Hilmi Ziya Ülken En Beğenilen Sözleri
1. "İslamın ilk devri, yanlış inançlara gömülmüş insanlara hakikat nurunu tanıtmakla başladı.
,
.
.
.
.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
2. "**********
,
.
Pascal
**********"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
3. "*****
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
4. "
;
'
' diyorlar.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
5. "Bu sınırın içinde kalan yerler Türklerle Kürtlerin sakin olduğu yerlerdir.
.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
6. "
:
.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
7. "
.
Fakat bu esaslar sonradan bozulmuştur.
Bunun sebebi Batı önündeki yenilişlerde endüstri medeniyeti ile hakiki medeniyeti ayıramamak, ya Batı'dan kaçmak yahut onun tam taklitçisi olarak ezilmektir.
İslamın esası zamanın değişmesine göre hükümlerin değişmesini kabul etmek olduğu halde, içtihat kapısı kapanmış ve her türlü değişme imkanı durdurulmuştur."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
8. "*****
.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
9. "*****
.
.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
10. "O, Türkler arasında İslamiyetten evvel de mevcut olan kuvvetli bir hikmeti (sagesse) yenileştirmek ve kuvvetlendirmek için onu İslâm tefekkurü ile telife çalışmış, bu hususta en müsait ve hakimane göruşü tasavvufta bulduğu için oraya başvurmuştur.
O suretle ki bu ilk Türk tasavvuru, aynı asırda doğan İran tasavvufanun tamamıyla zıddı vasıflar gösterir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
11. "Memleketi muhafaza etmek, milleti maddi ve manevi sefaletlen kurtarmakla mümkün olur.
.
.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
12. "1) Nebati nefis, 2) Hayvani nefis, 3) İnsanî nefis.
Nebati nefis de ayrıca gaziye (nutrition), nâmiye (accroissement) ve müvellide (generation) kuvvetlerine sahiptir.
Hayvanî nefsin iki kuvveti vardır: a) muharrike (motrice) b) müdrike (comprehensive).
Bundan sonra ruhiyatın en mühim kısmına yani İnsani nefse geliyoruz.
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
13. "
sahasında adeta bir tarz vücuda getirmiş olan üç Arap müverrihi vardır: Bunlar
.
Mufassal Tarih'i ve bilhassa Mukaddime'siyle
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
14. "*****
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
15. "Bunlardan biri
idi:
halini aldı.
Öteki
idi,
ve tarikat halini aldı.
.
.
Medrese-tekke ikiliği, bütün gerginliği ve çatışmaları ile yüzyıllarca sürdü."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
16. "Bir milletin ihtiyaçları manevi ihtiyaçlarından ibaret değildir.
Manevi ihtiyaçlar dan din, ahlak vb. doğduğu gibi maddi ihtiyaçlardan da iktisat doğar.
Çünkü
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
17. "
.
5 Nisan 1920'de
, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını ve geri kalan
.
.
.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
18. "Vatanseverliğin esası yurt sevgisidir.
.
Hatta memleketten ayrılınca kendisinde bir vatan hasreti başlar.
İnsanları birbirine bağlayan bağlar çok çeşitlidir.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
19. "
üç ciltlik mensur kitabı Mevlâna'nın sanatkârâne tasavvufunun bütün fikrî esaslarını ihtiva etmektedir.
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
20. "*****
, şahsi fikir mahsulleri ve felsefeler yaratmaya kalkmazdan çok evvel ma'şeri
.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
21. "*****
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
22. "*****
İlk zamanlardan yeni zamana kadar
ve devrelere yayılmış; hiç değilse
çevresinden geçmiş olduğu için onun her safhasında aynı kalan müşterek karakterlerini bulup çıkarmak çok müşküldür.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
23. "
'
'
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
24. "
Celaleddin'in yeni şahsiyetini kazanması için geçirdiği bu
hadisesi Socrates'ın Platon üzerinde yaptığı tesire çok benzemektedir.
Hakikaten
Onun gibi efkârı umumiyenin hücumuna uğramış ve taşkınca fikirleri yüzünden idam edilmişti.
Şu farkla ki Platonda Cedel
usûl hitabi
usûle galip olduğu halde Mevlâna'da bilakis hitabi ve sanatkârane ifade diyalektiğe hâkimdir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
25. "
.
:
.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
26. "Hakkındaki vâsi tetkikleri modern tababet teessüs edinceye kadar bütün fikrî hayatımızda hâkim olmuştur.
Farabi'den daha sarih ve mükemmel olan Aristo tasnifine ait ansiklopedik mâlumatı da yine yakın zamanlara kadar okunmakta idi.
Ancak
Bundan dolayı onun tesiri beklenildiğinden çok daha az olmuştur.
Fakat buna mukabil
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
27. "
Fakat hayatını Irak'ta geçiren ve eserlerini Arapça yazmış olan bu zatın açtığı cereyanı asıl millîleştiren Eşref Rumi'dir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
28. "
Bu üçüncü safha,
.
*********"
- Türk Tefekkürü Tarihi
29. "Türklerin elinde inkişaf eden İslâm medeniyeti ilk asırlardaki mahdut ve naklî şeklinden sıyrılarak muhtelif tesirlere açık çok geniş bir fikir muhiti halini almaya başlamıştı.
az çok eski payen ruhun bir devamı olmak üzere, muhtelif
.
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
30. "Birincisi: Hiçbir muayyen şahsiyetin eseri olmayıp, bütün cemiyete ait olanıdır ki ona
tefekkür diyebiliriz:
(
)
(
),
(
), nihayet
(
) bu zümreye girer.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
31. "
.
.
'
:
"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
32. "Köklerini Yunan tefekküründen alarak inkişaf eden ilimler sahasında riyazîyatta Beni Musa ailesi, kimyada Cabir, tabiîyatta İbn-i Sînâ, ahlakta Nasiruddin Tusî, musikide Farabi gibi büyük âlimler yetiştiği gibi;
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
33. "Birbirini tanımayan kabileler halinde idi.
.
Bu birlik nedir?
.
.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
34. "Doğuya ve geçmişe bakmaya lüzum görmüyorlardı. Bunun için batıcılıkta pozitivistlerden daha radikaldiler.
Doğu'dan gelen her şeyi «geri» , Batı'dan gelecek herşeyi «ileri» buluyorlardı.
Adeta
.
Geleneğe bağlanmak isteyenleri gericilikle itham ettiler.
Donmuş kaidelere bağlananlar ve fanatikler için bu ithamlar doğru olsa bile,
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
35. "1) Şark mektebi X-XI. asırlar arasında vücuda gelmiştir.
2) Garp mektebi XI- XII. asırlar arasında teşekkül etmiştir.
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
36. "Büyük bir inkişaf kazanmak üzre idi. Onun eserleri her tarafta okunuyor, tenkit ve şerhediliyordu.
Fakat
Bu istila Harzem ve Horasan'daki ilim faaliyetini durdurmuş; ilerde göreceğimiz gibi Türk riyazîyat ve ilminin inkişafına mühim bir fasıla vermiştir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
37. "Üzerinde bir ceberut, bir ezici kuvvet gibi olduğu halde;
.
İşte bundan dolayıdır ki Asur kitabelerinin tahlilinden bir nevi hikmet çıkarmak kabil olmadığı halde,
."
- Türk Tefekkürü Tarihi
38. "(Causalite) hakikatte «Adet-AIIah» (coutume de Dieu) dır.
«adet» (coutume)
.
Gazali buna Aristo'dan gelen nedensellik teorisinden ayrılmak üzere «illeti adiye» diyor."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
39. "Fikir hareketleri arasında en fazla actif olanı; içtimai hayat üzerinde en fazla tesir icra edenidir.
Bundan dolayı tasavvuf tarihi, birçok siyasî inkılapların içerisine karışarak bizzat İslâm tarihinin manevî tezahürü halini almıştır.
Molla Cami'nin Nefehatü'l- Uns'ü, Mevlâna Ali'nin Reşehât-ı Aynü'l-Hayatı, Eflaki Dede'nin Menakibü'l-Arifin'i, Feridüddin Attar'ın Tezkiretü'l- Evliya'sı, yüksek mutasavvıflardan halk dervişlerine kadar bütün İslâm mistisizminin siyasi tarih içerisindeki tekâmülünü ihtiva etmektedir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
40. "
.
.
Bu müsavilik hissinin hatta Cermen kabilelerindeki gibi yağma ve
müessesesinden de ileri gelmediği,
.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
41. "Virtüel sezgi yaşanmış ve yaşanacak gerçek ve mümkün hallerin aynı lahzada, aynı şuur fiilinde kavranması demektir.
Bu acaba mümkün müdür?
Psikolojik tecrübe buna “hayır” diye cevap verir."
- Felsefeye Giriş - 2
42. "
"
- İbn-i Haldun
43. "
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
44. "**********
**********"
- İbn-i Haldun
45. "*****
“Putunu kendi yapar, kendi tapar.”
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
46. "Kumaş dokumasını, kitapçılığı pek iyi biliyorlardı.
.
Aynı suretle Çin Türkistanı'ndaki Uygur şehirlerinde de böyle bir teknik inkişafına şahit oluyoruz, Kâşgar, Karaşar, Turfan, Yarkent, Hoço (Karahoca), Orumçı (Beş balık), Hamil (Altı balık) şehirlerinden her biri bugün enkazı kumlar altında kalmış olan zengin ve faal birer iktisadi site idi."
- Türk Tefekkürü Tarihi
47. "
Ona göre
Nihayet
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
48. "*****
*****"
- İbn-i Haldun
49. "
.
.
Tanzimat bu ikiliği arttırmış,
katmıştır.
Üç aydın tipinden birincisi İslamcılığın, ikincisi Avrupacılığın, üçüncüsü Osmanlıcılığın doğmasına sebep olduğu için "
", İmparatorluğun son günlerine kadar devam etmiştir."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
50. "
Hoca Ahmed'de İslâm tasavvufunun bilhassa tarikat yani
safhasını görüyoruz.
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
51. "Yani
şu suretledir:
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
52. "
Onun yüksek ve sanatkârane eserleri, musikisi, Sema'sı adeta XVIII. asırda Goethe ve XIX. asırda Wagner'in Almanya'da oynadıkları role çok benzer bir rolü XIII. asırda Anadolu'da oynamasına; ve inhilale başlayan Selçuk devletinde bir kültür canlılığı doğurmasına sebep oluyordu."
- Türk Tefekkürü Tarihi
53. "Merkezlerinden gelen tesirleri toplayarak VII. asır başlarında Anadolu'da inkişaf etmiş ve en mühim eserlerini burada vermiştir.
O derecede ki
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
54. "
"
- İbn-i Haldun
55. "
"
- İbn-i Haldun
56. "*****
İmanın kuvveti verimliliğini muhafaza edebilmek için hoşgörürlükle (tolérance) beraber yürümelidir.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
57. "
.
Bu usul, edebiyat ve düşüncenin hürlük ve yaratıcılığını kaybederek sıradan (standard) eserler vermesine yol açmakla birlikte, bu sanat ve düşünce adamları elinde dil gittikçe inceliyordu.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
58. "
Ancak
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
59. "*****
Ahlaklılığın asıl temeli iradenin muhtarlığıdır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
60. "
.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
61. "En eskisi ve en nüfuzlusudur. Büyük Türk mutasavvıfı Mevlâna'nın fikirlerine dayanarak oğlu Sultan Veled tarafından tesis edilmiş ve Selçukî devleti yıkıldıktan sonra Karamanoğulları ve
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
62. "Ahmet III zamanında başlamış ve Selim III ile ilk başarısını kazanmıştır dersek yanlış olmaz.
Ondan sonra sürekli olarak Türkiye'nin yöneldiği taraf Batı'dır.
Çünkü, yenilmelerinin sebebini Batı'nın üstünlüğünde görmektedir.
Fakat birbuçuk yüzyıl süren bir bocalamaya rağmen batılılaşmada emin bir adım atılmamış görünüyor."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
63. "I- Payen Türk tefekkürü, II- Islami Türk tefekkürü, III- Modern Türk tefekkürü
I-Payen Türk Tefekkürü: Türk fikri hayatının ilk devirilerine Payen tefekkür diyebiliriz. Bu devrin
'lerden Islamiyeti kabule kadar yani 4000 senelik uzun bir ömrü vardır.
II-Islami Türk Tefekkürü: VIII. asırdan (Hicri II.) XIX. asra kadar 1100 sene devam eden devir diğerinden oldukça farklı karakterlere maliktir.
III-Modern Türk Tefekkürü: Tanzimattan biraz evvel başlayarak gittikçe daha zarûrî ve içtinabı imkânsız bir hal alan Avrupa ile temas neticesinde, Türkler modern tefekküre ağır ağır girmeye başladılar.
Türk tefekkürünün bugün içinde bulunduğu devre, modern tefekkürde yaratıcı olabilmek için geçilmesi zarûrî olan "çıraklık" devresidir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
64. "
(tez yorumda)
*****"
- İbn-i Haldun
65. "*****
*****"
- İbn-i Haldun
66. "
. Abbasî imparatorluğu beynelmilel bir ilim sahası halini almış olduğu için
.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
67. "
.
Fakat bundan sonra İslâm kelamcıları tekrar orthodoxie mecrasına girmeye başladılar."
- Türk Tefekkürü Tarihi
68. "
*****"
- İbn-i Haldun
69. "*****
Üstün iyiliğin ulvi şartı ahlaktır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
70. "*****
,
.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
71. "Gözlem ve tecrübe ufukları sonsuzca genişlemişti. Birbiri ardısıra keşifler oluyor, tabiat insanın hükmü altına giriyordu.
Batılılar açık denizlerde büyük mahreçler buldular; yeni kıtaların işlenmemiş toprağını işlediler, dünyayı kendi vatanıarı haline getirdiler ve Osmanlı Devleti'nin en kudretli zamanında (Kanuni ve Murad III devirleri) bile batılılar Amerika, Asya ve Afrika'daki sömürgeleriyle, onu iktisatça kısır bir hale koydular.
Hint yolunun bulunması, Süveyş Kanalı'nın açılması, Türkiye'nin bütün ticaret yollarını öldürdü.
,
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
72. "Modernleşmeyi yalnız eski ve yeninin garip bir uzlaşması haline koyanlar, ya da modernleşmede pasif bir kopyacılıktan ileri gidemeyenler, gerçek modernleşme karşısında türlü derecelerde ve birbirinden çok farklı gibi görünseler de, sonunda aynı durumdadırlar.
Çünkü birincilerde modern kültürün yaratıcılığına her türlü katılma reddedildiği için bu hareket, yer yer primitif direnmeleriyle «kahramanca» ve asil görünse bile, sosyal intihara ulaşmaktadır.
Sonuncularda ise modernleşme, radikal olarak ve gerçekleşmiş gibi görünmesine rağmen aslında her türlü yaratıcılığı durdurduğu için üstün kültürün önünde pasif bir hayranlık tavrı doğurmakta ve ilerisi için hiçbir gelişme imkanını bırakmamaktadır."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
73. "Onun zamanında Şehzadeler Okulu, Resim ve Mimari Okulu, Maliye Fen Okulu, Hukuk Mektebi, Güzel Sanatlar Okulu, Yüksek Ticaret Okulu, Mülki Hendese Okulu, Mülki Baytar Okulu, Gülhane Askeri Hekimlik Uygulama (tatbikat) Okulu vb. açıldı.
Bu kurumlardan bir kısmı sonradan kurulan Darülfünun'un fakülteleri halini almıştır.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
74. "*****
"
"
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
75. "'Karaim'ler ismini aldılar: Karaimlerin en kesif kısmı Kırım yarımadasına yerleşmiş olan Türklerdi. Fakat onlardan başka bilhassa Dağıstan mıntıkasında, Volga ve Don nehirleri arasındaki Komanlar içerisinde de Musevîlik büyük bir rağbet kazandı.
."
- Türk Tefekkürü Tarihi
76. "Öğrendikten sonra üvey babası ve üstadı Muhiddin'in 'vahdet-i vücûd'unu takip ve şerhetmeye çalışmıştır.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
77. "
diyor.
"
- İbn-i Haldun
78. "Ahlakın hareket noktası “iyi niyet”tir.
Dünyada var olan şeyler arasında iyi niyet kadar iyi bir şey yoktur.
O tamamen spontanedir ve bütün ahlaki hareketlerin prensibidir.
İyi niyette başarı gaye değildir, insan başarsın veya başarmasın, yalnız iyi niyet sahibi olması ahlaklılık için yeter."
- Felsefeye Giriş - 2
79. "Türkler arasında da rastlanan bu teşkilatın en fazla VII. asır zarfında Anadolu Selçukilerinin inhilaline doğru ehemmiyet kazanmaya başladığını görüyoruz.
VIII. ve IX. asırlar içerisinde Selçuk devleti yerine küçük beyliklerin käim olduğu ve Osmanlı İmparatorluğu'nun henüz Anadolu siyasi vahdetini kazanamadığı zamanlarda Ahilik yarı siyasî mahalli teşekküller halini almış, bazı yerlerde hükümet kuvveti yerine geçmiştir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
80. "
"
- İbn-i Haldun
81. "Dünya medeniyetinde kuruculuk hizmeti gören büyük bir ırktır.
Türkler sonraları İran'a ve Anadolu'ya ve Rumeli'ye yayıldılar, Mısır'a indiler, fethetlikleri yerlerde birçok hanedanlar bıraktılar.
Türkler alem de birinciydiler.
Hayvan ehlileştirmeyi, kanallar açmayı, maden işletmeyi, edebiyatı yaymayı yapan Türklerdir."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
82. "
"
- İbn-i Haldun
83. "*****
Ölümden sonra bizim için sonsuz yeni bir hayat başlayacaktır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
84. "Cambridge Üniversitesi'nde matematik ve fizik tahsil etmiş olan bu zat memleketimizde modern matematik ilimieri yaymaya çalışanlar arasında önemli bir yer alır.
Modern matematik, Tanzimat'tan sonra, başlıca Vidinli Tevfik Paşa ile daha geniş mikyasta gelişme imkanı bulmuştur.
19. yüzyılın birinci yarısında Mühendishane'nin çalışmaları devam etti.
Modern tıp tarihimiz 1826'da «Tıbhâne-i Âmire»nin açılmasıyla başlar."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
85. "İslamcılar (doğucular); bir yanda terakkiciler, öte yanda muhafazacılar.
Buna bir de Abdülaziz'in son zamanlarında yeni bir fikir, Türkçüler karıştı.
O vakte kadar böyle bir düşünce, eski ve yeni hiçbir Osmanlı aydınının aklına gelmemişti.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
86. "8-12. yüzyıllardaki zengin ilim, teknik, sanat ve felsefe faaliyetinin yerini şimdi tekrarcılıktan ve kopyacılıktan ileri gidemeyen dar bir skolastik aldı.
Osmanlı devri 16-19. yüzyıllar arasında hiç bir esaslı fikri faaliyet gösteremedi.
Bu içe katlanış askeri başarısızlıklar ve gerilemelerde de kendini gösterdi.
Kahramanca savunmalarla adım adım gerileyen Osmanlı Devleti, bu gerilemenin gerçek sebeplerini bir türlü fark edemiyordu."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
87. "
"
- İbn-i Haldun
88. "
*****"
- İbn-i Haldun
89. "Ona göre
Bu tefrik zamanımız felsefesinde
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
90. "Osmanlıcılar, Türkçüler siyasi bakımdan aynı fikir etrafında birleşebiliyorlardı. Fakat ancak 4 yıl süren hürriyet hayali gölgelenince, bu fikir akımları arasındaki anlaşma bozuldu. Onlardan herbiri siyasi yönde ayrı çıkar yol aramaya kalktılar.
İşte bu devirde Türkiye'de yeni bir sosyal reform yapma düşünceleri belirmeye başladı. Artık Tanzimatçılar gibi yalnız medeniyetçilik ve terakki fikri ile işin halledileceğine inanılmıyordu.
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
91. "Devlet teşkilatına malik olan kısım, dinin daha
şeklini, yani İslam
si olan
benimsediği halde; aşiretler haIinde yaşayan kısım, dinin daha
şeklini, yani İslam
'si olan Şiilik'i benimsedi.
*****"
- Türk Tefekkürü Tarihi
92. "Hürriyet, eşitlik, demokrasi ideallerinin bircinsten (homogene) bir millet içinde gerçekleşmesinden çok, yabancı müdahalesinden faydalanan ve ayrılmak isteyen azınlıkların işine yarayan bir vasıta olarak kaldı.
Devlet Tanzimat ruhuna uygun olarak azınlıkları yüksek hizmetlere getirdi.
*****"
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
93. "Karşı karşıya koyarken, medrese dışına çıkamamış olan
.
«Dar-ül Hikmet-ül İslamiye» (1834), «Meclis-i Meşayih» (1834), «İttihad-ı İslami Cemiyeti» (1868) vb. bu devrede birbiri arkasına kurulan İslami araştırma kurumlarındandır."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
94. "İnsan zincirler içinde uyanır; fakat kendi çabalarıyla bu zincirleri birer birer kırarak, büyük emekler ve kurbanlar karşılığında hürriyetini kazanır."
- Aşk Ahlakı
95. "Olduğunu söylemek güçtür. Çünkü Fransa'da Lumière, Almanya'da Aufklärung denen bu fikir cereyanının kendi bünyemizden doğabilmesi için,
.
Halbuki bu fikir gelişmelerinin olduğu 16-18. yüzyıllarda Türkiye, Avrupa ile hemen hiçbir fikir temasına girmeden ken-di içine kapanmış bulunuyordu.
Öyle ise burada sözünü ettiğimiz
."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
96. "
"
- İbn-i Haldun
97. "her şey değişir, fakat değişme değişmez."
- Şeytan'la Konuşmalar
98. "İlk defa Türk ve Acem mutasavvıfları ile Kirmitiler Karamita Hindistan'da İslâm fikirlerini yaydılar.
İslâm felsefesinde çok tesadüf ettiğimiz inayet-i ezeliye (La Grâce eternelle) fikri Hint'te prâsada şeklini almıştır.
Hindistan'da İslâmiyet kastların uzlaşmasına hizmet etmiş; kast rejimine karşı isyancı bir ruh doğurmuş olup hatta zamanımızda Gandi'nin
telakkisinde bile bu tesirleri aramak lazımdır."
- Türk Tefekkürü Tarihi
99. "
'si
"
- Türk Tefekkürü Tarihi
100. "
"
- İbn-i Haldun
101. "*
“Cemiyet menfaatlerine genellikle adalet kaideleri denir,” diyor. “Biricik kanun kavmin emniyetidir; bütün diğer kanunlar ona tabidir.”
*"
- Felsefeye Giriş - 2
102. "*****
Ahlakta taklidin hiçbir rolü yoktur, iyi örnekler ancak teşvik etmek, cesaret vermek için kullanılır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
103. "
"
- İbn-i Haldun
104. "Eğer ruh ölmez ise, onu ölmez kılan, ölmez olarak devam etmesini temin eden, bir “mutlak varlık”a dayanması lazım gelir. Kant, buradan da Allah’ın varlığına geçiyor. Eğer Allah’ın sonsuz varlığında ruhlar ölmez iseler, bu dünyada ulaşılmamış olan saadetler, elde edilmemiş iyilikler bu sonsuz âlemde ölmez ruhlar için gerçekleşebilirler."
- Felsefeye Giriş - 2
105. "*****
Şiir, hayal gücünün doğurduğu üstün sanat şeklidir.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
106. "*****
insan ne kadar hayattan kâm almak ve mesut olmak isterse, manevi tatminden o kadar uzaklaşır
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
107. "*****
“Bütün bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.”
“Kendini bil!”
Sokrates
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
108. "**
İnsan hürdür. Çevresini seçebilir. Tabiatın kaderleri içerisinde şartları üzerine tesir edebilir: Tercih eder, intihap eder ve türlü yollar arasından birini seçmeye karar verebilir. İnsanın iradesinden gelen bu güç, onu başka insanlar üzerine, kendi üzerine ve tabiat üzerine hâkim kılar
***"
- Felsefeye Giriş - 2
109. "*****
Ahlaki varlık olması bakımından insan bütün tabiatın kendisine tabi olduğu üstün hedeftir.
Allah’ı ahlaki bir hedefe göre tabiatı meydana getiren üstün varlık diye tasavvur eder.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
110. "*****
Sokrates her şeyi bilgiye bağlıyordu:
Fazilet (dikaiosyni) bilgiden (episteme) gelir.
Kötülük bilgisizlikten gelir diyordu.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
111. "kitap sizi yiyecek mi?"
- Şeytan'la Konuşmalar
112. ""Şeytan yer yüzünden kalktı, fakat şeytanlar çoğaldı""
- Şeytan'la Konuşmalar
113. "*****
Her şeyin aslı sevgi (aşk) ve kindir.
Unsurları sevgi birleştirir, kin dağıtır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
114. "Çocuk kendisine yapılan en basit telkinlere inanabilir.
İnsan daima vehimlerine hakikat gözüyle bakabilir ve aldanabilir.
Buradaki haller de birer inanmadır.
Fakat bunların ne geçerliliği, ne devamlılığı vardır."
- Felsefeye Giriş - 2
115. "*****
İnsanın gerçekleşmesi ancak aşkın varlıkla mümkündür.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
116. "**
Dini hakikat akıl ve şuuru kuşatan aşkın varlığa, insanı ve âlemi ihtiva eden ve akılla kavranması mümkün olmayan varlığa ait hakikattir. Bundan dolayı dinin hakikatine bilgi hakikati değil, ancak iman hakikati diyebiliriz.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
117. "*****
İnsanın kuvveti aşkın varlığa bağlanışından gelir.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
118. "Parlak söze değil, feda edilmiş hayata bakınız."
- Aşk Ahlakı
119. "*****
İlk defa sanatı ayrı tetkik konusu haline getiren Platon’dur.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
120. "Yol göstermek benden, yapmak sizden!"
- Şeytan'la Konuşmalar
121. ""Bu dünya kime kalmış ki sana da kalsın!""
- Şeytan'la Konuşmalar
122. "Sheakespeare diyordu ki: "Dünya bir tiyatrodur ve biz onun aktörleriyiz.""
- Şeytan'la Konuşmalar
123. "Bir dinde hem gerçeküstü, tabiatüstü ideal bir düzene çevriliş vardır, hem de dindarın gizem duygusu, kutsallık karşısında duyduğu “ürperme” vardır. Bunlardan biri dinin objektif, öteki sübjektif unsurudur. Biri ideal, öteki gerçektir. Fakat bu iki unsur acaba ne suretle birleşebilir?"
- Felsefeye Giriş - 2
124. "*****
Hoşgörürlük değerleri yaşamak, değerlerle terbiye olunmaktır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
125. "**
Düşüncemizden Allah’ı kaldırırsak, insanın şuuru, hürlüğü ve sorumluluğu mânâsız kalır. İradesi zekâsız, kör tabiat kuvvetine indirilir.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
126. "Kitapları seviniz!"
- Şeytan'la Konuşmalar
127. "**
“Her ihtiras ruhumuzda tohum halinde mevcuttur ve mizaçlara göre orada az çok gelişir. İçimizde baskıya girmiş olan bu ihtiras bizi bir iç maya gibi harekete getirir. Musikinin ve sahne eserinin uyandırdığı heyecan ona bir yol (mecra) açar ve böylece ruh temizlenir, tehlikesiz bir hazla şifa bulur.”
***"
- Felsefeye Giriş - 2
128. "Aşkıyla övünen aşık değildir."
- Aşk Ahlakı
129. "**
Matematik düşünce mantığın aradığı kesinlik ve verimliliğe en çok sahip olan bilgi alanıdır.
Bundan dolayı yeni mantıkçılar mantık ile matematiği birleştirmeye çalışmışlardır.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
130. "*****
Akıl yalnız sınırlı olan şeyler hakkında hüküm verir, fakat iman sınırsız ve sonsuz olanı kavrar.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
131. "*****
Yokluk yoktur. Ayrıca eğer yokluk olsaydı, varlık olmayacaktı. Zira önermeler birbirine zıttırlar ve yokluğun olduğu söylenirse, buradan varlığın olmadığı sonucu çıkacaktır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
132. "*****
İnsan maymunun sıçramasından doğmadığı gibi, insanın sıçramasından da “üst insan” doğmayacaktır. İnsan aşkın varlığa inancı sayesinde ve bunun verdiği kuvvetle güçlerini daima daha tam olarak teşkile doğru gidecektir.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
133. "Sokrates’in ifadesine göre sevgi, ölümlü varlık ile ölümsüzlük ve ölümsüz varlık arasında köprüdür. Birinciyi ikinciye bağlar.
Sevgide ölmezlik iştiyakı uyanır ve bize güzellik duygusunu verir. İki türlü sevgi vardır: Birini cismani Eros temsil eder. O dünyaya ve bedene aittir, ötekini göksel (ourania) olan Eros temsil eder. Üstün âleme, idée’lere aittir. Asıl yükselten, yaratıcı olan, sanatın kaynağı vazifesini gören sevgi ikincisidir. Burada sanat, insanın idée’lere çevrilen bakışı olarak görülmektedir."
- Felsefeye Giriş - 2
134. "*
İnsanlar serveti, zenginliği sevmekle aynı zamanda bir kısım malı sevmeyebilirler.
Güzelliği sevmekle beraber filan güzel kadını sevmeyebilir.
*"
- Felsefeye Giriş - 1
135. "Ayrı ayrı kapılardan aynı binaya girilebileceği gibi, ayrı ayrı yollardan da aynı felsefi problemlere nüfuz etmek mümkündür.
Bunlardan hangisinin daha doğru olduğu gibi bir soru karsısında Gazalî’nin misalini hatırlarız: Birtakım körlerin önüne bir fil getirmişler, bunlardan her birinden onu tarif etmesini istemişler. Kimi fili bir çuval, kimi bir mızrak, kimi bir sütun veya bir dağ diye tarif etmiş. İşin doğrusu bu tasvirlerden her biri bir bakımdan doğru olmakla beraber hepsi ayrı ayrı eksiktir. Doğrusu onların bütünündedir."
- Felsefeye Giriş - 1
136. "Allah’ın varlığına inanmaya veya inanmamaya mecbursunuz. Hangi tarafa gideceksiniz? İnsan aklı hiçbir şeyi tayin edemez. Sizinle şeylerin mahiyeti arasında bir nevi kumar oynamaktadır: Bu kumar yazı ve tura oyunudur. Tura veya Allah’ı almakla elde edeceğiniz kazanç ve kaybı hele bir tartınız! Kazanırsanız, ezeli saadet ve rahmeti kazanacaksınız. Kaybederseniz, her şeyi kaybedeceksiniz. Yalnız birisi Allah’ın varlığı lehinde olan sonsuz talih olsa, onu tercih etmelisiniz. Çünkü sonsuz kazancı mahdut olanlara tercih ediyorsunuz."
- Felsefeye Giriş - 2
137. "**
Sanat eseri yalnız belirli bir hayati fonksiyonu görsün diye değil, o fonksiyon üstünde daima özne ile nesne arasındaki bağlantıyı devam ettirsin diye meydana getirilir.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
138. "Dünün ve bugünün cemiyetleri yalnız “desinler” ahlâkına inanıyorlar. Eğer bunlar fazilete değer veriyorlarsa, bu, faziletli görünmek içindir. Eğer iyilik yapıyorlarsa âlem onlara iyi desin diyedir. Eğer bir zümre için feragat gösteriyorlarsa, bu mutlaka, “Bak
ne babayiğit adam!” desinler diyedir. Olmamak, fakat görünmek onlar için yeter. “Desinler” ahlâkında olan kimse hakka, adalete, iyiliğe, şefkate inandığı için değil, zümresi onu takdir etsin, şeref kazansın, büyük görünsün diye bunları yapar."
- Aşk Ahlakı
139. "*****
Plotinus’a göre doğan ve yok olan her şey, sanat ve tabiatın eseri olan her şey bir hikmetin mahsulüdür ve mahsulü daima bir hikmet idare eder.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
140. "Kanun hükmen her ne kadar her türlü imtiyazı, baskıyı, sınıf tahakkümünü kaldırıyor ise de, bu ekonomik müsavatsızlık yüzünden kaçınılmaz bir şekilde, bazı fiilî tahakkümler meydana çıkmayacak mıdır? Mesela, binlerce hektar toprağı olan zengin bir köylü, topraktan mahrum olan köylüleri yarıcılık ve ortaklık şeklinde çalıştırarak, kendisine adeta yarı köle gibi bağlamayacak mıdır? Yahut, büyük endüstri teşebbüslerini bir elde birleştiren kudretli bir sermayedar, gündelikler üzerine tazyik ederek, onların miktarını işçilerin arzu ve ihtiyacına zıt ve sırf kendi kârına göre tespit etmeyecek midir? Eğer bu böyle ise, demokrasilerin aynı zamanda gerçekleştirmeyi vaat ettiği hürlük ve müsavilik idealleri yan yana nasıl getirilebilir? Böyle bir durumda eğer hürlük gerçekleşirse müsavilikten, müsavilik gerçekleşirse hürlükten vazgeçmek lâzım gelmeyecek midir?"
- Millet ve Tarih Şuuru
141. "Bir tarih felsefesinin mümkün olup olmadığını düşünürken önümüze çıkan ilk mesele, tarihî vakaların içinde cereyan ettiği hususî bir zaman’ın bulunup bulunmadığı noktasıdır. Tarihî zaman, fizik, psikolojik ve içtimaî zamanlardan birine irca edilemeyen ayrı bir zaman mıdır? Ve eğer böyle bir zaman varsa onun karakteri ne olabilir?"
- Millet ve Tarih Şuuru
142. ".
Hakiki düşünür, kendini meşhur edecek bir düşünce yaratmaya çalışan değil, halkın içinden ve bazen halka rağmen onun dertlerini bilen, değerlerini görendir.
."
- Millet ve Tarih Şuuru
143. "mühim olan düşünmek değil, düşüncede samimî olmaktır."
- Şeytan'la Konuşmalar
144. "**
Varlığın akılla nüfuz edilmez mahiyetine başka yollardan yaklaşmak gerekmez mi?
***"
- Felsefeye Giriş - 1
145. "İnsan, iş ve bilgi sistemleri şeklinde görünen faaliyetlerini aşkın değerlerle kuşatmadıkça, bizzat bu değerler temelsiz kalır. Bir kişinin “yalnız kendisi” ve şimdiki hali için bir bilgi veya sanat eseri vücuda getirmesi mümkün değildir. Bunun için de her içkin (immanent) değer bir aşkın (transcendant) değer tarafından kuşatılır ve onsuz mevcut olamaz."
- Felsefeye Giriş - 2
146. "Hepimiz aynı kumaştanız."
- Şeytan'la Konuşmalar
147. "Türk kozmogonisinde dikkat edilecek bir nokta da kadının yaradılışıdır.
Sami kozmogonilerinde Havva, Âdem' in kaburga kemiğinden yaratılmıştır.
Yani ayrı bir varlık, başlı başına bir yaratılış olmayıp ondan ayrılmış bir parçadır.
Halbuki Türk kozmogonisinde kadın (hatun) kişinin bir parçası değildir.
O Karahan tarafından ayrıca yaratılmış olup Yer Hatun ismiyle Yerlik Han' a muadil bir kuvvet teşkil eder.
Düşündürücü, eleştirel bir alıntı"
- Türk Tefekkürü Tarihi
148. "Din, hatta en iptidai şeklinde dahi, bir duyu veya zihin aldanışı (illusion) değildir. Dini inancın kabul ettikleri ile duyu ve zihin verileri arasında ne çelişme, ne tamamlanma vardır. O, bu verilerden tamamen müstakil olarak işler. Bir telkin inancı telkin ortadan kalkınca kaybolur. Ona inanan, bu halin gerçeğe uymadığını görünce ondan vazgeçer. Fakat duyu tecrübeleri ile dini tecrübe arasında böyle bir münasebet yoktur ki, duyu tecrübeleri ötekini sağlamlaştırsın veya bozsun. Dini inanış duyular ve zihni aşan (yani onların tamamen kudretsiz oldukları) bir sahaya aittir. Onun ömrü insanlık kadar eskidir."
- Felsefeye Giriş - 2
149. "Kellog’ların gösterdikleri gibi beraberce büyütülen insan ve maymun yavruları birkaç aylığa kadar aşağı yukarı aynı gelişme safhalarından geçtikleri halde, insan yavrusu (içtimai tesirlerden mümkün olduğu kadar tecrit edilmiş olmasına rağmen) ötekini nispetsizce aşmaktadır.
Çünkü insan mahiyetçe öteki varlıklardan ayrı bir varlıktır. İnsan, kişiler arası ahlaki bir varlık sahası ile kuşatılmasından dolayı hayvandan farklı (yani kültür yaratan) bir cemiyet hayatına sahip olmaktadır."
- Felsefeye Giriş - 2
150. ".
Yine şahlanıyor kolbaşının kır atı
Görünüyor bize sefer yolları!
Davullar vursunlar çeng-i harbiyi
Görünüyor bize sefer yolları!
Sefersiz olamaz er evlâtları.
."
- Millet ve Tarih Şuuru
151. "Ya ilimleri aşan felsefi düşünce kendi başına bazı düşünürlerin yetişmesine sebep olur; yahut ilim, sanat ve başka değerlerle uğraşanlar kendi alanlarını aşarak filozof gibi düşünür ve bu anlamda artık filozof olurlar.
Demek ki, ne şekilde olursa olsun filozoftan vazgeçmeye imkân yoktur"
- Felsefeye Giriş - 1
152. "Olgu hakikati ve akıl hakikatinin yetmezliğini gören İslam filozofu bunları inanç hakikati ile tamamlamak istiyor.
Gazalî’ye göre bir dışarıya çevrilmiş, duyulara ve akla dayanan “dış gözü” vardır ki, bununla duyu ve akıl ilimleri kurulur.
Bir de içeriye çevrilmiş yine aklın ince bir sezgi halindeki “iç gözü” vardır ki, bu da kalbin gözüdür.
Kalbin gözü ile insan tecrübe ve ortak akıl alanını aşar. İnancın kabul ettiği hakikatleri açıklar.
Gazalî’de “kalbin gözü” olgu ve akıl hakikatleri arasında ahengi kuracak olan, aşkınlık alanına çevrilen felsefi sezgidir.
Gazalî’nin bu ince tahlilleri ne yazık ki İslam filozofları ve kelamcıları arasında yeter derecede taraftar bulamadı."
- Felsefeye Giriş - 1
153. "Kant’a göre bütün iyilik saadetle faziletin birleşmesidir. Biz hem duyarlığa, hem akla sahip olduğumuz için, bizde tam ve mükemmel iyiliğin meydana geldiği bir birliği isteriz. İyiliğin üstün şartı fazilettir. Saadet ona bağlıdır. Bu dünyada faziletin mükafatı gerçekleşmeyince, onun gerçekleştiği bir âleme inanmak ihtiyacındayız. Pratik aklın bu zarureti ruhun ölmezliği ve Allah’ın varlığının temelidir."
- Felsefeye Giriş - 2
154. "Ahlak duygusuna (sens moral) gelince, bazılarınca doğuştan geldiği ileri sürülen bu duygu hakkındaki görüş de Kant’a göre çok sathi ise de, ahlaka ötekilerden daha yakındır. Akli prensipler arasında ontolojik kemal ölçüsü çok belirsiz olmakla beraber, ahlaklılığı yetkin ilahi iradeden çıkarmak isteyen ilahiyatçı (théologique) prensibe üstündür. Çünkü biz Tanrı’nın yetkinliği hakkında hiçbir sezgiye, hiçbir duyu verisine sahip değiliz. Onu ancak ahlaki kavramlar yardımıyla ve akıl yürütme ile çıkarabiliriz"
- Felsefeye Giriş - 2
155. "*
Din aslında hesap vermek mânâsına gelir (“yevm’üd-din”: hesap günü). Buradan saltanat ve hüküm ve aynı suretle ibadet (tâat) mânâlarında kullanılır. Bu son anlamı ile din, bir inanç etrafındaki cemaat demektir.
*"
- Felsefeye Giriş - 2
156. "Modern manasıyla demokrasi, cemiyetin kendi kendini idare etmesi ve bunun için de hürlük ve müsavilik prensiplerinin kabul edilmesi demektir.
."
- Millet ve Tarih Şuuru
157. "Ben nasıl istersem, öyle düşünürüm."
- Şeytan'la Konuşmalar
158. "**
Gandhi veya Tolstoy gibi sanatı ahlakın vasıtası saymak, sanat değerinin mahiyetine aykırıdır. Din için sanat, siyaset için sanat nasıl asıl sanat değilse, “ahlak için sanat” da asıl sanat değildir.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
159. "*****
Elem yokluğu!
İşte hazzın en mükemmel, en tam şekli budur.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
160. "İnsan insanın hem şeyhidir, hem şeytanı."
- Şeytan'la Konuşmalar
161. "Eğer kavrayış nesnenin özne tarafından araçsız olarak alınması demekse, özne çeşitleri kadar da kavrayış çeşitleri olması gerekir. Böylece duyu kavrayışı, zihin kavrayışı, duygu kavrayışı, şuuraltı kavrayışı vs’yi ayırmalıyız. Mesela gök mavisini görmek birincisine, küre veya dörtgen fikri ikincisine, şefkat veya kin hallerini kavramak üçüncüsüne, şuurumuzun yüzünde cereyan etmeyen ruh hallerinin kavranması dördüncüsüne aittir.
Kant, transandantal mantığında birinci anlamdaki kavrayışı ele alıyordu.
Descartes ise, tamamen ikinci anlam üzerinde durmakta ve bütün matematiği buradan çıkarmaktadır.
Bunlara bir de Bergson’un en derin ruhi gerçeği “kavrayış” anlamında aldığı ve zekâya zıt olarak mutlak’a çevrilmiş bir yetiden ibaret gördüğü sezgi veya kavrayışı katmalıdır ki, buna metafizik kavrayış veya sezgi diyebiliriz."
- Felsefeye Giriş - 1
162. "Allah, âlem ve insan felsefi düşüncenin üç esaslı konusunu meydana getirir. Bu üç temelden birinin ortadan kalkması bütün varlık münasebetlerini sarsabilir. Ne insan, ne Allah, ne âlem kendi başlarına ele alınamazlar. Onlardan her biri birbirine karşı mıknatıs vazifesini görürler. Bu temellerden herhangi birinin kalkması yüzünden felsefi görüş gerçekliğini ve mânâsını kaybeder. Düşünce tarihinde muhtelif istikametlere doğru düşüncenin inhirafları, bu üç ağırlık merkezinden herhangi birinin ötekileri eritmesi veya onlar içinde erimesinden ileri gelmiştir. Mistisizm insanı Allah’ta eritir ve âlemi inkâr eder. Panteizm insanı ve âlemi Allah’la birleştirir. Materyalizm Allah’ı inkâr eder ve insanı âlem içinde eritir veya âleme indirger. Bu perspektiflerden her biri Allah’ın aşkınlıktan ibaret olan asıl sıfatının inkârı ile başlarlar."
- Felsefeye Giriş - 2
163. "İdealizmi “kapalı şuur” felsefesi haline getirenler, insanlar arasında bencilik ve solipsizm derecesinde uçurum olduğunu zannedenler, bütün değerlerin, ideallerin fiction’lardan ibaret olduğunu söyleyenler, pratik ve sübjektif faydadan hiçbir şey kabul etmeyen ve inanmayanlar için Kant ahlakının mânâsı yoktur. Rölativizmin bu marazi azgınlığı bilgi sahasında fictionisme’in buhranıyla sona erdiği gibi, ahlak sahasında da ahlaki rölativizm ve nihilizmin buhranıyla sona ermektedir."
- Felsefeye Giriş - 2
164. "İnsan, manevi (sprituel) bir varlık olduğu için kendisini asla tek başına göz önüne alamaz: Görmek ve dinlemek ona etrafında insanlardan ibaret bir “dünya” açar. Geist olmak bakımından insan için, “başkası” yoktur, insanlar vardır, nitekim “kendisi” de yoktur, insanların bir parçası vardır. O, manevi bir varlık olarak bütün insanlarla karşılıklı nüfuz halindedir. Acılarını duyar, neşelerini paylaşır. Onlarla birlikte ağlar. İmdatlarına. koşar. Almanca bir kelimenin tam kuvvetiyle onda “birlikte duyma” (mitleid) hali vardır ve onu insan yapan da bu haldir. Bu hal medeniliğe, tahsile veya belirli bir kültür çevresine mahsus olan bir hal değildir. O bütün insanlığa yaygın, en genel vasıftır ve bizzat ahlaki mânâ dediğimiz varlık da orada görülür. Bu birlikte duyma başka hiçbir varlıkta mevcut değildir. Onun olabilmesi için kişiler arası sahada duyu verilerini, hatta bilgiyi aşan bir kuşatıcıya ihtiyaç vardır."
- Felsefeye Giriş - 2
165. "İnsanın mahdut hayatını aşan bir “zaman-üstü” aşkınlık olarak görünmektedir. İnsan bütün keşiflerini, icatlarını şu sınırlı hayat çevresi içinde yapar. Fakat bunlar ondan öncesi ve ondan sonrası için de geçer olmalıdır. Böyle bir geçerlik bizzat ilmin tümevarım ve sonuçlamada aradığı geçerlik değil midir? İnsan zaman-üstü geçerliği nereden çıkarıyor?"
- Felsefeye Giriş - 2
166. "— Demek dünya bir şeytandır, diyorsun?"
- Şeytan'la Konuşmalar
167. "Eğer bir kitap beni kızdırırsa, elime başkasını alırım."
- Şeytan'la Konuşmalar
168. "**
Biz ilim ve felsefenin yalnız rasyonel düşünceden sonra uyandığı ve tarihi düşüncede olgunlaştığını görüyoruz.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
169. "Shakespeare, Hamlet’e şöyle söyletiyordu: “Bir rüya senin bütün felsefelerinden daha değerlidir.”
Bu sözde ruhun tembelliğinin ne güzel ifadesi var! Bu sahneyi herkes görür, Hamlet’i herkes okur ve zahmetsizce bu cümleyi ezberler. Bazı tasalarına da cevap bulduğuna inanır.
Fakat kimse kolay kolay Aristoteles’i, Gazalî’yi, Descartes’ı okuyamaz. Okuma kuvvetini, sabrını gösteremez. Her seviye onların bütününü anlayamaz. Bunun için ilim ve felsefe büyük çaba ister."
- Felsefeye Giriş - 1
170. "**
İnsanı anlamaya insan ilimlerinden hiçbiri, hatta onların toplamı yetemez. Antropoloji, psikoloji, sosyoloji ve sosyal ilimlerin insanı izah için yaptıkları bütün gayretler parçalı ve neticesiz kalmaya mahkûmdur.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
171. "*****
Sanatkârın, ahlakçının, din adamının aşkın varlığa ait tecrübesinde hareket noktası vazifesini gören bu virtüel sezgidir.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
172. "Ne bir bilgi tenkidi ile ulaşılan relativiste tarih görüşüne dayanmak doğrudur, ne de tarihi oluşu tabiat hadiselerinin devamı sayan naturaliste bir görüş doğrudur.
Tarih sahası izafi, sübjektif, “bize göre” değişen bir bilgi sahası olmadığı gibi, tarih tabiat ilimleri tarzında objektif bir ilim de değildir."
- Felsefeye Giriş - 2
173. "*****
Din problemi bahis konusu olunca, yalnız şuur ve hayatla değil, mutlak olarak varlıkla, bütün gerçek ve mümkün var olanları kuşatan sonsuz varlıkla temasa gelmemizi temin eden bir sezgi olmalıdır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
174. "insan değişir. Bakarsın dün sarıklı sakallıdır, medreseler kalkar sarık sakal gider, yarın bıyık düşer, frak giyilir, camiden çıkmayan adam balolardan eksik olmaz"
- Şeytan'la Konuşmalar
175. "Ömür kısadır. Siz anınızı yaşamaya bakın."
- Şeytan'la Konuşmalar
176. ".
Estergon kalesi su başı durak
Kemirir gönlümü bir sinsi firak
Gönül yar peşinde, yar ondan ırak
Akma Tuna akma, ben bir dertliyim
."
- Millet ve Tarih Şuuru
177. "Fakat onu gizli gizli seviyorum. Henüz sesimi yükseltecek kuvvetim yok."
- Şeytan'la Konuşmalar
178. "**
Bilme yerine geçen bir inanma ile insan kanacak mıdır?
***"
- Felsefeye Giriş - 1
179. "*****
Hakiki evrensel dil yalnız musikinin dilidir.
O bizi irade metafiziğinin rüyası içinde gündelik hayatın acılarından uzaklaştırır
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
180. "Determinizm yalnızca iki olay arasında sebep-netice münasebeti kurmak değildir. Fakat bu iki olay nevi arasında öyle sabit bir münasebet kurmaktır ki, her ne zaman A olayı olursa mutlaka B meydana gelsin. Bundan dolayı determinizm geleceğin önceden görülmesini (prévision) gerektirir."
- Felsefeye Giriş - 2
181. "*****
Âlem aşkın varlığın tecelli sahasıdır. Allah’a, insana ve âleme iman, bilginin tamamlığını ve bütünlüğünü sağlar. Bu imanın sağladığı bilgi muvazenesi dışında ise yalnızca mekanizm, akıldışı varlık, kör tabiat ve hercümerç (chaos) vardır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
182. "**
Gelecek henüz yoktur, daima imkânlar halindedir. Şimdi ise gerçektir ve yaşanmıştır. Öyleyse şuurumuzun tecrübesinde şimdi ve gelecek nasıl birbirlerinden daima ayrı kalırlarsa, gerçek ve ideal, sübjektif ve objektif de aynı suretle birbirlerinden ayrı kalmaktadırlar.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
183. "Bugünkü fiziki ilimler bütün geniş ufuklarını varsayım ve kuramlarının genişliğine borçludurlar.
Einstein’ın “İzafiyet” Kuramı’ndan, Planck’ın Quanta (Kuantum) Kuramı’ndan, Heisenberg’in “kesinsizlik prensibi”nden, Bohr’un atomun yapısı hakkındaki kuramından, Clausius’un “enerjinin alçalması prensibi”nden, bütün bunların yanında bir ether (esir) varsayımından, en genel bir determinizm prensibinden, tabiat kanunu fikrinden vazgeçildiği zaman yeni fizik kalmaz.
Hatta ihtimalci açıklamalara açık kapı bırakılsa bile, fizik alanında izahtan vazgeçildiği, yalnız tasvirle kalındığı zaman fizik mümkün olamaz."
- Felsefeye Giriş - 1
184. "kitaplardan korkmayın, onları sevin ve içlerinde gezin"
- Şeytan'la Konuşmalar
185. "Aydınların halka karışması, kendilerini keşfetmeleri demektir. Bu hareket, “kendini bil” düsturunun en yüksek derecesidir. Orada kendi faziletlerini, kendi eksiklerini, kendi günahlarını ayıplayacak ve düzelme yolunu arayacaklardır.
."
- Millet ve Tarih Şuuru
186. "Vatandaş, bir cumhuriyette yaşayan ve bağlı olduğu kanunlarını kendisi yapan insandır. Vatandaş tebaanın tam zıddıdır, o, itaat ettiği kanunları akla göre kurmak ve düzenlemek iktidarında olan insandır.
."
- Millet ve Tarih Şuuru
187. "Hâdiseler kötü gidince kusuru kendiniz de bulacak yerde; kadere, Allah'a, talihe yumruk sıkarsınız."
- Şeytan'la Konuşmalar
188. "İlim, temelinde ve hedefinde daima varlığın “akıldışı” mahiyeti ile temasını muhafaza etmektedir: Din de mitolojiden ve hayalden uzak, daima insan bilgisinin ulaşabildiği son hudutlara kadar onunla birlikte yürümeyi ve bu hudutlarda ulaşılmaza temas etmeyi unutmamaktadır.
Dinin ilimden kuvvet aldığı, ilmin de dini hakikat için ufuklarını açık tuttuğu bu geniş dünya görüşünde şahsiyet parçalanmasının yeri yoktur.
Sokrates’ten Jaspers’e kadar (Kant ve Bergson’dan geçerek) birçok filozoflarda bu geniş terkibin başarılı merhalelerini görüyoruz.
Dogmatik felsefenin fakirleştirmediği din ve dinin mitoloji haline sokmadığı ilim aynı varlık iştiyakıyla insanda doğan iki büyük arayış hamlesi olarak kalacak ve daima bu ortak hedefte buluşacaklardır."
- Felsefeye Giriş - 2
189. "Herhangi bir bilgi fiili ile dini hakikate, “mutlak”a ulaşmak için yapılan bütün gayretler başarısız kalmaya mahkûmdur.
Bilgi, ister istemez “izafi”de sınırlı ve sonluda kalacak, mutlak ve aşkın varlığa çarpacak ve kırılacaktır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
190. "**
Mutlak bütün bu görünüşleri kuşatmalı, her birinde görünen, fakat ayrı ayrı hiçbiri olmayan şey olmalıdır. İşte “mutlak”ı bütün aşkınlığı ve mutlaklığı ile ele alan bu tecrübe dini tecrübedir. Orada virtuel sezgi doğrudan doğruya mutlak duyusu olmuştur.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
191. "İnsan varoluşunu kendi başına kazanmıyor. Şuur daima “bir şeyin şuuru”dur. Yine kendi başımıza değil, ancak “âlemde” varız! Varlığımız başkaları ile kaimdir. “Ben” bir hareket noktası değil, bir ulaşma noktasıdır. Oraya ancak nesneyi özneden ayıracak uzun tecrübeler yaptıktan sonra ulaşıyoruz. O zaman dahi insan kendi başına mevcut değildir. Ruhlar birbirine karşılıklı nüfuz halindedir. Sanatın, ahlakın ve dinin mümkün olması bundandır. “Başkası” yalnız teknik bir alet gibi alındığı zaman bize yabancıdır. O zaman o sırf bir bilgi varisidir ve herhangi bir “şey”den farksızdır. Fakat birer kişi olan insanlar arasında münasebetler sırf hayvani münasebetler olmadığı gibi, sırf bilgi ve teknik münasebetleri de değildir. Onları birbirine bağlayan değer münasebetleridir. Ahlakı ve dini mümkün kılan ve ruhlar arası iştiraki doğuran bu aşkın münasebet olmasa insanlık ortadan kalkardı. İnsanla hayvan arasındaki en büyük fark (Scheler’in gösterdiği gibi) zekâ ve bilgi farkı değildir, çünkü bu bakımdan aralarında ancak derece farkı olduğu söylenebilir. Fakat objektif ruh halinde görülen değerler farkıdır. Bunun için de birbirine mutlak olarak kapalı ayrı varlıklar, fertler olan insanlar değil, birbirine daima açık kişiler olan insanlar filozofun üzerinde düşündüğü ve işleyeceği ezeli konudur."
- Felsefeye Giriş - 2
192. "**
Schopenhauer tenkidine şöyle devam ediyor: Kant hiçbir sezgiye başvurmadığını söylüyor. Halbuki “insanlık”, “gaye-vasıta”, “insanlığın şerefi”, “şahsiyet” vs. kavramları sezgiye başvurmadan elde edilemez.
***"
- Felsefeye Giriş - 2
193. "Antik demokrasiler siyasî müsaviliği temin ettikten sonra, ekonomik müsaviliği düşünmemiş ve halletmemişti. Bu yüzden içtimaî buhranlara sebep oldu; tiranlıkları doğurdu ve antik medeniyetin yıkılışı bundan ileri geldi. Modern demokrasiler de siyasî müsaviliği temin ettikten sonra ikinci nokta üzerinde durmazlar ve düşünmezlerse, onları aynı akıbet bekleyecektir."
- Millet ve Tarih Şuuru
194. "— Şeytan yeis demektir. Ben yalnız fenalıkları görür ve gösteririm."
- Şeytan'la Konuşmalar
195. "Çocukluğumuzdan beri nice masum yalanın oyuncağı olmadık mı?"
- Şeytan'la Konuşmalar
196. "Platon’un ilk büyük metafizik terkibi böylece bir yandan Herakleitos’un “oluş” kuramını öte yandan Parmenides’in “varlık” veya Pythagoras’ın “sayı” kuramını birleştirmek üzere meydana gelmiştir. Bu iki zıt görüş Platon’da Sokrates’in tümel kavramlara yükselme metodu yardımıyla yaklaştırılmış ve varlığın iki manzarasını, akıl ve duyular âlemini, ideal ve görünüş varlığı ifade etmek üzere geniş bir terkip haline getirilmiştir.
Platon’a göre biz aslında idealar âleminden çıkmış olduğumuz halde, sonradan bu oluş dünyasının içine düşmüş bulunuyoruz. İnsanın özündeki ilahilik onun üstün varlığı hatırlaması için yetiyor. Biz bu özel hatırlama (réminiscence) yardımı ile asıl varlığımıza ait olan değişmez özleri, ideaları kendimizde canlandırabiliriz. İnsanın felsefe yapması bu sayede mümkün olur."
- Felsefeye Giriş - 1
197. "*****
Bilginin kesin ve sarsılmaz temeli düşüncedir.
Düşünce hakkındaki bilgiden, düşünceden ibaret olan kendi varlığımızın kesinliğine geçebiliriz.
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
198. "**
Felsefenin beşiği aynı zamanda birçok medeniyetlerde birbirine paralel olarak gelişen insan zihnidir.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
199. "İnsan, olan değil, olması gerekendir. Gerçek değil idealdir. İnsanlık, şimdi şu anda yoktur, ancak olmaktadır ve olacaktır."
- Aşk Ahlakı
200. "*****
Kant’a göre dini hakikatle ahlaki hakikat zıt değildir. Hatta ahlaki vazife duygusu bizi dini hakikate götürür.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
201. "*****
Allah’tan insana ve âleme doğru açılış, âlemin anlaşılmasını mümkün kılar. İnsan aşkın varlığa karşı “sorumlu” olduğu içindir ki, kendi kendisine ve başka insanlara karşı sorumludur. Ve böyle olduğu için de ahlaki ve içtimai kanunlara sahiptir.
****"
- Felsefeye Giriş - 2
202. "*****
Marx’a göre din, ezenlerle ezilenlerden ibaret olan cemiyette ezenlerin ezilenleri uyuşturmak için kullandıkları bir nevi afyondur.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
203. "Hürriyete ulaşmak için her türlü ideolojiden vazgeçmek; cemiyeti eşya gibi görerek ona şekil vermeye kalkmamak; fakat daima canlı ve şuurlu kişilerden hareket etmek lâzımdır. Bir ideoloji meselesi yoktur; çünkü her ideoloji diğerini reddedebilir. Fakat hareket noktamız insandır ve her şeyden önce bir ahlâk meselesi vardır."
- Millet ve Tarih Şuuru
204. "Hayatın kendisinden beklediğiniz kadar size vereceği şey yoktur."
- Şeytan'la Konuşmalar
205. "Her şey kendiliğinden yoluna girecek.."
- Şeytan'la Konuşmalar
206. "Bir şeyi duymamak onun olmadığını isbat etmez. Nitekim bir şeyi duymak da onun olduğunu isbat etmez."
- Şeytan'la Konuşmalar
207. "İnsan olur da kusuru olmaz mı?"
- Şeytan'la Konuşmalar
208. "Dünya zannettiğinizden daha ihtiyardır."
- Şeytan'la Konuşmalar
209. "İnsanda bu tezadı büyülttüm: açlık ve şehveti onları tutuşturan iki meş’ale gibi kullandım. Zümreleri çarpıştırdım. Sınıfları doğurdum. Sınıf iradeleri yaptım- İsteklerle iradeleri karşı karşıya getirdim."
- Şeytan'la Konuşmalar
210. "“Hakimce edebiyat” veya “edebi hikmet’in felsefeyle karıştırılması nasıl yanlışsa, fikir kırıntılarını içine alan ilim eserlerini veya kanıtlama ve akıl yürütme mahareti gösteren bazı hukuk ve ahlak eserlerini de felsefeyle karıştırmak, felsefe saymak aynı derecede yanlıştır."
- Felsefeye Giriş - 1
211. "İnsan olur da kusuru olmaz mı?"
- Şeytan'la Konuşmalar
212. "Dünya zannettiğinizden daha ihtiyardır."
- Şeytan'la Konuşmalar
213. "İnsanda bu tezadı büyülttüm: açlık ve şehveti onları tutuşturan iki meş’ale gibi kullandım. Zümreleri çarpıştırdım. Sınıfları doğurdum. Sınıf iradeleri yaptım- İsteklerle iradeleri karşı karşıya getirdim."
- Şeytan'la Konuşmalar
214. "Gerçeksiz ideal hayal, idealsiz gerçek ise zayıflık ve eksikliktir."
- Aşk Ahlakı
215. "Türkler âlemi birbirinin zıddı olan, fakat birbirini tamamlayan iki prensip ile izah ediyorlardı. Bunlar da 'Gök Tanrı' ve 'Asra Yer' idi.
Öze Kök Tengri, asra yağız yer kılındıkta, ekin ara(sı) kişioğlu kılınmıştır.
Gök Tanrı bütün mevcudatın yaratıcısıdır. Lâkin "Asra yağız yer" onun yaratıklarını mahveder.
Birisi yaratıcı, öteki yok edicidir.
Âdeta birisi Siva diğeri Vişnu'dur.
Dipnot: ✍
Brahmanlara göre, Brahma, dünyayı ve her şeyi yaratandır. Bütün yaratma işlerini o yapar, alameti güneştir. Vişnu akıldır. Her şeyi koruyan, yani koruyucu bir ilahtır. İçinde bulunan zamana hükmeder. Alameti sudur. Siva ise, hayat ve ölüm tanrısıdır. İçinde bulunulan zamana ve istikbale hükmeder. Adalet ve intikam bunun işidir. Alameti ise, ateştir."
- Türk Tefekkürü Tarihi
216. "Eğer varsak, kendimizi göstermeliyiz."
- Şeytan'la Konuşmalar
217. "*****
Descartes’da şuur ve dış âlem hakkındaki bilgiler Allah hakkındaki tasavvurumuza bağlanıyor ve bilgimizin doğruluğu bu suretle mümkün oluyor.
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
218. "*****
Bir yandan objektif, bir yandan sübjektif iki nüfuz tarzının bize öğrettiği mühim netice şudur: Dini hakikat aynı zamanda hem nesne, hem özne olarak ele alınmalıdır. Bu ise insan zihni için imkânsızdır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
219. "Ahlak sahası manevi varlığın özel bir sahası olarak ele alınınca mesele halledilebilir.
Manevi varlık, insanın bilme ve düşünme yetilerini aşarak inanma yetisiyle kavradığı kuşatıcı aşkın varlıktır.
O, ya insanlar arası münasebetlerdeki aşkın varlıktır ki, buna objektif ruhun veya “mânâ”nın insanları kuşatması demelidir, yahut insanları mekânda ve zamanda aşan aşkın varlıktır ki, buna da objektif ruhun veya “mânâ”nın âlemi kuşatması demelidir.
Birincisi ahlakın, ikincisi dinin konusunu teşkil eder."
- Felsefeye Giriş - 2
220. "Geçmişteki facialar gelecekteki facialara gebedir."
- Şeytan'la Konuşmalar
221. "Bizim, boyun eğen, gözlerini kapayan, götürüldüğü yere giden, kendiliğinden hiçbir şey yapmasını bilmeyen insana ihtiyacımız yok. Bize, fikirlerin arkasından körü körüne sürüklenecek insan değil, kendi içinden fikirler ve idealler doğuracak insan lâzım"
- Aşk Ahlakı
222. "...ruh cıva gibidir. Ele avuca sığmaz. Tuttukça kaçar, kaçtıkça kovalar. Bir kalıba girmez. Bir kapta durmaz, durdukça şeklini değiştirir."
- Şeytan'la Konuşmalar
223. "Boşuna kendinizi üzüyorsunuz, bir şeyiniz yok! Biraz silkinin bakalım."
- Şeytan'la Konuşmalar
224. "Sokrates ne sofist, ne siyasi idi.
Fakat vatandaş ödevlerine daima katılan, kanunlara boyun eğen fikir adamı idi.
Sofistler ziynete, gösterişe düşkün iken, o sade, basit ve tam anlamı ile hakim idi.
Başkalarına öğretmeden önce kendini yetiştirmeyi düşünüyordu.
Parayla öğretmeyi kabul etmiyordu.
Dış dünyanın yerine insanlığın dikkatini üzerine çevirdiği yeni yön, ahlaki şuur (vicdan) idi."
- Felsefeye Giriş - 1
225. "**
Felsefe insanın varlık hakkındaki düşüncesi ve bu düşünce üzerindeki düşüncesidir.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
226. "Platon’a göre felsefe hayretten ve hayreti çözmek için yapılan zihin gayretinden doğmuştur.
Aristoteles daha ileri gider: Ona göre felsefe çelişmeyi (tenakuzu) çözmek için zihnin yaptığı gayrettir.
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
227. "Kant bilginin üç safhadan geçerek kurulduğunu gösterdi:
1) Duyarlık, 2) Zihin, 3) Akıl.
Bu safhalardan her birinde tecrübe verileri ile şuurun onları kavrama yetileri arasında ince bir münasebet vardır."
- Felsefeye Giriş - 1
228. "*****
Rembrandt: Tabiat bize gölge-ışık olarak görünüyor.
Onun iki manzarasından birini aydınlattığımız zaman öteki manzarası karanlıkta kalmaktadır.
*****"
- Felsefeye Giriş - 1
229. "Ahlakın insan arası münasebetlere ait aşkın (transcendant) bir varlık ve bir değer sahası
Hareketlerimiz, düşüncelerimiz, sözlerimiz ve yazılarımız kişiler arası münasebetler sahasına ait olmaları bakımından mutlaka ahlaki varlık sahası tarafından kuşatılırlar."
- Felsefeye Giriş - 2
230. "Aklı selim, sade "akıl" değildir. Çünkü nice akıllı adamlar vardır ki ondan mahrumdurlar."
- Şeytan'la Konuşmalar
231. "Arzular ancak mezar başında terk edilir. Arzulara karşı kendini zorlamak azap ve kuruntudan başka ne doğurabilir? Olympos‘un tanrıları gibi küçük arzuların üstüne çıkmak gerekir. Sonsuzca arzulara ihtirasa ve aşkla ulaşmak gerekir!"
- Aşk Ahlakı
232. "Platon’un öğrencisi hocasının fikirlerinden ayrılırken şöyle diyordu: (Amicus Plato, sed magis amica Veritas = Platon’u severim ama hakikati daha çok severim). İdealar hem bir hem çoktur, hem kendisinde hem şeylerdedir.
Aristoteles’e göre burada mantıki çelişme vardır. Felsefenin görevi semboller ve istiarelerle göstermek değil, ispat etmek ve öğretmektir."
- Felsefeye Giriş - 1
233. "**
Stoa mantığından esaslı bir çelişme doğmaktadır: Eğer isimcilik doğru ise fertler dışında hakikat yoktur. Yahut tümel, gerçeğin düzenleyicisi ise o halde nominalizmden vazgeçmelidir.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
234. "Aristoteles’i tenkit eden, onu Yeni Platonculuk ile birleştiren İslam filozofları aynı akılcılık yolunu takip ettiler. El-Kindî, Aristoteles’in “kıyas” (tasım) metodu ile Euklides’in geometri’ye ait ispatını birleştiriyor ve akılcılığa zemin hazırlıyordu. Farabî, bütün eserlerinde Platon’la Aristoteles’i uzlaştırıyordu. Ona göre bu iki Yunan hakimi arasında esaslı fark yoktur. İnsan aklı müstefad akıl şeklinde faal akla, yani sırf akıl edilir’lere, bizim dünyamız ile ilgisi olmayan üstün ideal varlıklara çevrilir ve onları kavrar. Bu kavrayışında tecrübenin rolü büyüktür. İbn Sina ondan daha uzlaştırıcıdır. Ona göre tecrübenin hazırladığı zemin üzerinde akıl, akıl edilir’leri kavrayacak hale gelir. İbn Sina sanki Empedokles ile Platon’u birleştirmiş gibidir. İbn Rüşd bu noktada onu tenkit eder ve Aristoteles’in daha sadık yorumcusu olmak için bilginin doğuşunda esas olarak entelekhia’ya, ilk kemallere, gayeye çevrilmeyi görür."
- Felsefeye Giriş - 1
235. "Descartes’e göre rasyonel bilginin kesinliği, açık seçik ve bedihi olan matematik prensiplere aittir. Bunları biz akıl sezgisi ile kavrarız.
Doğuştan fikirler (idées innées) Descartes’a göre iki kısımdır: 1) Allah’a ait fikirler, 2) Matematik sezgi. Bunun dışındaki bütün bilgimiz duyulardan ibarettir. Duyular bize yalnız başına ilmi veremez."
- Felsefeye Giriş - 1
236. "Sokrates’in hakkında “hiçbir şey bilmediğini” söylediği varlık, Platon’un belirlenmemiş (indéfinie), hudutsuz dyade’ı, Aristoteles’in iki kutba doğru götürerek birleştiremediği güç ve fiil, ayrılmaz ilk ve asli birlik halinde Plotinos’ta tekrar meydana çıkıyor.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
237. "İnsanın iki türlü yaradılışı vardır: Bir yandan uzviyeti, bir yandan cemiyeti. Birinciye göre maddi ihtiyaçlarını, ikinciye göre manevi ihtiyaçlarını arar. İnsanları mutlu kılan maddi ihtiyaçların doyuruluşu değil, ideallerin yükselişidir. İnsanı bahtsız kılan da idealsizliktir."
- Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
238. "Her filozof sonsuz varlığın akılla kavranamayan gelişken görünüşlerini müspet veya menfi bir teoloji içerisinde yerleştirmelidir.
Ancak bu suretle felsefe insanın veya tabiatın daima yarım ve açık kalmaya mahkûm problemlerini tatmin imkânı bulur.
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
239. "Milliyeti ne yalnız mâziye, ne toprağa, ne dile, ne de buna benzer şeylere, hatta bunların mecmuuna (toplamına) bağlamak doğru değildir. Milliyeti, bunlara dayanan bir şuura, bunların duyuluşu, hissedilişi haline dayandırabiliriz. Bu halde anlaşılan milliyet, bir vatandaş milliyetidir."
- Millet ve Tarih Şuuru
240. "Zıdları birleştirmek Allah'a mahsudtur (1)."
- Şeytan'la Konuşmalar
241. "Biz kötülüğe gücü olmadığı için iyi olan insanı istemiyoruz. Biz köşesinde oturan ve zayıflığından kimseye zararı dokunmayanı değil; güçlü olanı, sonsuzca isteyeni ve bundan dolayı iyi olanı arıyoruz."
- Aşk Ahlakı
242. "Matematik bir veri ilmidir, fakat bu veri bir duyu verisi değildir. Zekâ tarafından kavranan ideal bir varlığın verisidir.
Descartes’a göre aklın kavradığı birtakım basit özler vardır. Dedüksiyon (sonuçlama) bunların hassalarını meydana çıkarabilir.
Kant’a göre, matematikle incelenen ve duyu izlenimlerini kadrolayan bir saf sezgi vardır.
Fakat ne Descartes’ın “basit öz”leri, ne Kant’ın “saf sezgi”si psikolojik zihin işlemlerine indirgenemez."
- Felsefeye Giriş - 1
243. "**
Felsefenin konusu bütün var olanların varoluşlarına sebep olan varlık’ın kendisidir.
***"
- Felsefeye Giriş - 1
244. "*
Descartes matematikçi olarak başlamış, fakat tahlil ve tenkitleriyle modern felsefeyi kurmuştur.
*"
- Felsefeye Giriş - 1
245. "*
İlk Felsefe Ontoloji, ikincisine göre İlk Felsefe Epistemoloji, üçüncüsüne göre İlk Felsefe Mantık’tır (Logique).
Bu görüşlerin uzlaşmazlığı bütün felsefenin içinde bulunduğu en önemli krizlerden birini teşkil ediyor.
*"
- Felsefeye Giriş - 1
246. "Büyük insan manevi varlığı geliştirerek, insanlığı kendi nefsini feda ediş sayesinde gerçekleştiren insandır. Büyük insan, imanın yaratış kudreti ile gelişen insanlığın sembolüdür.
Peygamberler, velîler, hakîmler, kahramanlar, büyük fikir ve ideal şehitleri, fikir yolunu açanlar büyük insanlardır.
Tarihi büyük insanlar geliştirir. Her çağ onların “feda-yı nefs”leri (sacrifice) sayesinde bir önceki çağdan daha verimli, daha kudretli olmuştur.
“Büyük adam,” iman gücünden mahrum olmamakla beraber tabiat güçlerinin, içgüdülerin, zekâ ve kurnazlığın, kaba enerjinin kudreti ile başarı kazanmış olan insandır.
Büyük adamlar insanlığın üzerinden geçen fırtınalar, kasırgalar gibidir. Kitleleri yerinden oynatır, iradeleriyle olaylara hükmeder görünürler. Fakat kasırga geçince her şey eski haline döner; yalnız onların tamiri çok güç olan tahripleri kalır."
- Felsefeye Giriş - 2
247. "İnsanın tanrılaştırılmasından ibaret olan bütün dinler, aşkın varlığı sembollere feda eden, mitoloji halini alan bütün dinler, nihayet aşkın varlıkla dünyayı, gerçekle ideali karıştıran panteizm hakiki din değildir.
Bunlar ancak mutlak sezgisine dayanan din adamının duyular dünyası içinde kaybolmuş tecrübeleridir.
Filozofun kâinat görüşünü çerçeveleyen hakiki din, ancak duyular dünyasından sonsuzca uzakta ve dünyayı kuşatan mutlak varlığa çevrilmiş sevgide, mistiklerin “ilahi aşk”ından farklı bir anlamda sonsuz varlığa çevrilen, ulaşılamayacak sonsuz varlığa sevgiden ibaret “aşk dini”ndedir."
- Felsefeye Giriş - 2
248. "Dini inançta da üç dereceyi ayırmalıyız: 1) Kömürcünün inancı, 2) dogmatik aklın inancı, 3) tenkitçi aklın inancı. Birincisi safdil olarak kabul edilmiş inanış şeklidir. Onun öğretişle, taklitle veya sağduyu sezgisi ile doğduğu söylenebilir. O herhangi bir tenkit ve münakaşaya katlanamaz. Duyu ve zihnin ötesinde kendi başına işler ve fikri temelden mahrum olmasına rağmen, kendine mahsus sarsılmaz bir temeli vardır. İkincisi dogmatik aklın delillerinden sağlamlığını almaya çalışır. Başka problemler gibi delilini tecrübeden çıkaramadığı için zihnin bütün gücünü onun yerine koyar: Fakat dogmatik metafiziğin zaafları onda da vardır. Aklın prensiplerinin gerçeği tamamen ifade edeceği şeklindeki safdil kanaat sarsılmadıkça dogmatik aklın inancı da sarsılır. Bu şekli bilhassa skolastik felsefede ve medrese kelamında görürüz. Üçüncüsü tenkitçi aklın çürük temelleri yıktıktan sonra, inancı duyulardan ve zihinden tamamen ayırması suretiyle doğar. Bu ince ayırış inanmaya en verimli yolu açar."
- Felsefeye Giriş - 2
249. "*****
Filozofun rolü bu kötülüklerle dolu dünyada yalnızca nasihat edip geçmekten mi ibaretti?
*****"
- Felsefeye Giriş - 2
250. "Nerede eski hafızam! Dün gördüğümü unutuyorum."
- Şeytan'la Konuşmalar