Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme Kitap Bilgileri
Yazar: Barış Bıçakçı
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 48 dk.
Sayfa Sayısı: 99
Basım Tarihi: Eylül 2021
İlk Yayın Tarihi: Eylül 2021
Yayınevi: İletişim Yayınları
ISBN: 9789750531675
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme Kitap Tanıtımı
“Ben aslında bu okuma grubuna annem için katılmıştım. Annemi yatıştırabilmek için. Annem öleli çok oldu ama ben hâlâ onu yatıştırmaya çalışıyorum. Martın sonlarından kasımın ortalarına doğru elimi uzatıyorum, annemin sonbaharda iyice zayıflamış saçına bademyağı sürüyorum, kulağına bir şeyler fısıldıyorum. Gören ninni diye düşünür, dua diye düşünür. Oysa ne ninni ne de dua…”
Yüze doğum lekesi gibi yerleşmiş bir gülümseme, neyi saklar? Bir eşelek gibi kalakalmanın hüznünü bilmeyene, onu anlatabilir misiniz? Yalnızlığın ucunu sivriltmek, bir kısır döngüyü kusursuz kılar mı? Eşyanın kurduğu mahkeme, hangi hatıraya adil olabilir? Bahsettiğini görülmez, anlaşılmaz kılan, seyrelten cümlelerle, birbirimize aslında ne anlatırız? Kendini bulmanın yolu, hep bir başkasından mı geçer?
Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme, Barış Bıçakçı’nın barışması zor, idaresi zor, çünkü idraki zor duyguları usulca yokladığı bir öykü demeti.
Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme Kitaptan Alıntılar
1. "Kadınlar acı gerçekleri bütün açıklığıyla görür ve hemen saklarlar. Öyle bir saklarlar ki sonra kendileri bile bulamaz."
2. "Ruh ile bedenin birliği aşık olduğumuzda deneyimlediğimiz, ikna olduğumuz bir birliktir. Ama bunu kendimizde değil, aşık olduğumuz insanda deneyimleriz. Ona bakar ve böyle bir ruh tam da böyle bir bedende bulunur, deriz."
3. "Eskiden, gençken, bu günlüğün boş sayfalarının bir ışığı, bir aydınlığı vardı ve bu aydınlık gelecek güzel günlerin aydınlığı demekti. Şimdiyse renksizlikten söz edebilirim, boş sayfaların renksizliği hayatın boşluğunu, renksizliğini söylüyor."
4. "Ben öteki çocuğum, boş bir defterin önündeyim, içimden konuşuyorum."
5. "Böyle yaşamak hem suç hem cezaydı."
6. "Gecenin bir yarısı bir mola yerinde yalnız bir kadın olmak ona ağır geliyor."
7. ""Kitaplığımdaki kitaplar bile bitap düşmüştü. Okuduğum ve okunmayı bekleyen bütün kitaplar, olmayı umduğum insanı yaratmaya, biçimlendirmeye çalışmaktan bitap düşmüşlerdi.""
8. "“Çileği saklamak için reçel yaparız,” dese. “Salatalığı saklamak için turşu kurarız,” dese. Yaşadıklarımızı saklamak için de kurmacaya başvurduğumuzu söylese!"
9. "Yaşamın bütün tekliflerini nazikçe geri çevirdim. Ben öteki çocuğum, boş bir defterin önündeyim, içimden konuşuyorum."
10. ""Hayatta bazı şeylerin ya biraz geç ya da biraz erken gerçekleşmesi neredeyse bir yasa gibidir.""
11. ""Kitaplığımdaki kitaplar bile bitap düşmüştü. Okuduğum ve okunmayı bekleyen bütün kitaplar, olmayı umduğum insanı yaratmaya, biçimlendirmeye çalışmaktan bitap düşmüşlerdi.""
12. "Böyle yaşamak hem suç hem cezaydı."
13. "Okur olmak bile kolay değildi. Dünyanın bütün kitaplarını okumak, bütün yazarlarını bilmek, tanımak zorundaydık. Camus okumadan insanları sevmek, Canetti okumadan insanlardan nefret etmek, Tanpınar okumadan huzurlu bir deli olmak mümkün değildi."
14. ""Sevilmeye, ilgi ve değer görmeye aç biri... Böyle insanlar bana sadece kalbimizi değil, ciğerimizi de söküp alacaklarmış gibi geliyor.""
15. "Hayatında kelimelerden daha kuvvetli, daha gerçek bir şey kalmamıştı."
Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme Kitap İncelemeleri
“Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme” Barış Bıçakçı'dan okuduğum ilk kitap oldu ve ben yine bir geç kalınmışlık duygusuyla kapadım kitabın kapağını. Çok severek okudum kitaptaki tüm öyküleri. 14 öykü içinden beni diğerlerinden daha fazla etkileyenler oldu tabii. Eşelek, Bizden Sonra Çakırdikenleri, Kusursuz Kısırdöngü ve Gülünç Geçmiş diğerlerinden biraz daha öne çıktı bende.
Öykülerin hepsinin merkezinde insan var. İnsan denen şu karmaşık varlık. Farklı hayatları, farklı yaşanmışlıkları, aşkları, yalnızlıkları, hüzünleri, kayıpları, kırgın kalpleri ve bir doğum lekesi gibi yüzlerine yerleşen hüzünlü tebessümleri ile insanları anlatmış Barış Bıçakçı. Bunu yaparken oldukça duru ve sade bir dil ve anlatım kullanmış. Her açıdan okumaktan çok keyif aldığım bir kitap oldu. Öykü okumayı sevenler bence mutlaka okumalı.
"Aslında çocuklarım beni biraz ciddiye alsalar bana yeterdi. Hiç ciddiye almadılar. Ciddiye alsalardı zaten büyümezlerdi. Benim bunu isteyip istemediğime aldırmadan, bana sormadan büyüdüler. Onlar büyüyünce ben ısırılıp bırakılmış bir elmaya döndüm. Isırılmış elma nedir ki şu hayatta, kim ne yapsın! Bari dedim, olacaksa tam olsun: Bir ısırık da ben aldım, sonra bir ısırık daha, yedim bitirdim kendimi. Sonunda, annemin dediği gibi, eşeleğim çıktı."
Keyifle okunsun.
Barış Bıçakçı 'dan okuduğum ilk kitap Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme. Ne yalan söyleyeyim beklentimin çok üstündeydi. Oldum olası severim oyunbaz öyküleri. Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme'de okura sağı gösterip soldan vuruyor yer yer yazar. Kurguyu beklenmez noktalara çekerek gülümsetiyor, gafil avlıyor. Hoşa gidiyor bu avlanış.
Canlı, fotoğrafik kareler sunuyor sayfalar arasında yazar, görselliği sinematografik boyutlara evirerek farklı duygulara birden hitap eden öyküler oluşturuyor.
Bir bankanın genel müdürlük binasındaki seramik pano bütün ayrıntılarıyla canlanıyor gözümüzde, bir masaya oturmuş yüz yirmilik keçeli kalem takımı ile resimler yapan çocuk, Feride 'nin elinde karnesiyle babasının elinden tutup masa masa dolaşıp bahşiş toplaması ve yüründeki gülümseme, bir kapının dış kapısında duran kırk dört numara ayakkabılar, ısırılıp bırakılmış bir elma, elinde bulaşık süngeri duvarlardaki küfleri temizleyen genç kadın, dokuzuncu romanını yazmak için başka bir kente giden yazarın trendeki uyuklama halleri, başı sonu belli olmayan bir kuyrukta sıra bekleyen insanlar, gizli gizli karısının günlüğünü okuyan erkek, otogarda sevgilisini yolcu eden genç adamın otobüse bakışı, okulun kalorifer dairesinde bir öğretmenin kendini astığını duyan yumurcakların içeriyi görebilmek için küçük pencereye uzamaya çalışmaları, kocaman nehrin yanında ona paralel olarak kendi haline akan küçük bir ırmak, kurumların duvarlarına asılı uyarı levhaları.
İyi işlenmiş bir dil, ustalıklı imgeler, bilinçli olarak değiştirilen öykü odağı ile sarsan, gülümseten, hüzünlendiren, acıtan öyküler.
Selam sevgili okur!
Daha evvel Barış Bıçakcı'nın 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz' adlı kitabını okumuş ve pek sevmemiştim. Açıkcası yazardan başka bir kitap okumaya da niyetli değildim fakat 'İşe Yarar Birşey' adlı filmi izledikten sonra yeniden Barış Bıçakcı okumaya karar verdim çünkü filmi çok beğendim ve senaryoda Barış Bıçakcı'nın yer aldığını biliyorum.
Ve sonunda 'Doğum Lekesi Gibi Bir gülümseme' adlı kitaba başladım. İçerisinde kısa hikayeler var. Bu hikayeler hiçbir şekilde sizin herhangi bir duyguyu yada olayı sorgulamanıza neden olmuyor, herhangi bir farkındalık yaratmıyor ama belleğinizin en gizli köşelerindeki yaşanmışlıklara dokunuyor ve bu nedenle her birini çok severek okudum.
İlk satırdan itibaren zaten kendinizi o hikayenin içinde buluyor ve akıcı bir şekilde okumaya devam ediyorsunuz. Tüm hikayeler birbirinden farklı; hikayeleri başka, karakterleri başka ve arka plandaki atmosfer başka fakat her birinde enteresan biçimde bir gülümseme gelip yüzüne oturuyor. Her birinin kendine has farklı bir duygusu vardı. Kiminde annenle olan anılarına gidiyorsun, kiminde eski sevgilini anıyor ya da kendi çocukluk anılarını anımsıyorsun. Ben bir günde çok keyif alarak ve birçok satırın altını çizerek okudum. Bundan sonra mutlaka yazarın diğer eserlerine de bakmayı istiyorum.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
İsterseniz ucretsizkitap.com.tr kanalıma da bakabilirsiniz.
Yazarın samimi ve içten diliyle kaleme aldığı "Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme", okuyucuyu hayatın karmaşık ve renkli dünyasına davet ediyor. Kitap, sıradan bir gülümsemenin ardındaki derin anlamları ve insana dair ince detayları ustalıkla ortaya koyuyor.
Roman, ana karakterin içsel yolculuğunu anlatırken, yaşamın zorluklarıyla yüzleşmenin ve kabullenmenin önemini vurgu yapıyor. Yazarın ustaca betimlemeleri ve akıcı anlatımı sayesinde, karakterlerin duyguları ve yaşadıkları deneyimler adeta gözler önüne seriliyor. Bu da okuyucunun kendini hikayenin içinde hissetmesine zemin hazırlıyor.
Başlangıçta hafif ve neşeli bir tonla başlayan kitap, zamanla insanın iç dünyasındaki iniş çıkışları, kırgınlıkları ve umutlarını derinlemesine irdeliyor. "Doğum lekesi gibi" ifadesiyle, herkesin hayatında taşıdığı ve değiştirmesi mümkün olmayan izlere gönderme yapılıyor ama bu izlerin aslında hayatın bir parçası olduğu ve onları kabul etmenin özgürleştirici gücü anlatılıyor.
Genel anlamda, bu kitap yaşamın gerçeklerini kabullenmek ve kendimizle barışmak üzerine düşündüren, dokunaklı ve düşündürücü bir eser. Herkesin kendi iç dünyasına ışık tutacak ve belki de kendisiyle yüzleşmesine vesile olacak bir kitap arıyorsanız, "Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme"
Barış Bıçakçı “ Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme” adlı öykü kitabıyla okuru yaşamının sınırlarında dolaştırıyor. Kâh kederlendiriyor kâh düşündürüyor. İçimizdeki açmazların sebebini hatırlatıyor bize. Bu ölümlü dünyada yazgılarımızdan ve geçmişimizden kurtulmanın öyle çok da kolay olmadığını söylüyor. Kısa öykülerden oluşan eser, merkezine yalnızlığı, boşluğu, yarım kalmışlığı ve beklentilerimizi koymuş gibi. Sıradan insanların sıradan hikâyelerinin yer aldığı eserde hakikatin ağırlığını tüm çıplaklığıyla göz önüne seren anlatılar karşılaşıyor okuru.
️ O iki öğretmen bana bir genç kızın iyi bir evlilik ve annelik dışında da bir idealinin olabileceğini gösterdi.s.14
️Annem kedi hayatının kimisi kırık dökük kimisi güzelce sırlanmış kimisi karanlık kimisi ümitli parçalarını da panoya ekliyordu.s.15
️Hayatta bazı şeylerin ya biraz geç ya da erken gerçekleşmesi nerdeyse bir yasa gibidir.”s.19
“Kadınlar acı gerçekleri bütün açıklığıyla görür ve hemen saklarlar.Öyle bir saklarlar ki sonra kendileri bile bulamaz.s.35
️Saatler masumdur, diyor. Günler, aylar masumdur. Ama sonunda hepsi bir olup karşısına çıkan her şeyi öldürür. İnsan yine de bu kumarı sürdürür.s.61
️Funda çok çalışmalıydı, yazar olmak zordu. O zamanlar hiçbir şey kolay değildi ki zaten! Okur olmak bile kolay değildi. Dünyanın bütün kitaplarını okumak, bütün yazarlarını bilmek, tanımak zorundaydık. Camus okumadan insanları sevmek, Canetti okumadan insanlardan nefret etmek, Tanpınar okumadan huzurlu bir deli olmak mümkün değildi.s.73
️…Hatırlamaktan yaşamaya vaktim ve takatim kalmıyordu.s.74