Canım Aliye, Ruhum Filiz Kitap Bilgileri
Yazar: Sabahattin Ali
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 32 dk.
Sayfa Sayısı: 160
Basım Tarihi: Ocak 2020
İlk Yayın Tarihi: Kasım 2013
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789750826672
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Canım Aliye, Ruhum Filiz Kitap Tanıtımı
Büyük sıkıntıların yaşandığı çalkantılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali'yi yakından tanımamızı sağlıyor.
"Bundan sonra hiç kimse sana benim kadar yakın olmayacak. Beraber Almanca öğreneceğiz, ben İngilizce öğrenmek istiyorum, beraber İngilizce dersi alacağız, ben kitaplar tercüme edeceğim, bunları beraber okuyacağız, neşeli ve kederli olacağız, ne olursa olsun, bütün bunlar hep beraber, hep ikimizin iştirakiyle olacak ve başka hiç kimse karışmayacak."
Tarihsiz bir mektuptan...
"Sen nasılsın? Keyfin yolunda mı? Sevgilim, Filiz'im nasıl? Onun bir fotoğrafçıda, hiç olmazsa vesikalık bir resmini çıkartıp gönder. Kendinin de bir resmini yolla. İkinizi de fevkalade göreceğim geldi."
-24. VIII. 1944 tarihli mektuptan-
Canım Aliye, Ruhum Filiz Kitaptan Alıntılar
1. "Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku..."
2. "“Ben hâlâ her şeyin düzeleceğine inanıyorum.”"
3. "Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim."
4. "“Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir.”"
5. "O kadar talihin kahrına uğramışım ki hayatta bana da mesut olmak nasip olabileceğine inanamayacağım geliyor."
6. "Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu."
7. ""Herhalde bu kadar sıkıntının bir hayırlı sonu olacak.""
8. "“Bana böyle şeyler yazma,sonra sana deli gibi âşık olurum," demiştim, oldum işte..."
9. "Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku..."
10. "Herhalde bu kadar sıkıntının bir hayırlı sonu olacak."
11. "“Sen her zaman herkesten güzelsin.”"
12. "Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku..Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz."
13. "Sular bulanmadan durulmaz derler.."
14. "Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir."
15. "Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz."
Canım Aliye, Ruhum Filiz Kitap İncelemeleri
Sevengül Sönmez'in Filiz Ali katkısı ile hazırladığı, Sabahattin Ali'nin yazdığı mektuplardan oluşan bir arşiv okudum..
Yazdıklarını okurken hem hüzünlendim hem de mektuplarındaki samimiyete hayran kaldım. Eşine ve kızına, ne şartlarda olursa olsun hiçbir şekilde umutsuzluk aşılamayıp onları hep daha iyisini düşünmeye teşvik etmiş Sabahattin Ali.
Aliye ile resmi başlayan yazışmalar, tarihler ilerledikçe aşk mektuplarına daha sonra da hasret ifadelerine dönüşmüş, kötü vaziyetlerde dahi ailesini ihmal etmemiş, her fırsatta onları düşündüğünü en güzel cümleleriyle eşine ve kızına yazmış Sabahattin Ali...
Mektuplarda en dikkat ettiğim şey, Sabahattin Ali'nin hitap şekilleri oldu. Aliye ve Filiz'e öyle içten sevgi sözcükleri kullanmış ki tebessüm etmemek elde değildi. Tanışmalarını, evliliklerini, kızlarının doğmasını, Sabahattin Ali'nin cezaevinde geçirdiği ayları, Markopaşa dergisinin aşamalarını, yazarın para sıkıntılarını, gelecekten umduğu güzel günlere inancını ve tarih ilerledikçe peşini bırakmayan özlemi okuyoruz mektuplarda. (Bence ülkede hiçbir şey değişmemiş dünden bugüne. Mektuplar da bunu kanıtlar nitelikte. Sadece görüşleri nedeniyle ceza alan birçok yazarın da Sabahattin Ali gibi hissettiğine eminim..)
Okuyup bitirince, yazarın yaşadığı son anı düşündüm, ölünce çantasından çıkan Balzac romanını, kırık gözlüğünü, Aliye'nin fotoğrafını, mektuplarını düşündüm.. Ve onu öldüren Ali Ertekin'in birkaç hafta sonra aftan yararlanıp salıverilmesini düşündüm..
Bir kez daha sevdim Sabahattin Ali'yi..
Canım Aliye, Ruhum Filiz...
Sabahattin Ali okumayı sevenler, hayatını araştırmış olanlar bu iki karakterin kim olduğunu yakından tanırlar. Hele ki onun karakterini eserlerden de olsa tanıma şansına sahip olanlar bu esere farklı bakış açılarıyla bakabileceklerdir.
Duygusal, kadınların "ayran gönüllü" olduğunu ifade ettikleri yazar bu defa sevdiği kadına ve çocuğuna yazdığı mektuplar ile karşımızda. Ayran gönüllü denilen yazarın nasıl bir aşığa dönüştüğünü görüyoruz eserde. Bu mektuplar sadece aşk mı içeriyor? Yazarın hayatını, hayat mücadelesinde karşısına çıkan zorlukları, maddi sıkıntılarını, gazete çıkarma deneyimlerini, hapishane yıllarına dair duygu ve düşüncelerini görüyoruz eserde.
Henüz 28 yaşındayken yaşlandığını düşünüyor. Gerçekten uzun yıllar yaşamasını, yaşlanmasını, daha çok yazmasını isterdi. Hangi eserini okusak doyamıyoruz tadına. Romanları, hikayeleri, şiirleri (kendisi beğenmese de) ne yazsa başarıya ulaşmış yazar.
Eser Sabahattin Ali'nin hayatıyla son bulmuş. Defalarca okumuş ve dinlemiş de olsam hayatını yine de göz atmaktan kendimi alamadım. Okuma sürecimde birçok alıntı paylaştığım için buraya ekleme ihtiyacı hissetmiyorum. Başladığım gün bitirdiğim bir eserdi. Eminim siz de elinizden bırakamayacaksınız.
Aliye Hanım'ın da mektuplarını görmek isterdim. O zaman tam anlamıyla muhteşem bir eser olurdu. Ama Sabahattin Ali o mektupları da özet olarak okura aktarmış. Okunması temennisiyle...
Bu tam olarak bir inceleme değildir
Genel açıklama
Aslında kendimi hiç bir zaman inceleme yazacak kadar donanımlı hissetmedim, muhtemelen bundan sonra yazacaklarım da tam olarak inceleme olmayacaktır, daha çok kitabın bende bıraktığı etki hakkında yazmakla başlayacağım.
İster kitaplar hakkındaki, isterse de genel duygu ve düşüncelerimi pek ifade edemem ancak şuanda yaşayan ve benimle benzer duyguları ve fikirleri taşıyan insanlarla etkileşimde olmanın yollarından biri anlatmaktan geçtiği için bir yerden anlatmaya başlamak kararını aldım(yani benim için anlatmak bir ihtiyaç değil iletişim aracıdır). Ve edebiyatı Sabahattin Ali ile sevdiğimden benim için özel bir yazar. Bu yüzden de ilk incelememin de Sabahattin Ali kitabı olmasını istedim.
Aslında bütün Sabahattin Ali kitaplarını almak ve öyle okumak gibi bir planım vardı ve pdf'ten okumaya kıyamıyordum, fakat hem maddi durumum hemde önceliğim açısından şuan için bu pek mümkün olmadığından şimdi okuma kararı aldım.
Kitap hakkında
Kitabın bir kısmını 2 sene filan önce okumuştum ve eğer pdf'ten değil kitaptan okumuş olsaydım çizilmedik yerini bırakmazdım diye hatırlıyorum. Fakat bu seferki okumamda aynı duyguyu tadamadım. Mektupları yazanın bir yazar olması, üstelik Sabahattin Ali olması bende mektuplarının genelinin naif, sevgi dolu ve kitap gibi mektuplar olacağı izlenimini yaratmıştı, fakat çoğunluğu neredeyse gündelik konuşmalar. Ancak eşine ve kızına her defasında hitap şekli gerçekten çok naif ve güzel.
Mektuplar içinde en çok ilgiyle okuduklarım ölümüyle alakalı olduğu için markopaşa'yı çıkarttıları dönemde yazılan mektuplardı.
Ne zamandır okumak istediğim kitaplardan birisiydi, geç okuduğuma üzülmüş olsam da kitabın etkisinden bir süre çıkamayacağımı bilmek beni mutlu ediyor...
Sabahattin Ali, hasretini çokça yoğun yaşayan bir kalemle yazmaktadır mektuplarını, eşine duyduğu özlem ve ona dair haber alma isteği ile dolu oluşu çok açık bir şekilde hissedilebilmektedir. Biz okurlar pek bencil olabiliyoruz bu anlamda, edebi dedikoduların da yer aldığı bu mektuplar yazarın mahremiyetine zeval veriyor mudur diye de düşünmekten alamıyorum kendimi. Lakin örnek oluyor oluşu yetiyor düşüncelerimi örtmeye.
Mektuplar, edebi mahremiyettir kanımca. Milena, Leyla, Piraye, Aliye ve diğer şanslı kadınlar bu güzel adamların övgü ve aşklarına mazhar oldular. Fakat aşkları böyle uluorta dökülsün isterler miydi? Pek sanmıyorum. En nihayetinde sevda sırrınan olur idi.
“İlk ne zaman aşık oldun?” diye soruldu Neşet Ertaş’a. “13 yaşımda. Yozgattaydık, mahallenin kızıydı. Ona bir türkü havalandırdıydım” dedi.Kızın adını söyledi. Sonra da pişman oldu: “Yazman gurban oluyum, sevda sırrınan olur.” dedi. Şimdi böylesi mahcubiyet yaşayan bu adamların dünyalarına bir okur olarak hunharca girmek ne kadar doğru bilemiyorum ama okuyunca o mektupları, imrenmemek elde değil o muazzam kadınları. Keyifli okumalar diliyorum. :)
Yıl 1944… Tabi o zamanlar teknoloji bu kadar ilerlememiş, kim bulmuş interneti, dokunmatik telefonu, mesajlaşma uygulamalarını, sosyal medyayı…
’nin hayatının bir kısmında eşi Aliye Hanıma yazmış olduğu mektuplardan oluşan bir kitap. Mektup bu ha deyince karşı tarafa gitmiyor, okundu bilgisi mavi çift tik ile ekrana düşmüyor.
Aşkların gerçek aşk olduğu, sevdaların dillerden dillere anlatıldığı dönem. Hani bazı şeyleri hızlı hızlı yaşayıp da bitirilen bu dönemin tersine her şeyin doruklarında yaşanıldığı, kıymet bilindiği bir dönem.
Kitabın genelinde
’nin yazmış olduğu mektuplardan oluşsa da bazı bölümlerinde Aliye Hanımın yazmış olduğu mektuplara da rastlayabiliriz. Sevgili oldukları dönemden nişanlılık dönemine, evlendikleri dönemden kızı Filiz’in dünyaya geldiği döneme kadar yaşadıkları bütün duyguları, bütün zorlukları kaleme almışlar.
Şimdi ise bir mesaj ile saniyeler içinde karşı taraf ile iletişim kurabiliyorken o dönem mektup karşı tarafa teslim edildi mi, mektup okundu mu, cevap yazıldı mı, yazıldıysa kaç gün içinde gelir düşüncesi vardı. Düşünüyorum da bu iki durumda acaba kimler daha şanslı. Geçmişte her şeyin kıymetinin bilindiği, zamanın yavaş aktığı, duyguların gerçek olduğu dönem mi, yoksa her şeyin süratle yaşanıp tüketildiği, değerlerin sıradanlaştığı, duyguların değerinin kalmadığı bu dönem mi? Kitabın son sayfasını okuyup kapağını kapattıktan sonra cevabı bulacaksınız.
Keyifli okumalar dilerim…