Canavar Kitap Bilgileri
Yazar: Stephen Crane
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 16 dk.
Sayfa Sayısı: 80
Basım Tarihi: Ekim 2019
İlk Yayın Tarihi: 1898
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Orijinal Dil: İngilizce
ISBN: 9786052959411
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Canavar Kitap Tanıtımı
1898 yılında yayımlanan Canavar, Stephen Crane’in en bilinen novellalarından biridir. New York yakınlarında yer alan Whilomville adlı kurgusal bir kasabada; önyargıların, korkunun ve tecridin gölgesinde geçen bu hikâyede, beyaz ırktan bir çocuğu kurtarmak uğruna yangının ortasına dalarak feci şekilde yanan siyahi bir gencin toplumdan nasıl dışlandığına şahit oluruz. Köleliğin kaldırılmasıyla birlikte siyahilere duyulan nefretin ayyuka çıkması yetmezmiş gibi, siyahi yardımcı Henry Johnson’ın da korkulan bir “canavara” dönüşmesiyle karakterler arasındaki bütün ilişkiler değişir. Görünen o ki bir insanın yüzünü kaybetmesi, toplumda ona atfedilen rolü de kaybederek tanınmaz hale gelmesi demektir. Yazar ise asıl canavarın Henry mi, yoksa kendinden olmayanı nefretle dışlayan toplum mu olduğuna karar vermeyi okuruna bırakır.
Canavar Kitaptan Alıntılar
1. "Merak ediyorum, yüzü olmamak nasıl bir his acaba?"
2. "İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor."
3. "Dünyada çok sayıda ahmak olsa da onlara karşı koyarak kendinizi mahvetmeniz için bir neden göremiyoruz. Onlara hiçbir şey öğretemezsiniz, biliyorsunuz."
4. "İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor."
5. "Ondan geriye yaralanacak pek de bir şey kalmamış, değil mi? Sanırım yaralanabileceği kadar yaralanmış zaten."
6. "İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi zor."
7. ""İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor.""
8. "“Yüzü yok başının önünde,
Tam da yüzünün olması gereken yerde.”"
9. "Sanıyorum ki ondan geriye yaralanacak pek de bir şey kalmamış, değil mi? Sanırım yaralanabileceği kadar yaralanmış zaten."
10. "“İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor.""
11. ""İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor.""
12. ""Kimse ona benim baktığım gibi bakamaz.""
13. ""Merak ediyorum, yüzü olmamak nasıl bir his acaba?" dedi Reifsnyder, derin düşüncelere dalarak.""
14. ""İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor.""
15. "Sanki kıskançlık, nefret ve kötülükle ete kemiğe bürünmüş gibiydiler."
Canavar Kitap İncelemeleri
Selam herkese
Yine hacmi küçük ama etkisi büyük bir kitap daha. Canavar, Stephen Crane ile tanışma kitabımdı ve her şeyden ziyade yazarın üslubunu ve olayları okura direkt anlatışını çok sevdim. Çok uzatmadan ama etkisinden de birşey kırpmadan etkili bir biçimde vermiş mesajını.
19.yüzyıl Amerika’sı ve sözde köleliğin kaldırılmış olmasına rağmen siyahilere duyulan düşmanlık, ülkenin önde gelen gerçekçi yazarı Crane’nin kaleminde can bulmuş. Beyaz ırktan bir çocuğu yangının ortasına tereddütsüz dalarak kurtaran siyahi gencin ötekileştirilmesini okuyoruz kitapta. Yangında feci şekilde yanarak yüzünü kaybeden bu genç üzerinde, daha yaşamla ölüm arasında gidip gelirken başlayan önyargılar kasabanın bu siyahi kahramana “Canavar” demesine kadar gider. Çok saygı duyulmasa da kasaba halkı tarafından sevilen bu genç, yüzünü kaybettikten sonra sanki çevresi ile tüm bağlarını ve insanlığını kaybetmiş gibi kasaba halkının nefretine maruz kalır.
En merak ettiğim de o kurtardığı çocuğun babasının nasıl bir tutum sergileyeceği idi. O da beni rahatlattı.
Yüzyıllardır bu böyle, değişmedi ve değişmeyecek. İnsanlar kendinden olmayanı, “normal” kabul ettiğinin dışına çıkan tüm insanları dışlamaya devam edecek...
Tanışmanızı istediğim bir kalem
Tavsiyemdir, okuyun okutun efendim
Kitap incelemesine geçmeden önce yazardan bahsetmek istiyorum. Stephen Crane, Amerikan natüralizminde öncü olarak kabul edilmektedir. Eserlerini gerçekçilik, natüralizm ve empresyonizm akımlarına göre şekillendirmiştir. Ernest Hemingway'i etkilemiş ve modernistlere ilham kaynağı olmuştur. 1896 yılında savaş muhabiri olarak Küba'da bulunmuştur. Aynı zamanda 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda muhabir olarak görev yapmış ve burada edindiği izlenimleri eserlerinde kullanmıştır. Özellikle Türkler hakkındaki olumsuz tutumunu belirtmeden edemeyeceğim. Bunu kitapta tek cümleyle görebilisiniz.
Şimdi gelelim kitapla ilgili yorumuma. Kölelik yeni kaldırılmış, siyahilere duyulan nefret diri. İşte tam böyle bir zamanda Henry yangından beyaz ırktan bir çocuğu kurtarıyor. Çocuğu kurtarırken Henry'nin yüzü yanıyor ve tanınmaz hale geliyor. Diğerlerinin değimiyle bir canavar oluyor. Bu olay yaşanmadan önce Henry kasabanın gözdesiyken bir anda nefretin öznesi haline geliyor. Yazar kitapta ayrımcılığın, ikiyüzlülüğün, ırkçılığın eleştirisini ince ince işlemiş. Kitabı okurken hep günümüzle bağdaştırdım. Zira şuan bile bizden farklı düşüneni, farklı inananı ötekileştirmiyor muyuz? Kötü olan farklılıklar mı yoksa ısrarla ötekileştiren, aşağılayan toplum mu? Canavar, aynayı içinde yaşadığımız topluma çevirirken özeleştiri yapmamıza olanak sağlıyor.
Yazarın dediği gibi asıl canavar Henry mi yoksa kendinden olmayanı nefretle dışlayan toplum mu? Karar sizin.
Herkese merhabalar...
Kitabın kapağı ve konusu ilgimi çektiği için geçen aylarda almıştım. Okumaya karar verdim. Konusu o kadar güzel düşünülmüş kitap da öyledir diye düşündüm fakat kitap beklentilerimin altında kaldı.
Günümüzde devam etmekte olan ırk üstünlüğüne parmak basmış yazar. Siyahi olan Henry bir doktor olan Trescott'un evinde atlarla ilgilenen kibar ve herkes tarafından sevilen bir gençtir. Doktor Trescott'un oğlu olan Jim ile oldukça iyi geçinirler. Jim'in onun düşüncelerini dinlemesi, yaptığı işleri izlemesi Henry'inin kendini iyi hissetmesini sağlar. Günün birinde evde yangın çıkar içerde kalan Jim'i kurtarmak için Henry kendini ateşlere atar ve yüzünü aynı zamanda insanlar arasında olan saygınlığını kaybeder.
Yüzüyle beraber akıl sağlığını da yitiren Henry kasabadaki herkes tarafından korkulan bir kişi haline gelir. Kimse onu görmek dahi istemez. Hatta Doktor Trescott onu kurtardığı için doktora nefret duymaya başlarlar Henry'e canavar lakabı takarlar ve ölmesini dilerler.
Gördüğünüz üzere hikâye konusu oldukça ilginç hatta bir filme konu olabilecek düzeyde bir konu fakat yazar çok üstünkörü anlatmıştı. Kitabın sonu da benim için hazin oldu çünkü Henry'e ne oldu kesinlikle bir bilinmezlik silsilesi. Betimlemeler, akıcılık ve konu 10/10. Yazarın daldan dala atlaması, Henry'nin monologlarına asla yer vermemesi, hikayenin sürekli bir eksik kalması -3 Bu sebeple 7/10.
Keyifli okumalar dilerim...
Merhabalar. İş Bankası modern klasikleri benim kitaplığımın büyük bir yerini kaplayan, okumayı çok sevdiğim bir seri. Her ay mutlaka bir tane okuyorum ve bu ay elim canavar kitabına gitti. Yakın arkadaşımla beraber okumayı tercih ettik.
Canavar, arka kapak yazısıyla beni çok etkilemişti. İlk fırsatta okumayı da düşünüyordum.Kısa olması ve işlediği konu sebebiyle bir çırpıda bir kahve eşliğinde okudum. Kurgusu ve anlatımıyla kitap beni içerisine aldı ve sevdiğim kitaplar arasına girdi.
Kitap; bir doktorun evinde yardımcı olarak çalışan siyahi Henry Johnson'un, evde yangın çıkmasıyla evin oğlunu yangından kurtarışını ve bunun ardından gelişen olayları anlatıyor. Johnson yangın sırasında feci şekilde yanıyor ve yüzünü kaybediyor. Bundan sonra toplumun Johnson'a bakışı, onu bir canavar olarak görüşü, onun toplum içinde görünmek istenmemesi kitabı trajik hâle getiriyor. Yazar aslında bu kitapla ırkçılık yapan ve siyahi nefretiyle dolmuş taşmış insanlara gönderme yapıyor. Çünkü Johnson bir siyahi ve kurtardığı çocuk beyaz bir ırktan... "Fedakârlığın karşılığı bu mudur?" diye sorduran bir kitap. Etkileyici ve hüzünlü...
İncelemem de son kısma gelirken eleştirdiğim bir noktaya da değinmek istiyorum. Kitap o kadar güzel ilerliyordu ki çarpıcı bir son bekledim. Ama sonu yarıda bırakılmış gibi geldi. Onun dışında kitap zaten çok güzel, okumak isteyenler için öneririm. Keyifli okumalar dilerim. :)
Alıntı "İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor."
Yazarı çok duymuştum, okuma fırsatı bulduğum ilk kitabı. Dilinden çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Kitapta birkaç kez okuduğum cümle neredeyse yok. Çok az alıntı yaptığım nadir kitaplardan. —Spoiler— Canavar haline geldikten sonra (Henry’den) bahsedilirken kullanılan cümleler hep önyargıdan ve boş sohbetlerden oluşuyor. O kadar boş ki yaşanan sıradan bir olaymış - dedikoduymuş- gibi hemen başka gündelik bir konuya geçilebiliyor. Bu sohbetleri yapanlar da genelde kadınlar. Hoş bir izlenim edinemedim. Sadece bir kadın karakterle bu kanı giderilmeye çalışılmış, o da yarım yamalak olmuş. Bakıcı ile konuşulan bölümlerdeki yinelemeler çok gereksiz olmuş. Cahilliğini daha önceki bölümlerde de okuyucu olarak anlayabiliyorsunuz zaten. Klasik olarak sayabileceğiniz tek şey ( Henry’nin çocuğu kurtarması dışında) doktorun tutumu ve davranışları. Onun dışında bir şey yok malesef. Keşke biraz da Henry’nin gözünden de görebilseydik yaşadıklarını. İster istemez nerede Kafka’nın Dönüşüm’ü nerede bu kitap demekten, karşılaştırma yapmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Ki orada durum aniden olmuştu. Bir anda böceğe dönüşmek kulağa ne kadar olağandışı gelse de size hissettirdikleri, karakterin hislerini anlattığı dil çok etkileyeciydi. Böyle bir anlatım yapılsaydı çok daha güzel bir kitap olabilirdi.