Hızırla Kırk Saat - Şiirler III Kitap Bilgileri
Yazar: Sezai Karakoç
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 38 dk.
Sayfa Sayısı: 128
Basım Tarihi: 1967
Yayınevi: Diriliş Yayınları
ISBN: 3002567100289
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Hızırla Kırk Saat - Şiirler III Kitap Tanıtımı
Bu kitabı oluşturan şiirler, 1967 yılı Mayıs-Haziran aylarında yazılmış ve doğrudan kitap olarak yayınlanmıştır. Kitabın bütün baskıları Diriliş Yayını olmakla birlikte, sadece ikinci baskı, Fatih Yayınevince yapılmıştır. 31. Bölüm`deki Batı Korosu`nun (aslı fransızca) çevirisi "Edebiyat Yazıları III - Eğik Ehramlar" isimli eserimizde bulunmaktadır.
Hızırla Kırk Saat - Şiirler III Kitaptan Alıntılar
1. "Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim"
2. "Bir zindana ışıklı kapılar açan
Kur'an'dı tek avunuş tek umut tek düşünce
..."
3. "Her evde kutsal kitaplar asılıydı .
Okuyan kimseyi göremedim.
Okusa da anlayanı görmedim..."
4. "Bir gün daha öldü."
5. ".
.
Babamsa okuyordu boyuna okuyordu
Fetih sûresini
Zaten yoktur bir yenilgi sûresi
Her sûre bir bakıma bir Fetih Sûresi
Her âyet bir ülkeye bedel bir erdir
Her sûre cihana bedeldir
Kur'an'sa arşın manifestosu
Reddin reddi protestosu
..."
6. "Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim.
Okusa da anlayanı görmedim."
7. "Ben kötülüklere iyilik saçarım
Bu ceza olur...."
8. "Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim"
9. "Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz"
10. "Şekere alışmış akrebi öldürmezsen
Şekerden zehir yapacaktır."
11. "Şekere alışmış akrebi öldürmezsen
Şekerden zehir yapacaktır
..."
12. "Yaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir."
13. "Taşların kalb atışlarını duyanlar
Yalnız onlar okur benim söylediklerimi"
14. "Taşlar hâtıra yazılamayacak kadar
Fazla kararmış."
15. "Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim"
Hızırla Kırk Saat - Şiirler III Kitap İncelemeleri
Hızır'ın dilinden dünya tasvir ediliyor.
Toplamda 40 şiirden oluşan kitap, birinci şiirden kırkıncı şiire kadar bizi Hızır'la birlikte farklı olaylara tanık olacağımız bir yolculuğa götürmektedir.
Gelin hep birlikte zaman tüneline girelim:
Hızır'la çıktığımız bu yolculukta;
"Her evde kutsal kitaplar asılıydı, Okuyan kimseyi görmedim, Okusa da anlayanı görmedim" deyip
Hz. Nuh gemisine bineceğiz,
Hz. Lut'un sözlerini işiteceğiz,
Hz. Yusuf'la Kuyuya atılacağız,
Hz. Musa'nın yanında asa olacağız, denizi yaracağız,
Hz. Meryem'le birlikte iftiralardan alnımızın akıyla çıkacağız Allah'ın yardımıyla,
Hz. İsa'nın ruhlara can verdiğine tanık olacağız,
Hira Dağına çıkacağız, Örümcek ağı müşriklerle aramızda perde olacak, Miraç'ta Sidretül Müntehaya varacağız, Hicret'in meşakkatli yolculuğunun sonunda Taleal Bedru Aleyna ile mest olacağız.
Ömer Bin Hattab olup dimdik ayakta kalacağız,
Bekir Olup Sıdk sıfatını alacağız,
Osman olup Zinnureyn olacağız,
Ali olup öldürülmek pahasına da olsa peygamber yatağında yatacağız,
Yeri gelecek Hallac-ı Mansur'la derimiz yüzülecek,
Filistin, Bağdat, kıyamet, kurban...
Her olayda farklı mesajlar verilmektedir.
Kitabın üslubu açık olmadığından, anlatılanları anlayabilmek için İkinci Yeni şiiri bilmek gerekir.
Başlarda içine girmekte zorlandığım, ama adeta beni yavaş yavaş içine çeken bir kitap. Sezai Karakoç'u tanımak adına iyi bir başlangıç oldu diye düşünüyorum. Fikri zikri ne hoştu...
Bazı şiirlerinde çok tepkisiz kalmış olsam da, bazılarında çok güçlü bulduğum kısımlar oldu. Özellikle aklımda kalanlardan 12. şiiri; "işte o vakit çocuk doğuran kelime geldi" gibi şah mısralardan oluşan müthiş bir başlangıç, Hz. İsa'nın ismiyle karşılaşmadan onu bütün hücrelerinizde hissetmeniz, ve birden kaderi mutlak gibi karşınıza çıkmasının hazzı... Aman Allah'ım !
Yine okuduklarımın hayatımla dolaysız bağlantılı olduğunu düşündüren bir olay : ilk defa İzmir'e geliyorum, ve denizle ilk karşılaşmamda şu mısraları okuyorum : "çağır çağır o rüzgâr gelsin / Belki içinde bir fısıltı bulabilirsin / Denize yüklersin / O da kısır kadınlara veriversin / Ve deniz şu kıyısına indiğiniz / Hiç değişmesin / çağır çağır akşamı".
Ya miraç gecesini anlatan şiire (32.) ne demeli? "Ve dağıtın dostlara / Gök armağanı / Namazı / Beş kere / Günlük bir miraç gibi" sade ve şükür kaynağı.
Son olarak, 34. şiirinde: "Sen arıtacaksın / Bu kelimelerin lâvlarıyla / lânet volkanlarını / Sen devşireceksin menekşelerini / En yüce dağ doruklarında / Gözlerin kanatların / Gece secdelerinin / Muştu siperlerinin / İlk günlüğünü / Sen yayınlayacaksın / Sen kuracaksın / Seher çocuklarının / Tek kentini / Sen bildireceksin / Dünya geldi geleli / En önemli haberi". Daha ne kadar güzel anlatıla bilir son peygamberin mucizesi ...
- "İkinci Yeninin Umdeleri:
Şiiri oluşturan kelimelerin lügat anlamı değil, şairin onlara kazandırdığı imaj önemlidir. Şiirde buluşlara yer verilmeli, hayâl dünyasının sınırları zorlanmalı, hayâller şairin yeteneğini yansıtmalıdır. Siyasetten ve siyasî baskılardan uzak durulmalıdır...."
- "Bir şiir kitabı nasıl incelenir, nasıl tanıtılır? Evvelâ Şair mi incelenmeli, tanıtılmalı, yoksa Şiir'i mi? "ŞİİR, GİZLEME SANATIDIR!" der Salih Mirzabeyoğlu ve devam eder: "Ancak sanat plânı için şunu söylemeliyim ki, benim anlayışıma göre sırrîlik, söylenmesi gereken söylendikten sonra, söylenemeyenin görünüşüdür... Ancak böyle bir yerde eşya ve hâdiseyi aslına, sırra irca edici sanat ve hayatın hakikati görünür..." Gelelim merhum Sezai karakoç'a, ikinci yeni şiir akımının en önemli şairlerinin başında gelir. İkinci Yeni, Türk şiirinde 1950'li yıllarda ortaya çıkmış bir şiir hareketidir. Garip akımının şiir anlayışına tepki olarak doğmuş ve büyük bir şair topluluğu tarafından benimsenmiştir. İkinci Yeni şairlerinin en belirgin özelliği okuyucunun hayal dünyasında farklı çağrışımlar meydana getirebilmek için şiirlerinde Türkçenin kuralları dışına çıkmalarıdır..."
Ve şimdi eserden bir şiir:
Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin
O'dur var olan var eden
Biçim veren değiştiren
Dağıtan toplayan
Hiç olmamışa çeviren
(Sh.127)
Keyifli okumalar...
Sezai Karakoç'a ait ilk defa bir şiir kitabı okudum.
Oldukça da hoşuma gitti.
Özellikle ilk sayfalarda geçen ;
"Her evde kutsal kitap asılıydı
Okuyan kimseyi görmedim" kısmı.
Ne acı!
Kutsal görüyoruz, saygı gösteriyoruz ama benimseyemiyoruz.
İçinde saklı olan manalara kulak kabartıp, göz gezdirmiyoruz ama en süslü kılıfı alıyoruz üzerini kaparken. Kendimizce o zaman belli oluyor verdiğimiz değer.
Ve yine aynı sekilde geçen başka bir mısrada ;
"İçindeki ölüden çok
Dışındaki taş örtüsüne önem verilen kabir sefaleti " diyor Sezai Karakoç.
Ne kadar kalıpçı bir karaktere ve yüzeysel bir iman anlayışına sahip olduğumuzu gösteriyor.
Okunmayan , okuyunca da anlam arayışına girmeyip saklı bir hazine olduğundan habersiz nasıl Kur'an-ı Kerim'i asıyorsak duvarlara , ölüye fayda sağlayan şeyin bir mermer soğukluğu değil de salih amel olduğunu bilmiyoruz. Çünkü amel gizliden niyete bağlı yapılırken, süs, çerçeve vs. herkesin göz önünde oluyor. Toplum olarak gizli sevaptan çok , aşikare yapılan riyalar peşinde oluyoruz.
Kitap ayrıca Kur'an'da geçen birçok kıssayada değinmiş.
Hatta sahabelerin hayatlarının İslam , dostluk , fedakarlık adına ne gibi duruşlar sergilediğini de gördük.
Güzel bir hatırlatıcı oldu bu kitap.
Ruhlarımızın iyileşmesi duasıyla..
Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat adlı eseri, 1967 yılında yayımlanmış bir şiir kitabıdır ve Türk edebiyatında İkinci Yeni şiir akımının önemli örneklerinden biridir. Diriliş Yayınları tarafından basılan kitap, 128 sayfadan oluşur ve kırk bölümden oluşan uzun bir şiir dizisini içerir. Eser, Karakoç’un metafizik ve tasavvufi duyarlılıklarını, tarih ve medeniyet bilincini, İslami düşünceyi ve diriliş felsefesini derin bir şekilde işlediği bir başyapıttır.
Kitap, adını İslam tasavvufunda önemli bir figür olan Hızır’dan alır. Hızır, Kur’an’da dolaylı olarak Kehf Suresi’nde Hz. Musa ile yolculuk yapan hikmet ve rahmet sahibi bir kişi olarak anılır. Karakoç, Hızır imgesini modern bir bağlamda yeniden yorumlayarak, şiirinde manevi bir yolculuk, çile, arayış ve diriliş temalarını işler. Eser, 40 günlük bir manevi yolculuğu simgeler; bu, tasavvufta çile sürecine işaret eder. Her bölüm, farklı bir olay, sembol veya tema etrafında döner ve Hızır’ın rehberliğinde zaman ve mekân ötesi bir yolculuğu anlatır.
Hızırla Kırk Saat, Sezai Karakoç’un hem edebi hem de düşünsel derinliğini ortaya koyan bir eserdir. Şiir, yoğun tasavvufi ve metafizik içeriğiyle, okuyucuyu manevi bir yolculuğa çıkarırken, modern çağın sorunlarına ve insanlığın anlam arayışına da ayna tutar. Ancak, Karakoç’un soyut ve imgeci dili, eseri anlamak için İkinci Yeni şiirine ve tasavvuf kültürüne aşinalık gerektirir. Şiire ilgi duyanlar ve İslam tarihiyle düşünsel bir bağ kurmak isteyenler için mutlaka okunması gereken bir eserdir.