Bilmemek Kitap Bilgileri
Yazar: Milan Kundera
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 51 dk.
Sayfa Sayısı: 136
Basım Tarihi: 2014
İlk Yayın Tarihi: 1 Nisan 2000
Yayınevi: Can Yayınları
ISBN: 9789750701221
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Bilmemek Kitap Tanıtımı
1968. Prag'da Sovyet tankları. Prag Baharı'nın sonu gelmiştir. Yurdundan ayrılan pek çok göçmenden biri de Irena'dır. Kocasıyla birlikte Paris'e yerleşen Irena, onun ölümüyle yalnız kalır. Kendine yurt edindiği bu yerde duygularını, özlemlerini anlayacak, 'bilecek' kimse yoktur. Yıllar sonra, soğuk savaşın bitimiyle birlikte, eski yurdunu sık sık ziyaret etmeye başlar. Bu yolculuklarından birinde havaalanında yine eski bir göçmen olan Josef'le karşılaşır. Josef, onun bir türlü kopamadığı, ama yabancılaştığı geçmişinden bir sayfadır. Bütünüyle farklı nedenlerle çıktıkları Prag yolculuğu, Irena ile Josef'in yurtsuzluklarına, özlemlerine yeni halkalar ekleyecektir. Bilmemek, hatırlama üzerine, yalnızlık, yabancılaşma, yurtsuzluk, bellek ve unutuş üzerine bir roman. Yoğunluk, derinlik, duyarlık ve yorum açısından Milan Kundera'nın en önemli yapıtlarından olduğu kesin. İnsanlığın en güncel sorunlarından biri haline gelen 'göçmen olma' durumunu psikolojik ve siyasal kalıplar içinde tutkuyla inceleyen Milan Kundera, romanına kendi kişisel tarihini de ilk kez bu kadar açıkça katmış. 20'nci yüzyıla damgasını vuran yazarlardan olan Milan Kundera'nın bu son romanı, yaşadığı ve yazdığı ülke olan Fransa'dan önce Türkiye'de ve Türkçe yayınlanıyor.
Bilmemek Kitaptan Alıntılar
1. "Kaynağını gerçek bir tutkudan almayan sadakat ne kadar da bıktırıcı."
2. ""Kaynağını gerçek bir tutkudan almayan sadakat ne kadar da bıktırıcı.""
3. "-Ben kesinlikle özgür bir adamım."
4. "“bir aşkı, bir kitabı baştan okur ya da filmi tekrar seyreder gibi yeniden yaşayamazsınız.”"
5. "Bir aşkı, bir kitabı yeni baştan okur ya da filmi tekrar seyreder gibi yeniden yaşayamazsınız."
6. "“Sefalet ve kibir:
‘Bir atın üstünde bir ölü ve bir tavuskuşu.”"
7. ""Birlikte bir şarap içsek? Bu kadar iyi bir şarabı kaçırmak aptallık olur.""
8. "İnsanlar birbirlerini sık sık görünce, birbirlerini tanıdıklarını sanıyorlar."
9. "“Geride bıraktığımız hayatın, karanlıktan çıkıp gelmek, bizden şikayet etmek, bizi yargılamak gibi kötü huyu vardır.”"
10. "Faşist bir diktatörlük, diktatörüyle birlikte ortadan kalkacaktır, bu yüzden insanlar umutlarını koruyabilirler."
11. "“ezelden beri, hayatımı başkalarının yönlendirdiği izlenimine kapıldım”"
12. "İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an git gide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zaman yoktur."
13. "Diktatörler yıkılabilir."
14. "Eğer bir ülke bağımsız değilse ve hatta bağımsız olmayı da istemiyorsa, acaba hâlâ onun uğruna ölmeye hazır biri olacak mı?"
15. "“Ama Josef buna alınmadı: cehaleti işine geliyordu. ”"
Bilmemek Kitap İncelemeleri
Kundera’nın ‘Prag Baharı’ ndan sonra ülkesini terk edip, kendisinin tersine, dönen iki insanı, İrena ve Josef’i Odysseus’un “Büyük Dönüş”üyle karşılaştırarak anlattığı kitabı. Büyük Dönüş, biraz Cesare Pavese’nin dediği gibi, “Her şeyin bunca değişmesine karşın yine de aynı kalması” gibidir. Bir yandan da aynı kalmamasına karşın hiç değişmemiş gibi.
Uzun yıllar süren mülteci yaşamının ardından ülkelerine ilk ayak basışları, şaşkınlıklar, beklentiler, hayal kırıklıkları, bellekte kalan ya da saklanan hatıralarla bu, adeta uçan bir halının üzerinde aslında kendilerine yaptıkları bir yolculuğa dönüşür. Uçan halı diyorum, çünkü ikisi de konacak bir yer bulamaz. İrena ve Josef’in halleri bize bir yere ait olmayı, olamamayı, aidiyetin gerekli olup olmadığını sorgulatır.
İrena için Josef, çantasının köşesinde kimse bilmeden taşıdığı kocaman bir keşkedir. Josef İrena’yı hatırlamaz bile. Kundera vazgeçilmez temaları, bellek, yalnızlık, yurtsuzluğu öyle çarpıcı biçimde işler ki, biz kitabın sonuna kilitlenip, hadi birleşsinler, her şey yoluna girsin diye bekleriz.
Kundera’nın ters köşesi bizi alaşağı eder ve hatırlatır; hiçbir şey yoluna girmek zorunda falan değildir. Kavuşmaların, umduğunu bulmaların, yıllar geçse de aynıların, ait olmaların sıcağından uzakta, insanın ruhunu tutuşturur Kundera. Prag Baharı’nın ardından başka bahara bırakılan her şeyi çaresizce, biraz da isyan ederek kabulleniriz ve anlarız ki, hayat biraz da böyle bir şeydir.
Kitap, Sovyet işgali sırasında ülkesinden kaçmak zorunda kalan, ülke özgürlüğüne kavuşunca dönen ya da dönmesi beklenen ya da dönmediği için kınanan insanların yaşamlarından bir kesit.
Yirmi yılı memleketlerinden uzakta geçirmiş iki kişi başta ayrı ayrı anlatılırken romanın ortalarına doğru bu iki insanın yaşamlarını kesiştiriyor yazar. Gidenler Irena ve Josef'le anlatılırken, kalanlar Josef'in abisi yengesiyle ve İrena'nın annesiyle hikaye edilmiş. Konu güncel, anlatım akıcı olunca çabuk okunuyor.
Gidenlerin gittikleri gibi, bıraktıklarının da olduğu gibi kalmadığı gösterilmiş, yurt kavramı derinlemesine irdelenmiş. Okuyan kendisinden bir şeylere muhakkak rastlıyor. Gidenlerin yabancılaşmasını, kalanlarla aralarında oluşmuş uçurumu, bir yerden gidenin hiçbir yere ait olamamasını, her şeyden, herkesten uzaklaşmasını etkili bir şekilde anlatmış Milan Kundera.
Psikolojik tahliller, durum değerlendirmeleri, yakın dönem Avrupa siyasi tarihi kısa kısa yer bulmuş kendisine kitapta. Gerçekte bir memleket veya kimlik benimseyebilmenin hangi durumlarda mümkün olabileceği ya da olamayacağı Irena ve Josef'le hayat bulmuş, sonu biraz aceleye gelmiş gibi olsa da kendimizle ve aidiyetle ilgili birtakım kavramları sorgulayabileceğimiz bir eser.
"Nostalji" sözcüğü bize ne anlatiyor? Daha doğrusu "nostalji"yi doğru mu anliyoruz?
Cevirmenlerin yaptigi, salt sözlük veya gramer bilgisi kullanarak diller arasi geçiş yapmak değildir; yabanci bir sözcüğü kendi dilindeki en yakin anlami karşilayacak koltuğa oturtmaktir. Lakin bu eylem %100 oraninda başarili olamaz çünkü dünya üzerinde sayisiz miktarda dil olmasi, sayisiz miktardaki kelimenin sayisiz miktarda anlama gelmesi demektir ki her toplum kendi duygu ve düşüncelerini nesilden nesile aktarmak için kendi ihtiyaçlarini karşilayabilecek bir dil kullanmak zorundadir. Bu da "dil"in toplum yaşami uzerindeki yadsinamaz etkisini gosterir.
Kitapta arka planda ilerleyen temalardan biri de dil olarak karşimiza çikiyor. Kendi dilini kullanamayan, yillarca başka kultur ve insanlarla beraber birer siginmaci gibi yaşayan insanlarin, kendi toplumlarina karsi nasil yabancilastiklarini, duygu dunyalarinin ilerleyis gostermeksizin dusunce bakimindan nasil geri kaldiklarina tanik oluyoruz. Bu insanlarin kendi ulkelerini ziyaret etmeleri sirasinda gecmisleri ve simdiki zamanlari arasinda köprülerle bir karsilastirma firsati bularak "nostalji" kelimesinin daha çok "gecmise duyulan bir özlem" olarak çevrilebilecegini aktariyor yazar.
Butun eserlerinde oldugu gibi Kundera'nin vatandasliktan cikarilmasina dair dusunceleri, Stalin,Rus işgali ve komunizm etrafinda dönüyor olaylar.
Toplumundan ve dilinden kopan insanlarin kendilerinden dahi kopabileceklerinin bir panaromasidir aslinda bu roman. Kitabin beklenmedik finaliyle de bunu açikca gorebiliyoruz.
Kundera ile ilk kez okul kütüphanesinde tanıştım.Kitabının yalnızca bi kısmını okumama rağmen dedim ki :"Sevgili Kundera benim en sevdiklerim listesine kesin girer".Ne kadar öngörülü bi insanım; kendime bi kez daha hayran oldum ;))
Onunla tanışmak için Bilmemek kitabını seçmiş olmam da bence şahane bi hareketti.Kendime 10 üzerinden 10 veriyorum;))Şaka bi yana:Kundera felsefeyle yoğurduğu kitabında yurtsuz kalmak,göçmenliğin zorlukları,kahramanların savaş bitimiyle ülkelerine geri döndüğünde;dil sorunları ve en yakın zannedilen kişilerle dahi iletişim kurmakta yaşadıkları zorlukları konu ediyor.En etkilendiğim karakter kesinlikle Josef'di.Olay örgüsü ve kişiler guzel yansıtılmış.Kitabı beğendim.Kitap hakkında yazılan bi kaç incelemeye baktım ve:"kitap çok karışıktı"gibi yorumlar gördüm.Bence bi karışıklık yoktu ama niye böyle bi yorum yapıldığını da düşündüm..ve şu sonuca vardım:Butün bölümlerin anlatımı bir kişi tarafından olmadığı için;belki o noktada ufak bi karışıklık olabilir.Ama bazı karışıklıklar okuyucuyu uyanık tuttuğu için güzeldir ve iyi ki varlardır;))
Spoiler vermeden "Tanıştığıma memnun oldum Kundera" diyip incelememi sonlandırayım..;)
Beraber okuduğumuz ve kitabı tartıştığımız zat-ı şahaneye de teşekkürlerimi sunarım;)))
Yazarın okuduğum ikinci kitabı.
1968'de Rusların Çek Cumhuriyetini (Prag) işgali ile ülkelerinden zorunlu olarak göç etmek zorunda kalan (Danimarka, Fransa gibi yerlere) insanların ne gittikleri yerde ne de tekrar döndükleri yerde kendilerini oraya ait hissedememe duygusunu, yaşadıklarını, geçmişlerini, aşklarını, yalnızlıklarını konu alan, sayfa sayısı az da olsa içeriği doyurucu, dolu dolu bir kitap "Bilmemek".
İçeriğinde ; edebiyat, tarih, psikoloji, sosyoloji, felsefe, insan ilişkileri, umutsuzluk, aidiyetsizlik bol miktarda var.
İnsan psikolojisinin katmanlarını güzel irdelemiş Kundera.
İki karakter (İrena & Josef) üzerinden işleniyor gibi görünse de kitapta beş karakter daha belirgin. Günümüz ile geçmiş arasındaki geçişler, farklı karakterler üzerinden anlatım ara ara okuru şaşırtsa da dikkati ölçen unsurlardı.
Göçmenlik duygusunu güzel veren bir eser olarak, aynı zamanda "Bilmemek" yazarın da kendi hayatından akisler sunmakta. Aynı estanteneler "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" nde de vardı.
Bilmemenin 'özgürlük' olduğu vurgusu da vardı kitapta.
Odyyseus (mitelojide İthaka kralı) 'dan da esintiler vardı yine eserde yada etkilenmeler diyelim.
Kitabın ikinci yarısı daha akıcı ve bir anda bitiveriyor. Sonu ise şaşırtıcı oldukça.
Bir daha Kundera okur muyum? Kısmet.. Çünkü "asla" dememek gerektiğini bu kitabı okurken bir kez daha deneyimlemiş oldum. :)