Beyoğlu Rapsodisi Kitap Bilgileri
Yazar: Ahmet Ümit
Tahmini Okuma Süresi: 11 sa. 34 dk.
Sayfa Sayısı: 408
Basım Tarihi: Eylül 2016
İlk Yayın Tarihi: Eylül 2003
Yayınevi: Everest Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789752897380
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Beyoğlu Rapsodisi Kitap Tanıtımı
Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlunda büyümüş, Beyoğlunda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden... Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi... İnsanın bencilliğini, acımasızlığını, öfkesini, çaresizliğini en iyi anlatan mekân... Soluk soluğa bir gerilim, benzersiz bir final...Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem cadde, papazı, fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi, bankacısı, işportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü, evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Avrupa kaçağı, Amerika kaçağı, Afrika kaçağı, yani yaşam kaçağı, beyazı, karası, sarısı, kızılı yani insan görünümünde olan kim varsa, hepsini, herkesi sorgusuz sualsiz kucaklamıştı.Kiliseleri, camileri, sinagogları, hanları, hamamları, bankaları, giyim mağazaları, kitabevleri, meyhaneleri, birahaneleri, şaraphaneleri, kafeleri, kültürevleri, randevuevleri, sinemaları, tiyatroları, galerileri, vakitleri çoktan dolduğu halde ömür sürmeye çalışan bilmem kaç yüzyıllık inatçı binaları, dar sokakları, kör çıkmazlarıyla Grande Rue de Pera, Cadde-i Kebir, İstiklal Caddesi ya da Beyoğlu nasıl adlandırılırsa adlandırılsın burası her gün, her an değişen yeryüzünün en büyük tiyatro sahnesi gibiydi."
Beyoğlu Rapsodisi Kitaptan Alıntılar
1. ""Bir insanı sevmek, onu; zayıflıkları , zaafları, yanlışlarıyla birlikte kabul etmek demektir.""
2. "Susma, alışkanlık yapacak.
Sustukça daha çok susacaksın."
3. ""Mutluluk, yetinmeyi bilmektir.""
4. ""Peki normal nedir Allah aşkına? Herkes gibi olmak mı?""
5. ""Kaybetmeye alıştıkça daha çok özgürleşiyor insan.""
6. ""Bu kadar saçma sapan bir dünyada, bu kadar mantıklı olmaya çalışmanın ne yararı var?""
7. "“… bırakalım, yaşananlar geçmişin külleri altında kalsın…”"
8. "Bence kadın ya da erkek fark etmez, aşk herkesi aptallaştırır."
9. "Bir musibet, bin nasihatten iyidir."
10. "“Mutluluk, yetinmeyi bilmektir.”"
11. ""Dünya adil bir yer değil.""
12. "“Mutluluk, yetinmeyi bilmektir.”"
13. "“Kötülük de, çirkinlik de, mutsuzluk da sonsuza kadar sürmez.”"
14. "Bir insanı sevmek, onu, zayıflıkları, zaafları, yanlışlarıyla birlikte kabul etmek demekti."
15. "…ben eski kitapları seviyorum."
Beyoğlu Rapsodisi Kitap İncelemeleri
Türkiye' de polisiye roman dediğimiz zaman akla gelir Ahmet Ümit...
Ama benim ilgilenmediğim bir durum bu. Benim asıl ilgimi çeken şey romanda geçen karakterler gibi düşünebiliyor muyum, o karakterler gibi tepki verebilir miyim, sevebilir miyim, öfke duyup kin duyabilir miyim? Hatta ve hatta onun gibi cinayet işleyip, yalan söyleyip, ihanet edebilir miyim? Burdaki durum aslında insanî duyguların, hormonların, düşüncelerin ne derece realist bir süzgeçten geçtiğidir. Yani bir yazar fantastik bir distopya-ütopya kurarken bile bizim okuyucu olarak hayranlık duyduğumuz durum gerçekleşme ihtimali olan olayların (ki ihtimaller, gerçekleşmeme ihtimalini içinde barındırır) ne derece mantıklı olduğudur. İşte Ahmet Ümit' i diğer yazarlardan ayıran özelliğidir bu...
İncelemelerimde kitabın içeriğiyle ilgili hiçbir bilgi vermediğimi beni tanıyan dostlar bilir... Şu kadarını söyleyebilirim, bittiğine üzüldüğüm ender kitaplardan biri...
Kendisi İstanbul-Beyoğlu aşığı olduğu kadar İstanbul' un tehlikelerini de kabullenmiş biri. Çok az rastlanır bir durum bu. Çünkü bir insan aşık olduğu zaman genelde aşık olduğu kişinin güzel davranışlarını bilir. Göze inen o "perde" aşık olduğumuz kişinin kötü davranışlarını beynin bir savunma mekanizması olarak görmezden gelme eğilimini anlatır bize. (Frontal lob). Bu nörosinirsel-kimyasal olay Ahmet Ümit' te bilinçli bir aşık oluş olarak karşımıza çıkar...
İyi okumalar, kitapla kalın.
,
’in İstanbul’un kalbinde —Beyoğlu’nda— geçen gizemli, melankolik ve yer yer hüzünlü bir suç romanı.
Kitapta, yıllardır dost olan üç adamın, Şevket, Selim ve Adem’in etrafında dönen olaylar zincirini takip ediyoruz.
Beyoğlu’nun tarihi sokaklarında, renkli ama yıpranmış hayatların arasında gizlenmiş bir cinayet vakası ve her karakterin kendi iç çatışmaları öyle güzel örülmüş ki, hikâye sadece bir polisiye kurgudan çok daha fazlası hâline geliyor.
Ahmet Ümit, sadece bir cinayet çözümlemesi yapmıyor; aynı zamanda dostluk, ihanet, geçmişin pişmanlıkları ve kent kimliği üzerine güçlü bir atmosfer yaratıyor.
Beyoğlu, burada yaşayan karakterler gibi zamanla değişmiş, eski görkemiyle yeni çöküşü arasına sıkışmış bir şehir portresi çiziyor.
Özellikle karakterlerin geçmişle hesaplaşmaları ve kendilerini Beyoğlu’nun karmaşası içinde bulmaları kitabın duygusal derinliğini artırıyor.
Roman boyunca mekânlar o kadar canlı tasvir edilmiş ki, adeta siz de karakterlerle birlikte Galata’dan Tünel’e, Cihangir’den Tarlabaşı’na yürüyorsunuz. Şehir adeta ikinci bir karakter gibi, hikâyenin ruhunu taşıyor. Ve finalinde insanı derin düşüncelere sürükleyen, hayatla ilgili acı ama gerçekçi bir yüzleşme var.
Keyifli okumalar dilerim.
Selim, Kenan ve Nihat adlı üç arkadaşın hayatını konu alarak başlıyor kitap. Karakterlerle ilgili verilen bilgilerden olaylar genellikle Kenan etrafında döneceği izlenimini zaten yakalayabiliyorsunuz. Kenan ve Kenan’ın yaşamdan beklentisi, bu konudaki yapmış oldukları nereye vardıracağı konusunda bir merak uyandırmaya başlıyor. Ve bir gün bu beklentiye bir öneri de Nihat’tan geliyor ve enteresan olan o yolculuk işte başlıyor.
Kitap İstanbul’un Beyoğlu sokaklarını, tarihini anlatırken polisiyenin de etrafından dolaşıyor.
Kendi açımdan söylemem gerekir ki ara ara sıkılmadım değil.
Heyecan uyandıran bir gelişmeyi okuduktan sonra kafamda sonrası için bir şeyler şekillendirip, sabırsızlıkla olayın devamını beklerken uzun uzadıya anlatılan sokaklar, arkadaş grubuyla gidilen mekânda yenen yemekler, geçen konuşmalar sonrası ve bütün bunların ilgili olaydan daha fazla yer kaplaması bir nebze yakaladığım heyecanı kaybetmeme neden oldu. Son sayfalara yaklaşırken güzel bir ivme yakalayıp heyecanı doruğa çıkarsa da bana göre burada da bir çok konuyu yarıda bıraktı. Kafamda hâlâ dikkatimi çeken cevaplanmamış bir çok durum var.
Bunu tahmin edilmesi neredeyse imkânsız bir son yazmak için mi yapıldığı düşündürmüyor değil.
Belirttiğim gibi ‘tahmin edilmesi neredeyse imkânsız bir son’… Saplandığınız hedeften çok farklı bir noktayla bitiriyor kitabı yazar. Okuyacaklar için sabırlı olmalarını öneririm :)
Ahmet Ümit'in ilk okuduğum romanıdır. Ayrıca polisiye türünde de ilk okuduğum roman diyebilirim. Her ne kadar Behzat Ç. fanı olsam da bu türde roman okumamıştım. Her neyse gelelim kitaba.
Kitabın özetini yapmayacağım, işte şu karakter var, şuradalar falan demeyeceğim. Görüşlerimi naçizane yazayım.
Üslup konusunda zaten yaşayan ve günümüz yazarı olduğu için zorluk çekmezsiniz, oldukça sadedir. Son zamanlarda okuduğum en sürükleyici roman diyorum. Okurken adeta bir dizi izliyormuş edası yarattı. Tabii bu romanın dizisi veya filmi çekilseydi çok başarılı olacağına da adım gibi eminim. Betimlemeler, verilen örnekler aynı keza çok sağlam. Adeta kendinizi Beyoğlu sokaklarında oradan oraya koşarken bulabiliyor, olay örgüsünün içerisinde kendinize de bir yer bulabiliyorsunuz. Böyle romanları her zaman sevmişimdir çünkü bu şekilde hem daha sürükleyici oluyor hem de kitaptan aldığınız haz çok fazla oluyor. Ayrıca ara ara hem tarihi hem İstanbul hakkında bilgiler vermesi de çok güzel hissettiriyor. Gerçekten okurken bir dizi izler gibi hissettiğimi tekrar belirtmek isterim. Yeri geliyor kapağı kapatıp kahkahalar atıyorum, yeri geliyor ''vay arkadaş'' deyip yine kapağı kapatıp düşünüyorum. Romanın finali de bir dizinin finali havasında oldukça şaşırtıyor. Ters köşe teriminin kitaplaşmış hali diyebilirim.
Okumayanlara şiddetle öneririm, okurken kitabın içinde kaybolacaksınız. Bu arada ben de hemşehrim olduğu için ayrı bir gurur duyduğum Ahmet Ümit'in yeni kitaplarına başlamayı kafama koyduğumu da belirteyim :)
Beyoğlu Rapsodisi, Ahmet Ümit’ten bitirdiğim ilk kitabı. Kayıp Tanrılar Ülkesi’ni de okumuş ancak bitirememiştim.
Kelimenin tam anlamıyla bayıldım. Yıllar önce kitap okumaya ilk başladığım zamanlarda bir polisiye yazarı olan Tess Geritsen ile başlamıştım bu serüvene. Sonra ara ara çerez niyetine okuduğum polisiye romanlar olsa da bu kitap bana eski, ilk kitap okuma hevesimin başladığı zamanlardaki canlılığı, tadı verdi tekrardan.
Ahmet Ümit’in sonunda okurlarını şoke edeceği kitabı, olay örgüsüne girene kadar karakterleri, kitabın adını aldığı o muhteşem, git git bitmeyen (ya da kitapta oku oku bitmeyen) Beyoğlu’nu öyle güzel anlatmıştı ki kitap sizi esir alıyor, o sokaklarda sizde dolaşıyorsunuz. Kitabı elimden her bıraktığımda bir boşluğa düşüyordum. Kenan, Selim, Nihat ve Katya’nın olduğu dünyadan ayrılıp okumadığım zamanlarda beni o dünyaya çeken bir hisse kapılıyordum. Bir an önce işlerimi bitirip kitaba dönmek için sabırsızlanıyordum. Ahmet Ümit okuyucuyu böyle ele geçiriyordu. Betimlemeleriyle, anlatış tarzıyla, gizemiyle okuyucuyu kitabın bir parçası haline getirip kopmanıza izin vermiyordu.
İnanılmaz sürükleyici, akıcı bir kitap. Kesinlikle şans tanınmalı. Ben de en kısa zamanda diğer kitaplarından devam edeceğim, resmen polisiye roman zevkimi yerine getirdi bu kitap. :)