Guermantes Tarafı Kitap Bilgileri
Yazar: Marcel Proust
Tahmini Okuma Süresi: 16 sa. 18 dk.
Sayfa Sayısı: 575
Basım Tarihi: Eylül 2020
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
ISBN: 9789753636038
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Guermantes Tarafı Kitap Tanıtımı
"Kendi seçimimizle, iki güçten birine teslim olabiliriz: biri, kendi içimizden, derin duygularımızdan kaynaklanır, öteki dışardan gelir. Birinci güç, beraberinde doğal olarak bir mutluluk, yaratan insanların hayatından yayılan mutluluğu getirir. Dışımızdaki insanları harekete geçiren dürtüyü bizim içimize sokmaya çalışan diğer kuvvet ise, beraberinde haz getirmez...
Zaafları, kaygıları, tutkularıyla bir madlende canlanan burjuvazi... "Guermantas Tarafı", dev yapıt "Kayıp Zamanın İzinde"nin bir başka bölümü.
Guermantes Tarafı Kitaptan Alıntılar
1. "ölüm karşısında hepimiz eşitiz"
2. "Ama aslında, zahmete değeceğinden emin olsak, zamanımızı bir insana harcamayı tercih ederdik."
3. "Geçmiş, uçucu değildir, olduğu yerde durur."
4. "“Beni üzen şey, hemen hemen bütün evlerde mutsuz insanların yaşadığını görmekti…”"
5. ""Ölüm karşısında hepimiz eşitiz.""
6. ""İnsandan çok kitap tanıyan, dünyadan çok edebiyatı bilen ben...""
7. ""Sana zerre kadar aldırmayan bir kadının yoluna dikilmekten daha ciddi konuların var."..."
8. ""
Bütün dünya beni ona yaklaştırmak için birlik olsa, çabaları boşa giderdi.
""
9. "Çünkü aşk ve onun ayrılmaz bir parçası olan ıstırap, tıpkı sarhoşluk gibi, bizim gözümüzde her şeyi farklılaştırma gücüne sahiptir."
10. ""Beni üzen şey, hemen hemen bütün evlerde, mutsuz insanların yaşadığını görmekti.""
11. "İnsanın bir şeyleri sevmesi lazım."
12. ""Yaşadığım odada ise, ben yoktum; düşüncem başka bir yerde...""
13. ""
Ektiğim bunca tohumdan bir tanesi mutlaka filizlenir.
""
14. ""
— 'Neden korkuyorum biliyor musunuz?' dedim. 'Böyle devam edersek, sizi öpmekten kendimi alamayacağım.'
+ 'Güzel bir felaket olurdu.'
""
15. ""Unutma ki Tanrı, senin, bir tahtın basamaklarında doğmanı istediyse, bundan yararlanıp, Yüce Tanrı'nın (şükürler olsun!) soyunla ve servetinle seni üstün kıldığı kişileri hor görmemen gerekir. Aksine, yoksullara iyi davran.""
Guermantes Tarafı Kitap İncelemeleri
Kayıp Zamanın İzinde serisinin üçüncü kitabı olan Guermantes Tarafı, önceki iki kitaba oranla okunması daha kolay fakat edebi zevki de daha düşük bir kitaptı diyebilirim.
Öncelikle bu kitapta yazar ilk iki kitapta olduğu kadar betimlemelere ve karakterin içsel yorumlarına fazla yer vermemiş. Beni etkileyen cümle sayısı ilk iki kitaba göre az oldu. Betimlemelerin fakirliği ve anlatıcının düşünce ve duygularını dile getirmeyişleri ise benim için kitaptan aldığım zevki düşürdü.
Başlarda olayların içinde olmak güzeldi; Dreyfus davası, Saint-Loup ziyreti, büyükannesimin vefatı -ki burayı Proust çok üstünde durmadan anlatmış gibime geldi ve bu beni şaşırttı- anlatıcının Guermantes düşesine olan zaafı ve aristokrasiyle tanışmasını okumak keyifli ve akıcıydı. Fakat kitabın sonlarına doğru o kadar fazla dük, kont, markiz, prens, kral ve bu unvanların hangi ailelerden gelip kimlere geçtiği ve herkesin bir şekilde -genellikle kuzen/kuzin olarak- birbirleriyle akraba olduğu bir evrene girdik ki benim aklım, aile şecerelerini anlamakta ve akılda tutmakta oldukça yetersiz kaldı. Zaten takip edebilen olmuş mudur, merak içindeyim.
Yine de kitaba haksızlık istemiyorum. Proust kendini okutan ve sizi tıka basa doyuran bir yazar. Kayıp Zamanın İzinde serisinde yarattığı evren beni oldukça içini aldı ve seriye devam ettiğime sevinmem de Guermantes Tarafı sayesinde oldu. Dönemi ve aristokrasiyi anlamak için gerçekten güzel bir kitap.
Bu arada kitabı okumadan önce Roman Polanski’nin J’accuse isimli filmini izlerseniz Dreyfus Davası’nın konuşulduğu bölümlerde hiç zorlanmadan kitabı takip edebilirsiniz.
Sodom ve Gomorra için sabırsızlanıyorum.
Kitabin ismi Guermantes’a Ovgu olsaymis da yadirgamazdim herhalde. Ozellikle de Mme de Guermantes’a bircok kisi tarafindan dizdirilen sayisiz methiyeyi gordukten sonra. Tanik oldugumuz bunca ovgunun yaninda, yazarimiz icin onceden bildigi efsanevi Guermantes ismi gozlerinin onunde yikiliyor ve sonra o muhtesem satonun tuglalari birer birer konup bastan yaratiliyor. Ben de oncesinde hayal ettigim insanlari, yerleri deneyimledigimde daha onceden hissettigim o esrarengiz buyunun bozulmasini cok kez yasamisimdir. Bir balon gibi sisirilmis sosyete insanlarinin, o unvanlarin altindaki kisiliklerinin patlatilmasini gormek gercekten ilgincti. Kitaba baslarken sosyete dunyasiyla alakali oldugunu bilmeme ragmen bu kadar unvanla ve isimle karsilacagimi tahmin etmemistim. Bu yuzden kitabi okurken milyonlarca gordugumuz dukler, dusesler ve prensesler okumayi zor hale getiriyor ve akisi tikiyor. Bunun yaninda kitapta serinin geri kalanindan farkli olan bir sey daha var. O da
Proust’un o zengin betimlemeleri ve sayfalarca suren cumleleri diger kitaplara nazaran cok daha az. Bence bu yuzden bircok kisi Proust’un diline alistigini ve kitabi daha rahat bitirdigini soyluyor. Kitabin benim icin de hizli ilerledigini soyleyebilirim ama zevk acisindan ayni seyi soyleyemeyecegim. Baslarda bu zevki korumus olsa da davetlere gittiginde (ki kitabin buyuk bir kismi yemek davetlerinde geciyor) insan kalabaligindan o betimlemeleri goremiyorsunuz. O yuzden ilk iki kitapta aldigim zevk burada daha az ancak cok fazla ismi ve baglantiyi tanimis oluyorsunuz ki muhtemelen bircogu da ileriki kitaplarda karsimiza tekrar cikacak.
Sonunda bitirdim ! Herkes her kitabı sevmek, kolayca anlamak zorunda değil diye teselli ediyorum kendimi. Serinin 3.kitabını da bitirdikten sonra artık devam etmeme konusunda bir karar aldım kendimce. Belki erken bir dönemde okuduğum için belki de gerçekten yazarın kalemi bana hitap etmediği için bir türlü sevmeyi başaramadım bu eseri. Okuyorum okuyorum bitmiyor. Betimlemeler çok çok fazla bana göre. Bu kadar uzun betimleme seven biri olmadığım için beni oldukça sıkıyor okurken. İlk iki kitaba göre üçüncü kitap biraz daha diyaloglarla ilerledi. Ama ona rağmen beni zorlayıp sıktı. Bu kadar uzatmaya gerek var mıydı diye düşünmeden edemedim yine okurken. Herkes bu kadar çok beğenmiş bayıla bayıla okumuşken bir beğenmeyen benim nasıl olur diye şaşırıyorum. Biraz da sanırım belli bir kısım “nasıl beğenmezsin bu kitabı !? Kitaptan edebiyattan anlamıyorsun ! Proust okumuyorsan sevmiyorsan da kitap okuyorum deme bir zahmet ! “ vs vs tepkileri almaktan çekindikleri için çok güzeldi çok beğendim diyorlar diye düşünüyorum. Çünkü kitabı okuyan ya da okumakta olan kişilerle bireysel olarak sohbet ettiğim zaman içlerinde mutlaka beğenmemiş abartıldığını düşünen kişiler oluyor. Ama yorumları okuyunca hayret ediyorum yazar kesinlikle başarılı. Betimlemeler evet gayet güzel ve güçlü. Ama gerçekten sayfalarca betimleme yapıp olayları böyle gereksizce uzatıp okuru sıkmaya gerek var mıydı ? Daha kısa şekilde aynı etki ile anlatılıp okuru bıktırmadan da yazılamaz mıydı bu seri diye düşünmeden edemiyorum. Ve çıktığım bu zorlu yolculuğu serinin 3. Kitabını da bitirdikten sonra sonlandırıyorum.
Herkese Merhaba Kayıp Zamanın İzini ben tirmanmasi güç, yuksek bir dağa benzetiyorum Kasım ayında tırmanmaya basladigim bu dağın artık zirvesi Guemantes Tarafı hakkında izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Söz konusu eserde gülünç, anlaşılmaz şeyler, zevksizlikler var. Anlaşılması ilk iki kitaba göre daha kolay ama yine de güç. Ayrıca öyle sanıyorum ki Kayıp Zamanın Izinde nin bütünlüğü en yoğun bölümü Guermantes Tarafı. Yalniz insan bu zahmete katlandığında, karşılığını fazlasıyla buluyor. Öyle bir hayal gücü var ki!
Yer yer okurken kendi kendime ben ne okuyorum, bana ne bunlardan diye sorsam da okumaktan kendimi alamıyorum. Şunu artık net şekilde ifade edebilirim; Proust benliğin zaman içindeki psikolojik değişimi ile güncel ve eski olayları bir bütün haline getirerek insanların ruhsal yaşantısını işliyor.
Burjuvalarin hayatini anlatan Swanlar'ın Tarafına zıtlık olarak aristokratlarin hayatini anlatan Guermantes Tarafı...
Dreyfus Olay'ından Fransiz'ların siyasi bakış acıları, Yahudi'lere olan net düşmanlıkları kitabın konusunu oluşturuyor.
Kitapta haz duyduğum kadar gıcık olduğum hatta Proust'a ukalâ tabiriyle adlandirdığım konularda yok değil. Mesela aşırı kibar, sanat anlayişi tepelerde ergenyus bir gencin kadınlara bakışı ve Mme. de Guermantes'in salonuyla birlikte bitmek bilmeyen sosyete, aristokrasiyi anlatan sayfalar, sayfalar...
Ben artık zirvedeyim bundan sonra Sodom ve Gomorra ile yokuş aşağı inmeye başlayacağım.
Herkese keyifli, huzur dolu,sağlıklı, bol okumalı bir gün diliyorum.
Serinin üçüncü kitabı kahramanımızın yeni bir yere taşınması ile başlıyor. Yeni yer, yeni soluk ve okuyanların tahmin edeceği gibi yeni gözlem kapıları demek :) Sayfalarca bu değişime dair güzel betimlemeler yer alıyor. Kitabın başlarında Françoise'ye daha fazla yer verilmesi ve bazı patavatsız söylemlerini ya da "taşı gediğine koyma" hallerini çok keyif alarak okudum. Kitapta kilit isimlerden biriydi bence ve ilerde çözümlenecek bir olay hakkında başrol oynadığının sinyalini aldım okuduğum satırlarda.
Yeni mekan ile birlikte kahramanımızın aşk halleri de değişime uğruyor ; bazen yollarına halılar serecek halde iken bazen vurdumduymaz ve umursamaz tavırlara girmeye çalışıyor. İnişleri ve çıkışları çok fazla ve şiddetli. Her güzele içi gider vaziyette.
Kitabın ikinci yarısı ise daha karmaşık geçiyor. Sürekli yapılan sosyete görüşmeleri ve yoğun karakterler bende karışıklık yarattı bazen. Sosyete dedikoduları(edebiyat üzerine konuşmalar haricinde)bunaltıcıydı benim adıma.
Bir diğer etkilendiğim kısım ise sevdiğini kaybetme aşamasındaki insanın yaşadığı çaresizlik ve derin duygu aktarımıydı. O satırlar beni benden aldı.
Son sayfalara doğru ise benim için sürpriz, Swann'ın ummadığım halde karşımıza çıkışıydı. Karşı karşıya kaldığı tavır bazı değerlerin sorgulanmasına neden oldu bende.
Serinin diğer kitabı için çok sabırsızım.