Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Gül Yetiştiren Adam - Rasim Özdenören | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Gül Yetiştiren Adam Kitap Bilgileri


Yazar: Rasim Özdenören
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 18 dk.
Sayfa Sayısı: 152
Basım Tarihi: Aralık 2021
İlk Yayın Tarihi: 1985
Yayınevi: İz Yayıncılık
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789753551663
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Gül Yetiştiren Adam Kitap Tanıtımı


Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalardan doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler..

Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz... Rasim Özdenören’in üslubunu sevenler, bu kitapta onun başlıca özelliklerini bir arada bulacaklar...




Gül Yetiştiren Adam Kitaptan Alıntılar


1. "İnsanlar aslında birbirini tanımadıkları için severler, şaşırtıcı değil mi? Tanıdıktan sonra nefret ederler birbirlerinden.."




2. "Benim için ne düşündüklerini hiç önemsemiyorum artık, ben ne düşünüyorum, budur önemli olan benim için."




3. "Ağlamak.. yalnız gözyaşı dökebilen insan anlayabilir bazı şeylerin hikmetini."




4. "...İçinizdeki İslam'ı gösterin. Çünkü İslâm, sizin üzerinizde görünmek ister. İman gizlidir, İslâm açık. İman kalbtedir, İslâm zahirde. İslâm şeriatsa, şeriat sizin amellerinizde görünmek ister."




5. "`
Sana mahsus değil, kimseyi sevemem ben.
`"




6. "Kımıldamadan durdum. Kalbimin sesini
dinledim. Yaşamanın ve ölmenin anlamını düşündüm."




7. "Hep yalana inanmaya alışmış olanlar doğruya inanmakta güçlük çeker."




8. "İyilik de, kötülük de bizim yaradılışımızda.Benim için ne düşündüklerini hiç önemsemiyorum artık, ben ne düşünüyorum, budur önemli olan benim için."




9. ""Hepimizin neşeye ihtiyacı var. Boğuluyoruz burda.""




10. "Hep yalana inanmaya alışmış olanlar doğruya inanmakta güçlük çeker."




11. "bana gelince... kimse oldu­ğum gibi görmek istemiyor beni. Nasıl söylesem, her­kes kendi icat ettiği gibi bakıyor bana."




12. "Kazanma hırsı.Kaybettikçe daha da çılgınlaşıyorlar.Anlıyorum.Kaybetmek ve durmadan kaybını telafi etmeye çabalamak.Bir kez girdin mi bu çembere kurtuluş yok."




13. "İnsanlar aslında birbirini tanımadıkları için severler, dedi, şaşırtıcı değil mi? Tanıdıktan sonra nefret ederler birbirinden."




14. "" Kimse olduğum gibi görmek istemiyor beni. Herkes kendi icat ettiği gibi bakıyor bana. ""




15. "Şehir yıkıntıları.
Ve insan yıkıntıları.
Kadavralar.
Kadavralarla uğraşarak bir yere gelinir mi?
Büyük bir kale muazzam bir toprak yığını şehrin göbeğinde minareler kubbeler dar sokaklar..."





Gül Yetiştiren Adam Kitap İncelemeleri


( Spoiler içerir ! )
Rasim Özdenören’in ilk ve son romanıymış bu eser. Bünyesinde iki hikayeyi birden barındırıyor.

Birincisi; kurtuluş savaşından sonra bir çok arkadaşını kaybetmiş olmanın verdiği hüzünle ve verdikleri mücadelenin bir hiç uğruna olduğunu gördükçe, protesto olarak 50 yıl boyunca evine kapanıp gül yetiştiren adamın hikayesi; ikincisi kaybolmuş, kendi kültür ve medeniyetlerinden tamamen kopmuş, yozlaşmış yeni nesili; ‘’Sitare, Yavuz, Çarli ...’’ ve diğerlerini.

Eser, metropollerde sabahlara kadar sönmeyen ışıklar, bankalar ve otellerin hızla her caddeyi istila etmesinin ardından doğu ve batı arasında sıkışmış adeta prangalanmış olan zihinleri gözler önüne seriyor. Modernitenin kıskacına sıkışmış insanların iç hallerini bize gösteriyor; harcıyorlar, oynuyorlar, geziyorlar fakat doyuma bir türlü ulaşamıyorlar,bir türlü mutmain olamıyorlar.

Bu hikaye dede ile torunun arasında ki o derin uçurumu anlatıyor. Psikolojik dürtüleri, sosyal süreçleri göz önüne seriyor.

Kitapta yaşlı adamın sorduğu ‘’Sizler nasrani misiniz? Yoksa mecusi misiniz? Hangi millettensiniz?’’ soruları beni dehşete düşürdü.

Birde, ‘’Savaşarak neyi ortadan kaldırmak istemişlerse, savaştan sonra o gelmişti. ‘’ cümlesi geçiyor , zaten hep böyle olmamış mıydı?! Bu pasaj bana 28 şubatı hatırlattı; o yerlerde sürünen, derslerden kovulup okula alınmayan, bu uğurda mücadele veren ‘’başörtüsü bez parçası değil ayettir’’ sloganı atan ablaları...

İsmet özel’in dediği gibi, neyi kaybettiğini hatırla, hatırlayalım..




Bu kitabı lise yıllarımda üniversite sınavı için yazar eser ezberi yaparken gözüme kestirmiştim, adı çok hoşuma gitmişti. Ancak sanat o kadar geniş ki, Rasim Özdenören hayatta iken okumak mümkün olmadı. Yedi Güzel Adam'ı tanıdıkça hayranlığım daha da arttı. Maraş'ı daha da çok merak ettim. Ölüm haberini alınca oldukça üzüldüm, pişman oldum ve bu sayede sonunda satın aldım kitabı. Ve aradan aylar geçti ancak okuyabildim. İyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu.
Öncelikle Rasim Özdenören'in kendine has ilginç bir tarzı var. Edebi anlamda farklı bir bakış açısı kattı bana. Peki nasıl bir farklılık bu? Bu kitapta herkesin hikayesi bir, aynı anda başlıyor neredeyse. Birbiri ile alakasız olaylar aniden farklı bir paragrafa geçiyor ve okumaya ilk başladığınız anlarda büyük bir anlam karmaşası yaşıyorsunuz. Kişiler arası diyaloglarda bile kişi belirtilmiyor. Arka arkaya sıralanmışlar. Ancak bu öyle bir tarz ki okudukça tüm parçalar yerine oturuyor. Geçişleri anlıyorsunuz, diyalogları ve kitabının hep parça parça olan halinden bir bütün çıkardığını görüyorsunuz. Ve hatta belki benim gibi kitabın ilk 20 sayfasını daha da netleştirmek için tekrar okuyabilirsiniz. Ki bunu mutlaka tavsiye ederim. Çünkü kitabın sırrı tam da bu şekilde yerine oturuyor.
Konu ve temaya baktığımda aslında çok basit şeyler anlatıyor gibi yazar ancak konu bütünlüğe vardığında iki farklı bakış açısının oldukça gerçekçi yansıtıldığını görüyorum. Sitare ve Gül Yetiştiren Adam kitapta hiç bir araya gelmiyorlar ama tüm hikâye onlar...
Herkesi aynı şekilde etkiler mi emin değilim ancak beni oldukça etkileyen bir tarzdı.




Rasim Özdenören'in kalemi ile ilk kez tanışıyorum ve bence çok güzel bir başlangıç yaptık. Öncelikle oldukça akıcı, merak uyandırıcı, anlaşılır ve okuma zevki veren bir yazı dili olduğunu söylemeliyim. Roman genel olarak betimlemelerle okuyucuyu çok fazla boğmadan, gerekli ayrıntıları vererek yazılmış sade bir roman. Hikaye de bence oldukça güzel işlenmiş. Kitapta bir kadının dışarıdan gösteriş meraklısı, deli, uyku ilaçlarına bağımlı bir insan olarak görülüp hiçbir şeyi dert etmediği sanılırken aslında içinde kopan onlarca fırtına olduğunu bizlere anlatıyor. Çevresi tarafından hayatı eğlence için yaşayan biri olarak görülen Sitare aslında büyük bir depresyonun eşiğindedir ve herkes kafasında onunla ilgili türlü hikayeler uydururken onun sonunun böyle olacağını hiç kimse tahmin edemezdi belki de.
Kitapla ilgili beni üzen ve eksik bırakan nokta ise sonu oldu. Gün yetiştiren adama tam olarak ne olduğunu, o adam ile diğer karakterlerin ilişkisini öğrenmek isterdim. Kitabı okurken devamlı iki farklı sahne şeklinde işlenen öykünün en sonunda birleştirken gül yetiştiren adam ile diğer karakterlerin daha derin bir ilişkisi çıkacağını düşünmüştüm. Sonunun biraz yarım kaldığını düşünsem de yine de kitabı çok beğendim ve merak edenlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.




Gül Yetiştiren Adam, Rasim Özdenören’in okuduğum ilk kitabı oldu. Okurken çok sevdim ve okuduğum romanların genelinden farklı bir havası olduğunu hissettim. Aynı zamanda bu kitap yazarın tek romanı olma özelliğini de taşıyor.

Eser aynı zaman diliminde birbirinden çok farklı iki hayatı anlatıyor. Biri gül yetiştiren adamın hikayesi bir diğeri de Sitare, arkadaşları ve Çarli.

Kitabı okurken gül yetiştiren adamın kısımlarının gelmesini sabırsızlıkla bekledim ve o bölümlerin bitmesini istemedim açıkçası. Gül yetiştiren adam ve torunu arasındaki konuşmalar oldukça etkileyiciydi. Bu, iki nesil arasında bile ne kadar fark olduğunu gösteriyor bize. Gül yetiştiren adamın 50 yıl evde kalışından sonra, belki de kendi vicdanına hapsoluşundan sonra ilk dışarı çıkışında yaşadığı hissi, hayal kırıklığını orada siz de hissediyorsunuz ve gül yetiştiren adamın sessiz protestosuna tanık oluyorsunuz.

Sitare ise insanın biraz daha dünyevi tarafını anlatıyor gibi hissettirdi bana. Çevresinde koca bir insan kalabalığı olsa da orada yalnızlık çeken bir karakter. Arkadaş grubunun çıkar içindeki ilişkilerini, sürekli tüketen, içindeki manevi boşluğa sürekli maddeyle çare arayan, zamanı bile unutan insanları görüyoruz. Bir yandan da kendi yalnızlığına terkettiği adının bile doğruluğundan emin olmadığımız Çarli var. Sitare hayata karşı hırslı görünse de bu görüntüsünün altında yatan umursamazlığı modern dünya insanını hatırlatıyor bana.

Keyifle okuduğum, ders aldığım güzel bir kitap oldu, tavsiye ederim.




Aynı zaman diliminde yaşanan iki hayatın hikayesi. Rasim Özdenören'in tek romanı imiş. Çok Sesli Bir Ölüm adlı öykü kitabını okumuştum. O çok daha iyiydi.
1969 yılında kendinizi eve kapatıp sadece gül yetiştirseniz şimdi dış dünyaya çıksanız ne hissedrdiniz? Bana bunu düşündürdü. Tabi şimdi bizim kılığımız kıyafetimiz çok dikkat çekmezdi, herkes kafasına göre takılıyor, ilgi görür, bir modaya bile öncülük edebilirdiniz.

Şiir gibi ahenkli bir dil kullanmış. Başta biraz karmaşık geldi. İki hayatın birinde dert dünyanın karmaşası, diğerinde köpeğe ad koymak.. öyle uç iki nokta. Protesto kelimesi ikisinde de etkin bana kalırsa; ikisi arasındaki ilişki de bu.. Çok farklı şekilde olsa da böyle.

İnsan her şeye hükmediyor, ancak tabiata söz geçiremiyor, ne kadar yenilensek, gelişsek de mevsimlere engel olamıyoruz. Bu değişim sırasında kaybettiklerimizse kazandığınız yeniliklerden çok fazla. Yeni doğanlar - ne yazık ki- dünyanın sadece verniklenmiş hâlini görüyor. Eski haline dair hiçbir fikri yok. Bütün bu kötüye gidişi olağan sayıyor. Çimento kokusu gül kokusunu bastırıyor, dünyamızda.
Hikâyenin birinde durum bu. Diğerindeyse karmaşık; kadın erkek ilişkisi üzernde durulmuş biraz. İşte ikisi aynı zaman dilimde.. Amaç sanırım, birinci hikayedeki anlatılanın vehametini göstermek. Bana öyle geldi.

Üstünde biraz daha çalışılsa ve uzatılsa bence çok daha iyi bir eser ortaya çıkardı. Kötü değildi, ancak eksikti. Ne öykü ne roman olduğunu söyleyebilirim. İkisi arasında bir metin çıkmış ortaya.

Tavsiyemdir, düşündürüyor. Merak unsuru da var. Sonunda ne bekliyor insan. Kısacık, çabuk okunan bir dil.



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: