Hani Kitap Bilgileri
Yazar: Oruç Aruoba
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 30 dk.
Sayfa Sayısı: 88
Basım Tarihi: Kasım 2018
İlk Yayın Tarihi: Kasım 2018
Yayınevi: Metis Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789753420853
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Hani Kitap Tanıtımı
"Hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında çatlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama, pırıl pırıl, yoğun, direngen -altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya - onun gibi işte..."
– Oruç Aruoba
hani, Oruç Aruoba'nın Yürüme Üçlüsü'nün (yürüme, de ki işte, tümceler) tamamlanmasının ardından 1993'te yayımladığı kitabıdır.
Hani Kitaptan Alıntılar
1. "Birleştiremiyorum
içimdeki kopukluklarla
dışımdaki bozuklukları.."
2. "Kendi olarak, sana gelen sana gereksinimi olmadan, seni isteyen sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen kendi olmasını, senin ile olmaya bağlayan
O, işte..."
3. "-En çok beklediğin de, gelse bile bir gün, hiçbir zaman beklediğin anlamda gelmeyecek.-"
4. "..ne yaptın sen sana?"
5. "Kendi olarak, sana gelen
Sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
Sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
Kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte...""
6. "güveniyorsun, pişman ediyorlar....””"
7. "güveniyorsun, pişman ediyorlar..."
8. "Şu demek:
Bunca yıl yaşadın; zaman oldu, anlamlı yaşadığını bile sandın; ama, anlayamadın yaşamının anlamını, sana kendi anlamıyla gelmedi yaşamın.
Ancak, şimdi, işte...."
9. "ne yaptın sen sana?"
10. ""...yoksa, bütün o acıları
boşuna yaşamış olacaksın""
11. "Kimdi o?
Aramadığım.
Gidemediğim.
Kırıldığım.
Döküldüğüm."
12. "Kendi olarak, sana gelen—
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen—
sensiz de olabilecekken,
senin ile olmayı seçen—
kendi olmasını, senin ile olmaya bağlayan—
O, işte..."
13. "Birleştiremiyorum
içimdeki kopukluklarla
dışımdaki bozuklukları.."
14. "Gerçeklerle başetmenin en iyi yolu, hayal kurmaktır."
15. "Birleştiremiyorum
içimdeki kopukluklarla
dışımdaki bozuklukları.."
Hani Kitap İncelemeleri
Oysa - ta o zaman; onu ilk gördüğün ama kavrayamadığı zaman (-birden gözüne çarptığı ama anlaşılamadığı zaman sen anlayacak; o da, belki, anlaşılacak durumda, değildiniz...), anlayabilseydin(iz): ne olağanüstü, ne muhteşem, ne harika birşey olabilirdi yaşamın ama olamadı belki de (-herhalde) olamazdı: senin de, onun da, bütün geçirdiklerinizi, bütün yaşadıklarınızı geçirmeniz, yaşamanız gerekliydi... Ancak bugün -şimdi, böyle- olabilirdi oldu, işte.. Öyle olmak zorundaydı: Sana gerçi 'kendiliğinden', 'kendi kendine' gelecekti; ama, ilkin hazırlanmak zorundaydı sonra da, seni, bulmak... -Sen hazır değildin çünkü: hem de hiç; ya da, tam tersine: hazırlıksızdın daha doğrusu, hazırlılıktan vazgeçmiştin: koyuvermiştin kendini, kendinden uzaklaşmaya... O da biliyordu "pürüzsüz bir satıh" bulmayacağını, gelince; ama, gene de emin olmalıydı, sen miydin o geleceği-diye: çağırmıştın da; sen miydin gerçekten çağıran-gerçekten, onu; o gelsin diye, o olarak, bekleyen? Ne kadar uygundun yaşamının anlamına? Hem öyleydin, hem değil
Onu çağırmış ve beklemiştin - hatta bilmiştin de; ama kendini onu isteyerek beklemenin koşullarından uzaklaştıran şeyler yapmıştın, beklemen boyunca: "gelmeyeceğini bildiğini" sanmıştın ya - istemenin ve istenmenin gücüne olan inancını da yitirmiştin, o, kısırlaştırdığın
yönsüz ve yolsuz- beklemenle-
sözcükler ve tümceler ve kitaplar olarak kalacaktı, o, işte..
-Değilsin çünkü olmadın -kendin olmağa çalıştığın her durumda, sen de eksik düştün, ötekiler de: kendine katmağa çalıştığın her öteki, başkası olup çıktı -bu arada sen, kendin de, başkalaştın "O ötekini belki kendim kılarım" diye...
Dizi dizi yanılgılar-
Geciktirmeler...
Kaçınmalar...
Yançizmeler...
Sulandırmalar...
Atlatmalar...
Geçiştirmeler...
-Daha neler, neler!
Düşünmek ve yazmak...
Konuşacak kimsen yoktur, eline kalemi alır yazarsın, dinleyenin çoktur ama anlayanın yoktur, oturur yazarsın, dinlermiş gibi yaparlar, çünkü cevap verme sırasının kendilerine gelmesini beklermiş gibi yaparlar, oturur yazarsın, sonra bir bakmışsın ki kafanın içerisinde ki hayat ile yaşadığın hayat o kadar tutarsız ki, oturur bunu da yazarsın.
Öyle işte.
Herşey diferansiyel hesap ile integral hesaptan ibaret. Herşey sayılardan ve sayıklamalardan ibaret. 1'den başlarlar saymaya, sen belki 3'den, belki 5 yaşından itibaren başlarsın saymaya. Bir bakmışsın sayılar da bir zaman sonra anlamını yitirmiş... Aradaki sayılar hep sayıklamalardan ibaret kalmış.
Öyle işte.
Oruç Aruoba insana önce kendini, daha sonra çevreni, hiç durmadan yanından akıp giden zamanı sorgulatıyor insana. Israrla anlatmaya çalıştığı şeyler çok bariz aslında, sadece biraz tecrübe, yaşanmışlık, yıpranmışlık gerektiriyor. Böylece kendinizi bir başkasının, hem de sizi daha önce hiç görmemiş, tanımamış birinin kaleminden okumanın mutluluğunu tadıyorsunuz. Yazabilen çok şanslı, yazamayan için Oruç Aruoba'nın kitapları hep orada, anlaşılmayı bekliyor...
Yaşamınızın anlamını sorgulatan ve onu bulduğunuzda nasıl davranmanız gerektiğini çok güzel anlatan bir kitap. Kitabın özellikle 49. sayfasında yer alan;
“Yeniden güçlü —yapabilir— olmak:-
Bunun için nasıl da tersine çevirmen gerek yaşam yönelimlerini —sen tamamiyle boşvermeye karar vermişken geldi o: bütün yönelimini değiştirmek için — nasıl da zor bu; ama, nasıl da güzel, yeniden canlanmak —yaşamının toz tutmuş hayallerini silkeleyip bahar güneşine çıkarmak — — kendine yeniden bir yeni yıldız seçip, gökyüzü haritanı yeniden çıkarmağa girişmek…
Çıkmak ve çıkarmak, yeniden — o, işte, bu olanak.”
kısmına bayıldım diyebilirim. Çünkü hayat akışımızda bazen yaşamımızın anlamı dediğimiz şeyleri unutarak veya tamamen kaybederek yaşıyoruz. Bu yüzden o yeniden çıkıp geldiğinde daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmak ve anlam her neyse ona tutunmak gerekiyor. Kitap bunu çok başarılı bir şekilde ele almış. Oruc Aruoba ile geç tanıştım ama iyi ki de tanışmışım. Kitaplarında insanı düşünmeye sevk eden bir yolculuğa çıkarıyor her zaman. Hem düşünüyorsunuz hem de kendi hayatınızdaki karşılığı bulmaya çalışıyorsunuz. Bazen bulamıyorsunuz tabii. O zaman da neden diye sorguluyosunuz. Bu kitap bana yaşamımın anlamı ne ve ben onu nasıl koruyorum diye düşündürttü. Hemen sonuca varılacak bir konu değil.
Son olarak hep yeniden canlanmak ve hayallerimizi güneşe çıkarmak ümidiyle…
"Kendi olarak sana gelen, sana gereksinimi olmadan seni isteyen; sensiz de olabilecekken seninle olmayı seçen; kendi olmasını seninle olmaya bağlayan. O işte.."
Oruç Aruoba. Türk Edebiyatının en iyi felsefe yazarı benim için. Hani okuduğum ilk kitabıydı ve diğer kitaplarını da alıp okumalıyım diye düşündüm daha ilk sayfalarındayken. Kitap ilk başta şiirlerle, dizelerle başlıyor. Sonra bir anda düz yazı bölümüne geçiyorsunuz. Oruç Aruoba'nın kendine özgü gerçekten başka hiçbir yazarda görmediğim bir tarzı var. Kendisiyle de kitaplarıyla da ilgili diyecek çok bir şey yok aslında. Sözcükleri büyülenmeniz için yeterli.
"Bindiğimiz vapurlar iptal oldu, bakma sen. Hava şartlarından diyorlar. Yok canım! Ben pek inanmam haberlere. "Hani" iki kişilik bir haber kanalıydı bizimkisi, kimsenin izlemediği. İnsanların kendi ruhlarını iskelelerde bıraktığı ve kimsenin binmediği vapurların seferleri hakkında konuşurduk senle. Fakat bu sefer neden oldu böyle?"
"Herkes isterdi manzaralı mezarım olsun, sen benim manzarasız mezarımdın. Çünkü seni en derinime gömdüm. En derini, en yükseğidir hayatın, bunu unutma. "Hani" nerede gömüleceğim yer, göstersene bana? Ben kederlerimle kazarım orayı, sevinçlerime bir kuyu oluşturmak için. Bu sevinç kuyusuna giden merdivenim ise ikimizin bulunduğu fotoğraflardır."
"Güvendiğim tek şey sensin, bir de kapının kilidi. Fakat ben anahtarı çoktan kaybettim."
Kitabı ilk baş okurken bazı yerlerini anlayamadım. Bir 'O' dan bahsediyordu ve ben bunun tam neyi ifade ettiğini anlayamamıştım. Tanrı desen değil Yar desen değil. :) Sonrasında felsefede doktora yapan bir arkadaşımla konuştuk . Bu incelemeyi yazıyorsam onun katkısı büyük.
Varoluş - benlik arayışını bir kurgu içinde vermiş . İnsanın kendine yabancılaşmasını sahtelik , hakikilik kavramlarından bu ikisinin ayrımından vermeye çalışmış. O yüzden bekleyen şeyin kendi hakikatini bulma olabilir diye düşünüyorum. Burada olgunlaşması gereken şeyin yaşamın anlamı değil kendine yabancilasan kişinin kendi hakikatini bulmasıdır. Yaşamın anlamı sürekli akış halinde olan özne konumunda. Kendine yabancılaşma da
' geciktirmeler ,
kaçınmalar,
yancizmeler,
sulandırmalar,
atlatmalar,
geçiştirmeler ... ' şeklinde oluyordu belki.
Peki kendi hakikatini bulma nedir ?
İlkelerin dayatmalarina , neyi nasıl ne zaman yapacağını söylemesine rağmen iç sesin olarak 'Bunu şimdi yapma ' diyen iç sesine uyabilmek belki de.. Boyle yapabilseydik insan daha çok kendi olabilirdi . Kırılsa da yıkılsa da kendin olarak yaptığı şeylerle ayağa kalkabilirdi .
" Kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek _ yıllar yılı unuttun onu yalnızca : Bunu da ' koşullara ' , hayatın akışına sorumluluklarına falan bağlamaya kalkışma _ bahane bulmağa çalışma : Sendin sendeki asıl senin anlamını , önemini değerini gozardi eden : korkaklıkla işin kolayına kaçan ... "