüyle bakmalarını, bulabildikleri kusurları düzeltmelerini rica ediyorum."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
69. "Merhamet, masum olduğu için her kalbe misafir olmaz."
- Mukaddime
70. "Dört yetenek göstermelidir: bilim, dürüstlük ('adâlat), yeterlilik (kifâya - kifayet), ve her türlü muhakeme ve hareket kusurundan uzak olmak."
- Mukaddime 1
71. "İşin içinde (bilerek yapılan) üçkâğıtçılık olduğu zaman o girişimin başarısızlığını ve cezalandırılmasını dilemek gerekir."
- Mukaddime 1
72. ""Coğrafya kaderdir." der Ibni Haldun 1389 senesinde. Arz-ı kürenin en ihtişamlı, en gerçek lafıdır. Mukaddime'de geçer. Yani der ki, ırk diye, milliyet diye birşey yoktur. Coğrafya vardır. Yani der ki, güneş kime daha çok vurursa o kavruk olur, güneşi az gören beyaz kalır. Yani der ki, başka diyardan birini yargılamadan, onun coğrafyasında kendiniz doğmuş gibi düşünün."
- Mukaddime
73. "İsmimin ne olduğunu günlere ve hadiselere sorsan bilmezler,
Yerimin neresi olduğunu sorsan onu da bilmezler."
- Mukaddime
74. ""Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmiyorum.""
- Mukaddime
75. "Pers hanedanı buna bir örnektir. Hanedanın yerleşim merkezi Ctesiphon (el-Madâiri) idi. Müslümanlar bunu ele geçirdiklerinde bütün Pers İmparatorluğu çöktü. Yezdecered için dış eyaletlerinin efendisi olarak kalmanın hiçbir anlamı, hiçbir yararı yoktu.
Tersine, Suriye'ye egemen olan Bizans İmparatorluğunun merkezi Constantinople (İstanbul) idi. Müslümanlar Suriye'yi Bizanslılardan aldıklarında Bizanslılar merkezlerinde tutundular. Suriye'nin kaybı onları zorlamadı, onlara boyun eğdirmedi. Constantinople üzerinde hüküm sürmeye devam ettiler, ta ki Tanrı kentin düşmesine izin verinceye kadar.14
14 (Constantine (İstanbul) kentinin Türkler tarafından alınışı 1453 yılındadır.
Oysa İbni Haldun yarım yüzyıldan uzun bir zaman önce, sanki geçmişteki bir olaymış gibi bundan söz ediyor! Louis Massignon (Oriens, VI, 1953, s. 10-17), altı yüzyıldan beri, yani Müslim'in, 9. yüzyılda Hadis'i aktarmasından bu yana, aslına uygun sahici metinlerin bunu önceden söylemiş olduklarını göstermiştir.)"
- Mukaddime 1
76. "Arapçanın bütün İslâm ülkelerinde başlangıçta hâkim dil olması, Arapların hem gâlip, hem de İslâm dini gibi bir inanç sistemine sahip olmaları itibariyledir. Daha sonra Araplar askerî üstünlüklerini yitirince, Arapça sadece iman ve itikat ve anane gibi âmillere dayanarak yaşayabilmiş, askerî üstünlüğü yitirdiği için zayıf düşmüş, fakat Müslüman olmayan Moğolların ve Tatarların istilâ ve hâkimiyetleri neticesinde daha da zayıflamıştı. Bugün bütün demirperde ülkelerinin Rusçayı, Batı ülkelerinin ise İngilizceyi ve diğer batı dillerini kendi memleketlerinde mecburi olarak okutmaları lisan ile galibiyet arasındaki münasebeti daha iyi göstermektedir."
- Mukaddime
77. "Kuvvetli bir hafızaya, işlek bir zihne, parlak bir zekaya, sağlam bir muhakemeye, iyi bir istidlal ve kıyas yapma gücüne ve isabetli teşhis ve tesbitler yapma kabiliyetine sahip olan İbn Haldun, 779/1377 senesinin ortalarına doğru sadece beş ay içinde meşhur Mukaddime'sini yazdı ve bitirdi."
- Mukaddime
78. "(Kimseden bir şey öğrenmeye tenezzül etmeyen ve her şeyi bizzat tecrübe ederek bellemeye kalkışan bir kimse bunca zahmetlerden sonra yine de başa-irısızlığa duçar olur ve ancak o zaman aklı başına gelir).
"Ebeveyninin te'dib edemediği bir kimseyi zaman edeblendirir". şeklindeki meşhur sözün mânası budur."
- Mukaddime
79. "Çünkü insan kendi alışkanlıklarının çocuğudur (el-insan, ibnu eva'idi-h), yoksa kendi doğasının ve kendi mizacının ürünü değil."
- Mukaddime 1
80. "İbn Sina, tıbba dair yazdığı manzumede şöyle der: "Sıcaklık zencilerin bedenlerini değiştirmiş, hatta derilerine siyahlığı bir elbise olarak giydirmiştir. Slavlar ise heyaz renk kazanmışlardır. Hatta bu yüzden derileri yumuşamış ve incelmiştir"."
- Mukaddime
81. ""İnsan, geldiği soyun değil, yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur.""
- Mukaddime
82. "Gerçekten de yerleşik yaşamdakiler tembelliğe ve huzura alışmışlardır. Rahatlık ve lükse dalmışlardır. Yaşamlarını ve varlıklarını koruma işini yöneticilere ve muhafızlara havele eder, onları görevlendirirler. Kalelerinin, surlarının ardında kendilerini güvende hissederler.
Hiçbir savaş narası, hiçbir av çağrısı kulaklarına ulaşıp onları rahatsız etmez. Güven duygusu içinde tasasızdırlar ve artık silah da taşımazlar.
Kuşaklar (ecyâl) boyu böyle yaşamışlardır. Aile reislerine bağımlı olan kadınlar ve çocuklar gibi olmuşlardır. Sonuç olarak, bu (kazanılmış) karakter özellikleri doğal olanın yerini almıştır."
- Mukaddime 1
83. "Her zaman, başlangıçta, büyük bir hanedana boyun eğmek güç gelir, yeter ki buna zorla razı olmak durumunda kalınsın. Yeni iktidarda ülke nüfusunun yabancısı olduğu, henüz alışamadığı bir şey vardır.
Ama, iktidar bir kez hüküm sürmekte olan ailenin üyeleri arasmda sımsıkı yerleşti mi, birbirini izleyen kuşaklar ve hanedanlardan sonra tek erkli hükümdarlık kalıtımsal olunca, o zaman başlangıçta olanlar unutulur ve bu ailenin üyeleri görevlendirilip atanmış önderlerdir artık.
Onlara hizmet etmek, onlara itaat etmek bir iman görevi haline gelir.
İmanını savunuyormuşcasma döğüşülecektir onlar için. Hükümdarın, artık, konumunu korumak için aşiret birliği dayanışmasına gereksinimi olmayacaktır. îkidara saygı kimsenin değiştiremiyeceği, kimsenin karşı çıkamıyacağı vahyedilmiş bir kitap gibi olmuştur sanki. Onun içindir ki imamlık üzerine argümanlar sanki temel inanç maddeleriymişçesine din kitaplarının sonuna yerleştirilmiştir."
- Mukaddime 1
84. "Her başlangıç, bir sona gider."
- Bilim İle Siyaset Arasında Hatıralar
85. "Bilmek gerekir ki, şanı ulu ve yüce olan Allah, insanı diğer hayvanlardan ve canlılardan fikir (ability to think, düşünebilme hususiyeti) ile ayırt etmiş ve bunu, onun kemalinin başlangıç noktası, diğer varlıklara olan üstünlük ve şerefinin son sınırı kılmıştır."
- Mukaddime
86. "KRALLIK ÜNVANI İÇİN MÜCADELE KRALLIK ÜNVANININ BİR İŞARETİDİR"
- Mukaddime 1
87. "Vergi ödemekle aşağılanan bir kabile asla krallık iktidarına ulaşamaz."
- Mukaddime 1
88. "Daha önce de gördüğümüz gibi monarşinin doğal bir lüks gereksinimi var. İnsanlar eşyanın çokluğuna alışıyor. Harcamaları gelirlerini aşıyor. En yoksullar yitip gidiyor. En zenginler şatafatlı harcamalarla batıyorlar. Bu durum zamanla daha da ağırlaşıyor. Son kuşaklar kendi gelirleriyle lükslerini ödeyemez oluyorlar. Para gerekiyor kendilerine. Yöneticiler askeri harcamaları ödemeleri için onları sıkıştırınca buna karşı koyamıyorlar. Bu durumda hükümdarlar onları cezalandırmak, ister doğrudan kendi hesaplarına, ister çocuklarının ya da yandaşlarının hesabına onların mallarına elkoymak durumunda kalıyorlar. Bu gidişle halk yoksullaşır ve artık kendi işlerini yürütemez olur, oysa halkın zaafı da bu kez hükümdarı zayıflatır."
- Mukaddime 1
89. "Nitekim haddinden aşırı cömertlik yerildiği gibi cimrilik de öyledir. Cesaret ve ile korkaklığın ve diğer bütün insan vasıflarının durumu da böyledir. Bundan dolayı haddinden aşırı zekâ şeytanın bir vasfı telakkî edilir. Nasıl ki: "O şeytan", "Şeytan gibi adam" denilir. Bunların benzerleri çoktur. Allah arzu ettiğini yaratır; "Allah, dilediğini yaratır. O, âlim ve kadirdir." (Âl-i İmran, 3/4-7)."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
90. "Tam tersine içlerinden biri şana şerefe sadece kendi adına sahip çıkmak istediği zaman ötekilere karşı çok sert davranıyor ve onları yenilgiye uğratıyordu. Üstelik, onların kendi adlarına ele geçirdiklerine sahip olmalarını da yasaklıyordu. Bu durumda insanlar kendi şanlarına şereflerine aldırmaz oluyor, ilgisizleşiyor ve tembelleşiyorlar, bütün atılganlıklarını yitiriyorlar ve iddiasız alçakgönüllülüklerini ve kölece boyun eğmeyi yeğlemeye başlıyorlar."
- Mukaddime 1
91. ""Allah mülkü (hükümranlığı) dilediğine verir." (Bakara, 2/247)."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
92. "Besbelli ki krallık iktidarı herkese düşmez. Bu iktidar, ancak, kendi adamlarını, tebaasını yönetenlere, vergileri toplayanlara, askeri seferler (bu'ûş) düzenleyebilenlere, sınırları koruyabilenlere ve hiç kimsenin egemenliği altında olmayanlara aittir. Krallığın geçerli anlamı budur."
- Mukaddime 1
93. "Dış duyular bedensel -cismanî- olmakla, çok kullanıldıklarında yorgunluk konusu olabilirler ve aşırı iş gördüklerinde de tinsel bitkinliğe uğrayabilirler. Demek ki Tanrı onlara, ardından bir algıyı tam gerçekleştirebilmeleri için dinlenme isteği vermişir. Bu dinleniş hayvansal tinin bütün dış duyulardan geri çekilmesi ve iç duyuya dönüşü ile elde edilir. Doğal ısıyı, cismin (bedenin) mahrem sırlarına doğru kovan ve onu dışarıdan içeriye doğru döndüren, böylelikle de onun taşıyıcısını (markab) bedenin içine doğru çeviren gecenin soğuğu bu dinlenişe yardımcı olur. Onun içindir ki insanlar, genellikle yalnızca geceleri uyurlar."
- Mukaddime 1
94. "Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha ziyade birbirine benzer."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
95. ""Bana ne oldu ki beni yaratan Allah'a kulluk etmiyorum" ..."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
96. "Beri yandan siyaset de bir tek'in iktidarını gerektirir. Eğer iktidar birçokları arasında paylaştırılacak olursa bu bir yıkım olur."
- Mukaddime 1
97. "Ruh başlıca temel doğrulara (al-awwaliyât - evveliyat) varabilir, onları aşmaksızın."
- Mukaddime 1
98. "Duayı (namazı) yöneten kişiye kıyasla imam denilmektedir: gerçekten, halife de namazı yöneten kişi gibi izlenir ve örnek olarak alınır.
Onun için halifeliğe "Büyük İmamlık" da denilmektedir."
- Mukaddime 1
99. "İnsanoğlundaki taklid köklü ve irsidir."
- Mukaddime
100. ""İpek böceği gibi ki, önce ağını örer, sonra iş tersine döndüğünde ördüğü ağın merkezinde yok olur", (örgüsünü kemâle erdirince, ölür)."
- Mukaddime
101. "Hıristiyanlar, gene yeniden, din konuları üzerinde ve Kristus (İsa) hakkında neye inanacakları konusunda ayrılığa düştüler. Gruplara ve mezheplere bölündüler, her biri hıristiyan hükümdarlar nezdinde birbirlerine karşı destek aradılar. Her devrin kendi mezhebi vardı. En sonunda bu mezhepler üç mezhep olarak toparlandılar: bunlar Melekîler (Melchites - Yunan katolikler); Yakubîler (Jacobites); Nesturîler (Nestoriens) . Onların sapkınlıkları üzerine tartışmalarla bu kitabın sayfalarını karartmak durumunda olduğumuzu sanmıyoruz, bunlar yeterince biliniyor zaten. Soylu Kuran'ın gösterdiği gibi bunların hepsi (hak dinin den olmayan) imansızlardır. Onlarla bu konuyu tartışmak bize düşmez. İslam'a dönmek (ihtida etmek) ile (korunan olarak) cizye ödemek ya da ölüm arasında seçim yapmak onlara düşer."
- Mukaddime 1
102. "İktidara gelmiş olanların artık kendilerine o kadar zahmet vermelerine gerek kalmaz. Dinlenmeyi ve sakin-sessiz kalmayı yeğlerler. İktidardan yararlanmak isterler, yani güzel konutlar, güzel giysiler isterler.
İçine akar su (yujrûnal-miyâh) koydurdukları saraylar yaptırırlar. Bahçeler kurar ve yaşamın tadını çıkarırlar. Dinlenceyi çabaya yeğ tutarlar.
Giysileri, mutfak düzenleri, konut döşemeleri, halıları ile övünür kasılırlar. Bütün bunlara alışırlar ve bu alışkanlıklarını ardıllarına da aktarırlar. Tanrı, kendi hükümlerini uygulayıncaya kadar böyle sürer gider."
- Mukaddime 1
103. "Bununla birlikte, eğer Tanrı onlara izin verseydi pekâlâ Tanrının yardımıyla da yetinebilirlerdi, ama O, kendi bilgeliğiyle, bırakır ki, işler her zamanki alışılmış yollarını izlesin."
- Mukaddime 1
104. "Tarih soylu bir bilimdir. Birçok yararlı yönünü sunar bize. Yüce bir amaca ulaşmaktır konusu."
- Mukaddime 1
105. "Fazla tevazunun sonu vasat insandan tavsiye dinlemektir."
- Mukaddime
106. "Halife Me'mûn tarafından vali tayin edilen Abdullah bin Tahir'e, babası Tahir bin Hüseyin'in yazdığı mektuptan ...
Durumları araştırıp açıklığa kavuşturmadan evvel, işinde görevlendirdiğin hiçbir kimseyi itham etme. Çünkü suçsuz insanları töhmet altında tutmak ve haklarında kötü zanda bulunmak çok ağır bir vebaldir. Maiyetindeki arkadaşların hakkında iyi zan sahibi olmayı kendine şiar edin ve bunlar hakkında hâsıl olan kötü zanları kendinden sav. Onlar hakkında böyle şeyler düşünme. Çünkü bu hareketin, onların senin için çalışmalarına yardım eder."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
107. "YERLEŞİK YAŞAM İNSANLARININ YUMUŞAK BAŞLILIĞI ONLARIN CESARETİNİ VE DİRENCİNİ KIRAR"
- Mukaddime 1
108. "Tinsel-dinsel "öngörü"ye ("vizyon" - istibşâr) sahip oldukları konusundaki kesin inançları ve ölümü hiçe saymaları, hepsi birleşerek onları yenilmez kıldı."
- Mukaddime 1
109. "Kehanet tabloları ile bu çeşitten hesaplar yaparak doğaüstü bulgular elde etmeye çalışan aydınlık kafalar gördüm. Soru ile yanıt arasında dış uyum (mutabakat) olduğu yerde fiilî, edimsel bir uygunluk da olması gerektiğini sanıyorlardı. Ama yanılıyorlardı, çünkü gördük ki, doğaüstü algı herhangi bir teknikle elde edilemez."
- Mukaddime 1
110. "Halife Me'mûn tarafından vali tayin edilen Abdullah bin Tahir'e, babası Tahir bin Hüseyin'in yazdığı mektuptan...
Kızdığın zaman kendine hâkim ol, yumuşaklığı ve vakarı tercih et. Maksadına doğru yürürken hiddetten, şiddetten, hafiflikten, telaşa düşmekten, kibir ve gururdan sakın. "Söz sahibi benim, güçlü benim. Dilediğimi yaparım." demekten sakın. Bu anlayış, düşüncesizce hareket etmeye ve yüce Allah'ı gerektiği gibi takdir edip bilmemeye yol açar. Şunu bil: Mülk, her türlü kusurdan münezzeh olan Ulu Allah'ındır. Onu dilediğine verir, dilediğinden de çekip alır.115"
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
111. "Kimsenin iç alemine karışma, kimseyi iç alemine karıştırma.
Kimseye iç alemini açma. Gizli tut. Yan ama tütme."
- Devlet
112. "Ruh bedende bulunduğu müddetçe, cismani bir şey olduğu için, ancak cismanî kuvvelerde tasarruf eder, cismanî olan şeyler ancak dimağ kuvveleriyle bilinir, bu kuvvelerde tasarruf eden kuvve ise hayaldir, çünkü hayal, duygularla bilinen suretlerden hayalî suretler terkip ettikten sonra bu suretleri hafızaya verir; hafıza, incelemelerinde deliller ileri sürmek icap ettiği vakitler için, bu suretleri kendinde saklar. Nefis olan diğer bir çeşit suretler terkip eder; Bu yolla nefsin suretler terkip etmesi, duygular vasıtasıyla elde edilen ve maddî olan bu suretler terkibinden aklî olan suretler takrip etmek derecesine yükselmiş olur."
- Mukaddime
113. "Kalpler ancak Allah'ın dinini yayma ve üstün kılma uğrunda Allah'ın yardımıyla kaynaşır. Enfal suresinde "Ve Allah onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin yine onların gönüllerini birleştiremezdin." buyurmuştur."
- Devlet
114. "Her akıl;
gücünün yetmediği
ve
idrak edemediği şeyleri inkar eder."
- Mukaddime
115. "Her hanedan başka başka aşamalardan geçer ve yenilenmiş koşullar içinde bulunur. Bu nedenle onun taraftarları, her aşamada, başka başka karakter özellikleri edinirler. Bu, yeni koşulların"
- Mukaddime 1
116. "Saygınlık (hasab) insanları etkileyen bir raslantıdan, bir aksamadan ('arad - araz) başka bir şey değildir. Doğar ve ölür, zorunlu olarak."
- Mukaddime 1
117. "Kimileri tarımcıdır ve sebze ve tahıl yetiştirirler. Ötekiler koyun, sığır, keçi, arı ya da ipek böceği yetiştiricisidirler. Tarımcılar ya da hayvan yetiştiricileri kaçınılmaz bir biçimde ıssızlığa"
- Mukaddime 1
118. ""Durmadan sonsuz bir arzu ile ilim tahsil etmek ve faziletler edinmek için didiniyor, ilim öğretilen yerlere ve ders halkalarına gidip geliyordum. 'Ocak söndüren' veba çıkana kadar hayatım böyle devam etti. Veba sebebi ile ayân, eşraf ve bütün üstatlar dünyadan göçüp gitti. Anam babam da vefat etti. Allah hepsine rahmet etsin"."
- Mukaddime
119. "Fazla tevazunun sonu vasat insandan tavsiye dinlemektir."
- Mukaddime
120. "Yasakoyucu (Muhammed) tez öfkelenirliği (gazabı) salt insanın böyle bir eğilimini yok etmek için mahkum etmez ki. Eğer bu eğilim tümüyle yok olsaydı insan ondan sonra gerçeği üstün kılamazdı artık. Ondan sonra kutsal savaş olmazdı, ne de Tanrı kelâmını yüceltmek. Muhammed, gazabı, Şeytanın ve kınanacak amaçların hizmetin de olduğu için yerdi, yoksa, Tanrının kendisinde var olan ve Tanrının hizmetindeki büyük kutsal öfkeyi yermedi ki. Bu övgüye değer gazab Peygamberin erdemlerinden biriydi."
- Mukaddime 1
121. "Her insan, uyanıkken karşılaştığı şeyleri, daha önce "düşünde" gördüğüne bir çok kez tanık olur."
- Mukaddime (2 cilt takım)
122. "Sonunda bir ailenin saygınlığı dört kuşak (aba') sonra söner. Gerçekte, asaletin şanlı kurucusu eserinin değerini tanır, ve şanının yarattığı ve şanını sürdüren erdemleri korumasını bilir."
- Mukaddime 1
123. "İnsan düzlemine maymunlar (kirada) dünyasıdan yola çıkılarak ulaşılmıştır; maymunlar dünyasında kavrayış (kays) ve algı (idrâk) ile karşılaşılır, ama henüz düşünme (reviyye) ve düşünce aşamasına varılmamıştır. Bu bakış açısından, ilk insan düzeyi maymunlar dünyasından sonra gelir: bizim gözlemimiz burada durur."
- Mukaddime 1
124. "İnsan her zaman, kendini yenen de bir üstünlük bulunduğuna, ona boyun eğilmesi gerektiğine inanır."
- Mukaddime
125. "Bir görüşe ve bir inanca bağlılık ve taraftarlık insanın ruhuna işledi mi, kendine uygun düşen haberleri işitir işitmez hemen kabul eder. Bu temayül ve taraftarlık insanın basiret gözünü örter, tenkit ve tetkikte bulunmasını engeller, yalan haberi kabul ve nakletme durumunda kalmasına sebep olur."
- Mukaddime
126. "Bütün ilimlerin toplandığı yer Allah'tır. İnsan hem âciz, hem de eksik bir varlıktır. Bunu itiraf etmek insana düşen bir görevdir. Allah bir kimsenin yardımcısı olursa, tuttuğu yollar kolaylaşır, önü açılır, sarfettiği çabalar başarılı neticeler verir, önündeki hedeflerine ulaşır."
- Mukaddime
127. "Hükümdarlık yönetimi, monarşi, birlik ve dayanışmanın doğal hedefidir. Bir seçme işi değildir, isteme bağlı değildir, zorunluluk ve şeylerin doğası sorunudur. Birlik anlayışı ve dayanışma, bütün yasalar ve bütün dinsel uygulamalar için, ve kitlelerden (cumhûr) beklenebilecek her şey için vazgeçilmezdir."
- Mukaddime 1
128. "Açlık zamanlarında ölenler, daha önce sürdürdükleri doygunluk rejiminin kurbanıdırlar, yoksa kendilerini ilk defa vuran açlığın değil."
- Mukaddime 1
129. "Halife Ömer onu Irak valiliğinden azletmişti. Ziyad Irak'tan Medine'ye döndüğünde halifeden: "Ey müminlerin emiri! Beni ne için azlettin? İdareden âciz olduğumdan mı ya da bir suçumdan dolayı mı?" diye sorduğunda
Hz. Ömer: "Ben seni bunların hiçbirinden dolayı azletmedim, aklının yüksek derecede olması ahaliye ağır yükler yükletmeye sebep olacağından sakınarak seni azlettim." cevabını verdi."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
130. "Semûd kavminin evlerini Hicr'da (Petra), kayalara oyulmuş bir şekilde çağımıza kadar geldiğini görmekteyiz."
- Mukaddime
131. "Hz. Ömer, meşhur talimatnamesini Ebu Musa'ya hitaben yazmıştır. Mektup, kaza ile ilgili hükümlerin merkezi olmuştur. Yeter derecede kaza usûllerini içine almaktadır. Yaratan'a hamd ve şükürden sonra mektupta şunlar yazılıdır:
"Ey Ebu Musa! Halk arasındaki davaları halletmek sağlam bir farz ve ona göre amel edilmesi gereken bir sünnettir. Huzurunda iki kişi muhakeme edildiğinde, evvelâ her ikisinin sözlerini iyice anla; çünkü, ancak davalar anlaşıldıktan sonra hüküm verilir ve hüküm yerine getirilir. Amelde tatbik edilmeyen hak ve adalet sözlerinin faydası yoktur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
132. "Bir kimse belli bir gıdayı almayı alışkanlık hâline getirdiğinde vücudu onun alınmasına uygun hâle gelir ve o gıda değiştirilmesi hastalığa sebep olur. Gıdalar da genel olarak ölçü kaçırıldığında zehir gibidir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
133. "Hz. Peygamber: "En zayıf olanınızın yürüyüşüne göre yürüyüş yapınız." Buyurmuştur"
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
134. "Kalp ele geçirildiğinde, bütün beden ve organlar yenilgiye uğrar."
- Devlet
135. "BİR SOYUN SAYGINLIĞI DÖRT KUŞAK SÜRER"
- Mukaddime 1
136. "Açlık, besin gibi, vücut üzerinde etki yapar: bu iki zıt karşılıklı rol oynarlar. Açlık, bedeni ve kafayı zararlı aşırılıklardan korur, nasıl ki besin de bedenin varoluşu üzerinde etkiliyse."
- Mukaddime 1
137. "Güzel sözlülük (hitabet), retorik ile bir ilişkisi yoktur; retorik mantığın (mantık) bir koludur, kelimelerin yardımıyla, kamuyu (cumhur) belirli bir görüşü kabul ya da reddetme ye inandırmanın ardındadır. Burada sözkonusu olan siyaset de (siyasa madaniyya) değildir: siyaset, bir aileyi ya da bir siteyi, kitleye, türün (naw'- nev'i) korunmasına ve bekasına elverişli bir tutum ve davranış (minhâç) telkin edebilmek için, ahlakın ve sağduyunun gereklerine uygun olarak yönetme sanatıdır."
- Mukaddime 1
138. "Bir sultan, kişi olarak, kendisi olarak, ağır bir yük yüklenmiş zayıf bir varlıktır. Başkalarından destek alması gerekir."
- Mukaddime 2
139. "“Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.”"
- Mukaddime
140. "Basiretli ve tenkitçi bir kimse düşüncesinin kıstası, inceleme ve araştırmasının ölçüsüdür."
- Mukaddime
141. "Bir devlette halka yükletilen vergilerin miktarı az olursa, ahâli çalışarak servet kazanmaya heves eder, ülke kalkınır.. Devleti idare edenlerin israfı, refah ve bolluğa alışması arttıkça ihtiyaç ve masraflar derece derece artar. Halka yüklenen vergiler derece derece ağırlaşır, halk da buna dayanmaya alışır. Vergiler derece derece ve yavaş yavaş arttığı için halk da, bunları toplayan da, açık olarak artış nispetini bilmez."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
142. "Büyük devletler bir peygambere imanları sayesinde güçlü bir devlet olmayı başarmışlardır."
- Devlet
143. "Batıda, Ptolemeus'un meridyenlerinin başlangıç noktası bildik bileli Adalardır (Kanarya Adalarıdır)."
- Mukaddime 1
144. "Her insan, uyanıkken karşılaştığı şeyleri, daha önce "düşünde" gördüğüne bir çok kez tanık olur."
- Mukaddime
145. "Hz. Ömer'in bu hareketini örnek edinerek idare başında bulunanların Ziyad bin Ebî Süfyan ve Amr İbni'l-Âs gibi ifrat derecede zeki ve keskin fikirli olmaması gerektir. Çünkü idare başında bulunanların bu derecede keskin zekâlı olmaları zulmün bir kaynağını teşkil eder, bundan dolayı devletin düzeni bozulur. Bu eserin son bölümünde anlatacağımız gibi, bu takdirde vücudun tabiatında bulunmayan kuvvet dışında işler, işlemeye sevk edilir. Allah mâlik olanların en hayırlısıdır. Bundan dolayı keskin düşünce ve zekâ idare ve siyaset adamları için kusur sayılır. Çünkü zekâ fikrin ifrat derecesidir. Anlayışsız ve duygusuz olmak da ahmaklıktır.
Bunlardan her ikisi insanlar için kusur sayılır. İnsanlardaki vasıfların en övüleni orta derecesidir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
146. "İnsan, geldiği soyun değil, yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur"
- Mukaddime
147. "Korku ve baskı sebebiyle ruh büzülür, içine kıvrılır, geriye çekilir, sıkışır, daralır. Zihin ise körelir, söner ve ölür. İbn Haldun buna inkıbaz diyor. Korku ve baskının olmaması, bunun yerini teşvik. heveslendirme ve ikna usûlünün alması halinde ise ruh genişler, dışarıya açılır, ileriye atılır, genişler. gelişir. Zihin ise açılır, parlar ve güçlü bir hayatiyet kazanır, böylece en yüksek seviyede olmak üzere talebedeki kabiliyetler rahat bir şekilde kuvve halinde fiil haline çıkıp gerçekleşeceğinden, bu ortam içinde insan en mükemmel şekilde insanlığın sırrını idrâk eder."
- Mukaddime
148. "İbn Haldun, ictimaî ve tarihî hadiseleri izah edebilmek için, onu canlılara benzetmiş, iki tip hâdise arasında mukayeseler yapmıştır. Bu noktadan kalkarak devletin ömrünü üç neslin ve batnın ömrü kadar görmüş ve tesbit etmiştir. Ona göre bir nesil normal olarak kırk yıl devam ettiğinden, devletin ömrü -istisnalar dışında- 120 sene kadar bir zaman olmaktadır."
- Mukaddime
149. "Bir görüşe ve bir inanca bağlılık ve taraftarlık insanın ruhuna işledi mi, kendi isteğine uygun düşen haberleri işitir işitmez hemen kabul eder. Bu temayül ve taraftarlık insanın basiret gözünü örter, tenkit ve tetkikte bulunmasını engeller."
- Mukaddime
150. "Âlimler arasında bilgi, ortak bir maldır. Yanılma ve kusurları itiraf etmek insanı azarlanmaktan korur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
151. "Allahu Taâlâ şöyle buyuruyor: "Biz ona (insana) iki yolu (hayır ve şeri) göstermedik mi?" (Beled, 90/10)
Ve: "Sonra da ona (insan nefsine) hem kötülüğü, hem de (ondan) sakınmayı ilham edene yemin olsun ki..." (Şems, 91/8)
İnsanın tabiatında şehvet ve kötülüğe meyil arzusu daha kuvvetlidir.
Âyette anlatıldığı gibi, insan itiyatlarının otlaklarında otlayarak dini kendisine örnek ve kalbini terbiye edip iyilik yoluna girmezse, kalbi iyilikten çok kötülüğe meyleder."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
152. "Şüphesiz ki, insan bir haberi kabul hususunda ruhen itidal hali üzerine bulunursa, tenkit ve üzerinde düşünme bakımından habere hakkını verir, doğrusu yalanından ayırt edilip ortaya çıkıncaya kadar araştırmaya devam eder."
- Mukaddime
153. "Tarih, insanların ve milletlerin durumlarının nasıl değişmiş, devlet sınırlarının nasıl genişlemiş, kuvvetlerinin nasıl artmış olduğunu, çöküş zamanı gelinceye kadar yeryüzünü nasıl imar ettiklerini bize bildirir. Bu, tarihin zâhirî (açık) anlamıdır.
Tarihin içinde saklanan anlam ise; düşünmek, hakikati araştırmak ve olan şeylerin ilkeleri incedir, hâdiselerin keyfiyet ve sebepleri hakkındaki bilgi derindir. İşte bundan dolayı tarih şereflidir ve "hikmet"in içine dalmıştır. Bundan dolayı tarih, hikmet ilimlerinden sayılmaya lâyıktır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
154. "Demek istiyordu ki, vahiy yoluyla haber vermenin ayırdedici özelliği gerçekliktir, yalan burada yer alamaz. Zira, vahiy yoluyla açınlama peygamberin özü ile üstün kendiliklerin (meleklerin) doğrudan ve bağımsız bir ilişkisidir. Bakıcı, kendi zaafı nedeniyle, kendi algısı içine giren ve onun dilediği algı tipiyle karışan yabancı kavramların {tasavvur) desteğine bağlıdır. Bu kavramların onu soktukları karışıklığın içine yanılgı sızar. O halde bakıcılığı, kehaneti vahiy yoluyla, Tanrı esiniyle bildirme yerine koymak olanaksızdır."
- Mukaddime 1
155. "Bir sarhoş sözle anlatılamaz bir sevinç ve hoşnutluk duyar, çünkü onun kalbinin ruhunun buharı, onun ruhundaki şarabın yarattığı doğal bir ısıyla kuşatılmıştır. Ve bu ruh genişler, işte neşesi bundan ileri gelir. Aynı şekilde sıcak bir banyo yapan herhangi bir kimse hamamın buharını solur, buhar onun ruhuna nüfuz eder ve onu ısıtır, bu da sevinç kaynağıdır: bir de bakarsınız şarkı söyler, çünkü şarkı söylemek sevinç ifadesidir."
- Mukaddime 1
156. ""Devlet askerle korunur, asker para ile beslenir, mal haraç ile elde edilir, haraç memleketin mamurluğu ile temin olunur, memleketin mamurluğu ise adalet iledir, adalet ise valilerin hâllerini ıslahla, vâlilerin ve memurların hâllerini ıslah da vezirlerle olur, hükümdarın tebaasının durumunu bizzat kendisi yoklaması, bunların hepsinin başında gelir."
İbn Haldun, Mukaddime. I. Cilt, s. 116"
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
157. "Malûm olsun ki, yönetilenlerin maslahat ve menfaati hükümdarın şeklinin düzgünlüğü, yakışıklılığı, yüzünün hoşluğu, gövdesinin büyüklüğü, yazısının güzelliği ve fikir ve anlayışının keskinliği gibi şahsıyla ilgili hususlara göre değil, aksine onun kendileriyle olan ilişkisine ve kendilerine karşı sergilediği davranışa göre belirlenir. Devletin faydası kendilerini koruması ve tebaanın her tabakasına şefkatle muamele etmesiyledir. Çünkü devlet ve hükûmet otoritesi izafî hususlardandır. Sultan ile tebaa arasında manevî bir bağ olduğundan, tebaa hükümdara, hükümdar tebaaya nispet edilir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
158. ""Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.""
- Devlet
159. "Fazla tevazunun sonu vasat insanlardan
nasihat dinlemektir."
- Mukaddime
160. "İbn Haldun ailesinin serbest bırakılması ve Mısır'a gelmelerine müsade edilmesi için Tunus sultanı nezdinde şefaatçi olunca, İbn Haldun ailesi Tunus'tan vapurla yola çıktı. İskenderiye limanına yaklaşmakta olan gemi şiddetli bir fırtınaya tutuldu ve İbn Haldun'un eşi ve çocukları, malı, eşyası ve kitapları Akdeniz'in sularına batarak mahvoldu. İbn Haldun'un derdi ve elemi, çekilmez ve dayanılmaz bir raddeye ulaştı."
- Mukaddime
161. "Sıcağın ve soğuğun tabiatlarından, bunların hava üzerindeki eserinden ve canlıların vücuda gelmelerine (imkân veren ortama) olan tesirinden gafil olmaktır. Güneydeki hararetin kat kat fazla olması sebebiyle, bura ahalisinin içinde yaşadıkları havanın mizacından ve yapısından ileri gelen bu renk, birinci ve ikinci iklimde yaşayan insanların hepsine şâmildir. Çünkü burada güneş her sene iki defa zenit (başucu) noktasına gelir, güneşin iki defa zenit noktasına gelmesi, birbirine yakın zamanlarda olduğundan, tepe noktasında olması, umumiyetle mevsimleri kaplayacak şekilde uzun sürer. Onun için de ışık çok olur, ahalinin üzerine alev alev yanan şiddetli sıcaklar bastırır, aşırı hararet sebebiyle bölge halkının derileri siyahlaşır."
- Mukaddime
162. "Kalp ele geçirildiğinde, bütün organlar ve beden yenilgiye uğrar."
- Devlet
163. "Bu bütünlük, dayanışma, ancak, hükümdar "evi"ne, hükümdar ailesine ve aşiret komutanlığına düşer. Bunlardan biri şef olmalıdır.
Doğduğu yer ve doğumundan dolayı böyle bir oruna yazgılıdır o. Bu yüzden başkalarının iktidarını paylaşmasından ya da hükümetine katılmasından gurur duyar, övünür, çünkü gurur hayvansal doğanın bir parçasıdır. Böylece, her insanın içinde doğuştan var olan kutsal bencilliği (ta'alluh) geliştirir."
- Mukaddime 1
164. "Suyun suya benzemesinden çok hal maziye benzer, o halde mazi ve tarih için doğru ve geçerli olan kanun ve esaslar umumiyetle ve ana hatları itibariyle hal için de doğru ve geçerlidir."
- Mukaddime
165. "Eskinin iştiyakı ve hasreti içinde yaşamanın da kimseye bir faydası yoktur. Geriye değil, hale ve istikbale bakmak gerekmektedir."
- Mukaddime
166. "Bil ki, âlemin ahvâlini inceleyen hükemanın kitaplarından açıkça anlaşılmaktadır ki, arz küre şeklindedir, her tarafı su unsuru ile kuşatılmıştır, su üzerinde yüzen bir üzüm tanesi gibidir."
- Mukaddime
167. "Faktörü gibi iki yüz yıldır oraya damgasını vuran hususlar da Kahire'nin bu durumun güçlendirip korumuştur.
Çünkü Türk devletindeki emirler, hükümdarın hışmına uğrayıp servetlerine el konulacağından ve geride kalan çocuklarına bir şey kalmayacağından korktukları için, çok sayıda medrese, zaviye ve yoksulların barınacağı imarethaneler yaptırmışlardır.
Bu eğitim ve hayır kurumlarının masraflarının karşılanması için de, gelir getiren arazileri -gelirlerin bir kısmının kendi çocuklarına verilmesini şart koşarak- oralara vakfetmişlerdir.
"
- Mukaddime
168. ""Merhamet masum olduğu için her kalbe misafir olmaz.""
- Kıtlık Zamanlarında İnsanları Açlık Değil Alışmış Oldukları Tokluk Öldürür
169. ""Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.”"
- Kıtlık Zamanlarında İnsanları Açlık Değil Alışmış Oldukları Tokluk Öldürür
170. "İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür durur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
171. "İnsanın gözü hep
kendinde olmayan şeylere takılır."
- Mukaddime (2 cilt takım)
172. "İbn Haldûn 'değişim' kavramı etrafında şekillenen bir siyaset felsefesi geliştirmiştir. Ona göre sosyopolitik sistemleri anlamaya yönelik her çaba özünde, dönemlerin değişmesiyle birlikte toplumların tabiatının da değiştiği fikrini barındırmalıdır. İlginç olan, değişimin insanların tabiatlarına, şehirlerin sosyal yapılarına ve devletlerin siyasî dinamiklerine de sirayet ediyor olmasıdır. Bugün 'insan tabiatı' terkibinin, tanımı gereği, bir 'değişmezlik' ifade ettiği yaygınca savunulmasına rağmen, İbn Haldûn'un sosyal ve siyasî yapılara paralel olarak insan tabiatının da değişime maruz kaldığı görüşünün altı çizilmelidir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
173. "Rüyanın hakikatı, nefsin (ruhun), kendi ruhani aleminde, olayların suretini bir anlık görmesidir. Çünkü bütün ruhani varlıklarda olduğu gibi, olaylar da ruhani alemde fiilen mevcuttur. Nefis ise cismi yapısından ve bedeni özelliklerinden soyutlanarak ruhani aleme geçer. Ve söylediğimiz gibi uyku sebebiyle bu bir anlık geçiş ve olayların suretini görmek mümkün olur. İşte nefis, bilmek istediği geleceğe ait bu resmi alarak kendi (beşeri) özelliklerine hemen geri döner."
- Mukaddime
174. "Hayat bir akış gibidir, her değişiklik aksini icap ettirmekte, her yükseliş bir düşüş ile sonuçlanmaktadır."
- Mukaddime
175. "Alemde her şey geriye ve kötüye gitmediği gibi yerinde de durmamaktadır. Aksine daimî bir şekilde ileriye doğru akmaktadır. Ancak sözkonusu ilerleyiş, tabiatın ve ictimaî hayatın yapısı ve işleyişi itibariyledir. Bu değişmenin, vasıf ve keyfiyet itibariyle ahlâki bir değeri yoktur. Kâinattaki tekâmülün mânası budur. Gerçi belli bir asırda veya bir kaç asırda bazı ictimaî hâdiseler ve müesseseler gerilemekte, bazıları da yerinde durmaktadır, ama genelde tabiî ve ictimaî hayatın ilerlediği muhakkaktır. İlimlerde ve sanatlarda görülen ilerleme (terakki) bunun en açık delilidir. Fakat bu ilerlemenin her halükârda, insanlığa huzur. refah ve saadet getireceği, onların maslahat ve menfaatına olacağı söylenemez. Yeni nesiller eskilerden, eskiler yenilerden daha şanslı veya daha şanssız değildirler. Çünkü bu ilerleme insan saadetini menfî ve müsbet yönleriyle birlikte etkilemektedir."
- Mukaddime
176. "Hayat bir akış gibidir, her değişiklik aksini icap ettirmekte, her yükseliş bir düşüş ile sonuçlanmaktadır."
- Mukaddime
177. "Devletlerin de şahıslar gibi tabii ömürleri vardır."
- Mukaddime
178. "Bir kimsenin fikrinde, sebep-netice hangi ölçüde husule gelirse, onun insanlığı bundan ibaret olur."
- Mukaddime
179. "Kıyı bölgelerinin sakinleri biraz güneylilere benzerler. Onların iklimi, ışığın ve güneş ışınlarının deniz yüzeyi üzerinde kırılması nedeniyle çok daha sıcaktır. Demek ki onların ısıya borçlu oldukları -neşe ve hafiflik gibi- nitelikleri soğuk ve dağlık ülkeler insanlarınkinden daha çoktur. Bu, göreli olarak, Dünyanın III. Bölümündeki Cezayir (Jarid) insanlarında da saptanabilen bir durumdur. Burada ısı, ovaların ve kıyı şeridi tepelerinin güneyinde kuvvetlidir. Buna başka bir örnek de Mısır'dır. Mısır da hemen hemen Jarîd ile aynı enlem üzerinde bulunur. Mısırlılar da neşeleri, hafiflikleri ve tasasızlıklarıyla dikkat çekerler. Onlar, hiçbir zaman önceden yedeklik yiyecek edinmezler, ne bir aylık ne de bir yıllık, (günlük) alışverişleriyle yetinirler. Buna karşın, Mağribde Fas (Fes), karasal bir nitelik taşır ve soğuk tepelerle çevrilidir.
Fez sakinlerinin kafaları gelecekle daha çok meşgul ve hüzünlü bir havaları vardır. Bir Faslı istediği kadar yıllarca sürecek buğday depolasın, gene erkenden pazara gidecek, depoladığı buğdaya dokunmamak için o gün kendisine gerekli buğdayı pazardan satın alacaktır. Bu çeşitten şeylere biraz da her tarafta dikkat edilirse iklimin karakterler üzerindeki etkisi saptanır."
- Mukaddime 1
180. "Gerçekliğe ulaşmak için hiç de çaba gösterilmiyor."
- Mukaddime 1
181. "..Çünkü insanda kendisini ilâh olarak görme yönünde tabiî bir eğilim vardır."
- Mukaddime
182. "Kalpler bâtıl heva ve heveslere, dünya meyline çağrılırs, rekabet hasıl olur, intilaflar yaygınlaşır. Hakk'a döndürülür, bâtılı ve dünyayı reddeder ve Allah'a yönelirse, cihetleri (ve gayeleri) birleşir, rekabet ortadan kalkar, ihtilaflar azalır, yardımlaşma ve dayanışmanın güzel bir şekli ortaya çıkar. Bu husustaki kelimenin (ve işbirliğinin) sahası genişler, bu suretle devlet büyümüş olur."
- Mukaddime
183. "(Birçok kabile ve asabiyetin yaşadığı memleketlerde kuvvetli ve istikrarlı bir devletin kurulduğunun az görüldüğüne dair)
Bunun sebebi arzuların çeşitli olmasıdır. Her asabiyetin kendisine mahsus dileği vardır. Her millet kendi arzuladıklarını yerine getirtmek isteyerek diğerlerinin taleplerine karşı kor, bu suretle devlete karşı isyan ve ihtilâller, hiçbir zaman eksik olmaz. Çünkü bu devletin idaresi altında bulunan her asabiyet kendisini diğer asabiyetlerden daha kuvvetli sayar."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
184. "Din ve dünya işlerini sağlam temeller üzerine kurmak isteyen biri, geçmiş toplumların ahlakını, peygamberlerin yaşamları ve mücadelelerini, hükümdarların yönetim ve siyasetlerini ancak tarih ile bilip örnek alabilir."
- Mukaddime
185. "Dağları bulundukları yerden başka bir yere nakletmek gönülleri birleştirmekten daha kolaydır."
- Mukaddime
186. ""Fazla tevazuunun sonu, vasat insandan tavsiye dinlemektir.""
- Kıtlık Zamanlarında İnsanları Açlık Değil Alışmış Oldukları Tokluk Öldürür
187. "Değişim son derece yavaş, derin ve gizli bir süreçtir. Dolayısıyla çok az sayıdaki bilge kişi haricinde, değişimin popüler düzlemde fark edilmesi ve değişim sürecine müdahale edilmesi mümkün olmaz. Bu da değişimin konjonktürel müdahalelerle engellenemeyeceği anlamına gelir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
188. "Allah Resûlüne hitap ederek: "Onların kalplerini kaynaştıran Allah'tır. Yeryüzündeki her şeyi harcamış olsaydın, yine de kalplerini birbirine ülfet ettirmezdin." (Enfâl, 8/63) buyurmuştur. Bunun sırrı ve hikmeti şudur: Kalpler bâtıl olan arzulara ve dünyayı sevmeye çağrılırsa, insanlar arasında birbiriyle çekişerek yarışma ve bunun bir sonucu olarak da aralarında anlaşmazlık başgösterir. Kalpler hakikate döner, dünya ve bâtılı bırakır, Allah'ı razı etmek yoluna girerlerse, onlar hedeflerinde birleşirler, bu sayede çekişerek yarışmalar sona erer, anlaşmazlıklar azalır, birbirine yardım etmeye başlarlar, hüküm daireleri genişler. Yüce ve her eksiklikten uzak olan Allah irade ederse, aşağıda anlatacağımız gibi devlet büyür ve kuvvet kazanır. Muvaffakıyet O'nun sayesindedir. O'ndan başka Rab yoktur."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
189. "Sahih hadiste şu rivayet edilmektedir: Herakliyus Resûlullah'ın İslâmiyeti kabule çağırarak yazdığı mektubunu aldıktan sonra, Kureyş'ten Dimaşk şehrinde bulabildikleri adamları ve Ebu Süfyan'ı huzuruna getirtti. Maksadı Hz. Peygamber'in hâl ve hareketini öğrenmekti. Onlardan ilk önce Hz. Peygamber'in neleri kabule çağırdığını sordu. Ebu Süfyan: "Namaz kılmaya, zekât vermeye, kardeşlik hak ve hukukuna riayete ve iffete çağırıyor." cevabını verdi.
Herakliyus Ebu Süfyan'a: "Senin bu söylediklerin doğruysa, o hak peygamberdir, o, işte şu iki ayağımın altında bulunan bu topraklara sahip olur." dedi."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
190. "Ey Ebu Musa! Kur'ân'da ve sünnette olmayan ve tereddüt ettiğin bir meseleyle karşılaştığında iyice düşün. O hâdisenin benzerlerini araştır. Kur'ân ve hadislerde bulamadığın hususlarda benzerlerine kıyas ederek hükmet. Bir kimse hak iddia ederse getireceği delilleri için ona mühlet ver. Tayin edilen sürede davasını delil ve şahitleriyle ispat ederse, iddiasını kazanır, yoksa aleyhine hükmedilir. Çünkü bu yolda hareket etmek şüpheleri giderir, hak açık bir şekilde gözükür. Müslümanlar bir diğerine karşı âdil şahittirler. Onlar birbirinin leh ve aleyhinde şahitlik edebilirler. Ancak had cezasına çarptırılarak kamçıyla kırbaçlanmış olanlar, yalan yere şahitlik ettiği kesin olanlar ve yalan yere kendisini nesep veya dostluk bağıyla birilerine nispet edenler bunun dışındadır. Çünkü şer'î hükümlerde davaları ispat için şahitlerin cerh edilmemiş (fikirmleri çürütülmemiş) olmaları şarttır. Şâri kınanmış, suçlu kimseleri şahitlik ve yemin etmek hakkından mahrum etmiştir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
191. "En iyi bilen Allah'tır.
"Size ilimden az bir şey verilmiştir."
(İsrâ, 17/85)."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
192. ""Vergilerini ödemek zorunda olan bir adam - yalan söyler. Söz verir - sözünden döner.""
- Mukaddime 1
193. "Bu, Aristoteles'in olduğu kabul edilen Politika (Es-Siyase) adlı yapıtın sonunda sözü edilen hesapla ad bulma tekniğidir. Savaşmakta olan iki kraldan hangisinin kazanacağını hangisinin yenileceğini öngörmeye yarar. Alfabenin harflerine, a, b, c.... (elif, be,...) sıralamasıyla birler, onlar, yüzler ve binler olarak sayısal değerler yükleyen sisteme göre her kralın adını oluşturan harflerin sayısal değerlerinin toplamını hesaplamaya dayanır. Bu hesaplamadan sonra toplam dokuzla bölünür. Bu bölmenin verdiği sonuç not edilir. O zaman her iki taraf harflerinin bölme hesabı sonunda kalanlar karşılaştırılır. Bu kalan rakamlar başka başka ise ve her ikisi de çift ya da tek sayı ise adı üzerinden yapılan hesabın kalanı daha küçük bir rakam olan kral kazanan taraf olacaktır, yenecektir. Eğer hesap sonu kalan her iki rakamdan biri tek biri çift ise sayı ise, o zaman da hangisinin hesap kalanı daha büyük sayı ise o kazanacaktır. Aristoteles bu konuda çok yaygın olan şu dizeleri anmaktadır:
"Her ikisi de çift olsun ya da tek olsun, az olan sayı kazanır;
"Her ikisi de eşit değilse, sayısı çok olan galip gelir.
"Her ikisi de çift sayı ise, savaşa çağrılan kazanır,
"Her ikisi de tek sayı ise, savaşı çağıran kazanır. ""
- Mukaddime 1
194. "Dünyanm VII. Bölümünün IV. Kesimi, kuzeyde, batıdan doğuya tamamıyla Okyanus ile kaplıdır. Batıda Türklerin ülkesi Fimânak'ı (Finlandiya) kapsar."
- Mukaddime 1
195. "Bu hâl zamanımızda Endülüs'te de görülmektedir. Bu ülkedeki Müslümanlar kendilerine üstün gelmekte olan Celalika (Galler) milletini kendileri için örnek edinmekteler, giyim kuşamları, birçok âdet ve hâlleri itibarıyla onlara benzemeye çalışırlar, onlar gibi su havuzlarının ve evlerinin duvarlarına resim çizerler ve heykel koyarlar, bunları gören bu hâllerin istilâ alâmeti olduğunu hikmet gözüyle görebilirler. Hüküm Allah'ındır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
196. "İbn Haldun'a göre tarihçiler çoğu zaman sadece geçmiş olayları aktarmakla yetinmişlerdir. Bundan dolayı yanılgılar artmış, doğru ile yanlış birbirine karışmıştır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
197. "Bu hâl zamanımızda Endülüs'te de görülmektedir. Bu ülkedeki Müslümanlar kendilerine üstün gelmekte olan Celalika (Galler) milletini kendileri için örnek edinmekteler, giyim kuşamları, birçok âdet ve hâlleri itibarıyla onlara benzemeye çalışırlar, onlar gibi su havuzlarının ve evlerinin duvarlarına resim çizerler ve heykel koyarlar, bunları gören bu hâllerin istilâ alâmeti olduğunu hikmet gözüyle görebilirler. Hüküm Allah'ındır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
198. ""Her geçen gün bir öncekini aratmaktadır, aratacaktır.""
- Mukaddime
199. "Bu iki iklime kuzey cihetinden tekabül etmeleri sebebiyle, onların benzeri olan yedinci ve altıncı iklimdir. Bu iklimlerde yaşayanlara şamil olan beyazlıktır. Bunun sebebi de, kuzeydeki aşırı soğuktan dolayı içinde yaşadıkları havanın mizacı ve yapısıdır. Çünkü burada güneş, gözün görme dairesindeki ufukta (düzlemde, horozon) veya ona yakın bir ufukta bulunur. Zenit noktasına veya buna yakın bir yere hiç bir vakit yükselmez. Onun için burada hararet zayıf kalır. Umumiyetle mevsimler boyunca şiddetli soğuklar hüküm sürer. Bu yüzden bölge halkının renkleri beyazlaşır ve bu durum köse olma haline kadar ulaşır. Aşırı soğuğun mizaç ve özelliğinin icabı olan mavi gözlü, çapar ve kızıl saçlı olma hali yukardaki vaziyeti takip eder."
- Mukaddime
200. ""Dağları bir yerden koparıp başka bir yere nakletmek, gönülleri birleştirmekten daha kolaydır!""
- Kıtlık Zamanlarında İnsanları Açlık Değil Alışmış Oldukları Tokluk Öldürür
201. "~Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürür."
- Mukaddime
202. "Dalkavukluğa eğilimlidir insanlar. Ün ve servet gibi dünyanın tatlarına ve geçim yollarına tutkundurlar."
- Mukaddime
203. ""Nefsi bolluğa rağbet ettirirsen bolluk ister; az kanaate alıştırsan aza kanaat eder.""
- Mukaddime
204. "Çağımızda talim ve ders verme usûlünü bilmeyen bir çok muallim ve müderris gördük."
- Mukaddime
205. "Bâtın(içyüzü) itibariyle tarih; düşünmek, hakikati araştırmak ve olan şeylerin sebeplerini bulup ortaya koymaktır. Olan şeylerin ilkeleri incedir, hâdiselerin keyfiyet ve sebepleri hakkındaki bilgi derindir. İşte bunun için tarih asil ve hikmette soylu bir ilimdir. Bundan dolayı hikmet grubunu teşkil eden ilimlerden sayılmaya lâyık ve müstahaktır."
- Mukaddime
206. "İnsanlar bir kez kazanç umudundan yoksun kalınca kendilerini artık hiçbir zahmete sokmayacaklardır."
- Mukaddime 2
207. "İsrailoğulları zamanında Şam'ın durumu da böyleydi. Şam'da Filistin ve Kenan kabilelerinden İso (Esau) oğulları, Medyen, Lut oğulları, Yunan, Amelika, Eğrikeş ve Nabtlar kabileleri vardı. Musul ve Cezire (Mezopotamya) taraflarında asabiyet bakımından çeşit çeşit bu gibi sayılamayacak kadar çok kavimler yaşarlardı. Bundan dolayı İsrailoğullarına orada devlet kurmak zor geldi; defalarca devletleri yıkıldı, bu ihtilâf İsrailoğullarının kendilerine de sirayet etti. Onlar kendileri de hükümdarlarına isyan ettiler. İsrailoğulları Şam'da hiçbir zaman sağlam bir devlet kuramadılar. Evvelâ Farslar, sonradan Yunan ve Romalılar yurtlarını ele geçirdiler, yurtlarından sürülerek her tarafa dağılıncaya kadar bu hâl devam etmiştir. Allah kendi işinde galip olandır."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
208. "Halife Me'mûn tarafından vali tayin edilen Abdullah bin Tahir'e, babası Tahir bin Hüseyin'in yazdığı mektuptan ...
Halkın ahvâlini araştıranlar, bazen yanlarına gelenlerin çokluğu yüzünden rahatsız olur, maruz kaldıkları meşakkat ve külfet dolayısıyla zihinlerini ve hafızalarını bu gibi şeylerden uzak tutarlar. Fakat adalete adalete dayanan işlerin dünya itibarıyla güzel, ahiret itibarıyla çok sevap olduğunu bilen bir kimse, yüce Allah'a yaklaşma vasıtası ve onun rahmetini isteme vesilesi olan şeyleri önemsemeyen kimseler gibi olamaz. Seninle görüşmek isteyenlere çokça izin ver, yüzünü onlara göster, kapıdaki muhafızlar halkın yanına gelmesine mâni olmasın, halka karşı mütevazı ol, kendilerine güler yüz göster, konuşurken ve soru sorarken yumuşak davran, lütuf ve ikramınla onlara karşı şefkatli ol, ihsanda bulunurken cömertçe, gönül hoşluğu ile sırf iyilik yapmış ve sevap kazanmış olmak için, başa kakmadan ve bulandırmadan ihsanda bulun. Çünkü bu şekildeki ihsan, Allah Taâlâ'nm izniyle kârlı bir ticarettir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
209. "Sonra arzın bazı yerlerinden sular çekildi. Zira Allah orada hayvanlar ve canlılar oluşturmayı (tekvin) ve diğer şeylere karşı hilafete haiz (Bakara, 2/30) insan nevi ile oranın umranını irade etmiştir. Bundan dolayı bazan suyun, arzın altında olduğu vehm edilmekte ise de bu doğru değildir. Çünkü "tabiî alt" dünyanın merkezi olan arzın göbeği ve kürenin ortasıdır. Bu merkezden maadası ise, onun çevresidir. Ağırlığı bulunan her şey bu merkezi talep etmekte ve ona doğru (düşmeye) meyil göstermektedir, (yer çekimi)."
- Mukaddime
210. "Merhamet, masum olduğu için her kalbe misafir olmaz."
- Mukaddime
211. "Fırsat kollayan ve durma noktasını bilen soğukkanlı ve temkinli kişiler savaş adamı olabilir."
- Mukaddime (2 cilt takım)
212. "Hısım ve akrabaları birbirine bağlayan manevi bir bağ vardır. Bu bağ asabiyettir. Arapça akrabalara 'asabe' denilmektedir. Ayrıca 'Asb' kelimesi bağlamak, sarmak manasına gelir. Bununla birlikte 'isabe' kelimesi bağ demektir. Bu kelimeler arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu kelimelerden yola çıkarak ' asabiyet' kelimesine ulaşılmıştır ki tutkunluk, bağlılık anlamına gelir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
213. "Eğer herkes başkasını ezmek, baskı altında tutmak gücüne sahip olsaydı, din yasası bu suç için de, zina gibi, adam öldürme ve sarhoşluk gibi insan soyunu tehdit eden ve herkesin işleyebileceği başka yasa çiğnemelere karşı konan cezalar kadar cezalar öngörürdü. Ama adaletsizlik-haksızlık yalnız herkesi kapsayan ortak yasalardan kurtulabilenler tarafından, otorite ve iktidara sahip olanlarca işlenebilir. Onun içindir ki yasakoyucu adaletsizliği özellikle kınamıştır ve adaletsizlik suçu işleyenleri, bunların kendilerinin, kendilerini frenlemenin bir yolunu bulacakları umuduyla onları binlerce kez tehdit etmiştir. Çünkü "Rabbin kullarına karşı adaletsiz değildir." (XLI, 46)."
- Mukaddime 2
214. "Utanç, savurganlıkların bedelidir."
- Mukaddime 2
215. "Aristo,kendinin olduğu belirtilen -Politika - adli yapıtında, bando takımına yer vermekteki nedenin,"savaşta düşmanları korkutmak" olduğunu, " çünkü, bandonun ürpertici seslerinin,insanların içine korku salan bir etki oluşturduğu "nu anlatır.
Eğer, Aristo böyle bir nedenden söz etmişse, bu neden, kimi durumlarda geçerlidir sadece.
Gerçek nedenin açıklamasıysa, şöyle olsa gerek: Kişi, müziği ve güzel sesleri işittiğinde, kendisinde bir mutluluk ve sevinç duyar.Bu kuşkusuz böyledir.
Ozaman, ruhun derinliklerinde otlesine bir sevinç belirir ki, güçlükler kolaylaşır onunla.
Kendini verip yöneldiği anlanda,ölümü bile göze alır.
Bu durum dilsiz hayvanlarda bile görülür."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
216. "Fakat yaşadığı asırda ve sonraki çağlarda İbn Haldun'un takipçisi olmamıştır. İslâm dünyasında bugün bile yoktur. Batı dünyası İbn Haldun'dan haberdar olmadan veya haberdar olduktan sonra bu ilim üzerine epeyce şeyler ilave etmişlerdir."
- Mukaddime
217. "Aynı şekilde her insan kendini savunmak için de hemcinsinin yardımına muhtaç olur. Çünkü Allah Taâlâ tüm hayvanların tabiat ve mizaçlarını terkip edip kudret ve kuvvetleri bunlar arasında taksim ettiği vakit, yabani hayvanların pek çoğunun, kudretten aldığı haz ve nasibi insanınkinden daha mükemmel kılmıştır. Meselâ atın sahip olduğu kudret, insanın kudretinden çok daha fazladır. Eşek ve öküzdeki kuvvet de böyledir. Aslanın ve filin kudreti ise onunkinden kat kat büyüktür. Hayvanlarda düşmanlık (ve saldırmak) tabiî olduğu için Allah, hayvanlardan her birine bir organ vermiştir. Bu organ, başkalarının saldırısından ulaşan zararlara karşı, savunmaya mahsustur. Allah bütün bunlara karşılık ve bedel olmak üzere insana fikir ve el verdi. El, düşüncenin hizmeti ve desteği ile sanatlar için hazırlanmış ve yaratılmış bir organdır."
- Mukaddime
218. "Resûlullah: "Her çocuk fıtrat üzerine doğar. Sonra anne ve babaları onları ya Yahudi ya Hristiyan ya da Mecusî yaparlar." buyurur.
Çocuk iyi ve kötü şeylerden hangisiyle daha önce karşılaşır ise onu kabul eder ve öbüründen uzaklaşır, uzaklaştığı bu işi kabul etmek nefse ağır gelir. Hayırlı bir kimsenin nefsi evvelâ hayırlı iş ve âdetlerle karşılaşarak iyiliğe alışır ve nefsinde buna meleke hâsıl olur ise, o kimse kötülükten uzaklaşır, kötü yollara sapmak ona zor gelir.
Kötü kimsenin durumu da böyledir, kötülüğe alıştıktan sonra ona hayırlı işe yanaşmak zorlaşır.
Şehir halkı her çeşit lezzetler, bolluk ve genişlik içinde yaşamaya alıştıkları, dünyanın ve kendi heveslerinin düşkünü oldukları için şehirlilerin birçok fena huylarıyla nefislerini lekelerler. Bundan dolayı iyilik yollarından o nispette uzaklaşırlar."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
219. "Sana zararlı bir girişim, bela olarak yeter."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
220. "Şehirlerde insanlar tarafından öğrenilen ve öğretilen ilimler iki gruptur. Bunlar, insanların düşünceleri ile keşf edip elde ettikleri tabii ilimler ve vazedicilerinden (bu ilimleri koyanlardan) alınan nakli ilimlerdir. Birincisi, insanların düşünceleri ve beşeri idrakleriyle vakıf olabilecekleri, konularını, meselelerini, delillerini ve öğretim yollarını keşfedecekleri, düşünen bir varlık olmaları hasebiyle doğrularını yanlışlarından ayırabilecekleri felsefi ilimlerdir. İkincisi ise, şer'i hükümleri vazedenden nakledilen vaz'i ve nakli ilimlerdir. Bu tür (nakli) ilimlerde akla yer yoktur. Sadece fer'i meseleleri, (akıl yürütme ile) asli meselelere ilhak etmede akıl geçerlidir."
- Mukaddime
221. ""İnsan her zaman, kendini yenen de bir üstünlük bulunduğuna, ona boyun eğilmesi gerektiğine inanır.""
- Mukaddime
222. ""Eğer senin sorun önemli ise, içine doğan kuşkuları saklı tut ve yolunu doğrult."
Zayiçe'ye sorulan bir soruya yanıt istendiği zaman genellikle kullanılan bu dizelerdir. Bu soru ayrı ayrı harfler halinde yazılmalıdır; aynı zamanda yükselen (tâli') Zodiak burcu ve (ufuk üzerindeki) derecesi hesaplanmalıdır. Ondan sonra kehanet çizelgelerine başvurulur ve çemberin, o gün yükselmekte olan Zodiak burcuna kenar çeken özel ışın alınır."
- Mukaddime 1
223. "Eğer susmaktaysan dinlemeyi bil; eğer konuşuyorsan kesin konuş."
- Mukaddime 2
224. "Kendi ana-babası tarafından yetiştirilmeyeni yetiştirmeyi zaman üstlenir."
- Mukaddime 2
225. "" Dinimizi parçalama pahasına, dünyamızı onarma çabasını gösteririz.
Ne var ki, o zaman ne dinimiz kalır ne de yamalar vurduğumuz dünyamız!""
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
226. "Allah'ın kullarının kalbinde yarattığı dar ve sıkışık zamanlarda hısım ve akrabanın imdadına koşma ve onlara karşı şefkatli olma duygusu insan tabiatında mevcuttur. Yardımlaşmaya ve dayanışmaya vesile olan bu duygu olduğu gibi, düşmanlarına daha çok korku salmalarının sebebi de budur."
- Mukaddime
227. "Kimsenin iç alemine karışma,
kimseyi iç alemine karıştırma.
Kimseye iç alemini açma.
Gizli tut. Yan ama tütme."
- Tasavvufun Mahiyeti Şifau's-Sail
228. ""Her akıl, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkâr eder.""
- Kıtlık Zamanlarında İnsanları Açlık Değil Alışmış Oldukları Tokluk Öldürür
229. ""Barbarlar savaşla yenip fetheder...
Medeniyetse, sulha fethedeni; fetheder.""
- Kıtlık Zamanlarında İnsanları Açlık Değil Alışmış Oldukları Tokluk Öldürür
230. "Nefisler övülmeye çok düşkündür ve insanlar dünya malı ve makamları için yarışırlar. Ancak bunların çoğu, faziletli şeylere rağbet etmezler ve fazilet sahipleriyle yarışmazlar."
- Mukaddime
231. "Doğaüstünü, bilinmeyeni bulma yolundaki bütün bu çabalar kanıtı olmayan, doğrulanamayan yöntemlerdir. Onun için ciddi bilginler, Aristoteles'in, aritmetik onomatomansi üzerine metinler taşıyan sözde Siyaset'ini uydurma sayarlar. O halde okur, sağlam bir kafaya sahipse çok dikkatli olmalıdır."
- Mukaddime 1
232. "Adamın biri, tanrı hoşnut olası Ali 'ye sormuştu:
- Bu Müslümanlara n'oluyor da,senin halifeliginde ayrılığa düşüyorlar?
Ali, şu karşılığı vermişti:
- Çünkü Ebubekir ve Ömer, benim gibilerin başına getirilmişlerdi.Bense, senin gibilerin başına -halife olarak -getirildim.
(Yani ozamanın halkı başkaydı, şimdiki halk baskadir)."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
233. "Geçmişle gelecek birbirine, suyun suya benzemesinden çok daha fazla benzer."
- Mukaddime
234. ""Şüphesiz ki, Allah katında en değerli olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır." (Hucurat, 49/13)"
- Mukaddime
235. "Bedevîler ise ancak zarurî ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dünyaya yönelmektedirler; şehirliler gibi bolluk ve lüks içinde yaşayıp zevklerini ve şehvetlerini tatmin edecekleri imkânı yakalamak için değil. Onların işlerinde ve muamelelerindeki alışkanlıkları da ona göredir. Onların kötü yollara sapmaları ve kötü huyları edinmeleri şehirlilerinkine göre çok azdır.Bunlar ilk fıtratlarına daha yakındırlar."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
236. "Hekimlerin, "açlığın ölüme yol açacağı" şeklindeki düşünceleri, ancak tek bir seferde ve bütün gıdalar kesilerek açlıkla karşı karşıya kalındığında doğrudur. Çünki bu durumda bağırsaklar kurur ve insanı öldürmesinden korkulan bir hastalığa tutulur. Ancak, mutasavvıfların yaptığı gibi, tedricen ve gıdalar yavaş yavaş azaltıldıktan sonra aç kalınırsa, böyle bir açlık ölümle sonuçlanmaz. Burada tedricilik şarttır. Hatta açlıktan dönülürken (tekrar yemeye başlanırken) bile, bunun tedricen yapılması gerekir. Kırk gün, hatta daha fazla aç kalanlara şahit oluyoruz."
- Mukaddime
237. ""İnsan her zaman, kendini yenen de bir üstünlük bulunduğuna, ona boyun eğilmesi gerektiğine inanır.""
- Mukaddime
238. "Bedevîler ise ancak zarurî ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dünyaya yönelmektedirler; şehirliler gibi bolluk ve lüks içinde yaşayıp zevklerini ve şehvetlerini tatmin edecekleri imkânı yakalamak için değil. Onların işlerinde ve muamelelerindeki alışkanlıkları da ona göredir. Onların kötü yollara sapmaları ve kötü huyları edinmeleri şehirlilerinkine göre çok azdır.Bunlar ilk fıtratlarına daha yakındırlar."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
239. "Yazı, dildeki melekenin el ile icra edilen sanatıdır..."
- Mukaddime
240. "İdrâk sahasına girmeyen bir şeyi inkâr etmek, idrâk niteliğine sahip olan herkeste görülen bir haldir."
- Mukaddime
241. "Sıffin karşılaşması günü, 'Alî, adamlarına öğütlerini verdi ve onları yüreklendirdi. Onun sözlerinde, hiç kimsenin kendisinden daha uzman olmadığı bir konuda, askerlik sanatı konusundaki derin bilgisi görülecektir. İşte sözlerinden bazıları:
"Saflarınızı bir kale gibi iyice düzeltin.
Zırhı ileri uzatın, geri çekilip zırhtan uzak durun.
Kılıç darbelerinin etkisini azaltmak için dişlerinizi sıkın.
Mızraklarınızın ucunu çaputla koruyun.
Gözlerinizi indirin: bu yoğunlaştırır ve cesaret verir.
Saygınlığınızı ve cesaretinizi korumak için susun.
Ve bayraklarınızı en yiğitlere taşıtın.
İmanın ve katlanırlığın ucunda zafer vardır.""
- Mukaddime 2
242. ""Hiçbir günahı hafife alma. İstekli olanların cesaretini kırma.
Günahkârlara karşı acımasız ol. İyilik bilmezlerle arkadaş olma. Düşmanlarınla hiç düşüp kalkma. Hafiyelere güvenme. Aldatıcılara inanma. Zevk ve sefaya düşkün sefihlerden arkadaş edinme. Baştan çıkarıcıların, tavlayıcıların peşinden gitme. İkiyüzlüleri kiralayıp çalıştırma.
Kimseyi hor görme. Alçakgönüllü dilekleri geri çevirme. Hiçbir işe yaramaz olanları ıslah etmeye çalışma. Soytarıları dinleme. Taahhütlerini bozma. Gururlu olmaktan korkma. Öfke gösterme. Gösterişe pabuç bırakma. Büyüklenmeyle ve kurumla yürüme. Aptal kişileri onaylama.
Gelecekteki yaşamı düşünmekten beri durma. Zamanını kınamalarla geçirme. Korktuğun ya da kollamak istediğin kişilerin yanlış davranışlarına gözyumma. Seni başka yerde bekleyen ödülü burada, aşağıda arama."
- Mukaddime 2
243. "Gevşeklik, özensizlik ve ihmale yol açar, bu da yıkıma götürür."
- Mukaddime 2
244. ""Nerelisin?" sorusu literatüre girmiş en ayrılıkçı, en bedbaht sorudur. Ha soran olursa, ben dünyalıyım."
- Mukaddime
245. "Bazen az miktarda şer olmadan çok miktardaki hayrın varlığı tam olarak gerçekleşmeyebilir."
- Mukaddime (2 Cilt Takım)
246. "Her akıl, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkâr eder."
- Mukaddime
247. "Gerçekliğe ulaşmak için hiç de çaba gösterilmiyor."
- Mukaddime 1
248. "Alışkanlıklar, İnsanın tabiatını alışageldiği şeyler istikametinde değiştirmektedir.Bu yüzden insan, geldiği soyun değil yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur..."
- Mukaddime
249. "Bilmek ile zannetmek, kesinlik ile teslim olmak arasında ne kadar çok mesafe vardır."
- Mukaddime (2 cilt takım)
250. "Definen nerede ise kalbin de oradadır."
- Mukaddime