Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Kitap Bilgileri
Yazar: Stefan Zweig
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 1 dk.
Sayfa Sayısı: 71
Basım Tarihi: Mart 2024
İlk Yayın Tarihi: 1925
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Orijinal Dil: Almanca
ISBN: 9786053324225
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Kitap Tanıtımı
Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Kitaptan Alıntılar
1. "Her şeyi öyle doğal, öyle büyük bir heyecanla anlatıyordu ki yaptıkları bir rezaletten çok geçirdiği bir nöbetin, bir hastalığın hikâyesi gibiydi."
2. "“Şahsen ben insanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.""
3. ""Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi
yalnızız...""
4. ""Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.""
5. "Içimi acıtan şey hayalkırıklığıydı...
O genç adamın o denli itaatle gitmesinin verdiği hayalkırıklığı,
beni durdurmak,yanımda kalmak için hiçbir girişimde bulunmaması,
oradan ayrılıp gitmesi konusundaki ilk arzuma minnetle ve saygıyla boyun eğmesi,
beni kendine çekmek için birşey yapmak yerine,beni yoluna çıkan bir azize gibi görmesi sadece, ve beni görmemesi,
Bir kadın olarak hissetmemesi."
6. "" Şahsen ben insanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum. ""
7. ""Yalnızlık korkunç bir işkenceydi.""
8. ""İnsanları yargılamaktan değil, anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.""
9. ""Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnızız...""
10. "İnsanları yargılamaktan değil ,anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum"
11. ""Yeniden başlamak için çok yorgunum, çok usandım.""
12. "Bir arzudur insanı aşağı çeken."
13. ""Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnızız...""
14. "İnsanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum."
15. ""Yeniden başlamak için çok yorgunum, çok usandım.""
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Kitap İncelemeleri
'in
kitabının 71 sayfasının her satırında yaşattığı yoğun duygu geçişi ve psikolojik çözümlemelerden ziyadesiyle etkilendim.
Zweig, normal hayatta empati yapamayacağım Mrs.C'nin psikolojisini ve ruhsal betimlemesini çok güzel anlatmış, adeta Mrs.C'nin dünyasına hapsoldum diyebilirim. Erkek bir yazarın bir kadının psikolojisini ve ruh hallerini böylesine derin şekilde tahlil edebilmesi Zweig'e bir kez daha hayran kalmamı sağladı.
Yazar, 1920'li yılların sosyolojik yapısını ve burjuvazi tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışını eleştirerek; ahlaksal açıdan topluma aykırı gelecek olayları ve duyguları psikolojik derinlikleri ile incelemiş. Tutkularının peşinden koşan insanların yaşamlarını nasıl hiçe saydığını, toplum tarafından empati yapılmadan yargılanıp, eleştirildiğini sürükleyici bir şekilde anlatmış. Kitabın kurgusu gayet güzel lakin yazarın karakterlerin duygu yoğunluğu ve psikolojilerini anlatış biçimi beni daha çok etkiledi diyebilirim.
Zweig'in ilk olarak
kitabını okuduktan sonra betimleme ve yoğun anlatımına hayran kalmıştım. 2. Dünya Savaşı sonrası eşiyle birlikte intihar edişi hayatını daha çok merak edip bir çok kitabını okumamı sağladı.
Kitaba 7.7/10 puan veriyorum. (Kurgu:7.5 - Anlatım:7.9)
Herkese keyifli ve empati dolu günler diliyorum. :D
Bilirsiniz,aslında her kitap giriş,gelişme ve sonucu olan bir kompozisyondan ibarettir.Ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek düzenleme ve öğelerin bir araya getirilme biçimi.Bunu kusursuz yapanlara yazar, ortaya çıkardıkları kompozisyona da eser diyorlar.Bir kitabın girişi çok sıkıcı olup gelişme ve sonucu harika olabilir.Ya da girişi ve gelişmesi mükemmel olur,sonucu elde var sıfır olur.Bu kitap için tek kelime ile kusursuz diyorum ve ekliyorum;
Zweig, iflah olmaz bir kumarcının halet-i ruhiyesine nasıl iniyor? Hadi indi,bunu okuruna nasıl empoze ediyor?Kumardan tek anladığım futbol bahisleridir.Allah affetsin zamanında ben de çok oynadım.Ancak sonunda baktım ki bu işin sonu hırsızlığa,uğursuzluğa,sahtekarlığa varacak,efendi gibi zirvede bıraktım.Sonra at yarışı müptelası olan amcama birgün "bunu bana da öğretsene nasıl oynanıyor" dedim, o da sağolsun bana bir tokat atıp "düşmanını batırmak istiyorsan at yarışını öğret" dedi. At yarışı bahis kariyerim de öylece başlamadan bitti. Kitapta iflah olmaz bir kumarcıya tüm samimiyeti ve benliğiyle yardım etmeye çalışan Mrs.C'nin 24 saatte neler yaşadığını okuyup özümsedikten sonra iyi ki o taraklarda daha fazla bez harcamamışım dedim.
Genel olarak okunması gereken psikanalizlerle dolu muhteşem bir eser.Ben,Zweig bir kumarcının ruh haline nasıl bürünüyor dedim,belki kendi de kumarcıdır ruh haline inmesi zor olmamıştır orası ayrı ama sorulması ve şaşılması gereken şey aslında Zweig 40'lı yaşlarda dul bir kadının halet-i ruhiyesine nasıl indiğidir.Saygı ve hayranlıkla anıyorum kendisini. Andım.
Sevgili okurlar neden Zweig seviyorum biliyor musunuz?
Bir kadın ki bir kadının iç dünyasını ve duygu selini en ince detayına kadar hisseder... Hisseder çünkü o da bilir bunu o da yerine koyabilir kendini.(Aynı şekilde erkek de erkeğin iç dünyasını ne durumlarda ne tepki vereceğini çok iyi bilir.)
İşte Zweig burda sanatını konuşturuyor!
Bir kadının zihnine girip bize onun telaşlarını, korkularını, bastıramadığı o duygulara kadar hepsini kusursuz bir şekilde aktarıyor.
Bir anda o duyguların hepsi içinize işleyip sizi hapsediyor, çünkü siz o duyguyu biliyorsunuz ve şaşırıyorsunuz bir erkek olarak nasıl bu kadar bilip içe işleyebilir diye...
Kitaba gelecek olursak:
“Şüphesiz duyguyu en güzel işleyen yazarlardan birisi zweig!”
Bu kitabı okuyanlardan sıklıkla duyduğum bir cümle bu.Pek haklılar.
Kadının iç dünyasını o kadar güzel İşlemis ki her kadın içinde kendi hayatından bir şeyler bulabilir.
Anlatımı akıcı, açık bir dille yazilmis.
İçinde beş adet novella var ve ilk öykü kitabın ismi ile başlıyor ve bir anda kendinizi size hayatının dönüm noktası olan 24 saatini anlatan bir kadını dinlerken buluyorsunuz.
Size kendinizi sorgulatan, hüzünlendiren, manevi duyguların önemini hatirlatan bir kitap.
Hayatınızda bir tane bile olsa Zweig okuyun, okutturun.. :))
*İncelemeyi güncelledim.*
Çerez tadında bir kitap. Kitabın ismi bana kadın olmanın zorluğunu, sevgilisi yahut kocası ile ilgili problemleri, anne olmayı, klasik günlük kadın hayatını bunların hepsini 24 saate sığdırıp anlatacak diye düşünmüştüm ama çok farklı bir konu çıktı..
Öykü 1900 lü yılların başında Fransız Riviera kıyısında farklı milletlerden burjuva sınıfına mensup insanların konakladığı küçük bir pansiyonda geçer. Otele genç ve yakışıklı bir Fransız adamın yerleşmesi ile birlikte herşey değişir.
Viyonlu şişman bir iş adamının 2 çocuklu ve kendi halinde birisi olan karısı bu Fransız genç ve yakışıklı bey ile vakit geçirmeye başlayınca işin rengi birlikte kaçmaya kadar ulaşır çok kısa sürede. Bu olayların yaşandığı esnada otelin konuklarından biri olan İngiliz hanım efendisi bayan MRS. C. 'nn aklına yıllar yıllar önce Monte Carlo' da genç bir aristokrat ile geçirdikleri 24 saat gelir. Bu 24 saat MRS. C'nin hayatını baştan aşağı değiştirmiştir. Fakat MRS. C bu olayı yıllardır sır gibi içinde yaşamaktadır taa ki otelde tanıştığı adama bu sırrını anlatana kadar.
Yaşlı kadın MRS. C. kitap boyunca yalnızca kitabın baş karakterine değil okurlara hitap ediyor resmen. Mutluluk çabuk elde edilen ama çabuk da kaybedilen bir şey dercesine..
Keyifli okumalar :)
Stefan Zweig vol 2 : Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat...
Açıkcası kitaba başlarken düşündüğüm hikaye daha basit daha değişik bir konuydu. Sayfalar arasında ilerlerken şaşırdım daha sonra asıl karakterinize gelip anlatmaya başladığındaysa daha çok şaşırdım...
Ne kadar kısa bir zaman aslında değil mi baktığımız zaman bir gün/yirmi dört saat. Peki o bir günü aklınızdan çıkaramayacak kadar çok duygu yoğunluğu düşerek geçirdiyseniz, doğru bildiğiniz yanlış, yanlış bildiğiniz doğru çıktıysa en önemlisi ise kıl payı ile koca bir pişmanlıktan döndüyseniz de yine uçup giden yirmi dört saat olabilir miydi sizin için.? İçin için yiyip bitiren o yirmi dört saati avaz avaz susarken nasıl unutabilir ki insan...
Bu kitabında yine Stefan Zweig duyguları okurlara hissettirmek konusunda süper. Bir kadına ait duyguları bu kadar net, bu kadar açık, bu kadar doğru yazabilmek ne kadar güzeldir ...
*Küçük dozda kitap hakkında detaylar*
Bir kadının aklına kazınıp, kurtulamadığı yirmi dört saat anlatmak için uğraştığı ama kendine bile bazen söylemeyediği günü, tanımadan güvendiği ya da onu yargılamayacağına inandığı birine anlatması üzerine geçiyor. Kadının çaresizliği, birilerine güvenme ya da birilerine yardım etme duyguları içinde birden göklere yükselmesi daha sonra ise güvendiği insanın onu yerin dibine sokması...
Stefan Zweig'in kitapları sayfa sayısını gözünde büyüten okuyucular için kolay okunacak ama bir o kadar da dolu dolu geçen, sayfa sayısına rağmen anlatımdaki dolgunluktan bir eksiği kalmayan kitaplardandır...
Keyifli okumalar...