Darağacında Üç Fidan Kitap Bilgileri
Yazar: Nihat Behram
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 17 dk.
Sayfa Sayısı: 222
Basım Tarihi: 11 Şubat 2019
İlk Yayın Tarihi: Haziran 1976
Yayınevi: Everest Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789753168175
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Darağacında Üç Fidan Kitap Tanıtımı
"Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!"
1968'ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, "Gerçekçi ol, imkansızı iste," diye haykırdığı günlerdi...
Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye'de yükseklere taşıdılar. ABD'ye, NATO'ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler.
Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, "Asalım, asalım!" çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalıştılar...
İşte Nihat Behram, o günlerin ölüm karanlığını sivil tarihçiliğimize belgesel bir katkı olan bu kitabıyla yırtmıştır. Denizler'in asılmadan önceki son sözlerinin de ilk kez açıklandığı, yayımlanır yayımlanmaz yasaklanan ve ancak yirmi iki yıl sonra aklanan Darağacında Üç Fidan, içten sesi, ince duyarlılığı ve ödünsüz tavrıyla, bütün iktidarların geçici olduğunu, milyonların kalbinde yaşayacak olanların daima özgürlük savaşçıları olduğunu göstermiştir...
Baskı altında geçen yirmi iki yılın ardından, yirmi ikinci basımıyla Darağacında Üç Fidan'ı sunarken, bugün koyu bir karanlığın ve ahlaksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hala bir umut ışığı, darağaçlarında "solmayan" üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz...
(Arka Kapak)
Darağacında Üç Fidan Kitaptan Alıntılar
1. "Sonra belki!!!
Düşüncelerin asılmadığı yerlere gideriz."
2. ""Ömrüm, senden özür diliyorum.""
3. ""Yaşasın Türkiye halkının bağımsızlığı, yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi, yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm!"
. DENİZ GEZMİŞ"
4. ""Ben halkımın bağımsızlığı ve mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz... Yaşasın devrimciler, kahrolsun faşizm...!"
YUSUF ASLAN"
5. "Mayıs'ın 6'sıydı. Şafak sökmeden, gerilemeden karanlık, gün yükselmeden, darağacına çıkacaktı Deniz, Hüseyin ve Yusuf."
6. ""... önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.""
7. "Halkın umudu bir nehre benzer. Ve o nehri besleyen sular vardır."
8. ""Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımın mutluluğu için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türkiye halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!"
HÜSEYİN İNAN"
9. ""... Ta ki vatanı Amerika'ya satanların ve gericilerin sonu gelene kadar, bu kavga biz olmasak da devam edecektir.!""
10. ""Mahkemeye asla güvenim yoktur. Mahkeme diye böyle bir yerde bulunmaktan utanç duyuyorum.""
11. "Emperyalizme ve onun emrindeki uşaklara karşı verdiğimiz kutsal bağımsızlık kavgamızın şehitlerine selam olsun."
12. ""Ezenlere karşı verdikleri mücadelelerde, ölen tüm ezilenlere selam olsun...""
13. "İnançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranları, var olalı bilir dünyamız. Çünkü bazı ölüler dünyanındır."
14. "Bir an vardır, uğruna ölüme gidilir."
15. ""İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir...""
Darağacında Üç Fidan Kitap İncelemeleri
Bu kitap o zaman ''Kitaplık'' olan kütüphaneme girdiğinde 7. sınıf öğrencisiydim. Kitabı satın aldığımız gün dün gibi aklımda. Babamın bana ilk aldığı kitap buydu. İşin cilveli yanı ise kendisi ağır şekilde Türk-İslam sentezini benimser. 8. Sınıf öğrencisi için pek ideal olmayan bu kitabı babama neden aldığımızı sorarken aklım ''Gençlik kitapları'' reyonunda idi. Bana verdiği cevap şu yöndeydi. '' Her fikri ölç, tart biç, düşüncelerin kulaktan dolma değil, kendine ait olsun. Sana ait olmayanı düşüneni daha çok sev, hayat gerçekten farklılıklarla güzel, bu çocuklar zamanında memleketleri için bir şey yapmaya çalıştılar, onları anlayamadık Dursun önkuzu da bizim, denizlerde bizim dedi (hemen hemen cümle tamamiyle böyle)'' Ki kendisi 69 lu ve bu idamlara karşı herhangibi bir sorumluluğu da yok.. O günden sonra biriktirdiğim tüm düşünce ve ideolojileri kendim ölçüp tarttım benimsedim, kabullendim.... Bugün yeniden baştan sona bu kitabı okuyup bitirmenin buruk sevincini yaşıyorum. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki taban tabana zıt görüşlerimiz olsa da Türkiye tarihinin en acı en can yakıcı olaylarından biri. Benim için hayatıma yön veren kitaplardan oldu. Şunu tüm kalbimle söylüyorum ki ( Siyasi cinayet ve idamlara karşı çok sert çizgilerim var ) keşke yaşamalarına izin verilse bu cinayet işlenmeseydi. Keşke çocuklarını ve akabinde torunlarını görecek kadar sıhhatli bir yaşamları olsaydı. Keşke, keşke....
... Hem darağacında asıldıktan sonra cansız bedenlerin duruşu hem de üç gencin ölümünü tarif için en iyi tabir...
"Kuşkusuz suçlu idiler, ama ölüm cezasını gerektirecek kadar değil." Bazı hukukçularca suç ile ceza arasında akıl almaz oransızlık taşıyan bir karar, idam kararı...
Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un tutuklanmaları, hücrede geçirdikleri süreler, işkenceler, ailelerine yazdıkları son mektupla birlikte idamla sonuçlanan ölümleri..
Kitabı okurken sonu bildiğim halde "keşke"nin verdiği bir hüzün nasıl ağrıtıyorsa kalbi öyle okuyarak ilerledim ve etkilendim. Kaldıkları hücre şöyle anlatılıyor: "Hücrede serbest olan tek şey soluk almaktı. Oksijenleri azalmış bir akvaryumdaki balıklar gibi olsa da..."
Deniz Gezmiş, onurlu ve dik yaşamak iz bırakır hayatta diyor ve öyle de oluyor.
Babalarının bile "Eğer memleket düzelecekse idam edilsinler. Vatan sağ olsun." dediği üç gencin 12 Mart döneminde tutuklanma, yargılanma ve asılmalarına giden sürecini anlatıyor Nihat Behram. Kitabın sonunda ise hukuk ve bilim insanlarına dava sonuçlarına ilişkin yönelttiği sorular ve onların yanıtlarına yer vermiş.
Kitabı okuduktan sonra farklı belgesellerle de destekledim. Tavsiye ediyorum. İncelemeyi Deniz Gezmiş'in sürekli okuduğu şiirden bir bölümle bitiyorum.
Delikanlım!
Sen ki, ya bir köşe başında
Kan sızarak başından gebereceksin
Ya da bir darağacında can vereceksin.
"Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar
özgürlüğün borcu mu ödeniyor
Yaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor
Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgar uğultusu bırakarak yanan ateşe"
Siyasi görüşünüzü bir kenara koyup, tarihte ne olup bittiği hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız okumanız gereken eserlerden birisi. Tek başına yeterli olmayacaktır belki ama vakit kaybı da olmayacak.
Bir gece yarısı uğruna savaş verdikleri düşünceleri için, kimi zaman kahraman kimi zaman terörist ilan edilen üç gencin idamını Nihat Behram'ın harika anlatımıyla okuyacaksınız. Behram döneme birebir şahit olmuş bir isim ve dönemin diğer şahitlerinin ağızlarından da alıntılara yer verip kitabı zenginleştirmiş. Ayrıca şiirlerine de yer vermiş ve şair kimliğine hayran kalmamak elde değil.
"Bir an vardır, uğruna ölüme gidilir. Kendi inançları doğrultusunda Deniz, Hüseyin ve Yusuf bunu yaşadılar. İnançlarının siyasal yorumu, bıraktıkları mirasın genişlemesine ve derinlemesine değerlendirilmesi, tarihin sorunudur."
12 Mart darbesi sonrası yaşanan adaletsizlik ve hukuksuzluklardan birisi de bu idamdır kimine göre. Devrimciler tarafından daha çok " siyasi cinayet" olarak nitelendirilir. Türkiye Cumhuriyeti'ne başkaldırdıkları için, hukuka göre değil de, ölümleri için o anda hukuk yazılarak hayatlarının elinden alındığı yazılmıştır.
"6 Mayıs 1972’de idam hükmü giyip darağacında can verdiklerinde, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yaşlarının toplamı, o güne dek ölen arkadaşlarının sayısının altındaydı."
Öncelikle şunu belirtmek isterim: yanlı değilim sadece okuduklarımı değerlendirmeye çalıştım.
Kitabın ilk 60 sayfasını okurken içim parçalandı. Adaletin varlığına kesinlikle inanmıyorum fakat kitap, objektif bir şekilde kaleme alınmamıştı. Abartı ve altı dolu olmayan cümleler barındırıyordu. Mesela Deniz Gezmiş'in düşünceleri birinci ağızdan dinlenilmiş gibi kaleme alınmıştı fakat ilerleyen sayfalardan anladığım kadarıyla düşüncelerini anlatacak birisi ile denk düşmesi olanaksızdır.
Ne yaşarken ne de ölürken onlara rahat vermeyen adaleti sorgulamak gerekirken, adaleti savunduğunu söyleyen kişilerin öldükten sonra bile onlara acımasızca davranması birçok şeyi gözler önüne seriyor.
Kitapta yargılandıkları suçlar hakkında detay verilmiyor, söylenen şeyler de tıpkı günümüzde adaleti sağlamak için ortaya atılan cinsten.
"Cezayı suça değil, suçu cezaya uydurdular" görünen o ki yargılama değil, ortadan kaldırma söz konusuydu. Zaten kitabın sonlarına doğru avukatlarla yapılan soru cevap kısmında bu durum alenen yansıtılmıştı.
O dönemi yaşamadım bu yüzden haklı ya da haksız diyemem ama kitaptan anladığım kadarıyla 3 genç medyanın sessizliği, --susturulması-- halkın yanlış bilgilerle örgütlenmesi, adaletin kirliliği daha doğrusu olmayışı sebebiyle can verdi. Son ana kadar inançları uğruna verdikleri savaş ve başları dik bir şekilde ölüme götürülmeleri göz dolduruyor.
Belki abartı belki de sadece bir kısmı bilemem ama çok etkilendim.
Darağacında Üç Fidan genel olarak cezaevi,dava sürecini konu alıyor.Bu bakımdan dönem odaklı bir kitap olduğunu söyleyebilirim.Nihat Behram da bu döneme birebir şahit olmuş bir şair ve aynı zamanda yazarımız olduğu için gerek şiirleriyle olayı duygusal yönüyle ele almış,gerek avukatların yorumlarıyla bu haksız dava içerisine okuru da katmıştır. Başta olayların gelişimi,Türkiye'nin yaşadığı hukuksuzluk ortamı,kargaşadan bahsediliyor.Sonra Deniz Gezmiş,Yusuf Arslan,Hüseyin İnan'la ilgili fotoğraf bölümü ve araya sıkıştırılan çarpıcı şiirler geliyor.Bu fotoğraf bölümünü avukatların yorumları,dava ile ilgili verdikleri bilgiler takip ediyor ve finalde Nihat Behram'ın bu kitabı yazma öyküsü bir fotoğraf bölümüyle daha sona eriyor.Şiir kısmı ve tabiki olayların ele alındığı bölümler çarpıcı,duygusal bir dille ele alınırken dava ile ilgili kısım fazlasıyla bilimsel.En hoşuma giden de bu çarpıcı bölümlerin başlıklarının insanın tüylerini ürperten nitelikte olması.Sanırım olayın duygusal boyutu ve kin toplamama neden olan kısmı bu başlıklarla daha da arttı.Kitap bittiğinde ise bu sefer altını çizdiğim bölümlere göz attım ve yazara olan saygım kat kat arttı.Öyle bir ortamda böyle bir kitap ortaya koymak büyük bir cesaret ve yürek gerektiriyor.