Dicle'nin Sürgünleri Kitap Bilgileri
Yazar: Mehmed Uzun
Tahmini Okuma Süresi: 13 sa. 9 dk.
Sayfa Sayısı: 464
Basım Tarihi: 2014
İlk Yayın Tarihi: 2014
Yayınevi: İthaki Yayınları
ISBN: 9789752732254
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Dicle'nin Sürgünleri Kitap Tanıtımı
Unutulmuşların sesi, ikinci bölümde sürgünlerin, kaybedenlerin, bin yıllık topraklarından koparılıp atılan bütün kavimlerin hikayesine dönüşüyor. Herkesin barış içinde yaşadığı Mezopotamya toprakları kanla sulanıyor. Bedirhaniler yeniliyor, isyancılar her biri dünyanın başka bir kıyısına sürgün ediliyor ya da öldürülüyor. Mir, önce İstanbul’a, sonra Girit’e ve Şam’a sürgün edilimiştir ve orada yoksulluk içinde hayat mücadelesi vermektedir. Dengbêj Biro ve Esther de ardı sıra. Büyük umutlar sürgünle, göçle yeniden tarihin sayfalarına gömülüyor.
Dicle'nin Sürgünleri Kitaptan Alıntılar
1. "İyi insanları unutmayın, unutmak en büyük kötülüktür."
2. "...düşmansız savaş olmaz, savaş düşmanı, düşman savaşı yaratır ve ikisi birden yıkımı getirir."
3. ""Özgürlük bilgiyle elde edilir, cehaletle yitirilir.""
4. "Düşmanlık, rekabet, kıskançlık, çekememezlik ve ihanet ülkenin kaderiydi ve yüzyıllardan beri ölümcül bir çıban gibi ülkenin bedenini kemiriyordu."
5. "İyiliğe iyilik yiğidin işidir..."
6. "Agîre eşqe gerın'e, dikeve nav hesti û çerîn'e, ne dibeje fedîye ye û ne jî şerın'e"
7. "Ancak devir değişiyordu; dünün dostları, bugünün düşmanları oluyordu."
8. "Dünya değişmişti, şehir değişmişti, toplum ve insanlar değişmişti."
9. "Ömrünün baharında, hayatın en coşku yerinde, dünyanın bir başka yüzüyle karşılaşmıştı; kin, nefret, zorbalık, tecavüz, kılıcın hükmü ve ölüm."
10. ""İnsanlar buğday başaklarına benzer, boş oldukları zaman kafaları yukarı, içleri dolu olduğu zaman aşağı bakarlar.""
11. "Elbette yıkılmış ve yaralı insanların gösterdiği cesaretin içinde her zaman bir korku ve tedirginliğin de olduğunu bilmeliydim."
12. "Bir dengbej'in başına gelebilecek en büyük felaket, onun dilini yok etmek, onu sözden mahrum bırakmak, aşk ve şefkatten uzaklaştırmak değil mi?"
13. "Barut icat olmuş, mertlik bozulmuştu."
14. "Biro, dünyanın düzeni böyle, yıkım yıkımı, yangın yangını .. Eskiden savaşta değildik , aslandık hepimiz, şimdi hepimiz savaştayız , herkes düşman. Çünkü düşmansız savaş olmaz , savaş düşmanı, düşman savaşı yaratır ve ikisi birden yıkımı getirir."
15. "Hayatı boyunca Hakkari ülkesinden başka bir yer görmemiş, Hakkari'nin dağlarını, orman, mağara ve vadileri mesken edinmiş, ne dünyanın malını mülkünü tanımıştı, ne de hayatı idame ettiren parayı pulu."
Dicle'nin Sürgünleri Kitap İncelemeleri
kitabında tanıdığım Dengbej Biro'nun, sözü aşkın, aydınlığın ve umudun sonsuz insani gücü olarak gören, biri Müslüman bir Kürt, biri Hıristiyan bir Keldani, biri Êzidi, biri Yahudi, biri Ermeni, biri Arap, biri de Türk olmak üzere yedi gence Mezopotamya'nın acılarla, sürgünlerle, savaşlarla geçen tarihini anlatıyor.
Neden yedi peki?
Yedi tüm kavimleri buluşturan kutsal bir rakamdır, kin ve nefretin gazap topraklarına dönüşmüş olan Mezopotamya toprağında, dinleri imanları, inanç ve insanları aynı kökte buluşturuyor.Ezidi kavillerine göre Allah, dünyayı yedi günde, yedi melekle birlikte yarattı.Hayat ağacının da yedi dalı ve yedi yaprağı var. Kadim nehirler Dicle ile Fırat da yedi kola ayrılıyor. Nuh Peygamber de gemisini yedi günde tufana hazırladı.
Dengbej Bıro, bu dünyada sözden ve gözündeki kılıç yarasından başka izi olmayan Cizre'nin yetim Êzidi çocuğu, çıktığı yolculukta Hakkâri Tiyar bölgesinde katliamdan yaralı kurtardığı Keldani kızı Ester'i bulmasıyla başlayan azap ve sevda dolu günlerini anlatıyor. Dipsiz vadilerin kimsesiz geyiği, Hakkâri'nin yalnız yaylalarında yetişen küskün yasemin çiçeği Ester. Katliamdan yaralı kurtulan bülbül sesli Ester, yaşadığı büyük acıdan sonra Stêr olmuştu, yani Biro'nun sadece gözleriyle konuşan yıldızı olmuştu.Bu kadar acıyla başlayan azap dolu günler Osmanlı'nın Mezopotamya topraklarına girmesiyle aşiretlerin, Mirlerin, boyun eğmeyen tüm kavimlerin bir bir kırımıyla ve Biro'nun önce İstanbul'a sonra Girit'e en son Şam'a sürgünüyle devam ediyor.
Biliyorum böylesi bir kitabın yanında çok basit bir inceleme olarak kalacak, ama olsun çünkü düşünceler ifade edilmek için vardır.
Mehmed uzunu sıkça okurum, ama en güzel kitabı buydu, ve bir kez daha okuyacağım:)
Aslında kitap neden bu kadar az okunmuş hayret içindeyim doğrusu, sizi alıp bambaşka dünyalara götüren bir kitap, çoğu zaman hafif bir tebessüm etse de çoğu zamanda acı bir hüzün hissediyorsunuz. iki gözümün çiçeği mehmed uzunun bu kıymetli eseri iki ciltten oluşuyor, ilk cildi olan diclenin yakarışı ve diclenin sürgünleri. Diclenin yakarışın da kandili yaktık, bıro anlattı ve biz dinledik. İkinci kitapta kandili bir kez daha yaktık, ve yine dinledik bıro'dan. Kanımca ikinci kitap çok daha iyidi çünkü, yeni kavuşulmuş bir aşkın, savaşın ortasında buluyorsunuz kendinizi. Deli bıronun, gerçek aşkı êster için verdiği mücadele,
İhanetler ve
Bir isyandan geriye, uzun bir sürgün. Sürgün ne kadar sürerse sürsün, asla alışamazsınız her zaman içinizde bir hasret kalır. " Memleket hasreti." Bu kitapla, en güzel mutlulukların en kısa süren mutluluklar olduğunu bir kez daha anladım. Memleketin, kıymetini, ve sevdiklerimizin kıymetini. Elimde olsa herkes okusun isterdim bu kitabı diyorum ve incelememe son veriyorum burda. Güzel bir kitap sizi bekliyor. Okumanız dileğiyle.:)
Yine Mehmed Uzun'un okunması gereken kitaplarından biriyle karşı karşıyayız. Okuduğum her kitabı bende ayrı bir iz bırakıyor...
Gelelim Kör bro'ya, dengbej bro' ya, Stêr'in bro'su, yetim ve öksüz, kimsesiz ve yaralı bro, Sesin ve sözün sahibi bro, ebedi sözün yaratıcısı. Mam sefonun öğrencisi, migo'nun arkadaşı, Apê Xelef'in üvey evladı, Gulîzer ve Arme'nin ilk aşkı, Cizre'nin yetim ezidi çocuğu. Doğup, büyüdüğü Mezopotamya topraklarında yaşadıklarını kaleme alır. Katliamdan yaralı kurtardığı keldani kızı Ester'i bulmasıyla başlayan azap ve sevda dolu günleri anlatıyor. Osmanlı'nın Mezopotamya topraklarına girmesiyle aşiretlerin, Mirlerin bir bir kırımını ve sonrasında başlayan sürgün dolu günler... Tekerrür eden tarih ve bitmek bilmeyen cehaletin yaratmış olduğu yıkımların farkına varmak adına yazılmış, bilginin ve ebedi sözün değerini anlatan kitaptır Dicle'nin sürgünleri... Siz de kulak verin bu sese
" Dicle'yim Ben,
Dicle'nin sesi
Ataların sözüyle mırıldanan ses.
Söz ; ben, biz, yıkılmış, mağlup.
Her şeyden önce var olan söz,
Cennetle yaratılan söz..."
" Hawar, ben, sen, bizler ne çok yorgun
Savaşlardan, kavgalardan, matem ve taziyelerden,
Yolculuklardan, göçlerden, darbe ve yaralardan.
Boynumuzdaki boyunduruk, el ve ayaklarımızdaki zincir,
Dilimizdeki kilit, ölümü ruhumuzun.
Kalubeladan beri süren esaretten yorgun.
Kaybolmuş, artık çok uzaklarda."
Daha öncesinde Dicle’nin yakarışı kitabını okumuştum.Mir Bedirhan’ın,sürgünlere gönderileceğini az çok tahmin etmiştim gönderildide. Ne yazıkki;biz Kürtlerin tarihi,kan ve zulümle,kendi aramızda birbirimize beslediğimiz kin ve nefretle şekillenmiştir.sizi kendi düşüncelilerimle fazla yormadan, kitaba ve kitabın anlattıklarına geçeceğim .
1870 lerde, Mir Bedirhan’ın cızira Botan mirliğine atandığı dönemlerde yaşayan Kekê bıro bize 7 şevhuberk(gece sohbeti) düzenlemiştir . Şevhuberklerinde bize , cızira Botan mirliğinde Dicle nehrinin tanıklık ettiği,savaş ve yıkımlardan bahsetmiş olup Kendi talihsizliklerini anlatmıştır.Kitabı okuyacak olursanız şayet, ilk 100 sayfada, kitabı bırakmayı düşünmeniz kaçınılmazdır. Şunu belirtmek isterim ki , kitap 100. sayfadan sonra biz Kürtlerin tarihini, ideolojisini , yaşam biçimini, anlatıyor.Baba oğul ,Abi Kardeş,Amca yeğen düşmanlıklarını,Mir Bedirhan’ın Osmanlılar’a karşı ilan ettiği isyanı,tarihte ve bugünde,dinin hep savaş ve kıyımlarda kullanıldığını ,savaş ve kıyımların nelere hangi canlara mal Olduğunu,yaşanılan sürgünleri ,ve daha bir çok şeyi.Kitabın kahramanı olan Kekê bıronun sevdalısı ster ile hikayeleri ,savaşların ve yıkımların nelere mal olduğunun en güzel örneğidir.Tarihimizi esas alan kitabı bize sunan Mehmed uzuna sonsuz sevgimle .Mutlaka okumanız dileğiyle
Mehmed Uzun 'la yolculuğumuz, Diclenin yakarışı yla başladı Dicle'nin sürgünleriyle devam etti, Mezopotamya'da, Dicle'nin kıyısında yaşayan Mir Bedirhan'ın, 16 yaşında tahta çıkışından, sürgüne gidişine, oradan da bu hayattan ayrılınca ya dek kadar geçen zamanları sese tutkun, sözü mekan bilmiş Biro'nun kelimeleriyle ve hafızasıyla aktarıyor.
Herkesin barış içinde yaşadığı Mezopotamya toprakları kanla sulanıyor. Bedirhaniller yeniliyor, isyancılar her biri dünyanın başka bir kıyısına sürgün ediliyor ya da öldürülüyor. Mir, önce İstanbul'a, sonra Girit'e ve Şam'a sürgün edilmiştir ve orda yoksulluk içinde hayat mücadelesi vermektedir.
"Mezopotamya halklarının ölüm ve göçlerle sarmalanan unutturulmuş akıbetinin ölümsüzleştiği "Dicle'nin Sesi"nin ikinci kitabı Dicle'nin Sürgünleri'nde amansız olaylar Dengbêj Bıro'nun kudretli nefesi ve Mehmed Uzun'un usta kalemiyle can bulmaya devam ediyor.
Gelecek kuşaklar yaşananlardan ders alsın, acı ve kanla sulanan topraklarda artık iyilik ve güzellik filizlensin diye Mir Bedirhan'ın önce İstanbul'a, ardından da Girit'e sürgün edilişinin hikâyesi kelime avcısı, kelam ustası Bıro tarafından adeta bir makam eşliğinde, tane tane aktarılıyor. Ta ki Bıro bitap düşüp, "... ve şimdi kandili söndürüp, artık gidin" diyene kadar..."
Kalemi dili konusu edebiyattakı yeri bambaşka olan
'unu okuduk,
Küllüyatını tamamlamak adına okumaya devam ediyorum