Çıplak Ayaklıydı Gece Kitap Bilgileri
Yazar: Ahmet Ümit
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 57 dk.
Sayfa Sayısı: 104
Basım Tarihi: Temmuz 2019
İlk Yayın Tarihi: Ekim 2009
Yayınevi: Everest Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789752897465
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Çıplak Ayaklıydı Gece Kitap Tanıtımı
Ülkenin en kararlı, en özverili, en iyimser çocukları. Sert, acımasız, zalim günler. Zor günlere inat gülümsemelerini korumaya çalışan gençler. Kahramanlıklar, ihanetler, acılar ve aşklarla dolu romantik bir yaşam. Demokrasi ateşini, diktatörlüğün en karardık döneminde yakmaya çalışanların serüveni. 12 Eylül darbesine direnen insanların gerçek yaşamlarından çarpıcı öyküler.
"Büyük bir çatışma çıkmıştı kentte. Biz, insanlar, çiçekler, karıncalar, kuşlar, balıklar ve yıldızlar öldürülmesin diye sokaklara renk renk yazılar yazıyor, duvarlara afişler asıyorduk. Hepimiz gençtik; yaşlı olanlarımız da vardı aramızda ama hepimiz gençtik. Onlar, insanları, çiçekleri, karıncaları, kuşları, balıkları ve yıldızları öldürmek için çıkmışlardı sokağa.
Hepsi yaşlıydı; genç olanları da vardı aralarında ama hepsi yaşlıydı. Ve hepsi silahlıydı. Çeşit çeşit sustalılardan otomatik tabancalara kadar bir iyice kuşanmışlardı silahlarını. Bir köşe başında bekliyorlardı bizi. Bekledikleri yerde karşılaştık. Belki daha elverişli bir köşe başı ve daha uygun bir zaman bulunabilirdi ama bu karşılaşma kaçınılmazdı.
Çatışma uzun sürdü. Karanlık bir dönemin bitişinden karanlık bir dönemin başlangıcına kadar. Yenilmiştik. Yenileceğimiz belli değildi ama çok da şaşırmadık. Şimdi kaçıyorduk işte. Yakalanmamak için, yeniden dövüşebilmek için kaçıyorduk. Belki de bastığımız bu ham toprak İstanbul'un karanlık, suskun sokaklarıydı. Bırakıp geride karımızı, çocuğumuzu, basılacak evimizi terk ediyorduk..."
Çıplak Ayaklıydı Gece Kitaptan Alıntılar
1. "Seni tanımış olmak hayatımdaki en büyük ayrıcalıklardan biridir. Çünkü sen, yaşamı güzel kılan o ender insanlardan birisin."
2. "Öyle hızlı akıyordu ki günler, her şey birbirine karışıyordu."
3. "Kaç gülüş söndü yüzümüzde?"
4. "Mutluyduk mutlu olmasına ama eksik kalan bir şey vardı."
5. "“Ben gidiyorum” dedi. “Bundan sonra bana ihtiyacın yok.”
“Kal” demedim, gitmesine engel olmadım.
“Hoşça Kal” dedi ve gitti."
6. "Göklere inanırdım eskiden, ama sen denizlerin derinliğini gösterdin bana."
7. "Mutluluk bu kadar mı uzak?"
8. "Mutluluk bu kadar mı uzak?"
9. "Şüphe: çıplak ayaklı bir gece gibi ilerliyor içimde.
-Nazım Hikmet"
10. "İnsan her şeye alışır diyorlar ya, öyle değil aslında. Başka çaren olmadığı için katlanıyorsun ama alışmıyorsun."
11. "Yüzümü gölgeleyen endişe bulutları kayboluyor, sevinçle doluyorum."
12. "Kaç gülüş söndü yüzümüzde?"
13. "İnsanları suçlamak bu kadar kolay mı?"
14. "Mutluyduk mutlu olmasına ama eksik kalan bir şey vardı."
15. "Bu yıldızları böyle
her gece
niçin yakarlar?"
Çıplak Ayaklıydı Gece Kitap İncelemeleri
Ahmet Ümit in okuduğum ilk kitabı olan Çıplak Ayaklıydı Gece, 1980 darbesi zamanı yaşanılanları bir solcu - devrimci bakış açısıyla anlatılmış bir eser. Kitapta çok hoşuma giden öyküler de oldu, çok vasat bulduklarım da. Bu dönemde düşünen veya fikri olan insana yapılan muameleler akıl alır gibi değil. Yazar bu durumu insani bakış açısıyla çok güzel anlatmış.
Benim en çok sevdiğim 2 öykü , aslında psikolojik olarak sindirilme, korkutulma ve özgürlükle alakalıydı. Sığınak ve Pezevenk adlı öyküleri çok beğendim. Özellikle sığınak öyküsü, saklanan bir adamın saklanışını ve insan içine çıkmasını çok güzel anlatıyor. Öykü sonlarına doğru gönlüm bir hoş oldu.
İçerik bakımından darbe dönemini o siyasi düşüncelerle yaşamadığım için bana çok fazla idealist geldi öyküler. Ancak diğer taraftan bir öyküde devrimcilik ve solculuk üzerine aslında çok güzel bir farkında olma, durumu kavrama olayı vardı. Halka rağmen halkçılık meselesini, işçiler için istenenin aslında işçiler tarafından istenmemesi durumu güzel aktarılmış.
Yazarın en güzel açıklamalarından birisi yine bu kısımdaydı, aslında bu düşüncede iktidar olmak veya başka bir şey istemiyorlardı, muhalefet olma ve direnmenin onurunu yaşamak istiyorlardı.
Yazarlığa başlangıcın bazı sıkıntılarını içerse ve bazı öyküler çok vasat kalsa da genel ortalaması çok iyi olan okunması gereken Ahmet Ümit kitabı.
Tavsiye ederim.
Ahmet Ümit Bey'i üniversitede okurdum. Polisiye maceraları hoşuma gider, katil kim oyunu içinde de psikolojik çözümlemeler yakalamak hoşuma giderdi. Eskiye bir dönüş yapayım, ne var ne yok yoklayım diyerek başladım bu kitaba. Kitap kısa hikayelerden oluşuyor. 70-80'li yıllardaki direnişçi gençlik hikayelerini anlatıyor ağırlıklı olarak. Kitap tanıtımında da bu durumdan bahsedildiginden heyecanlanıp hop sepete attım, lakin...
Sabahattin Ali 'nın Kağnı kitabını yeni bitirmiştim hızımı alamayıp bir hikaye kitabı daha bitireyim dediğimde yanlış yapmışım meğer. Yazarları kıyaslamak avam bir yaklaşım olsa da dil,örüntüler, karakterler, olay akışı vs. Tatmin etmedi beni. Ahmet Ümit'in sevenleri var elbet ama bu kitapla eskisi kadar sevdiremedi kendini bana. Ha ama 'Pezevenk' hikayesi muazzamdı. Bayılarak okudum. Profesyonelliğini orada göstermiş, hissettim. Hikâyenin adı da çok hoş. Sürpriz bırakmıyor ama olsun. Hikâyenin adını günlük yaşamda küfür olarak sıkça düşünsem de (söylemiyorum, söyleyemiyorum değil söylemiyorum,küfre inanların safında değilim) tekerleme gibi tık tık tık yuvarlanarak yakistirdigim kişi ya da kişilere cuk uyuyor. :) Hoş. Ayrıca hikaye baslangiçlarında çeşitli yazar ve şairlere ait alıntılar mevcut. Bu da güzel bir ayrıntı olmuş.
Siz siz olun kitaplarımızın hangi sıralamada okuyacağınıza dikkat edin.
Ahmet Ümit'in sekiz öyküsünün bulunduğu ilk öykü kitabıdır Çıplak Ayaklıydı Gece.
İsmiyle dikkatimi çeken kitapta her ilk öyküler 70'li, 80'li yılların devrimci gençlerinin hayatından kesitler sunuyor bize.
78'linin Mektubu isimli hikayede Ahmet Ümit öldürülen arkadaşı Enver Kurt'a hitaben onunla bu kavgaya atılışını, heyecanlarını, karakollara düğmelerini yad ediyor, ona özlemle, hasretle, biraz utanarak yazıyor bu mektubu.
İkinci hikayesinde Bir Akdeniz Düşü iki sosyalist arkadaşın yolları ayrı düştükten sonra bir çift mavi göze aşık olmalarını anlatıyor. Gençliklerinin heyecanını en güzel yıllarını temsil eden bu rengi ikisi de buluyor fakat hikayeleri biraz farklı oluyor tabi ki.
Sığınak hikayesinde gizlenmek zorunda kalan ve güneşe, gökyüzüne, denize hasret kalan bir militanı, Ölümün Hükmü Yok hikayesinde polisin elinde olan işkencelere maruz kalan bir yandan ölüm korkusu ağır basan bir yandan sevdiğini aklından çıkarmayan militanı anlatıyor.
En ilginç ve dönemi çok iyi yansıtan hikayesi ise Pezevenk hikayesiydi. Burada örgüt içinde polis olduğu ihbarı şüpheden içi içini yiyen bir üyenin hikayesini anlatıyor. Geceleri uykusu kaçan, evinin önünden geçen bir kişiden şüphelenip stresi sonuna kadar yaşatan bir hikayeydi.
Diğer hikayelerde de çocukluk, arkadaşlık, ölüm temaları üzerinde durmuş.
Genel olarak sevdiğim bir kitap oldu. Kısa kısa hikayeler, akıcı, kolay okunabilir bir günde bitecek bir kitaptı. Ağır okumalar yapılan zamanlarda rahatlatıcı bir kitap olarak tercih edilebilir.
Ülkenin en kararlı, en özverili, en iyimser çocukları. Sert, acımasız, zalim günler. Zor günlere inat gülümsemelerini korumaya çalışan gençler. Kahramanlıklar, ihanetler, acılar ve aşklarla dolu romantik bir yaşam. Demokrasi ateşini, diktatörlüğün en karardık döneminde yakmaya çalışanların serüveni. 12 Eylül darbesine direnen insanların gerçek yaşamlarından çarpıcı öyküler. "Büyük bir çatışma çıkmıştı kentte. Biz, insanlar, çiçekler, karıncalar, kuşlar, balıklar ve yıldızlar öldürülmesin diye sokaklara renk renk yazılar yazıyor, duvarlara afişler asıyorduk. Hepimiz gençtik; yaşlı olanlarımız da vardı aramızda ama hepimiz gençtik. Onlar, insanları, çiçekleri, karıncaları, kuşları, balıkları ve yıldızları öldürmek için çıkmışlardı sokağa. Hepsi yaşlıydı; genç olanları da vardı aralarında ama hepsi yaşlıydı. Ve hepsi silahlıydı. Çeşit çeşit sustalılardan otomatik tabancalara kadar bir iyice kuşanmışlardı silahlarını. Bir köşe başında bekliyorlardı bizi. Bekledikleri yerde karşılaştık. Belki daha elverişli bir köşe başı ve daha uygun bir zaman bulunabilirdi ama bu karşılaşma kaçınılmazdı. Çatışma uzun sürdü. Karanlık bir dönemin bitişinden karanlık bir dönemin başlangıcına kadar. Yenilmiştik. Yenileceğimiz belli değildi ama çok da şaşırmadık. Şimdi kaçıyorduk işte. Yakalanmamak için, yeniden dövüşebilmek için kaçıyorduk. Belki de bastığımız bu ham toprak İstanbul'un karanlık, suskun sokaklarıydı. Bırakıp geride karımızı, çocuğumuzu, basılacak evimizi terk ediyorduk..."