Diriliş Muştusu Kitap Bilgileri
Yazar: Sezai Karakoç
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 44 dk.
Sayfa Sayısı: 132
Basım Tarihi: 2012
İlk Yayın Tarihi: 2012
Yayınevi: Diriliş Yayınları
ISBN: 2880000003465
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Diriliş Muştusu Kitap Tanıtımı
Bu kitap, 18 Ekim 1976 - 3 Ağustos 1978 tarihleri arasında Diriliş Pazartesi-Perşembe Günlüğü'nde Diriliş Muştusu başlığıyla ve yazarın imzasıyla yayınlanan yazılar ile Ekim 1979 - Eylül 1980 tarihleri arasında aylık Diriliş Dergisi'nde çıkan başyazılardan oluşmuştur.
(Tanıtım Bülteninden)
Diriliş Muştusu Kitaptan Alıntılar
1. "Kendini arayan, yitirmeden bulamaz."
2. "Dünya bir cennet değildir. Hele, peşin verilmiş bir cennet, asla.
Dünya, bir olabilirler yumağı. Onu, cennete ya da cehenneme yaklaştırmak da, insana verilmiş bir olabilirlik, ya da bir yapılabilirlik."
3. "Dışın kuvveti değil, "iç"in zayıflığı tehlikeli."
4. "Kendini arayan, yitirmeden bulamaz."
5. "En büyük arkeolog, zamandır."
6. "Kendini arayan, yitirmeden bulamaz."
7. "Dışın kuvveti değil, "iç"in zayıflığı tehlikeli."
8. "Kapı, içerden açılacaktır, dışarıdan değil. Ama, dışarıdakiler, içeri girmeye layık olunca."
9. "İnsan kendi barikatlarının mahkumu ve kendi zincirlerinin tutsağı olmuştur."
10. "Dünya bir cennet değildir. Hele, peşin verilmiş bir cennet, asla.
Dünya, bir olabilirler yumağı. Onu, cennete ya da cehenneme yaklaştırmak da, insana verilmiş bir olabilirlik, ya da bir yapılabilirlik."
11. "Ruhlarda umutsuzluk, kaskatı bir taht gibi kurulmuştur."
12. "Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, ürkmeyiniz.
İnsanın alınyazısı, ağırlıyla, şartların ötesindedir."
13. "Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, ürkmeyiniz. İnsanın alınyazısı, ağırlığıyla, şartların ötesindedir."
14. "Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, ürkmeyiniz.
İnsanın alınyazısı, ağırlığıyla, şartların ötesindedir."
15. "kendini gören, kendini aşamaz..."
Diriliş Muştusu Kitap İncelemeleri
Cemal Süreya şöyle anlatıyor Sezai Karakoç'u "Bulgucu adam. Belki de ülkemizdeki tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif'in tinsel görüntüsüyle adamakıllı dürüst bir Necip Fazıl'ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz. (...) Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir. Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nâzım da okur... Alçakgönülle katı yüksek uçuyor...Şemsiyesi yok." Bu kitapta da neleri bildiğini bir kez daha görüyoruz. Dirilişe adanmış koca bir yaşamın, koca bir çınar gibi hala hayattaki diriliş insanına selam olsun.
Öncelikle "muştu"nun anlamını yazarak başlıyayım eminim benim gibi çoğunuz bilmiyorsunuzdur. Muştu, sevindirici, mutluluk verici haber demek. Diriliş malum.
Kitabın ilk baskısı 1980 yılında yapılmış, Sezai Karakoç’un 1976 ve 1978 tarihleri arasında Diriliş Dergisi’nde “Diriliş Muştusu” başlığıyla yayınlanan yazıların derlenmesiyle oluşmuştur.
Sezai Karakoç, her zamanki gibi öncelikli olarak diriliş erleri tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir diriliş eyleminden bahsediyor. İzmli fikir akımları tesirinde bulunan çağımız insanının kurtuluşunun, ancak kendini tutsak eden barikatları yıkacak ve zincirleri kıracak bir direniş eylemi göstermesiyle mümkün olacağını söylüyor.
Sezai Karakoç ayrı bir kalemdir. Kalemini ilmek ilmek dokumuş bu güzel eserlerine. Diriliş Muştusu, her kitabında olduğu gibi bu kitabı da hayatıma çok şey kattı. Kitabın muhtevasında bölüm bölüm hakikatler barındırıyor, genelde nasıl bir dirilişçi olmamız gerektiğini, önceki dirilişçilerin nasıl olduğunu ve dahası... Diriliş disiplinini hayatımıza katmalıyız. Her bir diriliş bir güneş gibidir. Hakikatı aydınlatır.
İslamiyet'e öyle sarılmalıyız ki gerçek yaşam ordadır. Bu kitabında da diriliş için insanlık için çok bilgi var verilen her cümleyi teferruatlı bir şekilde anlamak lazım ve öte yandan anlatmakta lazım. Yusuf Kaplan hocamızın bir programında Sezai Karakoç hayatta iken onun kıymetini bilmek lazım demişti. Gerçekten öyle. Edebiyat alanında çoğu yazarların kıymeti sonradan bilinmiştir. Ama biz elimizden geldiğince Sezai Karakoç'un kıymetini bilmemiz lazım. Eserleri birbirinden güzel elbette ama bu kitabı daha tesirli geldi. Belki de Karakoç'un kalemine alışmaya başlamışımdır. Çok güzel cümleler var. Dirilişimizin sağlam olması lazım. İnsanlık umutsuzluğa öyle kaptırmış ki kendisini ,umutsuz olmamalıyız. Ruhumuzun, düşüncemizin hep canlı olması lazımdır. Ve asıl Diriliş İslamiyettedir...
En sevdiğim alıntıları sizinle paylaşmak isterim
Üç dönemden geçiyor insan;
1)Katı dönem
2)Bunalım dönemi
3)Diriliş dönemi
Gerek bireysel gerek toplumsal açıdan bu dönemleri yaşıyor insanoğlu. Katı dönem hiçbir şeyin farkında olmadan, ellerimiz ve kollarımız bağlı, donmuşçasına bir dönem. Sonra bunalım dönemi geliyor. Ellerini hareket ettirmek istiyor insan neden bağlı çözmeye çalışıyor. Dahili veya harici sebepler arıyor. Sorular artıyor cevaplar bulunamıyor. Bir balon gibi şişiyor insan. Ta ki balon maksimum hacmine ulaşana kadar. Artık sıra son nefeste. İşte bu nefes balonu patlatıyor. Bu patlama bir yok oluş değildir. Bir diriliş dönemidir.
İşte üçüncü merhale başlıyor: Dirilmek.
Yazar, kitabında dirilişin her safhasına değiniyor.
Diriliş nedir?
Dirilişin özellikleri nedir?
Dirilişi kimdir?
Dirilişçinin özellikleri nedir?
Onun ne yapması gerekiyor?
Nasıl mücadele etmesi gerek?
Ve daha başka sorular.
Pratik, teorik, reel ve metafizik boyutlarıyla dirilmeyi gözler önüne seriyor.
Bize kalan ise hangi dönemde olduğumuzu bulmak. Ve gerçekten dirilmek istiyor muyuz bunu cevaplamak.
Orwell'ın da yazdığı gibi:
"Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça bilinçlenemezler."
Bunalıma kafa tutmadıkça dirilme şuuru filizlenmeyecek. Ama dirilme şuuru filizlendi mi artık kimse dur diyemeyecek.
Kalemini ilmek ilmek dokuyan üstad Sezai Karakoç, Dirilişin genel esaslarının, nasıl bir diriliş ruhunda olmamız gerektiğinin, önceki nesillerdeki diriliş şuurununun üzerinde durmuş.
Diriliş Hakikati'nin bir güneş gibi aydınlattığının idrakine varmamız için her cümlesinde ayrı bir bölüm oluşturmuş, her cümlede ayrı ayrı seslenmiş Diriliş Erlerine.
Dirilişinizi diri tutun diyor Üstad, yüreğiniz Dirilişle atsın...
Bütün zulümler, hastalıklar, eksiklikler, bu dünyayı bu dünyadan ibaret bilmekten kaynaklanıyor. Öteye ruhların kapalı oluşundan. Gözlerin perdeli oluşundan. Kalplerin mühürlü oluşundan. Vakti, hep "Öğle" sanışımızdan, "İkindi"nin sırrından habersiz oluşumuzdan "Akşam" güneş batmadan düşünemeyişimizden, "Gece"yi gece gelmeden hatırlayamayışımızdan.
Bu kapıyı, diriliş muştusuyla zorlamak; hayal ve fantezisiyle değil. Diriliş etkisiyle zorlamak, büyüsü ile değil. Diriliş uyarısıyla zorlamak; korkusu ve vehimiyle değil.
Kapı açılıncaya kadar önünden ayrılmamak sabrını gösterenler, dirilişçilerdir. Yoksa Asıl Kapı'nın sağında ve solunda şeytanın bir iğvası ve iğfali gibi açılan yalancı kapılardan hemen içeri dalan aceleciler değil.
Kapı, ne acelecilik veya sabırsızlıkla açılabilir, ne de durup beklemekle. Kapının sırrını aramakla kapı açılacaktır.
Kapı, içerden açılacaktır, dışardan değil.