Hay Bin Yakzan Kitap Bilgileri
Yazar: İbn Tufeyl
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 38 dk.
Sayfa Sayısı: 128
Basım Tarihi: Haziran 2014
İlk Yayın Tarihi: 1671
Yayınevi: Palto Yayınevi
ISBN: 9786059971010
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Hay Bin Yakzan Kitap Tanıtımı
Endülüs'ün büyük düşünürü İbn Tufeyl ilk "felsefi roman" ve ilk "robinsonad" sayılan bu eserinde, her türlü dış etkiden uzak bir adadaki yalnız bir çocuğun hakikati arayış yolculuğunu anlatıyor.
"Müslüman âleminin tek romanı olan bu zihnî dramda psikolojiden ziyade yahut onunla beraber, çok ustaca idare edilmiş bir muakale (kurgu) vardır."
-Ahmet Hamdi Tanpınar-
"Edebiyattaki en güzel ve orijinal kitaplardan biri."
-Times Literary Supplement-
"Büyüleyici ve şaşırtıcı bir hikâye… Kitap, her daim insanoğlunun ilgisini çekmiş olan insan hayatı hakkındaki soruları çözmek adına mevcut bütün tarihî ve kültürel bağlamların fersah fersah ötesinde."
-Middle East Journal-
Hay Bin Yakzan Kitaptan Alıntılar
1. "..
olmadan
var olamıyor.
.."
2. "•••
Zira şüphe duymayan sorgulamaz , sorgulamayan görmez, görmeyen kişi ise kör ve şaşkın kalmaya mahkumdur.
•••"
3. "✓
Lakin haddini aşma, dilinin şiddetini dizginle, kendinden şüphe duy ..."
4. "*
Nihayet sessizlik içinde mağarasına kapandı, başını eğdi, gözlerine tüm hissedilir şeylere,
cismânî kuvvelere ve kaygılara karşı yumdu.
*"
5. "Öyle bir hâldi ki ne oldu tarif edemem
Hayra yor ve sorma cevap veremem"
6. ""Hevâlarını mabut edinmisler." (Furkan 43)
Dünyanın tüm döküntüsü içinde helak olmuslardı..."
7. "Hissetme için mesul olan beyin idi, karaciğerse beslenmeden mesul oldu. Her ikisi de kalbin sıcaklığı ile varlıklarını idame ettirdiklerinden ona muhtaç idiler, ayrıca kendilerine has kuvvetleri de yine kalpten kaynaklanmaktaydı."
8. "Hayy bu zorunlu varlığı idrâkinin kendi zâtı gereği olduğunu ve onun bilgisinin aslında kendinden olduğunu idrâk etti..."
9. "*
El- Hakk'ı katışıksız ve içten bir şekilde müşâhede edinceye kadar nefsinin yok olmasını istiyordu ; böylece hafızası , düşünceleri, gökyüzü,yeryüzü ve ikisinin arasındakiler, tüm ruhânî sûretler ve cismânî duyular, maddeden ayıran tüm duyular, yani gercek varlığı bilen özler ortadan kalkacak ve o özlerin içinde kendi zâtı da ortadan kalkacaktı. Hepsi yok olacak, ortadan kalkacak havada uçuşan zerreler haline gelecek ve geriye sadece tek hakikat ,mevcudiyeti sabit olan varlık kalacaktı.
*"
10. ""
Hareket ettirici maddenin ötesindedir. Duyularla kavrayabileceğimiz ya da hayal gücü ile erişebileceğimiz cisimlerin sıfatlarından münezzehtir , sübhânehû.
""
11. "::::::::::
Sûret fâilin sonucudur, ona ihtiyaç duymaktadır, varlık ona bağlıdır ; fâil daim olmazsa varlık daim olamaz , fâil var olmazsa varlık da var olamaz ve failin kıdemi olmadan varlık da kâdim olamaz.
Fâil zatı gereği varlıktan bağımsız ve ondan ötedir!
::::::::::"
12. "#
Âlemin kıdeminden ya da hüdûsundan duyduğu bu şüphe kendisine zarar vermemişti.
Her iki yönden de Hayy için doğruydu ki bir fâil vardır, cisimsizdir ; ne cisme ittisâli vardır ne de cisimden munfasıldır.
Ne cismin içindedir ne dışında; zira ittisâl , infisâl ve duhûl cisimlerin sıfatları nev'inden kelimelerdir ve fâil bunlardan münezzehtir.
#"
13. "Bütün amacı mal toplamak, yemek içmek, cinsel isteklerini doyurmak, içindeki kin ve nefreti başkalarını ezerek yatıştırmak, mevki ve makam isteğinde bulunmak, öğretinin buyurduğu yükümlülükleri insanları aldatmak için yerine getirmek gibi aşağılık ve değersiz şeylerden öte gitmeyen insandan daha çok ziyanda olan kimse düşünülebilir mi?"
14. "____
Dolayısıyla sûretlerden sâdır olan fiillerin aslında onlar da olmadığı Hayy,'da tecelli etti. Onlara atfedilen fiilleri yapan bir fâil vardı.
____"
15. "İnsanın dostlara ihtiyacı vardır; fakat insan gerçeği kendi başına keşfetmeyi, güzelliği yalnız başına bulmayı, kendisi ile yaşamayı da öğrenmelidir. Tamamen yalnız olmak kadar, kendisine ayıracak bir ânı bile olmayacak kadar 'sosyal' olmak da gerçek dışıdır; insanın bütünlüğü için hem yalnızlık hem de dostluklar gereklidir; idealleri gerçek yapan sentez türü budur."
Hay Bin Yakzan Kitap İncelemeleri
1150'li yıllarda İbn Tufeyl tarafından yazılan Hayy bin Yakzan gelişmiş tüm milleterin diline çevirilerek Avrupa'nın entelektüel hayatına ilham olmuş ve
,
ve
felsefelerine etki etmiş. 1671 de
getirilerek ciddi anlamda incelenmiş, 1708 de
Üniversitesi'nde profesör Simon Ockley tarafından çevirisi yapılıp bütün Avrupa' da yoğun ilgiyle okunmuş.
Peki biz ne zaman tanışıyoruz bu eserle;
İlk olarak Osmanlıca çevirisi
yılında
çevirisi
yılında yapılmış.
Birileri okumuş, felsefesini yazmış, düşünce akımları oluşturmuş, dünyaya yepyeni demokratik yöntemler ve idare sistemleri öğretmiş ve uygulamış....
Biz ne yaptık peki....
Yani biz de boş durmadık evellallah...
Birileri bişey yapmadıysa, bu tüm ümitlerin bağlandığı
da bişey yapmayacak anlamına gelmez ki...
" Hocam sakız orucu bozar mı?" İle düşünce ve felsefe alanına çok sert bir giriş yaptık ve tüm Avrupa şokta. Çok az al kaldı Mehdi de gelmek üzere zaten. Tüm dünyaya yeniden bir nizam verecez....
(Yani dünyanın en büyük beyinlerini etkisi altına almış bir kitabı tavsiye ediyorum okuyun dememi beklemiyorsunuz heralde.)
Kitap punanı 10 üzerinden 10.
Kitap biteli bı kaç gün oldu keşke biter bitmez vaktim olsaydı da sıcağı sıcağına yazabilseydim duygularımı. Yine müthiş bir eser okumanın hazzını yaşıyorum. Tekrar tekrar okunası eserlerden. Özellikle ilahiyat etiğimi almışlara yada Din kültürü öğretmenlerine yada Teolojiye ilgisi olan veya İslam felsefesine ilgisi olanlara ve hatta Allah (CC) 'ın varlığına deliller arayanlara tavsiyemdir. Dili son güruh için biraz ağır olsada gerçek okur olan sözlüğünü yanına alıp yine de okur :) emin olun değecek .
Hay bin Yakzan , kendini bulma arayışı hikayesi, kendini bulan Rabbini bulur. Bana Hz İbrahim kıssasını hatırlattı ve tabi Robinson Crusoe’nun hikayesini, gerçi pek çok fark var, örneğin ; Hay bin Yakzan’ı “kâmil insana” götüren arayış, Robinson için söz konusu bile değil. O “ıssız” diyerek mülkiyetine geçirdiği adada “nefs-i emmaresi”nden öteye geçmemekte, nefs-i emmaresi dışında da herhangi bir arayışı aklının ucundan bile geçirmemektedir. Halbu ki Hayy öyle mi :)
Bu arada İbn Sina’nın da aynı isimde bir eseri olduğunu biliyor muydunuz, onun eseri felsefi bir diyalogtan oluşuyor, konuları tamamen farklı yani. ( Bilge bir kişi olan Hay bin Yakzan bir filozofla konuşuyor , ona gezip gördüğü beldeleri anlatiyor. )
Hay bin Yakzan’ı daha pek çok defa okunmaya ve anlamlandırmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum . Her yeniden okuma, anlamlandırma Hay bin Yakzan’ı aramızda dolaştırmaya ve derinleştirmeye devam edecek.
Hay bin Yakzan. Keşfedilmeye değer. Keyifli okumalar...
Kitap, yalnız başına bir adada dünyaya gelmiş bir insanın düşünme ve araştırma yolu ile ilahi hakikatleri anlamaya çalışmasını konu ediniyor. Hem felsefi hem de mistik yönü oldukça kuvvetli olan bir eser. Spinoza'nın ortaya attığı görüşlerin esin kaynağı olduğunu söyleyebileceğimiz düzeyde paralellikler içeriyor. Misalen Spinoza'nın "töz" kavramı, hay bin yakzan'da "öz" ve "özne" olarak karşımıza çıkıyor. Aynı şekilde maddenin devinimine dair görüşler de nerdeyse aynı diyebilirim. Hay bin yakzan'ın Spinoza'nın kitaplarının basıldığı matbada, aynı tarihte hatta aynı cilt yapısı ile çıkarılmış olması ve avrupa baskısının girişinde SDB (Spinoza De Benedict ?) yazması da çevirinin bizzat Spinoza tarafından yapılmış olabileceğini düşündürüyor. Cennet/cehennem, varlık, cisim gibi konularda ortaya konulan fikirlerin Kurtuba'dan çıkan diğer düşünür ve ilim adamlarıyla aynı minvalde olması da dikkati çeken diğer bir husus. Sanırım eserin yazıldığı dönemde Endülüs coğrafyasına vahdet-i vücut olarak tanımlanan ekol hakimdi. Eserin Türkiye'de gereken ilgiyi görmemesi ve tanınmaması ise eserle alakalı üzücü bir durum. Kitabın felsefi açıdan oldukça kıymetli olduğunu düşünüyor ve ülkemizde de en kısa zamanda layıkı ile tanınmasını ümit ediyorum.
Yalova-yeni kapı feribotuna binmişim. Etrafımda ukraynali yada rus diye tahmin ettiğim turistler var. Tabi yarısı Arap. Ama ben ne yapıyorum. Tabiki İbn Tufeyl reisin kitabını okuyorum kulağımda kulaklıklarla.
Başlarında kitap sıkıcı olsada nedense hayy'ın(ana karakterimiz, hattâ tek karakter var. Çizgi filmdeki eleman) bir adada anasız dünyaya gelebilir mi onu ispatlamaya çalışmış, buralar gerçek sabır istiyor ama devamında bir anda roman havasına bürünüp insanı merak ettiren bir akıcılıkla kitap kendisine bağlıyor.
Bana çok enteresan gelen hayy'a bakan ve büyüten, hayy'in en değer verdiği varlık olan ceylan öldükten sonra hayy'ın hakikati aramaya başlaması. Hayatında belkide en kötü şey başına gelmiş, ama içinde bitmek bilmeyen bir merak duygusunu ateşlemiș.
İşte kitap burdan sonra İslam felsefesinin dibine vuruyor. İlk önce ruhun varlığını az da olsa keşfeden hayy sonrasında yaratanın varlığı derken bir anda tüm anasırın sırrını keşf etmeye başlıyor. Tefekkürde okuyucusuna zirve yaptırmayı hedefleyen yazar, bunu birbirini takip eden fikirler ile okuyucuya takdim ediyor. Doğrusunu söylemek gerekirse zaten dili pek ağır olan kitap birde konunun müşkül olması nedeniyle iyice anlaması ve okuması zor hale geliyor. Fakat anlayarak takip edilebilirse hakikati okuyana gösterebiliyor.
Tabi hiç konuşmayı bilmeyen biri nasıl bu kadar derin felsefik düşüncelere ulaşabiliyor, hala kafamı kurcalasa da kitabı eğer sabırlı ve biraz da kelime hazneniz iyi ise tavsiye ederim. Şimdi gidip çizgi filmini izleyecem.
Hayy bir adada tek başına yaşayarak büyür. Annesi onun ölmesini istemediği için bir sandıkla nehire salar ve bir adaya ulaşır Hayy daha kundakta bir bebekken. Onu bir ceylan bulur ve çok sever. Ona sütünü verir, büyütür, besler. Hayy vahşi doğada yetişir, hayvanlar gibi ses çıkarır. Bir yetişkin olana hatta bir insanla karşılaşana kadar konuşamaz. Çünkü konuşmayı bilmemektedir. Ceylan öldükten sonra onu iyileştirmek ister. Burada tıp bilimine olan ilgisini ve kalbin bir organdan ziyade manevi, ilahi boyutunu görüyoruz. Sevginin bir bedenden çok daha ötesi olduğunu keşfediyor. Hayy’ın doğayı gözlemleyerek evrenin işleyişini, varoluşun sırrını ve Tanrı fikrini irdelemesini görüyoruz. Adada yılları böyle geçerken adaya bir insan gelir. O da inziva niyetindedir. Bir zaman sonra karşılaşırlar ve ikisi de birbirini tanımak ister. Aralarında bir dostluk başlar. Hayy öyle alim bir insandır ki bilginin ötesini aktarır. Arkadaşı ondaki bu cevheri görür ve himayesi altına girer. Hayy'ın bilgisini topluma aktarmak isterler ama toplumun gözüne perde inmiştir ne yapsa nafiledir. Hayatlarını adada ilime maneviyata ayırarak geçirirler.
Bu, sadece bir felsefi roman değil; aynı zamanda aklın, deneyimin ve sezginin ne kadar güçlü olduğunu gösteren zamansız bir anlatı. Tek başına hakikate eren insanın hikayesi.