Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kitap Bilgileri
Yazar: Zülfü Livaneli
Tahmini Okuma Süresi: 5 sa. 45 dk.
Sayfa Sayısı: 203
Basım Tarihi: Kasım 2021
İlk Yayın Tarihi: 2011
Yayınevi: Doğan Kitap
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9786050905441
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kitap Tanıtımı
"Arkadaşlarım bunun farkında değil ama ben bu bağlantıların üstünde ya da dışındayım. Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı, işte romanı yazan zavallı arkadaşımın inemediği derinliklerden biri de bu. O beni, politik geçmişi olan ve Kuzey sürgününe savrulmuş, sıradan insanlardan biri sanıyor. Başımdan geçenleri, benden daha ilginç buluyor. İçimdeki derin ve köklü karanlığın farkında değil. Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil." 12 Mart rüzgârlarının İstanbul’dan Stockholm’e savurduğu bir mülteci olan Sami Baran, yattığı hastanede Türkiye’den bir hastayla karşılaşır. Bu adam, başına gelenlerin sorumlusu olarak gördüğü eski bir bakandır. Ondan intikamını almak amacıyla Şili, Uruguay, İran gibi farklı ülkelerden gelmiş mülteci arkadaşlarıyla birlikte bir plan yapar. Ancak, bu planı gerçekleştirmek o kadar kolay olmayacaktır: Sami Baran, anadilin yeri geldiğinde düşmanla da anlaşma aracı olabileceğini hesaba katmamıştır. Ve bu, planın önündeki engellerden sadece biridir... Zülfü Livaneli’nin usta kaleminden, sürgün yaşamı ve öldürmek-bağışlamak ikilemi üzerine, okurları ve eleştirmenleri değişik kurgusu ve beklenmedik final(ler)iyle de etkileyen, kusursuz bir roman.
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kitaptan Alıntılar
1. "Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil."
2. "Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır."
3. "İnsanları konuşarak tanıyamazsınız. Dil, yalan söyler.. Bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değildir."
4. "Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir."
5. "Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir."
6. "O kadar çok seyrettim ki o bakışı, ezberledim."
7. "İnsanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil."
8. ""Aradan yıllar geçmişti ama içimin kanadığını hissettim.""
9. "Aslında hiç kimseyi sevmiyordum. Çünkü insanlar beni incitiyordu."
10. "sanki hüznü kendisi içindi de iyiliği bütün insanlara yönelikti.."
11. "Bana doğru gelen hiçbir şey yoktur ki yanlış gibi de gelmesin.
Montaigne"
12. "Son zamanlarda hep böyle oluyordu işte. Düşüncelerimi bir noktada odaklamakta
güçlük çekiyordum. Çağrışımlar beni olmadık yerlere götürüyordu."
13. ""Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.""
14. "Her yere içimdeki karanlığı taşıyacaktım.
Artık eskisi gibi olmam mümkün değildi..."
15. "Aslında, hiç kimseyi sevmiyordum. Çünkü insanlar beni incitiyordu."
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kitap İncelemeleri
Livanelin'den okuduğum 4. kitap. Bunu da zevkle okudum. Serenad, Kardeşimin Hikayesi ve Huzursuzluk kitaplarını da severek okumuştum.
Yakın tarih Türkiye'sinin panoromasını yazarın akıcı ve sürükleyici türkçesiyle okumaktan zevk aldım.
İlk etapta yazarın anlatım akışını, kitabın kahramanı Sami beyin araya girip olayı bir de kendi penceresinden anlatmasından rahatsız olmuştum ama ilerleyen bölümlerde itiraf edeyim Sami beyin söze girmsesini merakla bekledim. Olayları farklı iki bakış açısıyla aktarmasını keyifli ve başarılı buldum.
Buna benzer bir roman tekniği Mustafa Kutlu, Bekir Sami Bey'in Özel Hayatı kitabında denemişti. O kitapta Bekir beyin söze karışması akışı ve anlatımı bozduğu için yazar kitabın başında artık söze girmesini reddetmiş ve kendisi devam etmişti. Başarısız bir denemeydi ve esere gölge düşürmüştü.
Konusu, mesajı ve olay örgüsünü bu kadar başarılı vermesine rağmen bir kesimin Zülfü Livaneli'ni "basit bir dili var, edebi yönü çok zayıf" söylemlerine karşı aklımda "bu topraklarda yetişen her başarılı insanın ödemesi gereken bedeli ödüyor" diye bir düşünce oluşuverdi. Tükçesiyle, anlatımıyla ve roman tekniğiyle çok beğendiğim bir dördüncü kitap. Diğer kitaplarını okumak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Keyifle okunacak bir kitap.
Tekrar merhaba ucretsizkitap.com.tr ailesi...
Evet zülfü livaneli'yi müzik sanatı dalında seviyorum, hem de çok ama edebiyatta bir türlü o'na kanım kaynamadı, o'nu sevemedim... bende her sanatçıda kendine has hünerleri beğenme arzusu var; misal moğollar grubu gibi, yaşar kemal gibi... demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Zülfü livaneli'nin okuduğum 7 kitabından sadece serenad'ı beğendim, ki zaten O gerçek bir tarihi katliam olan struma faciasını, içine aşk acısını katarak çok güzel anlatmıştı bize... neyse şimdi şunu dersiniz, medoş zülfü livaneli her kitabında toplumsal sorunları dile getiriyor, ki bu kitapda askeri darbe ve yurtdışına göçler, mülteciler anlatılmış; evet, haklısınız derim, ama yüzü koyun dile getiriyor... ben özet geçmeden, detaylarıyla edebiyatı irdeleye irdeleye bize sunmasını istiyorum... sayfalarını içimize çeke çeke okumak, her sayfada cümlelerin altını çize çize... şimdi de şunu dersiniz; medoş bu eleştiriyi yapıyorsun, peki neden şimdi bu elinde tuttuğun kitabını okudun? Cewap vereyim; yıllar önce aldığım bu kitap, cânim kitaplığımın en üst rafında okunmadı olarak kalmasın diye... Evet kitap güzeldi ama yıllarca yayına sunulması için uğraşılan ve 51 kez basılmış bir kitap, bu kadar hafif ve basit olamaz bence... sevgilerimle, iyi tatiller ;)
Siyasi olaylar, savaş, din ve mezhep farklılıkları gibi sebepler yüzünden ülkelerinden kaçıp İsveç’e sığınan Mültecilerin yaşamına dünden bugüne bir bakış… Şilili, Uruguaylı, Japon, Türk, İspanyol, Faslı, İranlı gibi çok geniş bir yelpazede yer alan mültecilerin ülkelerinde ve sürgün hayatında yaşadıklarını, duygularını ve anadillerini kullanamamalarının verdiği sıkıntıları açık bir dille anlatan psikolojik bir eser…
Kahramanın(Sami) deyimiyle; köpek olmuş bir insanın artık kedi olma isteğini anlatıyor bize. Ben köpekken sadık ve sevecen, "nefes almam gerek" diye düşünmesem nefes almayacak biriydim derken bir kediye dönüştüm diyor; köpek gibi bağlılık duygusu olmasın, sürekli hakaret işitip ve yine aynı şekilde kişilere dönmemek istiyordu. Kedi gibi uzak, denetimli, soğukkanlı, güçlü durmayı ve her şeyi unutup öyle devam etmek isteyen güçlü bir kedi…
Kitabın bitirilmesi 29 yıl sürmüş ve LİVANELİ nedenine; "Gerçeğe gerçek dışından ulaşmak için gerekli mesafeye sahip olmadığıma inanmamdı." diyor
2001 yılında “Yunus Nadi Roman Ödülü'ne” layık görülen bu değerli eseri okumanızı tavsiye ederim.
Son olarak Yaşar Kemal'in kitap hakkındaki yorumuna ve anlamlı birkaç söze yer vermek isterim.
"Gerçek bir şaheser! Teknik ve psikolojik olarak mükemmel! Öldürmek mi bağışlamak mı? İkilemini en iyi veren roman."(Yaşar Kemal)
"Yanardağlar taşları, ihtilaller de insanları fırlatır."(Victor Hugo)
“Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.”(Horatius)
“Anadil Anayurttur.”(Jonh Berger)
Bir Kedi,Bir Adam,Bir Ölüm öldürmek mi bağışlamak mı ikilemi bambaşka bir psikoloji. Farklı hayatlar, dramatik sonlar. Aşktan, aile değerlerine, 12 Eylül Öncesi ve sonrası, yok olan hayatlar,yıkılan hayaller. Mültecilerin yaşamına evrensel bambaşka bir pencereden bakış. Çocukluk döneminde oluşan travmalar ve bu travmaların hayat boyu derinden hissedilmesi. Anadilin önemi öyle güzel işlenmiş ki okurken yok etmeye çalıştığımız dilimizin önemini bir kes daha algılıyoruz. Anadil öyle bir şeydi ki, aynı şeyi başka dilde söylediğinde bütün anlamı, rengi, kokusu yitip gidiveriyordu. John Berger'in "Anadil anayurttur" sözünü hatırlıyoruz.
Livaneli yine her kitabında olduğu gibi bu kitabında da bir çok toplumsal konulara değinmiş değinmekle kalmamış konudan konuya altın vuruşlarla geçmiş. Roman içinde roman okuyoruz. Doruk noktası olarak bir final beklerken bambaşka bir olay örgüsü yaşandı ters köşe oldum ama iyiki böyle bitti dediğim bir sondu. İlk başlarda kitabın içine girmekte zorlandım ama sonrası su gibi akıp gitti, okuması çok keyifliydi durup düşündüren ders çıkartan bir eser. Yazılmaya başlanmasından yirmi dokuz yıl sonra neden bittiğini okuyunca çok ama çok iyi anladım. İlmek ilmek işlenmiş. Yüreğine, emeğine sağlık büyük üstat. Lütfen okuyun ve okutun.
İnceleme denmez aslında, daha çok, yazarın üç kitabıyla alakalı kısaca düşüncemi belirtmek istiyorum. Henüz okumayıp okumak isteyenler için.
,
ve
.
Livaneli severim, okumaktan da zevk alırım ama bu üç kitabı öylesine yazmış gibi. Yani boş zamanlarında, aklında dönüp duran ama tam olarak bir hikayeye sahip olmayan konular bunlar. Anahtar bir kelime bulup onun üzerinden, biraz da toplumsal mesajlar vermeye çalışarak yazdığı romanlar. Kitaptaki karakterler de öyle çok bir özelliği olmayan silik tiplerden oluşuyor, yani olmasa da olur benim tabirimle.
Kitabın konusuna değinmem gerekiyorsa da, biraz 80 darbesinden, biraz mültecilikten (hatta çoğu mültecilikten ki bu konuyu özellikle işlemeyi seviyor), biraz aile ilişkilerinden ve hiç uğruna yitip giden bir yaşamdan bahsediliyor. Bir de esas karakterin yurt dışındaki diğer mülteci arkadaşları var. Onların hayatlarına ufak ufak değinmeler de gereksiz olmuş bence. Kitaba birkaç sayfa daha kazandırmaktan başka bir işe yaramamış.
Saygısızlık etmek istemem ama benim düşüncelerim bunlar. İlla ki bir emek var, bir uğraş bir çaba. Ama geçiş dönemi kitapları bunlar bence. İyi olanı yazmadan önceki ısınma turları.
Okusam mı diye düşünüyorsanız yazarın bu üç kitabını es geçebilirsiniz, daha iyileri varken vasat olanlarla zamanınızı harcamayın derim. İyi okumalar.
Puanı da veremedim çünkü 6 ile 7 arasında bir puan yok.