Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Düşüş - Albert Camus | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Düşüş Kitap Bilgileri


Yazar: Albert Camus
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 57 dk.
Sayfa Sayısı: 104
Basım Tarihi: Nisan 2019
İlk Yayın Tarihi: Mayıs 1956
Yayınevi: Can Yayınları
Orijinal Dil: Fransızca
ISBN: 9789750725036
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Düşüş Kitap Tanıtımı


XX. yüzyıl düşünce ve edebiyat dünyasının kuşkusuz en etkili adlarından biri olan Albert Camus, gerek Başkaldıran İnsan ve Sisifos Söyleni gibi felsefi kitaplarında, gerek Yabancı, Veba, Sürgün ve Krallık gibi edebî yapıtlarında, insanın çağdaş dünya karşısındaki duruşunu sorgular. Ölümüne yakın, 1956’da yayımladığı Düşüş, modern insanın, kendi bencillik ve çaresizliklerini adım adım görmek zorunda kalışının romanıdır.



Parisli saygın bir avukat, soylu davaların savunucusu ve çapkın bir erkek olan Jean-Baptiste Clamence, Amsterdam’da köhne bir barda geçmişini anımsar. Kendisiyle yüzleşirken geçmişteki kesinlikler belirsizliklere, başarılar başarısızlıklara dönüşür. Clamence’ın itiraflarında, elini taşın altına koymadan yaşayanların, pek çoğumuzun öyküsü vardır. Onun “düşüş”ü hepimize ulaşır. Camus’nün, burjuva ahlak anlayışını zekice alaya aldığı Düşüş, başarılı tekniğiyle de öne çıkan bir roman.




Düşüş Kitaptan Alıntılar


1. "Tüm insanlar hakkınızda iyi konuştu mu, 
vay halinize...”"




2. ""fazla iyisiniz .bu yüzden bardağımı sizinkinin yanına koyacağım.""




3. "Mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir."




4. "İnsanlar gösterdiğiniz nedenlere, içtenliğinize ve acılarınızın ağırlığına ancak siz öldüğünüzde inanırlar."




5. "Mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir."




6. "Kimileri, “Sev beni!” diye bağırır, ötekiler, “Sevme beni!” diye. Ama en kötü ve en mutsuzu olan bir bölümü de, “Sevme beni, yine de bana sadık kal!” diye."




7. "“İnsanlar gösterdiğiniz nedenlere, içtenliğinize ve acılarınızın ağırlığına ancak siz öldüğünüzde inanırlar..”"




8. ""Sevmek ve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, âşık olduğumu sandım. Başka deyimle, aptallık ettim.""




9. "Belli bir yaştan sonra her insan, kendi yüzünden sorumludur."




10. ""Tabi gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür. Bunların dışında boş gurur ya da can sıkıntısı vardır.”"




11. "Canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu."




12. "Şurası gerçek ki her şeyde rahattım, ama hiçbir şeyden hoşnut değildim."




13. "Bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı."




14. "“Kendime duyduğum sevgide bir basamak daha yükseliyordum.”"




15. "“Tüm insanlar hakkınızda iyi konuştu mu, vay halinize!”"





Düşüş Kitap İncelemeleri


Önce kısacık kendi gözümden yazarı anlatmak isterim. Hani bazı büyük yazarlar, eserlerinden ziyade karakterlerinden dolayı sevilirler ya, bu adam benim için öyle. Camus’nün 'saçma felsefesi'nde ve 'başkaldırma felsefesi'nde yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarının etkisini de hiçe sayamam. Varoluşçu olduğunu kabul etmese bile yaşamın yaşamaya değer olduğunu savunmaktan vazgeçmediği, hatta intiharın çözüm yöntemi olarak görülemeyeceğini söyleyerek, bir zamanlar yakın dostu olan Sartre ile fikir ayrılığına düştüğü de bir gerçek. (Dostluklarının son bulmasında aynı kadınla aşk yaşamalarının etkisini saymıyorum o başka bir günün konusu olsun) Gelelim bana her sayfasında “İnsan ne ise o mudur? Olması mümkün müdür? Ya da bir ideale varmaya çalışıyorsa, şu an nerededir?” diye sorduran bu şahane kitaba… Kitabı okumayanların bile ismine aşina olduğunu tahmin ettiğim ana karakter Jean Baptise Clamence, kendi yaşamını paylaşıyor bizimle. Varoluşuyla değil de rol yeteneğiyle zevk aldığından bahsediyor hayattan, iki yüzlülüğümüzü, bencilliğimizi, Proust’vari kıskançlığımızı yüzümüze vuruyor. Kendini hem ustalıkla suçluyor hem bu suçlardan aynı ustalıkta aklıyor benliğini. Hepimiz biraz böyle değil miyiz? Gerçeği aradığımızı söylerken koşar adım uzaklaştığımız tek şey salt gerçek değil mi? Uzatmak istemiyorum, henüz okumadıysanız lütfen bir an önce okuyun çünkü ben ne söylesem eksik kalır acı ve bilinçlenme bireyseldir.




Yine muhteşem bir eser ve yine sahnede Albert CAMUS. Bence Camus'un kitaplarının üzerine "Ağır felsefe içerir. Alırken iki kere düşünün, okuduktan sonra çokça düşünün." yazılmalı. Eser romandan ziyade bir felsefe kitabı bir anlatı. Ya da üsten hafif roman, alttan ağır felsefe. Camus bu eserinde çoğu yazarın yüzlerce sayfada veremediği mesajı, az sayfada doğrudan veriyor.

Eserde Clamence sizi bir barda karşılıyor ve başlıyor sizi mexico city sokaklarında gezdirmeye. Tabi bir yandanda anlatmaya başlıyor, eski deneyimlerini. Eski bir avukat yeni bir ağır ceza hakimi kendisi. Avukatlık dönemlerinde saygın bir avukatmış, hem de en tanınanlarından. Bir tepenin üzerinden herkese bakar, sahte erdemlerle gözlerini boyarmış toplumun. Bir sürü sahtelikler, düşkünlükler. Bir gün diyor öleceğimi anladım. Tabi benim korkum ölüm değildi, korkum gerçeklerimi bilen tek kişi olmaktı. Ve başlıyor eski gösterişli kimliğini yıkma çabalarına. Bu çabalar yoruyor onu, tutunacak dal kadınlar, alkol düşkünlüğü. En sonda düşüşünü aktarıyor okuyucuya.
Tabi bu işin görünen kısmı. Satır aralarında Camus'un toplumun genel durumuna ve bireyin sorunlarına ilişkin değerlendirmeler.

Ben kitabı çok beğendim. Ağır bir kitap ama roman okur gibi okumaktan ziyade, düşünerek okunduktan sonra biraz daha anlaşılır oluyor. Ayrıca Sisifos Söyleni okuyanlar için, bu daha kolay anlaşılır bir eser.

Herkese keyifli okumalar dilerim.




Nobel Edebiyat ödüllü yazar Albert Camus'un okuduklarım arasında en güzel bulduğum kitabı. Daha doğrusu kendimi bulduğum kitabı. Bir kitap olsam heralde bu kitap olurdum.

Camus bir insanın diğer insanlara olan davranışlarının altında yatan sebepleri, ince detayları, asıl düşünceleri, insanın ben olma güdüsünü, alçak gönüllülüğün içindeki bencilliği mükemmel cümlelerle anlatmış. Herkesin sevemeyeceği kitaplardan. Sadece içinde kendini bulanların seveceği cinsten.

Kitap okuyucuyla bir sohbet havasında yazıldığından bazı yerleri sıkıcı gelebilir. Ama nerdeyse her bölümünde insanın içine işleyen mükemmel cümleler var. İçinde yüzlerce cümle olan cümleler. Bence yazar olaylar ve ana karakteri zerre kadar düşünmemiş, tamamen verilmesi gereken mesajlara ve insanın içindeki herkesten gizlediği o gizli BEN'e odaklanmış ve harika bir sanat eseri çıkmış ortaya.

Spoiler

"İnsan bazen sapıtıyor, apaçık gerçeklerden kuşkuya düşüyor, hatta iyi bir yaşamın sırlarını keşfettiği zaman bile. Benim çözümüm kuşkusuz en iyisi değil. Ama insan yaşamını sevmediği zaman, onu değiştirmek gerektiğini bildiği zaman, elinde başka seçeneği yoktur, öyle değil mi? Bir başkası olmak için ne yapmalı? Olanaksız bu. Artık hiç kimse olmamak, herhangi biri uğruna kendini unutmak gerekirdi, hiç değilse bir kez. Ama nasıl? Bunaltmayın beni. Ben, bir gün bir kahvenin tersında elimi bırakmak isteyen o ihtiyar dilenci gibiyim. “Ah, bayım,” diyordu adam, ”mesele kötü insan olmak değil; ama ışığı yitiriyor insan.” Evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz.''




Çok ilginç bir kitap. Açık söyleyeyim ben kitabı elime aldığımda, yazarın daha önce okuduğum kitapları gibi bir roman okuyacağımı sanıyordum.Fakat elimdeki kitap çok farklı bir şeydi. Nasıl adlandıracağımı bilemiyorum ama ille de roman demek gerekirse, buna tek kişilik felsefi bir roman demek daha uygun olacaktır sanırım.

Kitapta geçmişte güzel yaşamış, mesleğinde başarılı olmuş, özellikle de kadınların çok ilgisini çekmiş , eğlenceli ve varlıklı bir hayat sürmüş olan bir avukatın , o dönemlerinin geride kalmasından dolayı etkilenen ruhsal durumu ve geçmişi ile hesaplaşması anlatılıyor. Konu baştan sona avukatın ağzından aktarılıyor.

Felsefi yönü ağır basan bir kitap. Yaşam ve insan ilişkileriyle ilgili bir çok ilginç ve doğru tespitler yapılmış.Başta iyilik, kötülük, yardımseverlik, ikiyüzlülük, aşk, ölüm ve din olmak üzere insan hayatında olabilecek her türlü olaya felsefi olarak yaklaşılmış.
Bir roman gibi hızlı okunacak bir kitap değil. Ağır ağır okunması gerekiyor. Bu yüzden insan okurken biraz zorlanıyor. Yani açıkçası akıcı bir kitap değil.

Felsefi kitapları okumayı pek sevmeyen biri olarak nedense bu kitabı beğenerek okudum. Çünkü çok anlamlı ve doğru mesajlar içeriyordu.
Son cümle olarak, özellikle bu tür kitapları okumayı sevenlerin beğenerek okuyabileceği bir kitap diyorum.




Merhaba;
İnce kitapların gerçekten bambaşka bir büyüsü var, düşüş ile bunu bir kez daha anlamış oldum.
Camus düşüş romanı ile adeta okurla sohbet ediyor, o kadar samimi. Romanda ilk önce kendini eleştiriyor ama yok böyle bir eleştiri, insanın kendine bile söylemekten kaçınacağı, öte yandan da sahiden farkında olduğu gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Aslında tam olarak yaptığı şey şu; davranışlarımızın ve düşüncelerimizin ardındaki gizli hazzı ortaya çıkarmak. Ve ister istemez sende kendini gözden geçiriyorsun bu satırları okurken.
Ardından kendini iyice yerin dibine soktuktan sonra, yani eteğindeki taşları atıp, tüm günahlarını açıklayıp hafifledikden sonra sıra öteki insanlara geliyor. Onları da aynı gerçeklikle eleştirmeye devam ediyor, yaptığınız herşeyin farkındayım demek istiyor sanki. Sonraki bölümde ise sıra adalete, dine ve eşitsizliğe yani toplumsal hatta evrensel sorunlara geliyor.
Zaten bu kitabı ölümüne yakın bir dönemde yayınlamış, yani yılların yaşanmışlıklarını ve tecrübelerini tüm netliği ile cesurca bu metinde paylaşmış.
Son derece etkileyici ve sarsıcı, çünkü oldukça gerçek bir kitap.
Çok keyif alarak okudum.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
İsterseniz ucretsizkitap.com.tr kanalıma da bakabilirsiniz, mutlu olurum.



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: