Boyalı Kuş Kitap Bilgileri
Yazar: Jerzy Kosinski
Tahmini Okuma Süresi: 7 sa. 29 dk.
Sayfa Sayısı: 264
Basım Tarihi: Kasım 2018
İlk Yayın Tarihi: 1965
Yayınevi: E Yayınları
Orijinal Dil: İngilizce
ISBN: 9789753900690
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Boyalı Kuş Kitap Tanıtımı
İlk olarak 1965`te yayımlanan Boyalı Kuş, Jeryz Kosinski`yi edebiyat dünyasının aranan simalarından biri yaptı. O dönemde Los Angeles Times`ın ``son on yılın en etkileyici romanlarından biri`` saydığı eser otuzdan fazla dile çevrildi.
II.Dünya Savaşı sırasında ailesi tarafından güvenliği için uzak bir köye gönderilen bir çocuğun oradan oraya savruluşunun sinirleri hırpalayan hikayesi olan Boyalı Kuş,dehşetle vahşetin, masumiyetle sevginin yakınlığını irdeleyen bir şaheserdir.
Edebiyat tarihinin en önemli ve özgün yazarlarından Kosinski`nin ilk ve en ünlü eseridir.
"İkinci Dünya Savaşı'nı konu edinen kayda değer kurgulardan hiçbiri Jerzy Kosinski'nin Boyalı Kuş'unun seviyesini yakalayamaz. Görkemli bir sanat eseri ve insan iradesi üzerine yazılmış en iyi methiye. Bunu okuyan asla unutmayacak, ve mutlaka sarsılacak. Boyalı Kuş edebiyatımızı ve yaşamlarımızı zenginleştiriyor."
- Jonathan Yardley, The Miami Herald-
"Olağanüstü... Tam anlamıyla sersemletici... Hayatımda okuduğum en güçlü kitaplardan biri."
- Richard Kluger, Harper's Magazine-
En önemli yazarlarımızdan biri
- Newsweek-
En iyilerden biri... Derin bir içtenlik ve duyarlılıkla yazılmış"
- Elie Wiesel, The N.Y Times-
(Arka Kapak)
Boyalı Kuş Kitaptan Alıntılar
1. "Farklı bir saç ve göz rengiyle nasıl bir üstünlüğü olabiliyordu bazılarının diğerlerine karşı?"
2. "İnsanlar anlaşamadıklarına göre, dilsizliğin de önemi yoktu."
3. ""Tamam, bugüne kadar dualarımın karşılığını bu dünyada görmüş değildim ama bunlar muhakkak ki cennette yani adaletin kanun olduğu yerde gözden kaçmayacaktı.""
4. "“İnsanın yapayalnız kalması ürkütücü bir şeydi.”"
5. "“İnsan kendinden başkasını suçlamamalıydı. ”"
6. "İnsan olmak büyük bir başarı, önemli bir aşamadır..."
7. "Masum ve günahsız birine eziyet çektirmek yerine onun içine nefret tohumları ekmek çok daha önemliydi. Hele koca bir toplumun içini kin ve nefretle doldurmaktan daha büyük bir başarı yoktu."
8. "Kör olunca hayat boyu gördüklerini de unutur muydu acaba insan?"
9. "“Neden değişik bir saç rengi, bir göz rengi bazı insanlara büyük üstünlük sağlıyordu? ”"
10. "Beni şaşırtıyordu şu Almanlar. Amma ziyankardılar ha! Böylesine acımasız,sefil bir dünyanın hakimi olmak neye yarardı?"
11. "Çok seviyordum kitapları. Çevremizdeki dünya kadar gerçek ; neredeyse ondan daha zengin bir evren fışkırıyordu sayfalarının arasından."
12. ""Önde koşmak, arkada kalmak kadar tehlikeliydi.""
13. "... hayalleri esir almak nasıl mümkün olabilirdi ki?"
14. "Göğsümde neyin kırıldığını bilmiyordum. Elimle kalbimi yokladım. Atıyordu."
15. "Ama artık biliyordum ki dünyanın bir düzeni, bir adaleti vardı. İnsanın yapması gereken şey en uzun ömrün bahşedileceği kadar dua edip sevap biriktirmekti."
Boyalı Kuş Kitap İncelemeleri
Nedendir bilemiyorum, II. Dünya Savaşı, Soykırım, Yahudiler konulu kitaplar olunca dayanamıyorum. Bu da okuduğum onlarca aynı türden kitaplardan biri olsa da; üzülmeyi, sinirlenmeyi, kızmayı her şeyi bir kenara bırakıp elime alıp yine okuyorum..
Kitabın baş kahramanı 6 yaşında bir çocuk ve ailesi onu savaştan korumak ve güvenliği için köye bir bakıcının yanına gönderiyor. Tabii bu arada savaş oldukça büyüyor. Yanına yerleştiği dadı, çocuk yanına geldikten 2 hafta sonra vefat ediyor. Kimse çocuğu istemiyor. Çingene ve Yahudi olduğuna inanıyorlar. Çocuk ise kendi ayakları üzerinde durarak, oradan oraya savruluyor. Yaşadığı aklın ve mantığın bile kabul edemediği olayların gerçek hikayesi..
Çocuk kendisine şunları sorguluyor kitapta:
Farklı bir saç ve göz rengiyle nasıl bir üstünlüğü olabiliyordu bazılarının diğerlerine karşı?
Çocuk burada kendini, yerlisi olduğu ülkesinde nasıl bir yabancıya dönüştüğünü anlatıyor bizlere.
İster kana bulanmış bir kuş olarak düşünebiliriz onu, ister ten renginin farklılığından doğan bir Boyalı Kuş gibi..
, yazar
‘nin ilk ve en ünlü eseri. Yazarın kendi başından geçen olaylardan esinlenerek kitabı yazdığı aşikâr. Gözünüzün önünde sahneler film şeridi gibi canlanıyor, tüm ruhumla ağladım...
Tüm dünyanın bildiği ama kimilerinin basit ve olağan bir şeymiş gibi gördüğü, Nasyonel Sosyalizmi anlatan kitaplardan biri ile daha tanışmış oldum. Yazar
, bu kitabından dolayı kendi ülkesi de olmak üzere bir çok yerden tepki görmüş, tehdit almış, iftiraya uğramış ve doğruyu söylemenin bedelini fazlası ile ödemiş.
Nazilerin zulmünden kaçan aile, çocuklarını koruyabilmek adına bir kişinin aracılığı ile çocuklarını köyde yaşayan bir kadının yanına gönderirler. Yaşlı kadının kısa sürede ölmesi neticesinde, zor demenin çok basit kaçacağı, değil 7 yaşında bir çocuğun yetişkin birinin bile Üstesinden gelemeyeceği olaylara, şiddete, işkenceye maruz kalan, sırf ten,saç ve göz rengi koyu diye çingene ilan edilen ( ki çingene olmak da insanlık dışı yaşamaya sebep değildir) lanetli kabul edilen bir çocuğun hikayesi. 11 yaşına kadar kaç köy değiştirdi,kaç kişiye sığındı, kaç şeytanla boğuştu bir yerden sonra takip edemedim.
Çocuğunu seven hiç bir anne baba çocuğunun kötü bir hayat sürmesini, bundan da öte ölümüne şahit olmayı istemez. Çocuklarının hayatını kurtarmak adına yaptıkları tercih yerine birlikte ölmeyi göze alsalardı daha iyi olurdu ama bunu kim bilebilirdi.
Yıllarca süren işkenceli, sevgisiz hayatın içinde zavallı çocuğa yardım eden, onu biraz da seven sadece 4 kişi oldu. Onca insanın içinde vicdanı, merhameti olan sadece 4 kişi.
"O sadece küçük bir cocuk" diye avaz avaz bağırmak istediğim, okurken yer yer insan olmaktan utandığım, boğazım düğüm düğüm okuduğum bir kitap oldu.
Ben bir çocuğum.Benim de hakkım her çocuk gibi yaşamak,hayatıma devam edebilmek.Ben de isterdim,oyuncaklarım olsun,okula gidip geleyim,sıcacık bir evim, benimle ilgilenen annem babam olsun.İstediğim şeyler size çok basit gelebilir ama benim için lüks idi.
Çünkü ben küçücük yaşımda savaşta zarar görmeyeyim diye bencil,huysuz,aksi bir dadıya bırakılmıştım ailem tarafından.
Yoo asla suçlamıyorum onları, beni bırakıp gittikleri için...Her anne baba çocuğun iyiliğini ister bilirim.Onlar da nerden bilebilirlerdi ki bu durumun benim için azaptan başka birşey olmayacağını....
Almanların Yahudilere zulüm ettikleri yıllarda küçük bir çocuktum ben. Ten rengimden dolayı nereli olduğumu bana sormadan yahudi ya da çingene zannettiler beni.Siz beni zarar görmeyeyim diye ülke dışında başka birisine emanet ettiniz ama ben en kötüsünü bu sebeplerden dolayı yaşadım.
Çocuğunun yeri Anne ve babasının yanıdır.Fakat ben rüzgar misali ordan oraya savruldum.İşkence,kan,nefret,dayak,açlık,sefalet,zulüm hepsini aklınıza gelemeyecek en kötülerini yaşadım.Neden mi?
Ten rengim koyu olduğu için.Babama benzeseydim bunları yaşamayacaktım ama anneme benzemişim suç mudur peki anneme benziyor olmak...
Suçluymuş annem beni babama benzetemediği için.
Benim duygularıma ortak oluyorsunuz satırlar boyu, elbet duygulanacaksınız fakat gerçekleri görmenizi güzel bir çocukluk yaşadıysanız ve yaşıyorsanız kıymetini bilmenizi isterim.
Çünkü ben bu uğurda çok şeyimi kaybettim.
Sonun da ne mi oldu eee onu da yine benden dinleyin.
Kalın sağlıcakla
2.Dünya Savaşı patlak verince, kurtarılma umuduyla aileleri tarafından köylere gönderilen yüz binlerce çocuktan birinin hikayesi Boyalı Kuş. Jerzy Kosinski’nin kendi yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı eser, Doğu Avrupa’nın ücra köylerinde savaş sırasında yaşananları anlatıyor ve daha da önemlisi o dönemde inançları, yaşayışları, gelenekleriyle taşradaki halkı resmediyor. Esmerliği nedeniyle Çingene ya da Yahudi zannedilen küçücük bir çocuğun hayatının hurafeler, sözde ve ikiyüzlü dindarlık anlayışı ve çeşitli sapkınlıklarla nasıl kabusa dönüştürüldüğünü okuyoruz. Çok acı, yüreğinizi parça parça eden bir hikaye. 2. Dünya Savaşı ile ilgili çok fazla şey okudum, daha da fazlasını izledim fakat bu hikaye beni çok etkiledi. Üzüntüden ziyade yaşanan insanlık dışı vahşet ve dehşetten utanç duydum, kitabı elimden fırlatıp atmak istediğim anlar oldu. İnsanlığa duyulan umudu kaybettirecek ama tam da bu sebepten okunması gereken bir roman. 2. Dünya Savaşı’nın akşamdan sabaha başlamadığını ve tek düşmanın eli silahlı Nazi askerleri olmadığını, o korkunç mevcut hakim zihniyeti göstererek, inkar etmeyi tercih etsek de yüzleşmemiz gereken gerçekleri yüzümüze çarpıyor kitap. Kitabı benim için çok çarpıcı yapan ikinci önemli nokta ise, Kosinski’nin kitabın sonuna eklediği, yazma süreciyle beraber kitabı yazdıktan sonra aldığı tepkilerle ilgili bölüm oldu. Yaşanan vahşet ve dehşetten sonra insanlığın sandığımız kadar yol alamadığı ve günün sonunda acılar dahil her şeyin politikaya alet edilmek için kullanıldığı gerçeğini tokat gibi çarpıyor bu bölüm okurun suratına. Lütfen okuyun.
BOYALI KUŞ/ JERZ KOSINSKI
"... muhtemelen başka çocukların olan oyuncaklarım gelirdi aklıma." Hayallere kurşun sıkılır mı?
.
Bir savaşı anlamak ister misin? O korkunç tabloyu iliklerine kadar hissetmek , bazen nefesinin tutulması, bazen yüreğinin daralması, yani kısacası seni darmadağın edecek bir kitabı okumak istersen işte o, bu kitap.
.
Gerçek bir hikaye, ailesinin ikinci dünya savaşının başlamasıyla birlikte çocukları JERZ KOSINSKI yi korumak amacıyla bir köye göndermesiyle başlar bu acıklı serüven. Bir çocuk neler yaşayabilir , kitabın her sayfası bir önceki sayfanın acısını aratıyor resmen. Ne dersem diyeyim kelimelerle anlatamam bu acı yığınının tek zerresini . İçimizde bulunan o canavarın imkan verildiğinde neler yapabileceğini göreceksiniz. İnsan, pek de insan değil aslında.
.
Kitabın sonundaki şu konuşma beni bitirdi. Jerz'in, savaşı yaşamış ve ailecek görmüş olan arkadaşının kitap hakkındaki yorumu şu şekilde. " Bu kitap benim ve akrabalarımın savaş sırasında çektikleri eziyetin yanında pastoral bir hikaye gibi kalır." Diyerek eleştirmiştir.
.
Kitabı okurken birçok kere bırakmayı düşündüm, yani psikolojik olarak hazır değilseniz, ya da fazla duygusalsanız okumanızı tavsiye etmem. Kitabı 18 yaş üstü ve psikolojik olarak gerçek bir savaşta neler yaşanacağını apaçık göremeye hazır olan arkadaşlar okumalı.
.
Küçük bir not. Bu kitabı bugün paylaşmamın bir diğer önemi, bugün yazarın ölüm yıldönümü olması. Kendisi bu yaşadıklarını atlatamayarak 3 Mayıs 1991 günü intihar eder ve şu notu bırakır. "Her zamankinden daha uzun bir süre uyuyacağım. Buna sonsuzluk deyin."