Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) Kitap Bilgileri
Yazar: Erich Maria Remarque
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 23 dk.
Sayfa Sayısı: 225
Basım Tarihi: 27 Temmuz 2020
İlk Yayın Tarihi: 1929
Yayınevi: Everest Yayınları
ISBN: 9786051851426
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Ciltli
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) Kitap Tanıtımı
“Bu kitap; ne bir şikâyettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.”
-E. M. Remarque-
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok geçmiş yüzyılın önde gelen savaş karşıtı kitapları arasında görülüyor; romanın adı savaşın anlamsızlığıyla, başkalarının çıkarları uğruna yaşamını boş yere kaybeden “küçük” insanın değişmeyen yazgısıyla eşanlamlı bir deyiş olarak kullanılıyor.
-Ayşe Sarısayın-
Bu kitap 20. yüzyıl dünyasının el kitabı sayılabilir. Böylesi kitaplar büyük ustalıkla yazılır, dahası can pahasına yazılır. Savaşlar insanların ölüm fermanıdır, savaşlar üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır. Sanat, gerçek sanat savaşın, zulmün, şiddetin, tüketici oburluğunun, insanca olmayan her davranışın karşısındadır... Çünkü ne olursa olsun, her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır. Remarque’ın 1929’da yazdığı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok bugün de taptaze, bugün de her okuyucusu tarafından yeniden yeniden yaratılarak uyarıyor, direnme gücü veriyor.
-Yaşar Kemal-
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) Kitaptan Alıntılar
1. "Kırılmadık, alıştık."
2. ""Senin, benim gibi bir insan olduğunu ben ancak şimdi görüyorum... Affet beni arkadaş, biz bunları daima çok geç görürüz.""
3. ""Al ömrümden yirmi seneyi arkadaş, al da kalk! Al daha fazlasını, ben bu ömrü ne yapacağım, artık bilmiyorum çünkü.""
4. "Bütün dünyayı şu yatağın başına toplamalı, demeli ki: —İşte Franz Kemmerich on dokuz buçuk yaşında; ölmek istemiyor, kurtarın onu!"
5. ""Affet beni arkadaş, sen nasıl düşmanım olabilirsin? Biz bu silahları, bu üniformaları çıkarıp atsak sen benim kardeşim olabilirdin,...""
6. ""Bugün sen, yarın ben. Fakat buradan kurtulursam arkadaş, ikimizinkini de mahveden şeye karşı savaşacağım. Senin hayatını, benim... benim de hayatımı mahveden şeye karşı. Sana söz veriyorum arkadaş, bu son olsun!""
7. ""Arkadaş, ben seni öldürmek istemedim. Bu çukura bir daha atlayacak olsan, sen de akılsızlık etmediğin takdirde, yapmam böyle bir şey.""
8. "Yaralar hep sonradan sızlamaya başlar."
9. "Aslında, hiçbir şeyi unuttuğumuz yok.
...
İnsan sinip kaldıkça dehşete tahammül eder, fakat düşünmeye kalkıştı mı, onu
öldürür bu dehşet."
10. ""Sessizce bir yerde oturmak ne güzel şey;""
11. ""...hatıralar, beni şu dermansız anımda bastırmış, içimi garip hüzünlerle dolduran hatıralar.""
12. "...bir askere neler borçlu olduğunu biliyor millet."
13. ""Siz çocuklar, neden dünyaya geldiniz, ölmek için mi?"..."
14. "Öyle mahsun da olduğumuz yok ama tuhaf ve melankolik bir şekilde kabalaştık."
15. ""... birbirimize söyleyecek ne çok şeyimiz var, ama asla söyleyemeyeceğiz.,"
______"
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) Kitap İncelemeleri
‘Milletlerin birbirlerine karşı itildiklerini; susarak, cahilce, delice, uysal ve masum, birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki kafalarının, silahları ve sözleri, bu işleri daha ustaca yapmak, daha devamlı kılabilmek için icat etmiş olduklarını görüyorum. Bunu burada, karşı tarafta yaşımın bütün insanları, bütün dünya da benimle birlikte görüyor; benim neslim bunu benimle birlikte yaşıyor. Günün birinde karşılarına dikilsek de hesap sorsak, ne derler babalarımız? Bir gün gelir de harp biterse, bizden ne beklerler? Yıllar yılı bizim işimiz öldürmek oldu… hayatta ilk mesleğimiz bu oldu. Hayat namına bildiğimiz şey ölümden ibaret. Bundan sonra artık ne olabilir? Bizim halimiz nice olacak?’
.
Yayınlandığı dönemde yakılan, sakıncalı görülen kitaplardan Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok. Çünkü tam da yayınlandığı dönemin karşı sesi Remarque. Savaşın hiçbir şeyi daha iyi yapmadığını söylüyor o.
Hatta bunu sözcüklerin tüm çıplaklığıyla yapıyor. Savaşın orta yerine götürüyor, 20 yaşındaki gençlerin deneyimli sayıldığı meydanlara.
.
Öyle bir zamanda okudum ki bu kitabı. Aradan geçen koskoca 100 yıla rağmen bir şeyin değişmediğini gördüm. Aynı doymazlık aynı anlamsızlık. Erich Maria Remarque o ufacık detaylarında dahi beni yakaladı. Bir annenin uykusuz gecelerini, bir askerin ölüm korkusunu, bekleyişlerin uzadıkça ete batmasını.
.
Eğer hala okumadıysanız; bu eseri lütfen listenize ekleyin..
.
Behçet Necatigil çevirisi, Ayşe Sarısayın önsözü ve Füsun Turcan Elmasoğlu kapak tasarımıyla ~
Erich Maria Remarque'nin Batıda Yeni Bir Şey Yok adlı romanı ilk kez 1929'da Berlin'de basılmış, Alman Edebiyatının en popüler savaş karşıtı romanlarından, hatta klasiklerinden biri haline gelmiştir. Nazilerin yükseldiği yıllarda ise en çok yakılan ve okunması yasaklanan başlıca roman olmuştur.
Kitabın konusuna gelecek olursak; 1. Dünya Savaşı öncesinde Alman okullarındaki öğretmenler öğrencileri savaşa katılmaya vatanseverlik, Alman ırkının üstünlüğü gibi duygularla ikna ederler ve çocuk yaştaki gençler gönüllü olarak savaşa katılırlar. Biz tüm yaşananlara Paul'un anlattıklarıyla tanıklık ederiz kitap boyunca. Savaşa katılan bu gençler hiçbir şeyin onlara anlatıldığı gibi olmadığını görürler ve savaşın gerçek yüzü ile karşılaşırlar.
Bizim tarihimizde de 1 Dünya Savaşında bazı okulların bazı dönemleri tümden vatan savunması için cepheye gitmiş ve ne yazık ki şehit olmuşlar ve tek bir mezun dahi verememişlerdır. Bu liselerden biri de Galatasaray Lisesidir.
On sekiz yaşlarında, tam yaşamayı ve dünyayı sevmeye başlayan bu gençler bu dünyayı felakete sürüklemekle görevlendirilirler. İlk bomba ise onların kalplerine atılır. Çalışmak, okumak yerine sadece savaşa inandırılırlar ve bir nesil savaşla yok edilir. Gençlere hayatı öğretmek yerine umutsuzluğu, korkuyu ve ölümü öğretirler.
Savaşların olmadığı bir dünyada, barış içinde yaşanacak, gençlerin silah yerine kalem tuttuğu, ailelerin toprakla kucaklaşmak yerine evlatlarıyla kucaklaştığı, barışın egemen olduğu bir dünya çok da zor değil. Tek yapılması gereken barış için çabalamak.
Keyifle okuyunuz.
“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”tu hem de yeni farklı hiçbir şey yoktu.
Cephede vurulan bir asker düşünün,başı ve vücudu ayrılsa patlayan bombadan işte o askerin bedeni yine yaşamaya devam etmek için çırpınır.
Her yeri delik deşik olsa gözleri yine yaşamak için çırpınır,diyor başkahramanı Remarque’nin bu romanda ve satırlarıyla okuyucunun gözünde bi savaş alanını değil sadece aynı zamanda savaşın arka planını,anlamını ve anlamsızlığını sorgulatıyor.
Karşı cepheden askere baktığında,esirlere baktığında onların orada oldukları için sadece düşman olduklarını ama gerçekte hiçbiriyle düşman olacak bir neden olmadığının farkındaydı isimsiz başkahraman.
O tüm dostlarıyla cephede hayatını son gücüyle sıradanlaştırırken ölmek için çok küçüktü,fakat yaşamak için de çok küçüktü.Biraz az sıradanlaştırırlarsa cephedeki yaşamı yaşayamayacaklardı.Fundalıklarda yaşayan zenci kabileleri doğal olarak ilkeldirler,fakat onlar yapay olarak ve ancak özel bir çabayla ilkel olabiliyorlardı savaşın ortasındaki günlük yaşantılarında,yoksa delirmemek elde değildi.
Yaşamak için de çok küçüklerdi çünkü 20 yaş henüz bir anıları olacak yaş değildi,onların tek anısı patlayan bombalar ve ortasında tanık oldukları tüyler ürpertici yaşamlarıyla ölümün kıyısındaki o yapay sıradanlıklarıydı ve hepsi biliyordu ki,bi gün savaş bitse de artık onlar için normal bir yaşam mümkün değildi.
Remarque satırlarla yer yer okuyucuyu korkunç ürpertecek kadar gerçekçi bir savaş tablosu çizmiş,savaşın incittiği yüreklere bi ses olmuş birinci ağızdan anlatıcısıyla ve savaşı evrensel bi acıya dönüştürmüştür.
“Bu kitap; ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.” diyor Erich Maria Remarque kitabına başlarken.
Remarque, 1.Dünya Savaşı’nda Alman askeri olarak cepheye yollanmış fakat sonrasında yaralandığı için savaşın sonuna kadar askeri bir hastanede kalmış. Bu sebepten olsa gerek kitapta hastanelerle ilgili olan kısımların anlatımı ayrıca çok çarpıcı. Kitabı 1927 yılında tamamlamış fakat 1929 yılına kadar yayımcı bulamadığı için yayımlayamamış. Basılmasının ardından büyük ilgi görmesine rağmen Nazi döneminde yasaklı kitaplar içine alınmış, hatta Berlin’deki dönemin meşhur kitap yakma propagandasında yakılan kitaplardan biri olmuş.1.Dünya Savaşı’nda cepheye yollanmış gençlerin hatta çocuk diyebileceğimiz bir kesimin gözünden görüyoruz savaşı. Paul ana karakterimiz ve onun gördükleriyle, duyduklarıyla biz de savaşa onun yanında dahil oluyoruz ve savaşın tüm vahşetini apaçık bir şekilde görüyoruz. Edebiyatın en başarılı savaş karşıtı romanlarından biri olarak kabul edilmesinin sebebi de bu, apaçık bir şekilde savaşı görmemiz. Paul’un yaşadıkları, cephede kurdukları arkadaşlıkların gücü, insanın her daim içinde bulunduğu duruma adapte olmaya başlaması kitaptan aklımda kalanlar. Hele ki kitabın son sayfasını okuduğunuzda, kitabın isminin anlamı yüzünüze adeta vuruyor ve boğazınızda bir şeyler düğümleniyor. Sert gerçeklerle yüzleşmek, dünya savaşının cephedeki izlerini görmek isteyenlerin; aslında bu yüzyılda yaşayan herkesin okuması gereken bir kitap.
#Okudumbitti
#GarpCephesindeYeniBirŞeyYok
"Bu kitap; ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.” diyor Erich Maria Remarque kitabın başlangıcında.
Yasaklanmış ve yakilanlar arsında yedinci sırada olan bir kitap. Yazar hayati savrulmaktan kendisini yaşam bulamamış bir hayat misali...
Daha çocuk ve öğrencilerdi. Kapılarını çalan ise 1. Dünya savaşıydı. Bir çocuk cephede ne yapabilir ki... Çoğunlugu sağlayabilir, es kaza bir düşman askerini öldürebilir elindeki silahı düzgün tutabilirse, yaralı herhangi birine yardım edebilir hickimse görmeden. Çünkü o hâlâ çocuk... Onlar hala çocuk... Onlar hala öğrenciydi...
1. Dünya savaşının soğuk yüzünü Alman bir askerin cephede yasadiklarini ve sonrasında yaralandığı için askeri hastanede geçirdiği günleri baş karakter Paul un gözünden okuyoruz. Her bir cümlesi insanin yüreğine işliyor.
Kendilerine yabancılaşan, kim olduklarını unutan savaşçılar...
Ailerini geride bırakıp, cephede kurşunların yağmasına yakalanan savaşçılar...
Arkadaşlarının nasıl öldüğüne tanık olmak zorunda kalan savaşçılar...
Hayalleri vardı, soruyorlar birbirlerine :
Dönünce ne yapacağız ?
Diğeri cevap veriyor :
Tek beden olarak geri dönebilecek miyiz , ya da dönebilecek miyiz?
Çünkü her yanları ceset ...
Her yanları uzuv...
Her yanları kan ve acı...
Nasıl unutulabilir böyle bir vahşet!
Oldukça etkili bir kitap.