Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Bir Kadının Hayatından 24 Saat Kitap Bilgileri
Yazar: Stefan Zweig
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 38 dk.
Sayfa Sayısı: 128
Basım Tarihi: Kasım 2024
İlk Yayın Tarihi: 1922
Yayınevi: Can Yayınları
Orijinal Dil: Almanca
ISBN: 9789750734373
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Bir Kadının Hayatından 24 Saat Kitap Tanıtımı
"Bir Kadının Hisleri Her Şeyi, Kelimelere Ve Bilince İhtiyaç Duymaksızın Bilir"
Stefan Zweig'ın 1920'li yıllarda kaleme aldığı "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" ve "Bir Kadının Hayatından 24 Saat" adlı öyküler okuru insan ruhunun dehlizlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor: Ruhta iz bırakan anlar, insanın yazgısını değiştiren karşılaşmalar, yenilgiler ve hayal kırıklıkları insanın varlığını esir alan tutkunun farklı veçheleri ekseninde öyküleniyor.
Zweig'ın öyküleri insan psikolojisine dair derinlikli gözlem gücünü her satırda bir kez daha hissettiriyor.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Bir Kadının Hayatından 24 Saat Kitaptan Alıntılar
1. "“beni hiç tanımamış olan sana…”"
2. "ah, sen, hiç değişmeyen, yılların kayıtsızca sıyırıp geçtiği adam…"
3. "İnsanın bütün hayatı boyunca gözünü hayatının tek bir noktasına, tek bir gününe dikmesi katlanılamaz bir durum."
4. "Minnet; buna insanlarda o kadar nadir rastlıyoruz ki.."
5. ""Bütün hayatınızı feda ettiğiniz bir insan için, onun boşta kalan elini hafifçe sallayarak kovaladığı bir sinekten farksız olmak...""
6. "“ve sanırım beni ölüm döşeğimden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.”"
7. ""İnsanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yok.""
8. "her şey yalnız seninle ilişkisi ölçüsünde var oluyordu, benim varoluşumdaki her şey ancak seninle bağlantılı olduğu müddetçe anlam kazanıyordu."
9. ""İnsanın bütün hayatı boyunca gözünü hayatının tek bir noktasına, tek bir gününe dikmesi katlanılmaz bir durum.""
10. ""İnsanları anlamak şahsen beni onlar hakkında hüküm vermekten daha fazla mutlu ediyor.""
11. "Bütün dünya sadece seninle ilişkisi ölçüsünde var oluyordu."
12. ""Her suçta bir tutku bulup bu tutkuyu mazeret sayıyorsunuz.""
13. "Kelimelerin seni korkutmasin ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez.Sevilmeyi de, kendisine acinmasini da teselli edilmeyi de istemez"
14. ""...yoksul olanın bu dünyada daima ezilen, aşağılanan olduğunu, kurban olduğunu biliyordum.""
15. ""Çerçevesi dar bir hayatı olan insanlar daima kapılarının önündeki her yeni şeye merak duyarlar.""
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Bir Kadının Hayatından 24 Saat Kitap İncelemeleri
Can yayın evi, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ve Bir Kadının Hayatından 24 Saat kitaplarını tek bir kitapta toplamış. Az önce 'Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu' kitabını bitirdim. Şayet Stefan Zweig'i okumaya Satranç'tan ya da Olağanüstü Bir Gece'den başlamamış olsaydım, okuduğum ilk ve son Stefan Zweig kitabı olurdu. Bu neydi ya diyemeden edemedim. Açıkçası Satranç ve Olağanüstü Bir Gece kitaplarından sonra beklemediğim derecede sıkıcı bir Stefan Zweig kitabıydı. Sanki bir kitap okumadım da 2.sınıf oyuncularla çekilmiş, hani o kötü yola düşen, sonunun mutsuz bittiğini en başından belli eden, sadece 15 dakikasına tahammül edilen Türk filmi izlemiş gibiyim. -Zeki Demirkubuz'un Masumiyet filminde Haluk Bilginer'in 8 dakikalık efsane triadı daha çok etkilemiştir beni.- Yarım bırakmamak için kendimi çok zorladım. Uzun zamandır bu kadar sıkılarak okuduğum, bir an önce bitsin diye beklediğim bir kitap olmamıştı. Bilemiyorum belki de ben kitabın asıl vermek istediği mesajı veya düşünceyi anlayamamış, kavrayamamış da olabilirim. Ama buram buram saplantılı ve insanın kendisinden vazgeçecek kadar aptalca aşkı ve hele ki bunu sevdiği insandan çok saçma sebeplerde gizlemesi gibi buram buram 2. hatta 3. sınıf Yeşilçam filmi kokan konuları oldum olası sevmememden kaynaklıdır. Umarım kitabın ikinci bölümünde yer alan 'Bir Kadının Yaşamından 24 Saat' kitabı da böyle bir etki yaratmaz..
İyi okumalar..
"Sana ,beni asla tanımamış olan sana."
Bu cümlede ne çok hatıra biriktirmiş, ne çok dert ve bir kadının çarpınışını ne güzel ifade etmiş. Stefan zweig neden her kitabın da kadını ön plana çıkarmış diye düşünmüyorum bile kadını en iyi anlatan yazarlardan olması beni bu romanlara daha çok bağlıyor... Biri bizden habersiz bir yerlerde bizden bir parça alarak yasiyormudur sizce,bu romandan sonra kendime sordum.
Ben bir bütün değilim herkeste bir parçam vardır kiminden haberdar kiminden habersiz. Burdaki suçlu her zaman ben miyim? Zannetmiyorum... Ben asla suçlu değilim çünkü benim olan bana ulaştı.
Bir kadının "çocuğum öldü, çocuğumuz." Cümlesinde acının tarifi bile olunamazken kitabı okurken kimi suçlayacağımı bilemedim gerçekten, ordaki suçlu kim? Yıllarca saklanan meçhul bi kadın mi yoksa yılardır habersiz kalan o beyfendi mi? Her şeyden habersiz olan o çocuk mu? Kimki bu suçlu!!
Yoksa o küçük haliyle kendinden yaşca birine âşık olan o masum kız miydi?! Evet evet kessinlikle oydu ve ardından gelen bekleyişleri,susuşlari ve gizli gizli bakışları... Günah keçisini seçmek işte bu kadar basit... Bu kitaptan sonra neyi anladım,kimse suçlu değil ve kimsede masum da değil ,olması gereken olmuş,olmamislarin yassini tutmak neye çare,baş ucunda bi ölü yan tarafında bi mum geçmişe yolculuk ve hüzün dolu anılar...
Böyle bitemeliydi bu hikaye, kavuşmalıydı meçhul kadın ve her şeyden habersiz beyfendi....
Stefan Zweig'in "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" adlı eseri, bir okuyucu olarak beni derinden etkiledi. Kitap, adını bile bilmediğimiz bir kadının, hayatı boyunca sevdiği adama yazdığı mektubu konu alıyor. Kadın, genç yaşlarından itibaren bu adama karşı büyük bir aşk beslemiş ve hayatının her anında onunla karşılaşmayı umarak yaşamış.
Kadın, adamın hayatına birkaç kez girip çıkmış, ancak adam onu hiçbir zaman tanımamış. İlk karşılaşmalarında genç bir kız olan kadın, adamın dikkatini çekememiş. Yıllar sonra tekrar karşılaştıklarında ise adam, kadını sadece kısa bir süreliğine hatırlamış ve sonra yine unutmuş. Kadın, bu süreçte adamdan bir çocuk sahibi olmuş ve çocuğunu büyütebilmek için büyük fedakarlıklar yapmış.
Kadın, hayatının sonlarına doğru, adamın onu hiç tanımadığını ve aşkının karşılıksız olduğunu bilerek, tüm duygularını ve yaşadıklarını bir mektupta toplar. Bu mektup, adamın doğum gününde ona ulaşır ve adam, mektubu okuduğunda kadının kim olduğunu hatırlamaya çalışır
Kitap, karşılıksız aşkın ve fedakarlığın derinliklerini etkileyici bir şekilde anlatıyor. Zweig'in ustalıkla kaleme aldığı bu eser, okuyucuyu duygusal bir yolculuğa çıkarıyor ve aşkın farklı yüzlerini keşfetmeye davet ediyor.
Bu kitabı okurken siz de kadının duygularını ve yaşadığı zorlukları derinden hissedeceksiniz. Zweig'in anlatımı, sizi adeta kitabın içine çekiyor ve karakterlerin dünyasında kaybolmanızı sağlıyor.
Kitabın isminden de anlaşılacak üzere iki hikayeden oluşuyor.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nda genç bir kız kendisinden büyük bir adama saplantılı şekilde aşık olur. Sonrasında aradan yıllar geçer kız büyür ve adama kendisini teslim eder. Adamla birkaç kez daha belli aralıklarla birlikte olur fakat adam hiçbir şekilde kadını hatırlamaz. Bu hikayede kadının duygularının özellikle samimi bir dille sayfalara tavsir edilişini göreceksiniz. Aslında kitaba başlarken "Sana, beni asla tanımamış olan sana." diye bir cümleye rastlayacaksınız ki hikayeyi özetlediğini farkedeceksiniz.
Çok yakın bir arkadaşımla bu kitap hakkında konuşurken adamın kadını hiçbir şekilde hatırlamıyor oluşunu saçma bulduğunu söylemişti. Bir bakıma benn de ona katılıyorum ama yine de dağlayıcı bir hikayeydi.
Bir Kadının Hayatından 24 Saat'de ise bir kadının ölen kocasının ardından daha önce hiç tanımadığı bir erkek hayatına tüm hayatını ve onurunu hiçe sayıp aşkı enlerde yaşayıp sonrasında ölüm haberinde "Mutlu bile oldum çünkü onunla yeniden karşılaşma korkum sonsuza dek yok olmuştu" diyebilecek kadar hayal kırıklığı içerisinde bocalaması beni çok etkiledi. Okurken yüreğim sızladı.
Zweig'in okuduğum ilk ama son olmayacak kitabıydı. Bir adamın kadınların duygularını bu kadar iyi tasvir edebilmesi gerçekten takdire şayan. Bir çırpıda okuyup bitirebileceğiniz çok güzel bir kitap.
Kitap iki bölümden aslında iki kitabının birleşmesinden oluşuyor.
Birinci bölümünde;
Gerçek aşkın ve fedakarlığın bir simgesi olarak, kısacık bir kitaba insanı hayrete düşüren bir aşk sığdırıyor.
Aşka bakış açısını farklı bir boyuta taşıyor. Kitap ölmüş bir kadının aşık olduğu adama yazmış olduğu bir mektuptan oluşuyor. Henüz 13 yaşında iken aynı apartmanda oturduğu kişiye aşık oluyor ve yıllar geçmesine rağmen ona olan aşkı hiç geçmiyor. Kitap bir mektup kitabı. Sadece bir mektup kadının tüm hayatını, adama olan aşkını ve onun aşkı uğruna yaptıklarını okuyucuya anlatıyor..
İkinci bölüm de ise;
Kitap duygularını takip eden bir kadını anlatıyor. Yaşlı kadın duygularının peşine korkusuzca düşen ve bu tutkusu sonucu hayatı yön değiştirmeye başlamıştır. Hayatında kimseye bahsetmediği ve sır gibi sakladığı 24 saati vardır. Kadın bu 24 saati hayatı boyunca aklından çıkaramamıştır. Burada ertelenmiş bir itiraf ve insana özgü tutku ve saplantının hikâyesi yatmakta. Kayıp 24 saatin yaşandığı dönemde Henriette 33 yaşındadır. Eşi ve iki kızıyla Riviera’da tatil yapmaktadır. Kadın bir gece ortadan kaybolur ve bu dedikodu haline dönüşür. Kadının mutlu bir evliliği olduğu sanılmaktadır. Kadın daha sonra yaşadıklarını bir yabancıya anlatır. Kadının bunları bir yabancı ile neden paylaştığı yazar tarafından daha sonra açıklanır..